Hafta SonuKöşe YazılarıKültür-SanatManşetYazarlar

Yukarı bakma, önüne bak!

0

“Tuhaf zamanlarda yaşayasın!” Çin’de kullanılan bu beddua, insanlığın geneli için gerçek oldu. Tüm gezegeni ilgilendiren en temel konularda bile, bilim insanlarının değil siyasetçilerin dinlendiği, hayatın sanatı taklit ettiği, doğruların ortak nesnel deliller yerine, duygu ve inançlarla belirlendiği, hakikat sonrası bir çağda yaşıyoruz. Ekonomistlerin, bilim insanlarının, sisteme muhalif siyasetçilerin, sosyologların ve psikanalistlerin şaşıp kaldığı bir şov dünyasındayız. Yönetmenliğini Adam McKay’in yaptığı, Don’t Look Up filmini izlediğimde, bir süredir zihnimde dönüp duran yukardaki düşüncelerle çok paralel giden bir kurguyla karşılaştım.

Dikkat! Yazının bundan sonrası spolier içermektedir.

Umurumda mı dünya?

Saygın bir üniversitede astronomi alanında doktora yapan Kate Dibiasky, dünyaya çarpma ve onu yok etme olasılığı %100 e yakın bir kuyruklu yıldız keşfeder. Kate’in, kuyruklu yıldızın dünyaya çarpacağı konusundaki netliği, Greta Thunberg’in iklim krizinin gezegeni mahvedeceği netliğindekiyle aynı seviyededir. Kate ve hocası, bu kadar acil ve ölüm kalım içeren bir mesele karşısında çağrıldıkları Beyaz Saray’da saatlerce bekletildikten sonra, otele dinlenmeye gönderilmelerini anlamakta güçlük çekerler.

Beyaz Saray’da, görüşme nihayet başladığında ise başkanın ve aynı zamanda özel kalemi olan oğlunun şovunun içinde bulurlar kendilerini. Olayın bilimselliğine son noktayı, başkanın “Hadi ihtimal %70 diyelim” sözü koyar. Onun için, şu anda daha önemli olan birkaç hafta sonraki kongre seçimleridir. Kuyruklu yıldızın tehlikesinin bilimselliği her ne kadar saygın bilim insanları tarafından kabul edilse de kuyruklu yıldıza doktora öğrencisinin ismi olan Dibiasky bile dense de şimdi onunla mı uğraşacaktır. Hem ona göre, bilimselliği yine de şüphelidir durumun.

Merly Streep’in oynadığı başkan tiplemesinin o kadar çok karşılığı var ki dünyada. Ekonomiden ekolojiye, sosyal hayattan özgürlük anlayışına, bilimden sanata hepsini, herkesten daha iyi biliyor bu başkanlar. “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” diyerek batı felsefesine yön veren filozoflardan Sokrates’in kemikleri sızlıyordur mezarında… Bildiğini okumak, galiba cehaletin en büyük göstergesi ve dünya şu sıralar cahillere cennet iken hassas kalplere ve entelektüellere cehennem durumunda.

‘Dünyayı sen mi kurtaracaksın?’

Beyaz Saray’dakilerin kafayı yemiş olduğunu düşünen Kate ve Dr Mindy’nin tek çaresi bu gerçeği televizyonda halka anlatmaktır. Gezegeni Savunma Koordinasyonu Başkanı da onlar gibi düşünmektedir ve o da bilim insanlarını örgütleme görevini üstlenir. Kate ve Dr. Mindy, Brie Evante’nin (Cate Blanchett) sabah programında anlatacaklardır dertlerini. Ancak öncelik pop starın yaşadığı aşk krizini anlatmasına verilir. Sonrasında programa alındıklarında ise alabildiğine sulandırılır kuyruklu yıldız mevzusu ve Kate bağırıp ağlayarak stüdyoyu terk eder. (Gerçek hayatta da George Monbiot’nun  bir tv programında ağladığını acıyla biliyoruz.)

Arkasından sosyal medyada, Kate’in çatlak bir Marksist olduğu dolaşıma sokulur. Bu durum, yıllarca fosil yakıt şirketi sahiplerinin ve düzen siyasetçilerinin iklim krizini Marksistlerin uydurduğu söylemini anıştırmaktadır. Kate, toplumun gözünde iyice itibarsızlaştırılır. Bu arada Cate Blanchett, her şeyi sulandıran magazin programı sunucusu rolünde çok başarılı.

Her şey para için!

Başkan, seçimlere yönelik buradan bir kahramanlık hikayesi yazabileceğini düşününce birden fikir değiştirir ve kuyruklu yıldızın yörüngesinden saptırılması için çalışmalara başlanması emrini verir. Kuyruklu yıldıza dronlarla atom bombası bırakılıp patlatılacaktır. Bunun için de Rambo tipli bir subay projenin kahramanı haline getirilir. İşi tamamen dronların yapacak olmasına rağmen bu subay üzerinden bir kahramanlık hikayesi de yazılır.

Durun, son anda Elon Musk tipli bir iş insanı çıkıp kuyruklu yıldızın teknoloji üretiminde kullanılabilecek 140 trilyon dolar değerinde mineral barındırdığını söyler. Bunun için kendi planını önerir. Başkanı zaten avucunun içine aldığı için kamusal görev iptal edilip kuyruklu yıldızın küçük parçalara bölünerek denize indirilerek minerallerin toplanması planı devreye sokulur. Bash şirketinin sahibi Peter Isherwall, Dr Mindy hakkındaki her türlü istihbarata sahiptir ve önüne çıkmaması için onu tehdit eder. Jeff Bezos’un da işçilerin sendikalaşmasının önüne geçmek için onları, sanki kendi özel güvenlik şirketiymiş gibi FBI’a takip ettirdiğini biliyoruz.

Kamu kurumunun yokluğu

Dr Mindy ve Kate, görevin kamusal alanda üstlenilmesi gerektiği ve özel bir şirkete verilmemesi için çağrıda bulunurlar. Bu arada NASA’nın başında eski anestezi uzmanı bir kadın bulunmaktadır. Tıpkı bizde de kurumların başına, liyakat sahibi insanlar yerine, konuyla alakasız insanların getirilmesi gibi. Otoriteryanlığın yaygın olduğu ülkelerde, sonucunda yaşanacak felaketler hiç düşünülmeden kamu kurumlarının nasıl çökertildiği çok rahat gözlenebiliyor. Beğenmediğimiz temsili demokrasi bile işlemiyor. Kararları, hiçbir denetime tabi olmadan bir kişi verebiliyor.

Yukarı bakma!

Çabaları sonuç vermeyen bilim insanları, artık gökyüzünde çıplak gözle görülebilen kuyruklu yıldız tehlikesine işaret edebilmek için insanları yukarı bakmaya çağırır. Beyaz Saray ise bu çağrıyı yapanların Marksistler ve mültecilerin ABD’ye gelmesini isteyenler olduğu yönünde ırkçı bir propaganda yayar. Yönetmen burada, ABD sınırına dayanan iklim göçmeni ve yoksul Meksikalılara karşı duvar örülmesine atıf yapmaktadır bence. Yönetimin çağrısı “yukarı bakma önüne bak” şeklinde olur. Bu durum bana ironik bir şekilde, Boğaziçi Üniversitesi‘ne atanan kayyum rektöre karşı eylem yapan öğrencilere ve akademisyenlere polisin “aşağı bak” demesini hatırlattı. Bunun sonrasında ise özellikle sosyal medyada “aşağı bakmayacağız” eylemlilikleri yapılmıştı.

Seçkinlerin bencilliği ve kaçışı

Bash şirketinin sahibi, görevin başarısız olma ihtimaline karşı 2000 kişi alan bir gemi ayarlar. Bu gemiyle başka gezegenlerde yaşam aranacaktır. Bu durum bana, iklim aktivistleriyle kendi aramızda yaptığımız espriyi hatırlattı. “Bu zenginler başka bir gezegende yaşam buldular ve dünyayı tüketince oraya kaçacaklar herhalde” diyorduk. Gerçi gezegenin diğer taraflarını mahvedip Yeni Zelanda’dan toprak alanların, bunu yapması da beklenir sonuç alıp almamalarından bağımsız olarak. Filme dönersek, evet içlerinde başkanın da olduğu bir grup, yeni bir gezegene inmeyi başarırlar ancak oradaki biyolojik hayat daha iner inmez onları yok eder.

Film amacına ulaşmış

Film, geneli itibarıyla tam bir kara mizah örneği. Gezegenin yok olacağı ana adım adım hızla yaklaşılırken, bu gerilimi yansıtmaktan çok, toplumun, yöneticilerin ve bilim insanlarının ne yaptığının politik ve trajikomik kısmına odaklanılmış. Ben, bu yaklaşımı çok önemli buluyorum.  Çünkü film, Hollywood yapımı olmasına rağmen, seyirciyi ekrana kilitleyecek bir atmosfer yaratmak için gerilimi sürekli tırmandırmayı tercih etmemiş. Tabi bu, filmin Hollywood işi olduğunu üzerinde taşımıyor anlamına gelmiyor. Seçtiği ünlü oyuncu kadrosundan ve belli teknik yöntemlerinden dolayı fazlasıyla belli ediyor bu yönünü.  Filmin tüm dünyada konuşuluyor ve üzerine sayısız yazılar yazılıyor olmasını da ayrıca önemli buluyorum. Çünkü sinema, edebiyat ve sanat aracılığıyla ortaya konulan ekoeleştirel bir yapıt, makaleye oranla duygulara hitap eden bir öyküleme tarzına sahip olduğu için çok geniş kitlelere ulaşıp yine çok da etkili olabiliyor.

 

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.