Bir hikaye vardır, çocuklukta anlatılan. Altın yumurtlayan tavuğun kesildiği hani. Tavuğun sahibi olan çiftçi, altın yumurtlayan tavuğu, daha fazla altına bir anda ulaşmak için keser. Tabii ki, tavuğun içi altın dolu değildir, tavuk ölür, ileride gelecek altınlar da gider…
Türkiye Süper Ligi, bir altın yumurtlayan tavuk değil. Başka ligleri izleme fırsatı olanlar için gümüş ya da bronz bile sayılmaz. Bir kere sahada oynananı bir kenara bıraksak bile çekilmez maçlara sahne olan, “kaç takımın kendine ait bir tezahuratı var?”,sadece bizim olduğu için izlediğimiz bir lig TSL. Fakat bir şey yumurtluyor işte bu lig, öyle ya da böyle, bir değer üretiyor. Bunun sebebi de yayın hakları dediğimiz olgu ve karşılığında ne aldığına bakmadan takımına sahip çıkan taraftarlar. Avrupa Kupaları’nda başarısızlığı gelenek hale getirmiş takımlarımızın kombinelerine bakalım mesela. En zengin takımlar ike yarışıyor. Karşılıksız bir servet istiyorlar taraftarlardan. Ya da yayın hakları sıralamasında çok yukarılarda olan TSL, başka hiçbir konuda o sıralara ulaşamıyor bile. Öyle ki, lokomotif olan üç takımın kendi aralarında oynadıkları maçlar bile Türkiye dışında yayın bulamıyor. Fakat, biz Türkiye’de, İngiltere 2. Ligi’nden (Championship) bir maçı, örneğin Leeds United ile Nottingham Forest, yayınlansa bir, televizyonun karşısına geçebiliz. Kısacası, “bizim olduğu için” sevdiğimiz, tuttuğumuz takım orada olduğu için takip ettiğimiz, bunun dışında da aradığımız güzelliklerin çok azını bize verebilen bir lig burası. Tek batıya yakın yanı da, belirttiğim gibi yayın haklarının ederinin yüksekliği.
Şimdi Temmuz ayının başından beri takımlar ve federasyon, el birliğiyle bu tavuğu da kesiyorlar. Takımlar daha önceden kesmeye başlamışlar bile. Sanıyorlar, tavuğun içerisinden altın çıkacak ama yanılıyorlar, tavuğu öldürüyorlar. Futbol, şike operasyonu ve bu operasyonun devamında gelişen olaylar nedeniyle zaten can çekişiyordu. Şike operasyonu ile her şey büyük büyük ortaya serildi, daha sonrasında bazı manşetlerin aslında gerçek olmadığı ortaya çıktı. Şimdi öyle bir duruma gelindi ki, alınacak bir karar, mutlaka birilerini mutsuz edecek. Kimse de ne o karara, ne de o kararı verene güvenecek. Daha önce dediğim gibi, “El altından alınan ve doğruluğu her zaman şüpheli olan bilgilerle konuşan ya da 7 gün 24 saat ekranlarda bağıran şovmenlerle olacak iş değil bu! Haber yazarken ya da bilgi edinirken şike yapanların futbolda şikeye karşı olması komik“. Bakın o şovmenlere. Her yazdıkları, her bağıra çağıra savundukları yalan çıktı neredeyse. Sonunda onlar gibiler yüzünden ligin temizlenme imkanı da kaçacak elimizden. Meydan onlara kaldı çünkü. Onların da yolu, doğrudan, dürüstlükten geçmiyor…
Tüm bu olayların sonucudur işte Play Off ve Play Out uygulaması. Bir kere bu Play Off/Out uygulamasının gündeme gelişi yöntem olarak yanlış. Tam bir ben yaptım oldu tavrı! Bahaneler çok. Futbol konuşulsun, dekoder satılsın, ligin değeri yükselsin, heyecan artsın falan filan. Belki bunları ilk başta yakalayabilecekler bile, fakat sonrası tavuğun ölümü gibi olacak. Çünkü amaç farklı ve sonuç yanlış! Ne kadar bahane ortaya atılırsa atılsın, çok net ki, bu uygulamanın şike operasyonuyla doğrudan bağlantısı var. Bunun için fazla delile gerek yok. Bu lig 6 Ağustos tarihinde başlayacaktı, eğer Temmuz başı soruşturmaları olmasaydı. Play Off uygulaması ne zaman devreye girdi? 23 Ağustos! 6-13-20 Ağustos! Lige başlasaydık, üçüncü hafta maçlarını yorumluyor, dördüncüleri tahmin ediyor olacaktık. Madem böyle parlak bir fikir vardı Mehmet Ali Aydınlar ve yönetiminin aklında, Türkiye Futbol Federasyonu‘nun seçimlerinde aday olurken açıklaması gerekmez miydi bunu? Açıklamadı, çünkü aklında böyle bir fikir yoktu. Bu kadarı da olamazdı zaten.
Bu değişiklik, yerlerde sürünen bir ligin, onu tamamen bitirecek, değerini sıfırlayacak şekilde ayağa kaldırılma çabasıdır. Sahadakine inancı kalmayan taraftarların karşısına saf rekabeti çıkartarak, onların tekrar futbola döndürme çabasıdır. İnancını yitirmiş bir taraftar, lanet okuyan bir futbolsever en büyük rakipleri ile oluşabilecek dörtlü bir ligi takip edeceği için bunu yapıyorlar. Fakat, ligin zaten düşen değerini, bir senelik dekoder pahasına satıyorlar. İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz… Bu liglerin hangisinde Play Off sistemi var? Bazı ülkelerde var tabii bu sistem! Fakat onların hepsi ikinci, üçüncü sınıf futbol ülkeler! İspanya bilmiyor mu Barcelona, Real Madrid, Valencia ve Sevilla takımlarını ligin bitiminde dörtlü bir lige almayı? Demek ki onlar bu kadar büyük düşünemiyorlar! Futbolu öğrettiğimiz gibi, lig statüsünü de öğreteceğiz bu ülkelere!
Sonuç olarak, TFF ve takımlar dekoder satalım, daha çok büyük maç oynansın ki gelirimiz artsın diyerek futbol adına çok olumsuz bir karara imza attılar. Aynı, başarı kazanalım diyerek, illegal yollara sapmak gibi bir şey bu. Kısa yoldan köşeyi dönme isteği içe işlemiş bir kere! Zaten, takımlar adına yapılan açıklamada da dekoder ve forma vurgusu her şeyin arkasındaki bize gösteriyor: Para! Yöneticiler daha berbat yönetsinler diye, taraftardan daha fazla para istiyorlar! Altın yumurtlayan tavuğu kesiyorlar haberleri yok! Fakat bakınca şu bir buçuk aydır olanlara, belki de bu tavuğu artık kesilme zamanı da gelmiştir. Her şeye sıfırdan başlamak için…