Dış Köşe

Yollar – Sennur Baybuğa

0
Av. Sennur Baybuğa

Bu memlekette yaşamak;bil-e-mezliğin, her an değişebilirliğin,hiçbir şey değişmez ama her şey her an değişebilirliğin, yokluğun, varlığın, faşizmin, insan severliğin her şeyin ama her şeyin hep bir arada bulunmasına duyulan sınırsız tahammülle tedavi edilebilen ağır bir hastalık gibi.Yaşamak şimdi ve bir süreden beri, hem bu hastalıktan ağır muzdarip olmak ve hem bu hastalıkta alacağı sancı kesiciye duyulan bağımlılık gibi yaşamakta ısrardır.

Her an değişebilirliğin ruhlarımızda yarattığı o ağır tahribatı anlamak için, yüzyıllardır yazılı bile olmayan yasaları hep var olan ülkelerin halklarını düşünüyorum. Bizim kadar yorulanı var mıdır acaba.

Bir yandan hukukun mu ayaklar altına alındığını yoksa hukuka muhtaçların mı insanlığı ayaklar altına aldığını izlemeye çalışırken, dokunulmazlık, dokunulurluk, kim kime dokunursa meşru olurluk, tartışmaları içinde yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Hukuk tektir, herkese eşit uygulanır, yazılı olmasa da yaşam hakkı tektir, herkes yaşama hakkına sahiptir, öldürme hakkı diye meşrulaştırılmış bir alan olmamalıdır derken, bir yandan katillerimizi birbirinden ayırarak sevmek ya da sevmemek tercihleri arasına sıkıştırılmış haldeyiz.

Tarihimizde şunu mu yaptık bunu mu öldürdük konuşmaları arasında en samimimiz bile dedesinin babası dışında, herkesin soykırımcı olabileceği ihtimali ile yalan masallar yazıp sözüm ona ne kadar duyarlı olduğunu sergilerken, bugünün soykırımının insan kıyımının genç kıyımının ve en kötüsü de ruh kıyımının katili olabileceğini düşünmeden, bazen de insafın bile sınırlarını zorlayarak yayınlanan öldürülmüş insan fotoğraflarını beğenip beğenip duruyoruz. Ölü bir metadır artık bizim için, dişlerimizin arasında çiğneyerek karnımızı doyurduğumuz.

Siyasetimizle insanlığımız arasında, vicdanımız arasında kurduğumuz bağ ne kadar zayıf olursa o kadar iyi siyasetçi oluyoruz belki de. Ama vicdanın en çok küçümsenen şey olduğunu fark ederek kendi vicdanımızı saklamaya çalışıyoruz kendimizden bile. Böyle bir hayat, böyle bir siyaset böyle bir hukuk böyle bir yaşam tarzı bizim hak ettiğimiz midir, daha da önemlisi bizim dışımızdakilerin hak ettiği midir, sanmıyorum. Öldürmenin, öldürme tehtidinin çığlıklarına kulaklarımızı kapattıkça bizim de olduğumuzun suç ortaklığı olduğunu anlayamayacak kadar yabancısı olduğumuz bir hayatı devşirdiğimiz ortada gibi değil mi.

Evet farkındayım bu yorgunluğun sebeplerini yazmaya başlamak bile benim için karanlıktan çıkmaya çalışmak arzusudur ama bu arzunun içinde bir yandan da o karanlığın taa dibine kadar inmeyi arzulayan bir kedi merakımın da olduğu gerçek. Dipte ne var, dipte ne var.

Sıradan ve kimseye bulaşmadan yaşama isteğinde olan, evinde kendisine ve sevdiklerine yemek pişiren kadının ya da adamın mutfağındaki güvenliğinden başka ne olabilir ki hayat. Ne kadar olabilir ki, insan en çok evinin mutfağında hayal kurar, basitleşen o özgürlüğü teminden başka neye yaramalıdır ki siyaset.

Hayalini herkese kurdurup üzerinden iktidar devşirdiğiniz siyaset alanı, aslında sizin o hayalin insanlarını öldürdüğünüz bir alan da aynı zamanda. Hayal satıyoruz ve hakikatlere örtü atıyoruz, bunu da siyasetimiz diye insanlara yutturmaya çalışıyoruz. Oysa kaybettiğimiz aslında insanın kendisi ve daha kötüsü kendi insanlığımızdır çoğu zaman.

Hayal kurma yeteneğimizi kaybettirmeyen siyaset ve yaşamlar için;

Ülkeler, savaşlar, kesilen ağaçlar ölen öldürülen gençler. Aralarında saf tutarken, saf tutmayı terk etmeyi göze aldığımız anda, iktidarımızdan vazgeçmeyi göze aldığımız anda, tümüne layık tümü kadar ağaç, tümü kadar insan tümü kadar anne/baba olmayı başardığımız anda, kısacası artık siyasete ihtiyacın kalmadığı anda, kendimizi lağvetmeyi başardığız anda, o bütünün, hayallerini satmaya çalıştığımız bütünün hakiki birer parçası olmayı başarabileceğiz.

Gerçekleri bize anlatılan, bizim de anlattığımız ama aslında olmayanları anlatmaktan vazgeçtiğimiz anda, işte o anın ilk başında olmak, derince içimizi çekmek için, gerçeğimizden, kendimizden ve tüm aynalar imparatorluğundan, suretler cumhuriyetinden hakikatler karanlığına doğru yol almaya karar vermeli.

Gitmeliyiz buradan, şimdilik yeni bir göz taktırana kadar kendimize, gitmeli.

 

Sennur Baybuğa – basnews.com

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.