Yeşeriyorum

Yeşile ayrımcılık yakışmıyor – Uğur Özkan

0

Ben, 16 yaşında bir gencim. 16 yaşıma kadar, yaklaşık 12 fındık hasat döneminde Sakarya’daki ya da Ordu’daki fındık bahçelerinde bulundum. 16 yaşıma kadar, fındık toplama dönemine pembe gözlüklerle baktığımı bu sene Kürt fındık işçileri sayesinde fark ettim.  Bu sene fındığın yeşili, insanların duyguları ve düşünceleri, bana tencere diplerindeki yanığın rengini hatırlıyordu!

Fındık Büyük Nimet

Kendini naza çeken, her gün başında adam isteyen bir ağaç değildir fındık ağacı. Yılın 12 ayı boyunca biraz gübreleme, biraz budama ve dip temizliği, biraz da dondan koruma yeterlidir. Fakat sorun, köylerde yaşayan fındık üreticilerinin tek gelir kaynağının fındık olması. Yani fındık, üreticisi için gerçek bir nimettir ve fındığın kendini naza çektiği tek konu, hasat edilme vaktidir. Bu sebeple fındık üreticileri, hasat dönemine ayrı bir özen gösterirler. Karadeniz, fındığın hasat vaktinde “canlanır”.

Zorunlu Göçler Dünyası

Dolaylı ve direkt olarak 7 milyon insanın nemalandığı, Karadeniz’in birçok ilinde hasat edilen bu fındığı kimler topluyor? Kürt kökenli, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’dan gelen insanlar topluyor! Hemen bir parantez açarak belirtmek istiyorum. Bariz olarak Kürtler zorunlu göçe uğruyorlar! Kalıcı bir işleri yok, mevsimlik olarak pamuk toplamaya, fındık toplamaya ve diğer hasatlara gidiyorlar. Çünkü; karınlarını doyurmak zorundalar, yani zorunlu olarak göç etmeliler!  Kürtlerin zorunlu olarak göç ettiklerini kavradık. Ya göç koşulları, çalışma koşulları ve yöre halkının Kürtlere karşı davranışları nasıl?

Madalyonun Yoldaki Yüzü

Kürt yurttaşların Karadeniz’e gidiş yolculuğu eziyetler ve zorunluluklar ile dolu. Her şey öncelikle bir yerlerden para bulmak ile başlıyor. Eşten-dosttan para adına ne bulunabilirse toplanıyor. Eğer trenlerde yer bulunabilirse ne âlâ! Kürt yurttaşların bazıları trenle ya da minibüs tarzı araçlarla yolculuğa başlıyor! Bazı Kürt yurttaşlar ise, üstü açık ya da brandayla örtülmüş, “1980” model, güvenliği olmayan kamyonlarla yolculuk yapıyorlar. Tabi Kürt dostlarımız bu araçlara, çalışacakları bölgelerde kullanmak üzere yatak, yorgan, tabak, tüp gibi ev malzemelerini; yemek yapmak için de bakliyat, un, yağ ve şeker gibi gıda malzemeleri yüklüyor. Bu kadar çok yük ve araca kapasitesinde fazla insan alınması birleşince ortaya büyük bir insanlık ayıbı/dramı çıkıyor. Bu yolculuk, elmanın iki yarısının birbirine benzemesi gibi, zorunlu göçe çok benziyor!

Şehre Gir(emey)iş

Şu ana kadar anlattığım hikâyede, Kürt vatandaşlar, özgürce seyahat etme haklarını kullanabiliyorlarmış gibi bir izlenim yarattım, fakat kullanamıyorlar. Özellikle son yıllarda valilikler, Kürt işçileri çok sıkı denetim altına alıyorlar. Şartlı tahliye olan bir mahkûmun daha az denetim altında olduğundan emin olun. Özellikle Giresun Valiliği OHAL’e varan denetim mekanizmaları kurmuş durumda.

İşçiler her şeyden önce çalışacakları yeri İl Tarım Müdürlüklerine ve Ziraat Odası Başkanlıklarına bildirmek zorundalar. Kente girmeden önce GBT sorgulamasına da tabi tutuluyor Kürt vatandaşlarımız. Ben çalışmak üzere Giresun’a gittiğimde bana GBT sorgulaması uygulanmıyor da, neden Kürt kardeşime uygulanıyor? Her ikimiz de aynı haklara sahip değil miyiz, her ikimiz de T.C. vatandaşı değil miyiz? Yurttaşlarımızın şehir merkezlerine girmeleri de yasak Giresun’da, o zaman sorarlar “Tankerlerde taşınan tehlikeli maddeler dahi şehir merkezine girerken, Kürtler bu tehlikeli maddelerden daha mı tehlikeli ki şehir merkezine giremiyorlar?” diye.

Ücrette Eşitsizlik ve Diğer Gerçekler

Fındık işçisi, emeğinin karşılığını günlük(yevmiye) olarak ya da topladığı kiloya göre ile alır. Kilo başına toplama sistemine artık rağbet edilmiyor. Yevmiye hesabı da, şehirden şehre, ilçeden ilçeye hatta köyden köye değişebiliyor. Fakat bir gerçek var ki Kürt işçiler her zaman daha düşük yevmiye alıyorlar.

Sakarya’da yerli fındık işçisi günlük 30-35 TL arası para alıyor. Kürt kökenli işçiler ise 22-23 TL arası fiyata çalışıyorlar. Kürt kökenli işçi ile yerli işçi arasında 8-12 TL fark var. Ordu’da ise yerli fındık işçisi günlük olarak 35-43 TL para alıyor. Kürt kökenli işçilerin emeğine ise 27-30 TL arasında değer biçiliyor. Ordu’da fındık toplamak daha kârlı, ama karşımıza Kürt kökenli işçi ile yerli işçi arasında yine ortalama 10 TL’lik bir fark çıkıyor. Fındık yevmiyesi değişse de ayrımcılık her yerde aynı!

Düşük ücret verilip de, ekmek elden, su gölden, verir harçlığımı paşa dedem geçindiklerini sanmayın. Çoğu üretici az-çok getirdikleri işçilerin ihtiyaçlarını karşılasa da bazı üreticiler karşılamıyor. Öyle ki içmeye su, yakmaya odun bulamadıklarına şahit oldum! Sadece 2 gün fındık toplamak üzere, Kürt işçileri ödünç aldık. Bu tür durumları, hem işçiler zamanlarını boş geçirmedikleri için hem de üretici fındığını hemen toplattığı için her iki taraf da hoşnutlukla karşılar. Fakat bize geldikleri ilk gün, çalışma bittikten sonra çavuş* mahcup bir şekilde anneannemin yanına gidip,

– Hanımablam yakmaya odunumuz yoktur, sorun olmazsa şuradaki çalılardan alalım.

dediğinde anneannem şaşırdı. Şaşırmak da haklı, zira işçiyi getiren üreticinin bu ihtiyaçları karşılaması gerekir. Anneannem çalı-çırpı yerine kesilmiş odunlardan verince birkaç defa “Allah sizden razı olsun.” dedi çavuş. Bir odun için bu kadar minnet duyduğunu dile getirmek en acı olanı belki. Çok fazla minnet duyulacak bir yardım yok ortada, ama öyle demek zorundalar, çünkü yerel halka, yerel halkın delikanlılarına(!) minnet borçlu olmalılar!..

Çalışma saatleri de öyle esnek değil, sabah 7, akşam 7 arasında çalışıyorlar. 12 saat çalıştıracak kadar vicdansız olduklarını düşünmeyin. Öğleden önce ve sonra olmak üzere 15’er dakikalık iki ara ve saat 12 ile 2.30 arasında öğle araları var. Yerel halk ise bahçeye saat 8’de giriyor. Erken kalkıp, çok yol almak zorundalar.

Buraya kadar ayrımcılığın somut boyutunu anlattım. Bu boyutları da sadece birkaç cümle ile belirttim. Bu kadar güçlü bir somut ayrımcılığın getireceği soyut ayrımcılığı kaldırmak hiç de kolay değil. Bakışlar, davranışlar ve sözler tamamıyla size karşı olduğunda eyleme geçmek zor olmalı. Benim korktuğum ise, benim yaşıtlarım ve benden küçük çocukların, büyüklerimden daha çok ayrımcı-ırkçı olması. Milliyetçi diye geçinen ağabeylerinin himayesinde profesyonel ırkçı olma yolunda ilerliyorlar…

Karadeniz uyan, bu sefer fındık ya da çay değil ırkçılık filizleniyor! Irkçılık sana yakışmıyor Karadeniz, ırkçılık yeşile yakışmıyor. Sözün özü ırkçılık hiçbir yere yakışmıyor!

*Çavuş: Bazı yörelerde dayıbaşı olarak da adlandırılan bu kişi, işçiler ile üretici arasında iletişim kurar, bir nevi koordinatör görevini üstlenir.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.