Bugün size, bütün okurlarımıza, dev bir hizmet sunmak istiyorum. Herkese ama herkese çekilişsiz, kurasız ‘yeşil alan’ dağıtacağım. İşte yukardaki ya da sevgili editör arkadaşım belki de ön sayfaya koydu, o yeşil alanı makas işaretli yerden, itinalı bir şekilde kesin, baş ucunuza koyun. Artık herkesin bir yeşil alanı olsun. Yaşasın ben. Herkesi yeşil alan sahibi yapıyorum.
Küçük kağıtlara yeşil kuru boya kalemiyle kalınca bir çizgi çiziyordum. Panellerde, sempozyumlarda başlamadan önce dağıtılmasını sağlıyordum. ‘Herkese ulaştı mı?’ diye soruyordum. Herkes elindeki kağıda, ne bu diye bakıyordu. Sonra ‘Size yeşil alan dağıttım’ diyordum. Bu yazıda olduğu gibi. Yeşil alan büyük kentlerde, özellikle Neoliberal kentlerde, fanteziden başka bir şey değildir. Ellerinde tuttukları kağıttaki kalınca yeşil çizgi ile ilişki ne ise kentlinin yeşil alan ilişkisi odur. 10. kattan hele hele 20 ve 30, 40. kattan o kalın yeşil çizgi bile görülmez. Kore’de bangee jumping yapmak için, oldukça geniş nehrin üzerine kurulmuş kuleye tırmanıp sonra 60 metre kadar yükseklikten atlamadan önce görebildiğim nehir, benim çizdiğimden çok daha inceydi. Sonra baş aşağı düşerken hızla yaklaştığınızdan çok da bir şey fark edilemiyordu. Büyük kentlerde yeşil alan ilişkisini tam anlamıyla böyle görüyorum; Yüksekten bakmak ve hız içinde yaklaşmak. Ve asılı kalmak. Hiçbir zaman gerçek anlamda dokunmadığınızdır yeşil alan. Tam anlamıyla bir banyo fantezisidir. En iyi olasılıkla mesai saatlerinizde serbest bırakıldığınız zamanlarda, eve ya da başka yere giderken yürüdüğünüz sahte çimenlerin arasında geçirdiğiniz dakikalardan başka bir şeyden başka nedir ki?
Belediyelerin Park ve bahçeler müdürlüğü, ki hiç bahçe yoktur, neredeyse hepsi sadece peyzaj müteahhitlerinin ihale evraklarını teslim etme mercii görevini sürdürmektedir. Parklar her ihale sonrası 8 santim kalınlığında çim halılar ile kaplanır. En fazla 7-10 gün kadar renklerini koruyabilecek çiçekler, çim halının sağına, soluna ya da ortaya karışık bir şekilde ekilir. Eh bir de uyarına gelirse, güçlü bir şırıltı çıkaran fıskiyeli bir havuz koyup, başına da her an yeni yerlere masa atma eğiliminde bir cafe yerleştirdik mi olur size bir yeşil alan. Doya doya çocuğunuzu sakın gezdirmeyin. Muhtemel çimlere basmak yasak olabilir ki iyi ki yasak, çünkü çimi hızlı bir şekilde yetiştirmek ve ilk günlerde parlak görünmesini sağlamak için kullanılan tarım ilaçlarının, kimyasalların üstüne basmış, oturmuş eh belki de yuvarlanmış olacaktır. Belki tek yararlılığı, yakın gelecekte karşı karşıya kalacağı gaz bombalarına alışkanlık yapabilmesi olacaktır. Çünkü gaz bombaları genellikle tarım ilaçlarının seyreltilmesi ile tarım ilaçları da 2. Dünya savaşında ve Vietnam da kullanılan bombaların seyreltilmesiyle ilk başta yapıldı. Bugün yeniden ve yeniden aynı şeyleri üretmektedirler; Bombalar, tarım ilaçları, iktidarlar ve başbakanlar…
Ağaçların bir ömrü vardır. Yani bir ağaç en az 10 yıl ya da 30-40 yıl ve hatta bazen 100-200 yıl yaşar. (Bunu yılları yazarken indirim yaptım. Elma, armut 300 yıl, zeytin 400 yıl, kayın 900 yıl, meşe, ıhlamur, köknar 1000 yıl yaşıyormuş.) Kentte bu kadar yaşamış bir ağaç, artık kaç tane görüyorsunuz? Artık 2-3 yıl yaşayabilecek bir ağaç bile dikilmiyor. Otoban kenarlarına, duble yol ortalarına dikilmiş ağaçlar, gaz odalarına konmuş saksılardan başka bir şey değildir. Çok kısa bir süre içersinde yeni bir ihale ile yeniden ve yeniden dikilirler. Bir sürü kent de sadece gerçek ağaç, mezarlıklar da bulunur. -Bu yüzden mezarlıklar müdürlüğü, park ve bahçeler müdürlüğünden her zaman daha başarılıdır.- Ölüm ve yaşamın iç içe olmasının bir paradoksudur bu. Ölülerimiz bizden daha iyi korumaktadır yaşamı… Şimdilik…
En iyisi siz benim bu hizmetimin kıymetini bilin. Kesin ‘yeşil alan’ınızı keyfine bakın.
Ve cezaevindeki arkadaşlar, biliyorum ki özlüyorlar ama yanılıyorlar, dışarıda sadece özgürlük değil, toprağın yağmur kokusu da pek kalmadı.
Metin Yeğin – Özgür Gündem