Hafta SonuManşet

Yeni zamanın yeni dergisi- Özcan Yüksek: “Hayaller hafiftir, güçsüzdür, ama bizim gücümüz o güçsüzlüğümüzde gizli”

0

Bomba haberlerle her gün, her an yeniden sarsıldığımız günlerin birinde bir bomba haber de yılların eskitemediği coğrafya ve #gezi dergisi Atlas’tan geldi. Atlas’ın Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek, mektubunda, ki burada okuyabilirsin tekrar, Atlas’ taki görevinden alındığını, “Bizi Atlas’tan kopardılar…” cümlesiyle paylaştı. Takiben, merakla karışık bir hüzün kapladı içimizi.

Bu mektubun arkasından Özcan bir de müjde verdi, çok geçmeden. Yeni bir derginin, hayalini kurduğumuz derginin, “o” derginin müjdesini… ki, o müjde de burada.

E bize de Özcan’la ufak bir röportaj hakkı doğdu hemen tabii. Çünkü müjdede: patronsuz diyor, hiyerarşisiz diyor, bağımsız diyor! Allasen bu adam ne diyor?

Dedik ve sorduk…

İşte Özcan Yüksek ile dijital alem marifetiyle yaptığımız sohbet… Uçansu (55)

GA: Merhaba Özcan, Rize’de Pazar’da doğdun, Tozkoparan’da büyüdün. Dünyanın değişik yerlerini gezdin. Bulunduğun “şimdi”ye ne katkısı oldu bu coğrafyaların?

ÖY: Ahşap döşemeli taş bir evde doğdum, Rize Pazar’ın Talvat Köyü’nde. Yaşamımın dönüm noktalarında, küçük ya da büyük dönüm noktalarında, bugün artık olmayan o ahşap zeminli evi rüyamda görürüm. Tuhaf gelir bana. Başlangıca dönme duygusunu anımsatıyor olmalı. Bugün de ahşap zeminli bir evde kiralık oturuyorum. Çocukluğumun yazları Kaçkar’ın, köyümün vadilerinde, derelerinde, ormanlarında oynayarak geçti. Böyle büyüdüm. Şehirde yaşıyordum ama yazları ailem beni hep köye yolluyordu. İtiraz etmeden gidiyordum. Ama aklımın erdiği çocukluğumun neredeyse tamamının geçtiği İstanbul’daki semt Tozkoparan’dı. İstanbul’un belki de ilk sosyal konutlarıydı. Geniş boşluklar, toprak düzlükler, rüzgar, toz, toprak, çalılar, sarı, beyaz, pembe, mor, beş katlı, geniş ya da dar apartmanlar. Tabii ki blok sözcüğünü ilk defa orada öğrendik, çünkü bu sözcük apartmanların üzerinde yazıyordu. B ile L arasında bir harf eksik yazılmıştı. Niye öyleydi hep düşünürdüm. Sonra anladım niye eksik olduğunu.

Her neyse, evlerin arasına semt sakinlerinin diktiği fidanlarla büyüdük. O fidanlar bizimle birlikte ağaç oldu. Semtin kıyısından akan Ayamama deresi daha o vakitler kirlenmişti, kötü kokular yayıyordu, ama çocuk aklım, henüz doğanın kirlenmekte olduğuna ermiyordu. İyice büyüdük, ülkenin doğasına yönelik talan, döndü dolaştı, Tozkoparan’ı da buldu. Orada oturmasak bile, çocuklumun yeşil semti, kentsel dönüşüm talanının hedefi oldu.

GA: Bir vakitte seninle tarih vakfının bir panelinde yanyanaydık. Orada küresellik ve yerelliği konuşmuştuk. Atlas’ı yerel bir dergi olarak her şeye ve her yere Türkiye’den bakan bir dergi olarak nitelendirmiştin. Atlasla olan başlangıcından biraz bahsedebilir misin? Atlaslı Özcan ve Özcanlı Atlas?

ÖY: Türkiye’de genel olarak dergiciliğin, modern kentli, daha çok Avrupa ve Amerika’daki gibi, yani onlar gibi yaşamanın nasıl olacağını tarif eden bir özü vardı. Hala da büyük ölçüde öyle. Kadınlara ve erkeklere, yaşam biçimi öğretiyor; tarzını, uyması gereken modasını, makyajını, ağzından çıkacak, söylemesi gereken sözlere kadar tarif ediyor. Parlak kağıt, parlak yaşamlar, parlak caddeler, parlak vitrinler. Bizim ülkenin bulunduğu yerden bakınca oldukça da cazip. Zaten dergilerin çoğu batı kökenli. Burada tamamen başka türden yapılsa bile, okura o dergilerden bir farkı yokmuş gibi sunuluyor. Bana kalırsa bazı dergiler, burada, orijinallerinden daha iyi yapılsa bile, derginin yabancı büyüsü, adından sanına özenle korunuyor.

Atlas, kültürlü, hem de farklı kültürlere saygılı, tepeden bakmayan, aşağılamayan, özentisi olmayan, okuyan, ilgilenen, sorgulayan, araştıran, kendine güvenen, koruyan, esirgeyen bir okura ulaşmaya çalıştı; kendini ve okurunu süreç içinde bu şekilde yarattı. Biz de dergiyi yaptıkça geliştik, okurla yakın kurduğumuz ilişkiler, karşılıklı birbirimizi besledi.

Bunu sağlamak için, her şeyden önce derginin dünyaya kendi gözlerinden bakması gerekiyordu.

Keşfetmekse, yani anlamak ve görmekse ana eylemimiz, burada özne biz, yani dergi ve okuru olmalıydı. O yüzden, kendimiz gittik, kendi gördüklerimizi yazdık, bize ait bir ruhla cümlelerimizi sıraladık, kendi gözlerimizle gördük. Yaptığımız işin en çok talep gören dergilerinden biri, çoğu zaman da birincisi oldukça, kendimize güven geldi.

Alışıla gelmişin dışında, insanlara tepeden bakmayan, dili, fotoğrafı, cümlesi, özenle seçilmiş dergi olarak Atlas’ta barınamadık.

Dergicilikte kes yapıştır devri bitmişti ama, onun yerine ‘google’dan al, internetten bul, daha ucuz yap kültürü gelmişti, en azından bizden istenen buydu diyeyim. Bunu neden yaparlar bilmiyorum. Doğrusu bunun kapitalist, hatta ekonomik bir mantığı dahi yoktur. Ancak masallardaki kibir, haset, ifrit kavramlarıyla açıklanabilir bir hal. Yaratıcılığa dayalı bir iş türü olan dergicilikte, şeflerin buyruklar savurduğu, hiyerarşik, dayatmacı, talimatçı ve emredici çalışma biçimleri, işin özüne aykırıdır. Karşılaştığımız da budur.

GA: Bir coğrafya dergisi sadece coğrafya anlatmaz demişsin Atlas’tan ayrılış mektubunda. Bu konuyu biraz açmak ister misin?

ÖY: Bir coğrafya dergisi asla bir dergi değildir diyorum, böyle bir derginin ilk sayısından itibaren yöneticiliğinde bulunduğum için bunu söyleyebiliyorum. Aksi olsaydı, dünyada çok sayıda coğrafya dergisi çıkardı zaten, pek çok dergi grubu bir coğrafya dergisi çıkarmayı aklına getirirdi. Çok sayıda seyahat, tatil, gezi dergisi, hatta bu dergilerin daha özel alanlara hitap edeni var, örneğin bisiklet, örneğin dağcılık, sualtı gibi, ama coğrafya dergisi deyince akla gelenler belli.

Bizim yaptığımız dergi, okurlarıyla, derginin yalnızca sayfaları üzerinde değil konuları üzerinde de, yani vadilerde, dağlarda, caddelerde, gerçek coğrafyalar üzerinde de birlikte oluyordu. Bir çeşit, üç boyutlu topografyada, dördüncü boyut yaratıyorduk bu buluşmalarla.

Bu birliktelik de belirli bir amaca, ruha, duygudaşlığa, ama özellikle de gidilen o yeri korumaya yönelikti. Bir yönüyle eylemci, protest dergiydik. Altımızdaki halı çekilirken, onu korumaya çalışan bir halı dergisi gibiydik bir anlamda. Hasankeyf’e sadakat trenleri, imza kampanyaları, İstanbul SOS ile yaptığımız şehri koruma eylemleri, Buğday’la, Doğa Derneği ile yaptığımız hem doğa koruma kampanyaları, hem doğa ve doğal yaşam kültürünü yayma etkinlikleri, ayrıca Doğa Okulu, Yaşam Okulu birliktelikleri, bütün bunlar, bir dergiden fazla şeylerdir.

GA: Atlas senin çok emek verdiğin, karşılıksızca verdiğin bir mecraydı. Seni Atlas ile tanıdık. Şimdi yepyeni bir sayfa var. Bu sayfada neler var? Bundan sonrası için söyleyeceklerin neler?

ÖY: Atlas’ta yaptıklarımız yalnızca doğayı talan edenleri değil, bizim şirketin yöneticilerini de rahatsız etti. Yayın yönetmenliğinden alındım, benim yerime oraya gelmesi gereken, derginin hakkı olan kişileri de istemediler. Ama artık bunlar geride kaldı. Her işte bir hayır vardır derler, biz de şimdi, patronsuz, bir dergi grubuna ait olmayan, cebimizdekileri masaya koyarak, birleştirerek başka bir dergi çıkaracağız. Bu yalnızca ismiyle değil, cismiyle, tarzıyla da başka olacak. Atlas’ı da biz yaratmıştık, o yüzden yeni derginin de özgün olması gerekiyor bizim açımızdan. Öyle olacağını da herkes görecek. Dünyaya da yayın yapmak istiyoruz. Bir dergi grubunda çıkması mümkün olmayan bir dergi ve belki de başka yayınlar çıkarmak istiyoruz. Hayallerimiz güzel. Zaten bütün gücümüzü hayallerimizden alıyoruz. Hayaller hafiftir, güçsüzdür, ama bizim gücümüz o güçsüzlüğümüzde gizli.

Yaptıklarımız yapabileceklerimize referans diyebilirim. Gezi direnişi, onun yarattığı “biz” kültürü, alternatif medya, kendine güvenme ruhu ve 21 yıllık Atlas tecrübemiz, bizim güven kaynaklarımız.

Sosyal medya yoluyla ismimizi duyuracağımıza inanıyoruz. Dergimizin destekçisi, paydaşları ve ortakları olan Buğday ve Doğa Derneklerine, harcında samanımız olan Doğa Okulu ve Yaşam Okuluna, bizi bilen okurlarımıza, içinde yer almaktan onur duyduğumuz Gezi ruhuna güveniyoruz.

GA: Son olarak, malum medya değişiyor, haber kanallarımız çeşitleniyor ve yenileniyor. Sence yeni gazetecilik, yeni haber anlayışı nasıl olmalı?

ÖY: Ülkenin içinden geçtiği karanlık tünelleri, bu ülkeyi yönetenler kadar, medyanın hep güçlü olandan yana olması dayatıyor bana sorarsanız. Tek adam, despotik yönetim, buyurgan, diktatoryal tarz, bütün bunlar yalnızca siyasi kavramlar, siyaset alanındaki görünümler değil. Hiyerarşik, şefçi, reisci, lidere tapan kültür, en az olması gereken yerde, yani medya sektöründe de çok güçlü. Medyanın içindeki yarı entelektüel yöneticiler, baskıcı iktidarları ürkütmeden halkı habersiz bırakmanın yollarını iyi biliyorlar, çünkü bunu aynı yöntemlerle çalıştıkları kurumlarda uyguluyorlar.

Yaşam alanları yok olan, canlıları yok olan, tarihi ve kültürü dahi yok olan bir gezegende, konusu bu gezegen, coğrafya ve en geniş anlamda evren olan bir dergi yaptığında, en gerekli unsurlardan biri de erdemdir. Yeni zaman, tarih boyunca hiç olmadığı kadar erdemli bir yaşamı gerekli kılıyor. Bu yaşamın içinde erdemli bir dergicilik, erdemli bir gazetecilik gelişmelidir. İnsan ilişkilerinde, o yayının insanlarla, gezegenle, doğayla ilişkilerinde bu erdemliliği soluk alınan bir atmosfer gibi yitirmemesi gerekiyor insanın.

Bunun yolu, iş yerlerinde, yaşam alanlarında, sivil toplum kurumlarında, her yerde, insanlarla eşitliğe, paylaşmaya, dayanışma ve elbirliğine dayalı, ortak karar almaya dayalı ilişkiler kurmaktır. Başka bir yolu yok bunun. Tek tek bireylerin yaratıcı ve düşünür olarak ortaya çıkabildiği, ortak, çoğaltılmış insan ilişkilerine ihtiyaç var dünyanın. Merkez, merkez komite, merkezi karar, üstüne üslük tek merkezden yönetmek, doğanın da insanın da özüne aykırıdır. Bu yüzden de her ikisi aleyhine sonuçlar verir. Şehirlerimizde, ülkeler de, dernekler de, dergi ve gazeteler de kudretli merkezler tarafından yönetme biçimini terk etmeliler. İnsanlar kendi parkları, mahalleleri, meydanları, dereleri, ormanları, yiyecekleri hakkında kendileri karar alsınlar, bunları tartışsınlar, bilgileri paylaşsınlar. Bu noktada basının, medyanın görevi, bunu teşvik etmek, bilgi dolaşımını demokratik ve etkin sağlamak olmalı. Merkezin kudretini daha çok besleyen habercilik yapmamalı.

Özcan Yüksek’i ve yeni dergideki gelişmeleri facebook sayfasından takip edebilirsiniz.

( Güneşin Aydemir/ Yeşil Gazete) 

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.