Hafta SonuManşet

Bir veda bir müjde

0

11 Şubat günü sayfalarından sunduğu dağlar, ovalar, akarsular içinde kendini kaybeden , bulan Atlas okurları bir kötü haber aldılar. Kendi tabiri ile işi gücü  özgür bir ruhla maceraya atılmak, doğayla, insanla, ormanla, nehirle kucaklaşmak olan derginin yayın yönetmeni Özcan Yüksek kendi sosyal medya hesaplarından ayrılık haberini paylaştı.

21 yıllık yuvasından ayrılırken bunca yıldır birlikte yol aldığı okurlarına şöyle seslendi:

Dönüşüm

Havanın saydam sayfalarında iyilik tohumu serpen iyilik biçer! Çünkü her şey aslına döner!

Böyle der eskiler.

Bunu bildik, bunu söyledik, yirmi bir yıl boyunca.

Bitişimiz başlangıcımızdır bizim.

Ey bahtı güzel okur.

Sanılmasın ki, gövdeleri iplerin ucunda eğilip bükülen, bırakınca yere cansız düşen tahta kuklalardanız biz.

Okurlardan veya Anadolu’da gezdiğimiz yerlerde bizi tanıyanlardan gördüğümüz sevgi ve saygıyı, yazık ki, yukarılarımızda oturan ve eski Afrika’daki timsah dişli, ejder maskeli ilkel şef kültürünü plazalarda devam ettiren krallardan görmedik biz.

yalnızca gözlerini açıkta bırakan, kukuletalı bir başlığı vardı.

İşimiz ve gücümüz, bilmediğimizi, anlamadığımızı keşfetmek, Anadolu’yu ve dünyayı öğrenmek, doğanın ve geçmiş zamanın bilgeliğini yepyeni, yaratıcı ruh ve sözcüklerle herkesle paylaşmak. Özgür bir ruhla maceraya atılmak, doğayla, insanla, ormanla, nehirle, köylüyle şehirliyle kucaklaşmak. İşimiz bu. Yazmak, okumak, fotoğraf çekmek, işimizin sonucu.

Sanırsınız ki, bizi işe ejder maskeli o şefler almış; ve Allah razı olsun ki, zaten onların yarattığı bir dergide çalışmaktayız.

Sanırsınız ki, onların fikir köleleriyiz! Yalnızca onların dediklerini yapmamız da yetmez, önlerinde el pençe durmamız da gerekiyormuş.

Havanın saydam sayfalarında iyilik tohumu serpen iyilik biçer! Çünkü her şey aslına döner! Böyle der eskiler.

Bunu öğrendik, bunu söyledik yirmi bir yıl boyunca. Şimdi diyoruz ki:

Bizden onlara köle olmaz.

Sokotra Adası’nın güney kıyısına bakan yamaçta, Ejderha Kanı ağacının gölgesindeyim. Yoksa, adanın eski Arap halkının verdiği ismiyle mi söylemeliyim? Dam el İhvan adını vermiş yerli halk, yani Kardeş Kanı Ağacı. Ağacın kötürümlü kollarına şöyle bir bakan, bir kardeş kavgası vuku bulmuş der zaten.

Sırtımı yasladığım ağaç, adeta doğanın direniş anıtı. Dalların her biri bükülmüş insan kolları gibi yukarıya kıvrılmış, soluk, yeşile kaçan beyazlıkta, kansız kalmış o kollar, derin, sonsuz bir ıstırabı tarif ediyor. Tam o esnada, kan nerede diye soruyor insan? Karaya vurmuş ve artık kemikleri çıkmış, ölü bir balinanın gövdesine de benziyor ağacım.

Evet, bunca ölülük, sararmışlık ve kurumuşlukta kan nerede, ejderha kanı, kardeş kanı nerede?

Ne acayip? Belirli bir mevsimde kırmızı, kan rengi bir sıvı salgılayan ağaç bu ismi almış, almış ama, aslında kanı durduran bir kan sunuyor insana. Adalılar, ağacın kanıyla, doğum sırasındaki kanı durduruyor asırlardır. Antik Roma’da, Sokotra’dan getirilen Ejderha Kanı, gladyatörlerin kılıç yarasından dökülen kanı pıhtılaştırmakta kullanılırmış.

Ağaç, doğum yapan anayı ve doğan bebeği koruyor. Ağaç, imparator ve komutanlarının, şeflerinin keyif olması için ölen öldüren dövüşçü köleleri hayatta tutuyor.

Ağaç olmaya çalışmak ne güzel. Sokotra’da veya Gezi Parkı’nda.

Diyeceğim o ki, boyun eğmedik.

Bitirdiler. Oysa bizim için:

Bu daha başlangıç.

Bütün yaz ve devamında ezber ettiğimiz sloganın ilk kısmıyla biten veda yazısı aradan geçen bir aydan sonra umutlu haberleri “Müjde” liyordu aslında. 17 Mart günü yine şahsi sosyal medya hesabından yaptığı duyuruda başka türlü sesleniyordu okurlara:

müjde

Her şey aslına döner

Kimi zaman, göllerini bırakıp havalanan turnalar gibi kovalandık, ey bahtı güzel okur. Ve her defasında, yeni bir yere konmak üzere yuvamızı terk ettik.

Turnalara o esnada, yani hoyratça kışkışlandıkları anda, kendi iç sesleri, acele et ve iyi olanı yap der.

Bizim iç sesimiz de öyle diyor.

Rüzgarların getirdiği, yağmurların taşıdığı o bıldırcınlar, sığırcıklar, serçeler nerede şimdi? Görkemli kanatları, ateş kırmızı gagası, ince, ipince, uzun, upuzun bacaklarıyla leylekler nasıl da bir zamanlar yaşamlarımızın tam ortasındaydı. Çalınan görkemli ormanların, boğulan derelerin doğal sakinleri yerlerinden nasıl kovalandıysa, Atlas ruhu da Atlas’tan kovalandı. Orada burada, Atlas’ta, medyada, parkta, Sulukule’de, başka eski mahallelerde, Hasankeyf’te, Yusufeli’nde, ülkenin tüm yaban vadilerinde, köylerde aynı hoyrat el, yeni dünya düzenini tesis ediyor.

Oysa ki.

Havanın saydam sayfalarında iyilik tohumu serpen iyilik biçer! Böyle der eskiler. Çünkü her şey aslına döner!

Esirgeyen bir ruhla keşfetmek, Anadolu’yu ve evreni öğrenmek, doğanın ve geçmiş zamanın bilgeliğini, yepyeni, yaratıcı sözcüklerle tarif etmek. Veyahut toprağı eşelediğimizde sırlar ve tozlar içinde bize kendini sunan o büyük insanlığın uzun geçmişinde, bugünün sorularına yanıtlar aramak. Kendi ellerimizle dokunmak, kendi gözlerimizle bakmak, duyumsamak, öğrenmek, paylaşmak. Özgür bir ruhla ve öğrenme arzusuyla maceraya atılmak. Uğraşımız bu yalnızca.

Nasıl ki bir arı, çiçeğin balını alır, güzelliğini ve kokusunu bozmadan yoluna devam eder, biz de öyle dolanıyoruz, öyle yapmaya çabalıyoruz şu yeryuvarlağında.

Üstten dayatılmayan, ortak yaratıcı bir akıl peşinde koşuyoruz. İnsanın özü böyle. Doğrusu, iyisi, güzeli böyle. Ancak bu ortaklık ve katılımcılık, insanı çoktan unuttuğu doğaya yeniden bağlayabiliyor. Tıpkı dünyayı kendine hayran bırakan Gezi gibi.

Çok yol yaptık, bu doğru. Yorgun insana yol uzun gelir, bu da doğru. Ama yorgun muyuz?

Biliyoruz ki, dinlenerek yol alan için yaşamın ta kendisidir yol. Şu dünyanın yolcuyuz yalnızca. Mavi göklerin muhacir kuşuyuz.

Yolu bulamayan içinse yaşam, yani yaşamın o büyük yolculuğu, bir oburun sofrasına dönüşür. Ne doyar, ne koku alır. Çorbanın tadını bilmeyen kaşık gibidir.

Rüzgarın uğultularına, nehirlerin seslerine, yaprakların hışırtısına, gizli bir hazineden söz ediyorlarmış gibi kulak verdik hep.

Bu yüzdendir ki.

Bitişimiz başlangıcımızdır bizim.

Sevgili okur, dostlar, yol arkadaşları! Sevinçle bildiriyorum:

 Yeni bir isim, yeni bir şiar ve yeni bir ruhla, yerlerin göklerin suların ve toprakların yeni bir dergisini yaratacağız.

 Birlikte. Bu daha başlangıç.

Tevekkeli değilmiş, her şerde bir hayır olması. Bu iki duyuru üzerine Özcan Yüksek ile etraflıca söyleşmek lazım dediğinizi duyar gibiyiz. Biz de öyle yaptık zaten. Ekipten Güneşin Aydemir‘in Özcan Yüksek ile keyifli söyleşiyi okumak için sizleri şöyle alayım.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.