Köşe Yazıları

Yeni parti üzerine – Nesrin Yumak / Süreyya Tamer Kozaklı

0

Yeşiller ve EDP’nin özgürlükçü başkaca sol kesimleri de dahil ederek kuracağı yeni bir partinin eşiğinde bu konudaki görüşlerimizi ortaya koymak, aklımızdaki soruları paylaşmak; risklere dikkat çekmek ve nihayet bu konudaki yaklaşımımızı belirginleştirmek için bu yazıyı kaleme aldık. Burada ifade edeceklerimiz ucu kapanmış, kırmızı çizgileri netleşmiş ve rotası kesinleşmiş görüşler olmaktan ziyade konuyla ilgili  tartışmayı önemseyen; başkaca görüş ve değerlendirmeleri bu tartışmaya davet eden ve son olarak yeni partinin oluşum sürecine katkı sağlayan görüşler olsun istedik. Adım adım gidecek olursak görüşlerimizi dayandırdığımız analiz  3 soru etrafında toplanabilir :

  1. EDP nedir ve ne olmalıdır?
  2. Yeşiller nedir?
  3. Yeni parti ne olmalı/olmamalıdır

EDP Nedir, Ne Olmalıdır?

EDP Türkiye solunda iyi ya da kötü örgütlü ilişkiler içinden gelen ya da örgütlü siyaseti önemseyen; Türkiye solunun ürettiği katı, totaliter, hiyerarşik ve dogmatik , dar grupçu ve ahlakçı siyaset anlayışına karşı ideolojik birlik yerine politik hedeflerdeki birliği öne çıkaran; farklı mağduriyet alanları arasında hiyerarşik bir ilişki kurmayan ve nihayetinde böyle bir anlayışa ihtiyaç duyan tüm toplumsal/politik çevrelerle ilişkiyi önemseyen; genel hatlarıyla özgürlükçü bir sol siyaseti benimseyen bir yapıdır.Kısa tarihine rağmen birkaç konjonktürde sınanmış ve nihayetinde geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleştirdiği olağan konferansla rüştünü ortaya koymuş, yaşadığı siyasal travmalara, daralmalara rağmen politik birliğini koruma iradesini göstermiştir.

EDP, geçmişin hataları ve doğrularından beslenerek  ve solu soldan başka herşeye benzeten  temel yanlışları  teşhis etmiş, buna karşı kendisini yeni sol olarak niteleyerek fikri inşaatını bu noktada başlatmıştır.  Ulusalcı, sekter, aydınlanmacı, Kemalist  bir solun  yanında büyük bir cesaret ve özgüvenle yepyeni bir temel atmıştır. Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyal – politik durum ve kendine sol diyenlerin bunlara verdiği reflekslerin akıl dışılığında hemfikir olanlardan bir hareket çıkarmak için yola çıkmıştır.

EDP ile sonuçlanan partileşme süreci boyunca fikri çıkış noktamız yeni bir sol yaratma iddiamız oldu. Tüm sosyalizm tahlil ve tahayyüllerini ve uluslararası deneyimleri  Türkiye sosyolojisiyle harmanlamayı  hedeflediğimiz; kimlik ve sınıf politikalarını hiyerarşik bir sıralama yapmaksızın geliştirebildiğimiz ve kuru muhalefet değil çözüm hedefli bir muhalefetin  temellerini ördüğümüz bir parti  kurgusu koyduk önümüze.

Kuruluş sürecimizin ardından önümüze çıkan her virajda yolumuzu kaybetmeden, kırılıp dökülenlere rağmen arkamıza hiç bakmadan devam etmeyi bu güvene ve hâlâ  koruduğumuz fikri iddiamızın sağlamlığına borçluyuz.

Tüm bu başlangıç aşamasında bu minvalde bir ortaklığın altına imzasını atanlarla ideolojik değil politik bir zemin yakalamaya çalıştık.  Ama bunun çok da tasarladığımız gibi olmadığını yakın zamanda –Kılıçdaroğlu, referandum, blok ve HDK süreci gibi momentlerde-gördük.  Baştaki iddiasında ısrarlı ve tutarlı bir yol izleyenler olarak devam ettirdik projemizi.

EDP bu zamana kadar bir partiden ziyade, genel fikri iddia ve ortaklığın dışında kalanları da kapsayan bir proje olarak sürdürdü siyasi hayatını. bir parti olma halini ilk kez 2 Haziran kurultayında kendine ve tüm kamuoyuna ilan etti.  Bu artık fikri ve niteliksel  bir olgunluğa adım atmanın da ifadesiydi.

EDP 1. Olağan Kongresinde ortaya çıkan temel sonuçları hatırlayacak olursak kendi adımıza şöyle özetleyebiliriz: 1. Yıkılmadık, ayaktayız, 2. Özgürlükçü sol kulvarın siyasi adresiyiz,  3. Kadro birikimimizle özgürlükçü bir sol siyasetin üzerimize yükleyeceği görevlere hazırız, 4. Güncel siyasi meselelerde açık, net ve komplekssiz bir birliğimiz var, 5. Toplumsal mağduriyet alanları arasında etkin ve yatay ilişkileri kurabiliyoruz, yeni mağduriyet alanlarını siyasetimize taşımak yönünde kararlıyız, 6. Bu çerçevede bir arada olabileceğimiz tüm özgürlükçü çevrelerle ilişki kurmaya hazırız

Ne Yapmalı…

EDP’nin bu andan sonra yapması gereken bu iddialarından taviz vermemeye devam etmek olmalı. Başımıza gelen her derdin müsebbibi şimdiye kadar bizden bağımsız değişkenlerdi (tepkilerimiz ve tutumlarımız bize ait elbette). Ancak bir parti olarak EDP ilk kez tamamı ile kendi dinamiklerinden kaynaklanan bir sorunla yüz yüze. İddiasının ve motivasyonunun temelinde yatan ve karşılığını var olan sola karşı geliştirdiği eleştiride bulan fikir ve eğilimlerin başka boyutlarını yeni tecrübe etmeye başlıyoruz.  Sekterliğe karşı, bütün bir Türkiye solunu, muhalefetin tamamını neredeyse küçümseyerek başka bir sekterliğe düşmemeliyiz örneğin.

Salt AKP muhalefetiyle kendi varlığını anlamlandırabilen ve burdan gerçek bir muhalefet çıkaramadığı için eleştirdiğimiz solun yanında; bu solu eleştirerek fikri ortaklığını ayakta tutabileceğini düşünen ve burdan asla gerçek bir muhalefet çıkaramayacak başka bir sekter sol olarak durma tehlikesine karşı uyanık olmalıyız.  Evet, sol eleştirisi bizim için ciddi bir adımdı; ancak bu noktanın ilerisine geçebilmek ve ‘nasıl bir muhalefet’ sorusunun pratik ayaklarını örmek bizi gerçek bir parti yapacak olan asıl şeydir.

Önümüzdeki risklerden birisi de fikri iddiamızın başımızı döndürdüğü yeni bir kibirli duruşa, seçkinci bir sol reflekse düşmektir. Bir siyasi parti olarak ülkenin her kesiminden her eğitim grubundan her farklı etnik, dini kökenden gelen insanıyla buluşmak için gideceğimiz yol yeni bir seçkincilik üreterek olamaz.  Güçlü fikirlere sahip bir kadro partisi, etkili bir entelektüel zemin olmanın ötesinde reel siyasete müdahale eden, hayatı bugünden yarına dönüştüren bir siyasi özne olmak istiyorsak, bir siyasi parti olarak EDP sadece solun gündeminde olan meselelere değil, hayatın her alanına dair fikir ve çalışma yürütmelidir.

Yeşiller Nedir?

İlk dalga yeşiller öncelikle 1968’in mirası üzerinden anlaşılabilir. Yeni bir toplumsal hareket olarak Yeşiller bir yanıyla refah kapitalizminin krizine karşı barış, sanayi kapitalizmi eleştirisi temelinde ortaya çıktılar. Karakterlerini büyük ölçüde anti-nükleer eylemler etrafında oluşturan yeşil hareket 68’in temel değerlerinden de beslenerek anti-otoriter, feminist, özgürlükçü değerler etrafında gelişti. 80’ler boyunca reel sosyalist deneyime yönelik eleştirel birikimle zenginleşen yeşil hareket 90’larda Avrupa’da önemli bir parlamenter seçenek olarak kendini kurdu; Avrupa’nın temel politikalarına nüfuz edebildi. Bu özet halden çıkaracağımız temel önerme –kimi muhafazakâr unsurları içerse de- yeşil hareketin sol içerisinden çıkan bir yeni gelenek inşa ettiğidir.

Bu kadarıyla Yeşillerin sol etrafında tanımlanmasında zorluk, Yeşillerden çok reel sosyalizmi eleştirme konusunda tutuk ve kararsız kalan geleneksel solun yeşilleri öteleyen tavrı olmuştur. Kapitalizme karşı, lakin fabrika düzenine sıkı sıkıya bağlı bu geleneksel sol yaklaşım yeşilleri ‘sol’ bulmamıştır. Bu arkaik önermede ısrar ederek yeşillerin sol-dışı’ laştırılmasını kabul edilir bulmuyoruz.

Öte yandan Yeşillerin geleneksel sola yönelik eleştirilerinde taşıdıkları haklılığa rağmen Avrupa’da ve özellikle Almanya’da yaşanmış yerel-ulusal iktidar deneyimlerinin tarihi, umut veren kontürler içerdiği kadar, devrimci bir perspektiften sert bir eleştiriyi de hak etmektedir.  Özetle Avrupa yeşil hareketini ketlenmiş bir sol gelenek olarak tanımlıyoruz. Bu ketlenme durumunu önemli ölçüde yeşil bir kapitalizmin mümkün olduğuna dair içselleştirilmiş siyasi alışkanlıklar oluşturmaktadır.

Bu noktada biz de yeşil bir kapitalizmin kısmen mümkün olduğunu düşünüyoruz. Ancak yeşil kapitalizmi mümkün kılacak kısmi kısmın dünyayı bir küre olarak algılamaksızın kürenin kuzey batısına sıkışmakla mümkün olduğunu düşünüyoruz. Bu noktada Yeşillerin ekolojik yaklaşımının üst-orta sınıflarda sağladığı hegemonik potansiyelin farkındayız. Bu sınıf, ekolojik girişimlere sağladığı sınırlı fonlarla, evsel düzeyde atıkları ayrıştırarak, organik ya da lokal gıda talebini arttırarak ve yeşil enerji lobisini destekleyerek kürenin kuzeybatısında yeni bir uygarlık yaratmaktadır. Lakin bu ‘yeşil kapitalizm’ bir düzeyde kürenin geri kalan dörtte üçünün ekolojik mahvına ‘küresel duyarlılık’ dışında bir çözüm üretememektedir. Burada yeşil harekete yönelttiğimiz eleştiri bizzat yeşil hareketin içinden de yapılmaktadır.

Özellikle Türkiye Yeşillerini, EDP ile yeni bir siyasi hareket inşa etmeye yönelten de budur. “Yeşil kapitalizm de, endüstriyalist sol da artık çözümün değil, sorunun bir parçası olmaktan öteye gidemiyor.”[1] “Bugün bizim yeşil hareketi, özgürlükçü, demokratik, şiddet karşıtı, sosyal hareketlerin etkisi altında dönüşüme uğramayı kendisi talep eden, duyargalarını dünyaya, küresel sorunlara ve küresel hareketlere açık tutan bir solla kaynaştırmamız gerekiyor.” [2]

Nasıl Bir Parti Olmalı/ Olmamalı?

Yukarıda ifade ettiğimiz çerçevede çok genel bir biçimde tarif edecek olursak oluşturmaya aday olduğumuz parti/hareket bizler açısından geleneksel solun otoriter, ulusalcı ve toplumsal sorunların çözümünü muhayyel bir devrim anının ötesine erteleyen, endüstriyalist karakterini dışarıda bırakan; yeşiller açısından yeşil kapitalizmin çerçevesine sıkışmış ‘çevreci’ yaklaşımları dışarıda bırakan operasyonların tamamlandığı özgürlükçü, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanan, anti-otoriter ve sınıfsız bir toplum arzusunu önüne koyan devrimci bir parti/hareket olmalıdır.

Ancak yukarıda saydığımız değerler silsilesi etrafında oluşmuş duyarlılıklardan beslenen bir yaşam tarzı radikalizmi riski böylesi bir yapılanmayı tehdit edebilir/etmektedir. Ekoloji, toplumsal cinsiyet, demokrasi ve emek temelli duyarlılıkları gelişmiş ‘duyarlı’ insanlar topluluğu olarak tezahür edecek bir parti yukarıda işaret ettiğimiz görevleri yapamaz. Bu noktada “nasıl bir hayat istiyorsak öyle bir parti istiyoruz”  önermesinde sıklıkla ifade edilen içeriğe katılmadığımızı; partinin bir yaşam tarzı merkezi ve üreticisi olarak kurgulanmasını doğru bulmadığımızı; partiyi amaçsallaştırmak yerine onun bir araç olduğu bilincini önemsediğimizi vurgulamalıyız.

Oluşturmaya aday olduğumuz parti/hareket politik doğruculuk üzerine inşa edilmiş; üye olmanın ya da katılmanın politik doğruculuk üzerinden tanımlandığı ve en az KPSS kadar zor olduğu bir çerçeve oluşturmamalı; yerel farklılıkların, birey ve grupların taşıyacağı tonların soldurulmadığı; zaten “dönüşmüş” insanlardan değil, birbirini dönüştürme cesaretine tutunan insanlardan oluşan, âdemi merkeziyetçi bir hareketi önüne koyan bir parti/hareket olmalıdır.

Hegemonik siyasetin bize öğrettiği budur.

[1] Koray Doğan Urbarlı, “Yeşil ve sol bir partiye hazır mıyız?” Radikal, 10.6.2012

[2] Ümit Şahin, “Siyaseti geri almak ya da EDP-Yeşiller” www.yesilgazete.org , 31.5.2012

 

 

Nesrin Yumak

 

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

 

 

 

 

Süreyya Tamer Kozaklı

You may also like

Comments

Comments are closed.