UncategorizedHafta SonuHaftasonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Yarışmalar kentsel kamusal alanı katılıma açabilir mi?

0

Soru basitçe şöyle sorulabilir: Kamu yönetimlerinin bürokratik, hiyerarşik kurumsal yapılanması ile kamusal alandaki fikir ve sanat üretimi arasındaki ilişki nasıl olmalıdır? Neo-klasik kamu düzenlerinde bu soru bilerek ihmal edilir. Çünkü tasarlayıcı olan politikadır, sanatın, fikir üretiminin onun direktifleri ve denetimi olması gerekir.

AKP dönemi bunun örnekleri ile dolu: Sütlüce Kongre Merkezi, Taksim, İstanbul Kongre Merkezi, Yassıada, Kabataş Martı, Süleymaniye, Sulukule, Tarlabaşı, Fener-Balat, Ayvansaray, Tekfur Sarayı, Yenikapı Metro İstasyonu ve diğerleri, saymakla bitmez. Büyükşehir’in ve diğer kamu kuruluşlarının fikir ürünleri dediğimiz plan ve projeleri geliştirmek için bir yöntem arayışında olmadıkları görülüyor. Bu kültür ve sanat alanına da uzanıyor.

Büyükşehir Taksim, Haliç, şehir mobilyaları için yarışma süreçlerini başlatmış durumda. Yeni yarışmaların da açılacağından söz ediliyor. Büyükşehir’in yeni yönetimin geçmiştekinden farklı yöntemler uygulaması hiç şüphesiz önemli. Profesyonellerin, mimarların kamu süreçlerine katılmaları için yarışma yönteminin uygulanması önemli bir farklılık. Bu yeni deneyimin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kentsel tasarım projelerinin geliştirilmesi konusundaki bu deneyimin kapsayıcı olması, yerel kamu alanında önemli bir gelişmeye yol açabilir. Ancak yarışmaların arka planındaki problematiğin iyice tartışılması ve genişletilmesi gerekli. Kamusal alanda katılımcılık deneyimlerinin geliştirilmesi için bu ilk adım iyi tasarlanmalı.

Yasal çerçeve veya yasal olmasa bile, uygulanan yöntemler belli. Kamu yönetimleri, uygulamaları tanımlayan fikir üretimi alanını bağımlı bir işlev olarak gördükleri için, eldeki yasal çerçeve içinde en kolayı olan ihale ve protokol yöntemini tercih ettikleri görülüyor. Yönetimler plan, proje gibi fikir ürünlerini şu yöntemlerle elde edebiliyor:

  1. Kendi bürokrasisi ile gerçekleştirebiliyor: Kamuda çalışan şehir plancıları, mimarlar planları, projeleri hazırlayabiliyor.Hiyerarşik bir yapıya sahip kamu, bu durumda fikir üretimini kendisi gerçekleştiriyor, kamusal alan daralıyor, alternatifler ortaya çıkmıyor ve kamusal niteliğini kaybediyor.
  1. İhale ile yaptırabiliyor: Ancak fikir üretiminde ihale sisteminin iyi bir sonuç vermesi imkansız. Fikir ürünleri kiloyla satılamayacakları ve fiyatlandırılamayacakları, farklı iddialar içerebilecekleri için ihale sistemi ancak projeler elde edildikten sonra, uygulama için kullanılabilecek bir sistem.
  1. Protokol ile kamu kuruluşu niteliğindeki üniversitelere devredebiliyor: Burada da kamuya ait imkanların, kariyer fırsatlarının, bilginin kullanılarak mesleki alanda haksız rekabet koşulları oluşuyor ve alternatifler ortaya çıkmıyor.
  1. Yarışma ile plan ve projeleri elde edebiliyor: Kamunun bu alanda geçmişten gelen önemli bir deneyimi var. Ancak yalnızca mimari konuların, kentsel tasarım konularının yarışmaya açılması yetersiz. Her alanı kapsayacak bir şekilde, analiz ve araştırma yapma, program geliştirme, farklı yöntemlerle değerlerin envanterlerini hazırlama, kamu hizmetlerinin tasarlanması… tasarım sürecini bağımsız kılacak bir yöntem ya da hakemlik mekanizmaları ile bağımsız bir fikir üretimi süreci yok.
  1. Kendi kuruluşuna ihale ediliyor: Rekabet Yasası’na aykırı olsa da geçmiş Büyükşehir yönetimi zamanında uygulandığı için bu şıkkı da ekleyelim: Yasaya aykırı bir şekilde, 2. yöntemi uyguluyormuş gibi yaparak, kendi kuruluşuna ihale ederek yaptırabiliyor.  Hem kamu-hem özel olan, hukuki karşılığı olmayan şirketler tekelci ilişkiler ile fikir üretimi alanını kurutuyor. Bağımsız kurumların yaşamasına izin vermiyor.

Türkiye’de kamusal alanda sanat, mimarlık, fikir üretimi katılıma kapalı. Kamusal alandaki her türlü fikir üretimi patronaj altında. Bu nedenle entelektüel üretim, sanat, tasarım, mimarlık hayırseverlik kuruluşlarının ve büyük sermayenin koruması altına giriyor. Böylece seçkinlerin, küçük bir azınlığın uğraşıymış gibi algılanıyor. Sanki burada gizli bir anlaşma yapılmış gibi: Kitleler için basmakalıp sanat ve mimarlık ile seçkinlere hitap eden güncel sanat. Bu kurak ortamda, kültür ve sanat özel alana, hayırseverlik alanına sığınıyor, kamusal alandan dışlanıyor. Kitleler ile etkileşime giremiyor.

Buradaki paradoks, iki farklı üretim yapısının bir aynada olduğu gibi ters görünmesi. Zanaaat üretiminden kalan bir miras olan bilgi üretimi zenginlere, seçkinlere; şeyleştirici, militer temsil tekniklerin günümüzdeki uzantısı olan hazır yapımlar yoksullara kalıyor. Bu haksız bir paylaşım.

Bu tekelci koşullarda geriye otokratik bir kamu yapısı ve imtiyaz elde etmeye çalışan piyasa aktörleri kalıyor. Neo-liberal sistemin içinde imtiyazlı piyasa aktörlerinin finans sermayesine aracılık ederek, projeler geliştirdikleri ve karar vericileri ikna ettikleri, hatta erkin içine sızdıkları görülüyor. Bu durum yolsuzlukları, spekülatörleri teşvik ediyor, şehirlerin değerleri, kaynakları yağmalanıyor.

Kamusal alanda fikir üretiminin koşulları

Görüldüğü gibi Türkiye’de kamusal alandaki fikir üretiminin bağımlı olması göründüğünden daha kapsamlı ve üzerinde çalışılması gereken yaşamsal bir konu.

Belki buradan başlanabilir. Bu kuruluşlarla işbirliği yapılabilir ve onların kamusal alandaki yaratıcı çalışmaların desteklemesi sağlanabilir. Bunun AB müktesabatı yönlendirici bir kılavuz olarak alınabilir. AB kentsel uygulamalarındaki koşullar ise şöyle:

  1. Çerçevelendirme aşaması, yani kamusal nitelikli bir kentsel müdahalenin çerçevesi katılımla gerçekleştiriliyor. Bu aşamada piyasa kuruluşları, müteahhitler yer alamıyor, bu aşama onlara kapalı.
  1. İçeriklendirme, planlama ve projelendirme aşaması ise açık uçlu. Çerçevelendirme aşamasındaki kriterlere göre çok boyutlu ve yarışmacı bir yapıda ele alınıyor. Bu aşamaya da piyasa aktörleri, müteahhitler katılamıyor. Kamu kuruluşları da. Onlar ancak çerçevelendirme aşamasında katılımcı olabiliyor.
  1. Uygulama aşaması, piyasa aktörlerine, müteahhitlere açık. Planlar, projeler tamamlandıktan sonra, yani içerik belli olduktan, rekabet koşulları oluştuktan sonra katılabiliyorlar. Örneğin deniz ulaşımı ile ilgili hizmetlerde, yönlendirici kararlar oluştuktan sonra katılabiliyorlar.

Görüldüğü gibi katılım kademelerinin arkasında bilgi üretimi ile diğer hizmetlerin üretimi arasında mantıklı bir ilişki var.  Önemli olan katılım, kamu ile fikir üretimi arasındaki ilişkileri düzenleyerek, demokratikleştirerek mevcut toplumsal koşulların iyileştirilebileceğini göstermek.

You may also like

Comments

Comments are closed.