Tutunamayan

Bu kadar politik gündemin içinde yazımı biraz kişisel bir konuda yazıyor olmam ilginç olacak ama son birkaç gündür düşündüğüm, kafa yorduğum bir şeyi paylaşmak istedim.

Öncelikle, uzun zamandır aklımın bir köşesinde flu bir biçimde var olan bir düşünce, üç dört gün önce bir arkadaşım ile buluşup konuşunca daha da belirgin oldu.

Birkaç gündür üzerine düşünüyorum, tutunamayan bir nesil var gibi. En azından kendim tutunamıyorum.  Mutlu olmayı isteyen ama bir türlü elindeki ile yetinemeyen bir grup insan tanıyorum, ben de onlardan biriyim.

Niye böyle oluyor bilmiyorum.  Ama her el attığımız işi mükemmel yapmaya, eksiksiz gediksiz yapmaya çalışıyor, yapamayınca da tüm moral ve motivasyonu kaybediyoruz. Özellikle görebildiğimizi düşündüğümüzü göremeyen insanlara laf anlatmak en yorucu iş oluyor.

Bu da mutsuzluk ile sonuçlanıyor. Tutunamıyoruz, tutunamadığımız için daha çok kopuyoruz, daha çok koptuğumuz için farkında olduğumuz gerçekliği ret ediyoruz.

Ülkenin, yaşadığımız şehrin, çalıştığımız işin gerçekliğini o kadar çok sorguluyoruz ve o kadar çok eleştiriyoruz ki -yapıcı veya yıkıcı fark etmez- bu gerçekliğe olan tüm bağlarımızı koparıyoruz.

Arayışta olma durumu diye adlandırıyorum ben bunu… Hep yeni bir şeyler, yeni bir iş, yeni bir aş, yeni bir hayat peşindeyiz.  Mutlu olmak için koşulları değiştirmek peşindeyiz. Koşulların değişmezliğine, sistemin çarkının döndüren gücün varlığına kafa tutuyoruz.

Ancak, bilmiyorum, yanlış mı hissediyorum ama bazen kafayı tutan biziz de sistemin bundan haberi var mı diye düşünmeden edemiyorum.

Sistemin bozukluğundan bir tek ben rahatsızmışım geriye kalan herkes mutluymuş gibi geliyor.

Zorlanıyorum bu yüzden, kendim için bir şey istiyorsam namerdim diyorum ama aslında mutluluğu aradığım için kendim için bir şey istiyorum. Sadece istediğim şey, yani mutluluğum herkesin iyi olma hali ile mümkün olacağından dolayı garip bir durum ortaya çıkıyor. Kendim için istediğim kadar toplum için de istemişim gibi geliyor.

İstediklerim benim dışında kimse için önemli değil gibi geliyor, sistem için pek de değerli önemli olmadığını biliyorum. Keza maddi değil.

Sonuç, havanda su mu dövüyorum noktasına geliyor ki, bu da acıtıyor be.

Aynı düşünen ve aynı hareket edenler olarak, kendi yarattığımız yapay ortamlara özlem duyar oluyoruz.  Ama dönüp bakınca görüyorum ki beni ben yapan o ortam aslında beni şımartmış. Bu şımartma da beni ciddi ciddi yaşadığım şu anki günlük hayata “tutunamayan” yapmış.

 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR