Köşe Yazıları

Türkiye’nin İklim Hedefi Ne Olmalı? (2) – Resmi INDC’nin Değerlendirilmesi

0

Üç bölümden oluşan bu yazı dizisinde 30 Eylül’de açıklanan Türkiye’nin iklim hedefi (INDC) ile İstanbul Politikalar Merkezi ile WWF Türkiye işbirliğinde hazırlanan yeni bir rapor ışığında Türkiye’nin belirlemesi gereken/mümkün olan INDC’si yorumlanacaktır. İlk bölümde uluslararası süreçteki son durumu kısaca aktarmıştık. Okumak için tıklayınız.

İkinci bölümde Türkiye’nin resmi INDC’sini değerlendiriyoruz.

TÜRKİYE’NİN İKLİM HEDEFİ NE OLMALI? (2) – RESMİ INDC’NİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Türkiye 30 Eylül 2015’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Sekreteryası’na iklim değişikliğiyle mücadeleye Ulusal Katkı Niyet Beyanı’nı (INDC) sundu.

INDC’lerin ağırlık noktasını sera gazı emisyon azaltım (mitigation) hedefleri oluşturuyor. Ancak 150 taraf ülkenin UNFCCC’ye sunduğu 123 niyet beyanı (çünkü AB 28 ülke adına tek INDC veriyor – bu bağlamda AB tek bir ülke olarak alınabilir) içerikleri açısından çeşitlilik gösteriyor. Örneğin 123 beyanın 103’ü azaltım hedef ve politikalarının yanı sıra uyuma ilişkin önlemleri de içeriyor. (Türkiye’nin INDC’si uyumla ilgili önlemler içermiyor.) Azaltım eylemleri de farklılık gösteriyor. 123 ülkenin 88’i sera gazı azaltım hedefi belirtirken, 16 ülke sera gazı azaltım hedefinin yanı sıra yenilenebilir enerji hedefi gibi doğrudan sera gazı azaltımını göstermeyen ancak buna hizmet eden hedefler de belirtiyorlar. Hatta 2 ülkenin INDC’si sadece bu tür sera gazı dışı hedeflerden oluşuyor. 12 ülkenin INDC’sinde ise sera gazı azaltımına yönelik veya sera gazı dışı herhangi bir hedef bulunmuyor ve metin sadece iklim değişikliğiyle mücadele için öngörülen bazı eylemlerden oluşuyor. Bu da INDC’lerin mutlaka sera gazı azaltım hedefleri içermesinin zorunlu olmadığını gösteriyor. Ancak tabii sera gazı dışı hedeflerden veya eylemlere yönelik sözlerden oluşan INDC’ler sadece toplam emisyonlardaki güncel ve tarihsel payı çok küçük olan azgelişmiş ülkeler tarafından verilmiş durumda (bu ülkeler Belize, Gambiya, Bolivya, Gine Bissau, Guyana, Laos, Malawi, Moğolistan, Mozambik, Myanmar, Siera Leone, Swaziland, Samoa ve Vanuatu).

Sonuç olarak, kendi grubundaki hızlı büyüyen gelişmekte olan ülkelerin hepsinin azaltım hedefi (ve bir kısmının ek olarak yenilenebilir enerji hedefi gibi sera gazı dışı hedefler) sunması nedeniyle bir azaltım hedefi belirlemek zorunda olan Türkiye, son gün olarak verilen 1 Ekim’den bir gün önce sera gazı azaltım hedefi içeren ve bu azaltımın nasıl yapılacağına dair bazı eylemlerin sıralandığı bir INDC’yi sekreteryaya sundu.

Türkiye için bir dönüm noktası

INDC’nin içeriğine gelmeden önce belirtmek gerekir ki, böyle bir azaltım hedefi belirlenmesi ve hedef içeren bir INDC verilmesi Türkiye’nin yirmi küsur yıllık iklim politikaları tarihinde bir dönüm noktasıdır. Eğer Türkiye’nin iklim politikalarını üç dönemde inceleyecek olursak, birinci dönemi, hükümetlerin, Türkiye’nin iklim değişikliğinde bir payı ve yükümlülüğü olmadığını savundukları, Kyoto Protokolü imzalanana kadarki 1990-2009 arası olarak belirleyebiliriz. Türkiye’nin Kyoto’ya taraf olmasının hemen ardından iki yıl önceye kadar geçen ikinci dönemdeki (2009-2013) pozisyonu ise iklim değişikliğiyle mücadelede sayısal bir emisyon azaltım hedefi almaktan bahsetmeksizin, sektörel eylemlere yönelik planlarla sürece katılmaktı. Ancak 2013 sonunda yapılan Varşova İklim Konferansı’ndan itibaren Türkiye koşullu olarak (yeterli sayıda ülkenin anlaşmaya katılmasıyla kritik kütlenin sağlanması ve anlaşmadaki hedeflerin her ülkenin kendisinin belirlediği esnek ve dinamik bir niteliğe sahip olması) bir azaltım hedefi belirleyerek Paris anlaşmasına katılacağını açıklamaya başladı. Bu pozisyonunu da 2014 Eylül’ünde en yüksek düzeyde (Cumhurbaşkanı’nın New York Liderler Zirvesi Konuşması’nda) belirginleştirdi. Zaten bu arada Türkiye’nin de istediğine uygun bir esnek niyet beyanı yöntemi üzerinde anlaşmaya varılıyordu. Dolayısıyla Türkiye’nin Paris öncesinde azaltım hedefi içeren bir INDC sunacağını uzun zamandır biliyorduk. (Türkiye’nin aslında 2009’dan itibaren, daha düşük tonda da olsa, emisyon artış hızını sınırlandırmaktan söz ettiği söylenebilir. Hatta 2007’de yayımlanan Birinci Ulusal Bildirim bu tür bir senaryo içeriyordu. Ancak bana göre bu eğilimin kesinlik kazanması 2013 Varşova zirvesi öncesinde olmuştur.)

Öte yandan ülkelerin belirledikleri sera gazı azaltım hedefleri de çeşitlilik gösteriyor. Çoğu Ek 1 ülkesi baz yıl hedefi denen, emisyonlarını belirledikleri herhangi bir yıldaki düzeye göre (1990, 2005 vb.) net olarak azaltmayı hedef olarak belirlediler. Hatta kimi ülkeler 2030’a kadar salacakları toplam sabit bir miktarı hedef olarak açıkladılar. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu pek çok ülke ise baz senaryo hedefi adı verilen bir yöntemi benimseyerek, emisyonlarını 2030’a kadar artırmaya devam etmeyi öngören, ama bu artışta belli oranlarda azaltım vaat eden hedefler sundular. Ancak bu ülkelerin bazıları (Arjantin, Cezayir, Fas, Peru gibi) azaltım hedeflerini uluslararası finansal destek şartına bağladılar ya da INDC’leri şartlı ve şartsız hedeflerin bir araya gelmesinden oluştu. Türkiye’nin INDC’si ise emisyon azaltımı için şartsız baz senaryo (artıştan azaltım) hedefi içeriyor.

Türkiye’nin INDC’sinde sera gazı azaltım hedefi dışında kimi sektörel hedef ve eylemler de bulunuyor. Bunlar arasında enerji alanında 2030’a kadar güneşten enerji üretimi kapasitesinin 10 GW’a, rüzgârdan enerji üretimi kapasitesinin ise 16 GW’a çıkarılması (ki bu rakam Ulusal Enerji Stratejisi’nde 2023’e kadar 20 GW idi), su gücü kapasitesinin tamamının kullanılması ve nükleer santralların yapılması sayılabilir. Enerji alanında ayrıca devlete ait mevcut enerji santrallarının rehabilitasyonundan ve kojenerasyon sistemlerinin kurulmasından bir hedef belirlenmeden bahsediliyor. Enerji sektörü dışında da, sanayide enerji verimliliğinin artırılması, raylı sistemlerin ulaşımdaki payının artırılması, mera ıslahı, atık kontrolu gibi bir hedef belirtilmeyen kimi eylemler INDC’de sıralanıyor.

%21 azaltım hedefi ne anlama geliyor?

Türkiye’nin belirlediği sera gazı azaltım hedefi 2030’da emisyonlarını baz (referans) senaryoya göre %21 azaltmak olarak belirtiliyor. Aşağıdaki grafik Türkiye’nin resmi INDC’sinde yer alıyor. Buna göre baz senaryoya göre 2030’da 1 milyar 175 milyon tona çıkacağı öngörülen karbon dioksit eşdeğeri sera gazı miktarının aynı yıl 929 milyon tonda tutulması hedeflendiği görülüyor.

Türkiye'nin resmi INDC raporundan

Türkiye’nin resmi INDC raporundan

INDC’de verilen bu %21 rakamı, Türkiye’yle benzer nitelikteki ülkelerin planlarında yer alan baz senaryo hedeflerinde belirtilen rakamlara yakın veya bir kısmından düşüktür. (Örneğin Peru %20, Tayland %20, Meksika %22, Endonezya %29, Fas %32, Güney Kore %39, vb.) Türkiye, emisyonlarının belli bir yılda tepe noktasına çıkacağını ve ondan sonra düşüşe geçeceğini vaat eden Çin (en geç 2030’da), Singapur (2030’da), Meksika (2026’da) gibi ülkelerin yaptığı şekilde bir tepe yılı belirlememiş, dolayısıyla hem 2030’a kadar, hem de sonrasında emisyonlarının artmaya devam edeceğini ve yakın gelecekte bir azaltım eğilimine girmeyi düşünmediğini ilan etmiştir. Türkiye, 1990’dan bu yana fazla bir değişim göstermeden oldukça yüksek seyreden karbon yoğunluğunu azaltmaya yönelik bir hedef de belirlememiştir. (Ekonomilerindeki karbon yoğunluğunu azaltma hedefi veren ülkeler arasında Çin, Hündistan, Tunus, Şili, Gürcistan, Vietnam vb. sayılabilir.)

Peki, Türkiye’nin INDC’sinin temelini oluşturan %21 azaltım hedefi yeterli mi ve ne anlama geliyor? Rakamlar biraz derinlemesine incelendiğinde, bu hedefin ne yazık ki bir azaltım hedefi olmadığı, tam tersine Türkiye’nin beklenebilecek gerçekçi tahminlerden fazla bir artışı öngördüğü ortaya çıkıyor. Bunun başlıca nedeni resmi INDC’de verilen baz senaryodaki artış hızının beklenenden yüksek olmasıdır. Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Erinç Yeldan ve ODTÜ’den Doç. Ebru Voyvoda, İstanbul Politikalar Merkezi ve WWF Türkiye’nin ortak projesi olan Türkiye İçin Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri raporunun hazırlanması sırasında Türkiye’nin 2030’a kadar olası emisyon patikalarını hesapladılar. 7 Ekim’de yayımlanan raporda yer alan aşağıdaki grafik, Türkiye’nin yıllardır bütün hükümetlerin vazgeçilmez hedefi olan sürekli sabit yıllık %5 büyümeyi başarması halinde 2030’da ulaşılacak emisyon miktarının 1 milyar ton olduğunu ortaya koyuyor.

Türkiye'nin emisyon artışında %5 büyüme patikası (üstte) ve gerçekçi büyüme (%3,45) patikası (altta) – Kaynak: Türkiye İçin Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri – İstanbul Politikalar Merkezi, WWF Türkiye, 2015

Türkiye’nin emisyon artışında %5 büyüme patikası (üstte) ve gerçekçi büyüme (%3,45) patikası (altta) – Kaynak: Türkiye İçin Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri – İstanbul Politikalar Merkezi, WWF Türkiye, 2015

Bu düzey, 2013’de 459 milyon ton olarak gerçekleşen reel düzeyin iki katından fazladır ve emisyonlarda yüksek bir artış olacağını öngörmektedir. Resmi INDC’de öngörülen 1 milyar 175 milyon ton, muhtemelen daha da yüksek bir büyüme, ya da daha yüksek bir enerji talep artışı tahmininden kaynaklanmaktadır. Elbette iki çalışma arasındaki metodolojik ayrımlar da bu farkı yaratmış olabilir. (Resmi projeksiyonun kaynağı olan model çalışmasının içeriği ve metodolojisi kamuoyuyla paylaşılmamıştır.)

Eğer Yeldan v e Voyvoda’nın tahmini doğru kabul edilirse, öngörülen emisyonların artışını 929 milyon tonda sınırlama hedefi yaklaşık %7 artıştan azaltıma denk gelmektedir. İlginç bir şekilde bu rakam 2007’de yayımlanan Türkiye’nin 1. İklim Değişikliği Ulusal Bildirmi’ndeki Tahminler ve Etki Azaltma Senaryoları bölümünde yer verilen ve aşağıdaki grafikte göreceğiniz Talep Yönetimi Senaryosu’nda 2020 için öngörülen artıştan azaltım miktarıyla (%7,1) aynıdır. Bilerek ya da bilmeden, Türkiye hazırladığı ilk bildirimde bir ihtimal olarak telaffuz ettiği artıştan azaltım rakamını korumuş, ancak referans senaryonun daha yüksek hesaplanması sayesinde bu rakamı %21 olarak açıklamış gibi görünmektedir.

2007'de yayımlanan Türkiye'nin Birinci İklim Değişikliği Ulusal Bildirimi'nden

2007’de yayımlanan Türkiye’nin Birinci İklim Değişikliği Ulusal Bildirimi’nden

Öte yandan ister %21, ister %7 olsun, bu baz (referans) senaryoya göre daha düşük düzeyde azaltma (ya da artıştan azaltım) hedefinin gerçekte bir azaltım hedefi olmadığı da 2030’a doğru görülecektir. Çünkü Türkiye’nin 2030’a kadar sabit %5 büyümesi ve belki bu büyüme rakamının yaratacağından da yüksek bir enerji talep artışı mümkün görünmemektedir. Türkiye 2014’te %2,9 büyümüştür, bu yıl da büyümenin %3’ün altında kalacağı anlaşılmaktadır. OECD, IMF gibi uluslararası kuruluşlar, küresel ekonomik gelişmeler ışığında Türkiye’nin uzun vadede %3-4 arasında büyüyeceğini öngörmektedirler. %5 sabit büyüme (ya da ortalaması %5 olacak şekilde yüksek hızda büyüme) daha çok siyasi bir hedef gibi görünmektedir. Oysa emisyon azaltım hedefinin siyasi bir öngörüyle değil, teknik bir tahmine dayanarak belirlenmesi gerekir. Aksi takdirde büyüme hedefini örneğin %8 olarak almak, böylece artıştan azaltım hedefini örneğin %50’lerin üzerine çıkarmak da mümkündür. Ancak gerçekçi değildir.

Yine Yeldan ve Voyvoda’nın yaptığı çalışmada bu gerçekçi büyüme senaryosunun sonucu olabilecek emisyon artış patikası da belirlenmiştir. Bu çalışmaya göre IMF ve OECD gibi kuruluşların tahminleri doğrultusunda ortalama %3,45 yıllık büyüme tahmini altında Türkiye’nin 2030’daki emisyon miktarı 787 milyon ton karbon dioksit eşdeğeri sera gazına yükselmektedir. (Yukarıdaki Şekil 3 başlıklı grafiğe bakınız.) Eğer bu büyüme ve emisyon artış patikası geçerli olursa, Türkiye’nin resmi INDC’de 2030 için öngördüğü 929 milyon tona zaten çıkılamayacağı, böylece hiçbir önlem alınmayan gerçekçi baz patikayla, resmi INDC’de öngörülenden bile daha fazla bir “azaltım” yapılmış olacağı görünmektedir. Bir başka deyişle Türkiye eğer 15 yıl boyunca yılda ortalama %5 yerine %3,5 büyürse, azaltım hedefi diye 2030’da 142 milyon ton (ya da %18) daha fazla emisyon yapmayı hedef olarak bildirmiş olabilir. Bu da farklı hesaplama ve tahminlere göre verilen bir rakamın %21 artıştan azaltımla %18 mutlak artış arasında değişebileceğini göstermektedir. Demek ki önemli olan baz (referans) senaryoyu nasıl hesapladığınızdır.

Türkiye’nin %21 artıştan azaltım, ya da 2030’da 929 milyon ton emisyon hedefi başka şekillerde de yorumlanabilir:

– Bu hedef 2030’da 2013’e göre emisyonların %102 artmasını öngörmektedir. Yani azalması, ya da en azından artış hızı ciddi biçimde yavaşlaması gereken sera gazı emisyonlarının 17 yılda 2 katına çıkması hedeflenmektedir. Türkiye’nin emisyonlarının 1990’dan 2013’e kadar (23 yılda) %110 arttığı düşünülürse, artışın hızlanmasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. WWF Türkiye İklim ve Enerji Programı’ndan Mustafa Özgür Berke’nin yaptığı bir başka hesaba göre emisyonlarda 1991-2010 arasında görülen %83’lük artış eğilimi, resmi INDC’deki baz (referans) senaryoda %170’e, artıştan azaltım senaryosunda ise %115’e yükselmektedir.

WWF Türkiye İklim ve Enerji Programı'ndan Mustafa Özgür Berke'nin çizdiği grafik Türkiye'nin emisyon artış hızını artırmayı öngördüğünü gösteriyor.

WWF Türkiye İklim ve Enerji Programı’ndan Mustafa Özgür Berke’nin çizdiği grafik Türkiye’nin emisyon artış hızını artırmayı öngördüğünü gösteriyor.

– 2030’da Türkiye’nin emisyonları azaltılmış hedefe yükselirse, 2030 nüfusunun 88 milyon olacağı tahminine göre kişi başı emisyonları 10,5 tona yükselecektir. Bu rakam, 2013’de 6,04 ton olan kişi başı emisyondan yaklaşık %75 fazladır. Ancak daha önemlisi, küresel emisyonlar 2030’a kadar azalma eğilimine girerse, Türkiye dünyanın ortalama kişi başı emisyonunun çok üzerine çıkmış olacaktır. Aynı şekilde Türkiye’nin bir AB adayı olması açısından kişi başı emisyonları AB ortalaması ile karşılaştırmak da önemlidir. Türkiye azaltılmış hedefine (10,5 ton) yükselirse, 2030’a kadar emisyonlarını %40 azaltması, böylece kişi başı emisyonlarını yaklaşık 5 tona indirmesi beklenen AB’nin iki katından fazla kişi başı emisyona sahip olacaktır.

Sonuç: Olumlu yönler ve eleştiriler

Sonuç olarak Türkiye’nin UNFCCC’ye sunduğu INDC’nin olumlu ve eleştirilecek yönleri şöyle özetlenebilir:

Olumlu noktalar:

– Türkiye ilk kez sera gazı emisyon azaltımı (artıştan azaltım şekilden de olsa) yapma niyetini resmen beyan etmiş ve sekreteryaya sunmuştur. Bu da Türkiye’nin iklim değişikliği için emisyon azaltım sorumluluğunu resmen ve fiilen kabul ettiği anlamına gelmektedir.

– Türkiye böylece Sözleşme ve Kyoto süreçlerinin aksine güncel olarak Paris anlaşmasının tarafı olacaktır.

– Bildirilen artıştan azaltım hedefi herhangi bir finansal destek şartına bağlanmamıştır.

– Türkiye’nin INDC’sinde rüzgar ve güneşten enerji eldesinin artırılması için hedef bildirilmiştir.

Eksik ve yanlışlar:

– Tahmin edilen baz (referans) senaryo gerçekçi olmayan bir emisyon artış patikası öngörmektedir. Bu nedenle bildirilen %21 artıştan azaltım büyük olasılıkla yanlış bir referans senaryoya dayandığı ve gerçekçi patikaya göre artış öngördüğü için geçersizdir.

– Türkiye’nin INDC’de belirttiği emisyonlarını artırma öngörüsü çok yüksektir ve küresel ısınmayı 2 derecede sınırlamaya yönelik uluslararası hedefle uyumsuzdur.

– Türkiye bu hedefle tarihsel sorumluluğunun ve küresel emiyonlardaki mevcut payının gerektirdiğinden çok yüksek bir emisyon artışı öngörmektedir. 2030 için öngürülen kişi başı emisyon düzeyi çok yüksektir.

– INDC’deki enerji eylemleri arasında hidroeletrik potansiyelin tamamını kullanma ve nükleer enerji santralları kurma hedefi doğa tahribatına ve sosyal sorunlara yol açmaktadır. İklimi koruma hedefinin ekolojiye aykırı politikalarla gerçekleştirilmeye çalışılması yanlıştır.

– INDC’de enerji verimliliği ve karbon yoğunluğuyla ilgili bir hedef belirlenmemesi yanlıştır.

– Emisyonların tepe noktasına ulaşacağı bir yıl öngörmemesi, emisyonlar dünya çapında azalma eğilimine girdiğinde ve Çin gibi hızlı büyüyen ülkeler bile 2030’a doğru tepe noktasına ulaşıp azaltmaya başladıklarında, Türkiye’nin hala artışa devam etme niyetinde olduğunu göstermektedir. Bu tür bir yaklaşım Paris’te olmasa bile sonrasında Türkiye’nin uluslararası müzakerelerde yine yalnızlaşmasına neden olabilir.

– Bir Akdeniz havzası ülkesi olarak iklim değişikliğinden (kuraklık ve tarımsal üretimde azalma, deniz seviyelerinin yükselmesi, sıcak dalgaları gibi etkilerle) ciddi biçimde etkilenecek olan Türkiye’nin INDC’sinde uyumla ilgili bir hedef belirtmemesi ciddi bir eksikliktir.

– Belirlenen %21 artıştan azaltım hedefinin dayandığı projeksiyon ve modelleme kamuoyuyla paylaşılmamış ve gizli tutulmuştur. Bu nedenle referans senaryonun ve azaltım hedefinin nasıl bir öngörüye dayandığı ve kullanılan metodoloji belirsizdir.

– Hedefin belirlenme sürecinde uzmanlar, akademik çevreler ve sivil toplum müzakereye dahil edilmemiş, sadece kamu ve iş çevrelerinin dahil olduğu katılımcı olmayan bir süreç işletilmiştir.

Sonuç olarak önümüzdeki dönemde Türkiye’nin INDC’sini revize etmesi ve azaltım hedefini gerçekçi öngörülerle ve küresel hakkaniyet ölçüsünde yeniden beirlemesi; böylece gerçek anlamda bir düşük karbonlu kalkınma anlayışını temel almaya başlaması gerekmektedir.

Yazı dizisinin bir sonraki bölümünde Türkiye’nin INDC’sinin gerçekte nasıl olması ve ne düzeyde bir azaltım hedefi belirlemesi gerektiğini tartışmaya çalışacağız.

Birinci bölüm: Türkiye’nin İklim Hedefi Ne Olmalı? (1) – Uluslararası Süreç ve Türkiye

Ümit Şahin – Yeşil Gazete

* Dr. Ümit Şahin, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde iklim politikaları üzerine kıdemli uzman olarak çalışmaktadır.

You may also like

Comments

Comments are closed.