Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Temsil edil(e)meyenler-1

0

“Etik, ethos’tan geliyor ve Martin Heidegger bu Yunanca sözcüğü ‘kişiye ait karakter’ anlamıyla değil de, ‘kişinin yaşadığı yer’, ‘insan yerleşimine açık yer’ olarak tercüme ediyor.”[1] Böylece, hayatımıza sahip çıkarken en çok başvurduğumuz kavramlardan biri olan etik’i yaşadığımız (= içerisinde her gün yolculuk yaptığımız) yeri tanımlarken kullanarak anlamını çoğaltıyor; yaşamaya dair bir hassasiyet önerisine de dönüştürüyor.

“Yol” sözcüğünün üçüncü anlamı şöyle: “Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi.”[2] Asfalt, taş, toprak, zift, çit… vb. malzemeler tarafından tanımlanmış (= düzenlenmiş) bir güzergâh olarak söz edilir yoldan. (Deleuzecü terimlerle söylersek çizgili mekân’dır.) Harita ise günümüzde bir tür modern metropole dönüşmüş olan şehrin ana ve (hatta) kılcal damarlarını gösteren yol göstericidir. Referans ve göstergelerle doludur. Siyasal, ekonomik ve kültürel gücü tarih boyunca elinde bulunduranların tanzim, tasnif, taltif, disiplin ve sınır çizme cetvelidir. Merkez, çevre, banliyöler, müzeler, hastaneler, tarihi mekânlar, meydanlar, parklar, sanayi bölgeleri, metro, köprü, iskân alanları, demiryolu istasyonları, otoyol çıkışları, karakollar, kışlalar, hapishaneler, mabetler, mezarlıklar, mezbahalar, havalimanları, kampüsler… haritanın, öngörülebilir olanın ana malzemelerini oluşturur.

En çok belirtilen yerin “yol” olduğuna da dikkat etmek lazım…

Bütün yollar, başka bir yola mı çıkar?

Harita ve krokiyle yola çıkmak, yolu takip etmek, yola bağlı kalmak, yoldan ayrılmamak, entelektüel erkek öznenin tasavvur dünyasıyla kendini sınırlamak demektir. Entelektüel, kendinden emin, istikrarlı, denenmiş ve başarısız olmuş modern [= kapitalist (= uygar)] erkek özne tarafından tanımlanan ve tasnif edilen bir harita ve krokinin yol göstericiliği oldukça sorunludur. Zira mimari, ticaret, şehir planlaması, hukuk, eğitim, estetik, devlet yönetimi ve hareketli ve hareketsiz canlı türlerinin yaşama alanlarını işgal etmek gibi yerleşik (= sabit, kalıcı, uzun süreli) bir tasarımın ve tahakkümün de uzantısıdır.

Oysa haritanın, yol’un tanımlanmış sınırlarını aştığımızda gündelik hayatın öngörülemeyen boyutlarına ve karmaşanın huzursuzluğuna da gireriz. Şehir, içine patlayan, bazen özgürleştiren ama çoğu zaman sersemleten bir düzensizlik de içerir. Yaratıcı bir dinamizm ise harita ve yolun öngörülebilir ve ele geçirilebilir düzeninde değil, öngörülemeyen ve ele geçirilemeyen düzensizlikte saklıdır; kontrol edilemez olanın, kaos’un, rıza göstermeyenlerin taşıdığı öfke, hayâ ve haysiyetin (= özsaygının) biriktiği yasadışında.

Bütün yolların başka bir yol’a çıktığı bu “yollu tasarım” bu boyutu “çıkmaz sokak” diyerek adlandırır ve mahkûm eder. Çünkü düzenin ad koyarak, sınır çizerek, kontrol ederek kendisini yeniden üretemediği tek yer tam da burasıdır. Devletsi örgütlenmeler kurmadan ve iktidara talip olmadan, düzenin konforuna ve cazibelerine kapılmadan düzen dışında yaşayan hapishane kaçkınları, serseriler, asker kaçakları, vicdani redçiler, dolandırıcılar, yankesiciler, üçkâğıtçılar, kumarbazlar, eşkıyalar, banka soyguncuları, veganlar, kendi adaletini gerçekleştirenler, sürmeyi gözden çalanlar, pansiyon ve otellerde yaşayanlar, seçim sandıklarını klozet olarak tasarlayan heykeltıraşlar, anlama hükmeden duvar yazarları, mağdurlar, çöpçüler, yazarlar, dilenciler, sokak çalgıcıları, Çok Kalpli Asiler, fahişeler, çapulcular, şairler, madunlar, mülteciler, haymatloslar, çapkınlar, hackerlar, müzmin bekârlar, anarşistler, gökdelenlerin arasında bostan yetiştirmeye kalkanlar, yeni bir aşk ve küfür rengi arayan ressamlar, saatlerini parçalayanlar, boş evleri işgal edenler, farklı cinsel tercihleri olanlar, düzenli bir işte çalışmayı reddedenler, evsizler, şaşkınlar, tembeller, on beş yaşında evden kaçanlar, grafiti sanatçıları, hayvanlara tasma takmayanlar, Çingeneler, sarhoşlar; sahte nüfus kâğıdı, diploma, pasaport, tapu, para, fatura, ehliyet ve evlilik cüzdanı hazırlayan kalpazanlar… kısaca bir türlü temsil edil(e)meyenler tarih boyunca bu düzensizliğin ve dinamik huzursuzluğun aktörleri olmuştur.[3]

Kurdun kuşun özgürlüğü

Hatırlayalım! Benjamin, “Bir şehirde yolunu bulamamak çok da bir şey anlatmaz. Fakat bir şehirde yolunu kaybetmek, tıpkı bir ormanda yolunu kaybetmek gibi, eksiksiz bir eğitim ister,”[4] demişti. Bu eğitimi ise bir tek “kurdun ve kuşun özgürlüğüne sahip olanlar” edinebilirler. Bu da yabanıllıkla, öngörülememekle; evcilleştirmenin kaybettirdiklerini dert edinmekle gerçekleşebilir. Bir tek tarım yapıl(a)mayan topraklarda, ormanlarda, dağlarda yol ve yol’un sınırlılıkları yoktur. Zihni ve bedenini haritaya ve yol’a göre tanzim etmemiş, secde etmemiş, boyun eğmemiş Çok Kalpli Asi, büyük düşlerin ve yoldan çıkmaların eşkıyası, evcil köpeklerle dalga geçen bir kurt olarak, bir birey olmaktan çok tekil bir kişi, kopya bir tip olmaktan çok bir ‘karakter’, taklidi taklit etmekten çok biricik bir figür olarak bu eğitimi edinir.[5]

Kendisini salt kroki ve haritada yer alan yollar üzerinden kurgulamış bir yolculuk, kokunun, tadın, dokunmanın, müziğin ve arzunun çoğul karakterini içermez, bedeni parçalar, merakı beslemez, yaratıcılığı kışkırtmaz.

Yol sınırdır, sınırlılıktır.

Zihni ve bedeni tesviyeden geçen normallerin {= temsil ed(il)enlerin [= evcilleşenlerin (= tebaanın)]} teslimiyet çizelgesidir.

Riske girmeden, bilinmezi göze almadan, yoldan çıkmaya, kaybolmaya cesaret etmeden yapılan her yolculuk kod’un organize ettiği faaliyettir; paketlenmiş gösteridir, hayatını seyirci olarak sürdürenlere dairdir…[6]

*

[1] Pier Aldo Rovatti’den aktaran Chambers, I., Göç, Kültür, Kimlik, s. 120.
[2] Türkçe Sözlük, s. 2100.
[3] Nicholas Thoburn,Deleuze, Marx ve Politika’ adlı kitabında bu toplamın tanımlamasına yönelik literatürde geçen muhtelif tartışmaları aktarır. Marx’ın “lumpen proletarya” tanımındaki “proleter”in on dördüncü yüzyıldan Marx’a kadar ayaktakımı, düzenbaz, aşağılık, sefil, rezil, hırsız, fahişe, avare, baldırı çıplak, göçebe, hiçbir yerde tutunamayacak kadar hareketli ve heterojen kişiler güruhu… ve benzeri tanımlarla anıldığından söz eder. Marx’la birlikte “proleter”in anlamı molar özne tarafından belirlenmiş ve “iş” üzerinden tanımlanmıştır. “Asimile edilemeyen bir heterojenlik alanı”, “devletçiliği protesto eden yeraltı dünyası”, “iş eleştirisi sınıfı”, “minör politikanın gereği olarak kendini değerli kılmak için başkası için çalışmayı reddedenler” ya da “adlandırılamayanlar” olarak tanımlayanlar da vardır.

Bu denemede toprak {= tarım [= çit (= devlet)]} katılıklarından buharlaşarak sıyrıldıkları, özdeşliği reddettikleri, temsili değil ele geçirilememeyi gözettikleri, öngörülemedikleri ve normalleşmeye direndikleri için “temsil edil(e)meyenler” olarak anmayı tercih ediyorum.

Çünkü, alternatif politika (molar =) özdeşliğe karşı bir (minör =) fark sürecidir. Ve minörün ilk ilkesi de özdeşlik ve direnme değil, yaratmadır. Kendini dölleyerek yeniden doğurmak; mevcut kimlik ve mekâna göre biçimlenmiş olan haritalandırılmış düşüncenin sınırlarının dışarısına çıkmaktır. Yaratmanın gerçekleşmesi ise (molar =) özdeşlikten kesinlikle çıkılmasına bağlıdır. Hem devleti temel alan “yurttaş” hem de işi temel alan “bilinçli proletarya” modeli kapitalizmi tehdit bile edemez. Kapitalizmin dışına çıkmayı hedefleyen bir yaratma süreci gerçekleşmediği sürece de hiçbir şey yapılamaz. s. 39-40, 91-128, 215.

[4] Maffesoli, M., “Göçebelik Üzerine: İnisiyatik Başıboşluk”, s. 96.
[5] Maffesoli, M., Göçebelik Üzerine: İnisiyatik Başıboşluk, s. 172. –Anlamını bozmadan çeviride düzeltmeler yaptım.
[6] Yeni İnsan Yayınevi tarafından yayımlanacak olan Yarabıçak adlı deneme kitabından bir bölüm.

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.