Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Temiz su ve sanitasyon: Değişimi hızlandırmak mı?

0

22 Mart’ta bir Dünya Su Günü etkinlikleri daha izleyeceğiz. Yine bir çok ülkede etkinlikler yapılacak, çevre ve sivil toplum örgütleri su ve sanitasyon hakkında bildiriler yayınlayacak, her yıl tekrarlanan ve çoğumuzun bildiği su ile ilgili gerçekleri kamuoyu ile paylaşacak. Bu yıl yapılacak etkinliklere  diğerlerinden farklı olarak 22-24 Mart tarihlerinde New York’da yapılacak olan BM Dünya Su Konferansı da denk geliyor.

Bilindiği gibi Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 1992’de, dünyanın su kaynaklarının kısıtlılığına dikkat çekmek,  su kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve verimli kullanılması konusundaki çalışmaları duyurmak ve desteklemek amacıyla her yılın 22 Mart günü, Dünya Su Günü olarak belirlenmişti. 1993’ten bu yana 30 yıldır her yıl belirlenen farklı temalar ile BM üyesi tüm ülkelerde Dünya Su Günü etkinlikleri yapılıyor. 2023’ün  etkinliklerinin merkezinde ise su ve sanitasyon var; bu alanlarda değişimin” hızlandırılması için kampanyalar düzenleniyor. Kampanyalar kapsamında bu yıl hazırlanan posterlerde ise sinek kuşunun bitmeyen bir enerji ile çabalaması örnek gösteriliyor.

Sinek kuşunun çabası yeter mi?

“Bir gün ormanda yangın çıktı. Bütün hayvanlar hayatları için koştu; yangını uzaktan seyrettiler, alevlere dehşet ve üzüntü içinde baktılar. Başlarının üstünde, bir sinek kuşu ateşe tekrar tekrar ileri geri uçuyordu. Daha büyük hayvanlar sinek kuşuna ne yaptığını sordu. ‘Yangını söndürmek için su almak için göle uçuyorum.’ Hayvanlar ona güldü ve ‘Bu yangını söndüremezsin!’ dedi. Sinek kuşu, ‘Elimden geleni yapıyorum’ diye cevap verdi.”

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) açıklamaları 1993’den bu yana düzenlenen Dünya Su Günü etkinliklerinin pek de başarılı olmadığını gösteriyor. DSÖ’ye göre yetersiz ve güvenilir olmayan su nedenli hastalıklar nedeniyle her yıl dünyada 1.4 milyon insan ölüyor, 74 milyonu da yaşam yılı kaybına uğruyor. Yine DSÖ’ye göre Dünya nüfusunun ¼’nü oluşturan  milyar insan güvenli ve yeterli suya ulaşamıyor. Tüm dünyada evsel atık suların yüzde 44’ü hiçbir arıtma işleminden geçmeden doğaya veriliyor, yeraltı ve yer üstü su kaynaklarını, toprağı kirletiyor.

2030’da hedeflerin tutturulması mümkün değil

Bu rakamlar bile 1993’den bu yana Dünya Su Günü etkinlikleriyle bir arpa boyu yol bile alınamadığını gösteriyor. Üstelik OECD’nin 2012’de yaptığı bir çalışmaya göre ise dünyadaki tatlı su kaynakları azalırken, 2050 yılına kadar suya talep ise yüzde 55 artacak. Diğer yandan BM tarafından 2015’de belirlenip Ocak 2016’da uygulamaya konan “sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin” altıncı hedefi ise 2030 yılına kadar tüm dünyada ‘temiz su ve sanitasyon’ konusunun çözülmesini amaçlıyor. 2030 yılına ulaşmamıza yedi yıl kaldı. Bu hedefin ne kadar uzağında olduğumuzu ve değişimi ne kadar hızlandırırsak hızlandıralım; 2030’da tüm dünyada güvenilir su ve sanitasyon konusunu çözemeyeceğimizi yukarıdaki DSÖ’nün birkaç verisi bile ispatlamaya yetiyor.

Türkiye’de nüfusun yüzde 39’u hiç bir arıtmadan geçmeyen suyu içiyor

Ülkemize gelince, TÜİK’in resmi rakamlarına göre ülkemizde belediye sınırları içinde yaşayanların ancak yüzde 61’ine içme ve kullanma suyu arıtma tesisinde arıtılmış; güvenilir içme suyu verilebiliyor. Üstelik içme ve kullanma suyu arıtımının sadece fiziksel arıtım düzeyinde yapılan tesislerde bu oranın içinde…

Başka bir anlatım ile belediye bölgelerinde yaşayan nüfusumuzun yüzde 39’una yerüstü ve yeraltı su kaynaklarından gelen su, basit fiziksel arıtmadan bile geçirilmeden tükettiriliyor. O nedenle ülkemiz hala zaman zaman sudan geçen dizanteri, ishal, tifo, hepatit A gibi bulaşıcı hastalıklarla boğuşuyor. Oysa içme ve kullanma suyu kaynaklarının yarısını barajlar, göl ve nehirlerin oluşturduğu bir ortamda içme ve kullanma suyunun bırakın doğrudan içme suyu sistemlerine verilmesini; fiziksel ve konvansiyonel arıtılması bile insan sağlığı açısından güvenilir değil… Toplumumuzun tüketimine sunulacak suyun artık gelişmiş arıtmaya tabii tutulması gerekiyor.

2020 TÜİK rakamlarına göre Türkiye’de belediyeler tarafından arıtılarak içme suyu sistemine verilen içme suyunun sadece yüzde 7’si gelişmiş arıtmaya tabii tutulabiliyor. Atık su arıtımında da durum hiç de iç açıcı değil; belediye sınırları içinde yaşayan nüfusun sadece yüzde 78’nin çıkarttığı atık sular arıtılabiliyor. Üstelik arıtılan atık suların yaklaşık yüzde 22’si basit fiziksel arıtmaya tabii tutularak doğaya veriliyor.

TÜİK’in bu basit resmi verileri bile insanımıza güvenilir su sağlama, sanitasyon alt yapısını oluşturma konusunda ne kadar yetersiz kaldığımızı, dünya ortalamasının bile altında olduğumuzu göstermeye yetiyor. Son yaşadığımız Kahramanmaraş depremi de içme suyu ve atık arıtım sistemlerimizin ne kadar kırılgan ve yetersiz olduğunu adeta yüzümüze çarptı. 6 Şubat depremlerinin üzerinden 40 günden fazla bir süre geçmesine rağmen hala deprem bölgesinin büyük bir kısmında içme suyu arıtım ve dağıtım sistemleri onarılıp depremzedelere güvenilir su sağlanamadı. Kanalizasyon ve atık su arıtım sistemleri de depremden büyük hasar gördü. Üstelik Hatay dışında deprem bölgesi atık su arıtımı açısından deprem öncesi de sorunlu bir bölgeydi. O nedenle tonlarca evsel atık su 6 Şubat depreminden bu yana bölgedeki tarım alanlarını, yer altı yerüstü su kaynaklarını kirletiyor.

Güvenilir su sağlama ve sanitasyon koşullarını düzeltme temelde bir kamu sorumluluğudur. 1993’den bu yana yapılan Dünya Su Günü etkinlikleri ülkemizde ve dünyadaki birçok ülkede kamunun bu sorumluluğunu yerine getirmesini sağlayamadı. Şimdi su ve sanitasyon açısından değişimi başlatma sorumluluğu, sinek kuşu örneği ile bireylerin omuzlarına yüklenmek isteniyor.

Tabii ki sinek kuşu örneğinde olduğu gibi bizim yapabileceklerimiz de var. Bir örnek vermek gerekirse; İzmir Yerel Tohum ve Güvenilir Gıda Grubu ülkemizde çok su yutması nedeni ile çim ekiminin ve golf sahaları yapımının yasaklanması için bir kampanya yürütüyor. Sinek kuşu gibi su kaynaklarımızın korunması ve gelecek nesillere aktarılması açısından büyük mücadele veriyor. Ancak 2030’a yedi yıl kala su kaynakları yönetiminin ve sanitasyon sorunun çözümünün kamusal sorumluluk olduğunu unutmayalım. Bu güne kadar gerek ülkemizde gerekse birçok ülkede su ve sanitasyon sorunun kamu eli ile çözülmesi gerekirken su giderek ticarileştirildi. Cebinde parası olanın sağlıklı suya erişebildiği, yıkanabildiği ve sağlıklı tuvaletleri kullanabildiği bir dünyaya doğru hızla gidiyoruz.

Hala anlamadık mı; başta su olmak üzere ekolojik krizin temelinde sistemin yattığını?

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.