Tatilde ve krizde: İsveç

İsveç’te kişisel verilerin güvenliğinin ihlal edildiğine dair ortaya çıkan bilgiler iki bakanın istifasına yol açtı. Hükümetteki Sosyal Demokrat/Yeşiller Koalisyonu Krizi İdare edebilecek mi?

İsveç bugünlerde tatilde. Haziranın sonunda başlayıp Ağustos ortasına kadar süren yaz tatiline girerken herkesin beklentisi siyasi arenada sarsıcı gelişmelerin yaşanmayacağı yönündeydi.  Fakat Ocak ayından beri yavaş yavaş ortaya çıkmakta olan bir veri güvenliği skandalı beklenmedik şekilde hükümeti sarstı ve iki bakanın istifasına sebep oldu. Transportgate tabiriyle uluslararası medyaya yansıyan skandal sonucunda hükümetin düşüp düşmeyeceği, ya da erken seçime gidilip gidilmeyeceği henüz belli değil.

İsveç 2014 genel seçimlerine göre dağılım

Ancak bu kriz İsveç siyasetinde son bir kaç yıldır yaşanmakta olan derin değişimi yansıtıyor, popülist sağın İskandinav Modeli Sosyal Demokrasileri nasıl etkileyeceğine dair önemli işaretler içeriyor.  

Ne olmuştu?

19 Ocak’ta İsveç Ulaştırma Ajansının başındaki Maria Ågren, hakkındaki gizli bilgilerin sızdırılmasına dair soruşturma henüz sürmekteyken istifa etmişti. Ulaştırma Ajansı bazı bilgi-işlem hizmetlerini IBM’e devretmek üzere bir proje başlatmış ve özellikle IBM’in Doğu Avrupa’daki taşeron firmalarını kullanmak suretiyle masraflarını kısma yoluna gitmişti. Bu firmaların çalışanlarına güvenlik yetkileri olmadığı halde İsveç vatandaşlarının kişisel bilgilerine; özellikle ehliyetlerindeki bilgilere ve fotoğraflara ulaşım yetkisi sağlanmıştı. Aynı şekilde yollar, köprüler, limanlar, ve toplu taşıma hizmetleri ile ilgili veriler ve detayları henüz açıklanmasa da şirketlere ait gizli bilgilerin güvenliği de ihlal edilmişti.

2015’teki bir iç denetim sırasında bu sorun üst düzey yetkililere bildirilmiş ancak konuyla ilgili herhangi bir önlem alınmamıştı. Maria Ågren soruşturma sırasında vazifeyi suistimal suçlamalarını kabul ederek 70.000 İsveç kronu (yaklaşık 30.000 TL) cezaya çarptırıldı. Ancak ilerleyen günlerde giderek  daha fazla sayıdaki üst düzey yetkilinin güvenlik ihlalinden haberdar olduğu ortaya çıktı. Bu noktada hükümet konuyu örtbas etmeye çalışan herkesin görevden çıkarılacağını açıkladı.

Yaz tatili başlarken konunun artık az çok kapandığı yönündeki bir hissiyat belirmişti ama bu beklentinin son derece yanıltıcı olduğu kısa sürede ortaya çıkacaktı.

Skandalın patlama noktası

Temmuz ayının ortalarında Dagens Nyheter gazetesinin bir haberine göre güvenlik ihlalinin boyutları daha da büyüktü. Koruma altındaki kişilerin ve istihbarat teşkilatı çalışanlarının verileri gibi en gizli tutulması gereken bilgilerin dahi güvenliği ihlal edilmişti. Askeri güvenlikle ilgili sorular ortaya atılmaya başlanmış, Altyapıdan Sorumlu Devlet Bakanı Anna Johansson’un (SD) ofisine bilgi verilmiş olsa da bu bilginin kendisine ulaşmadığı ortaya çıkmıştı. Başbakan Stefan Löfven’in (SD) konudan Ocak ayından beri haberdar olduğunu kabul etmesiyle skandal tam anlamıyla patlamış oldu. Muhalefet partileri hükümeti düşürebileceklerini ya da en azından bir kaç bakanı koltuklarından edebileceklerini fark eder etmez siyasi arena yaz tatilini filan dinlemeden renkleniverdi.

Geçen hafta Merkez-Sağ partilerden oluşan muhalefet blogu İçişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve Altyapıdan Sorumlu Devlet Bakanına güvensizlik oyu vermek üzere çalışmalara başladı. Ülkenin güvenliğinin tehlikeye atıldığını iddia eden muhalefet partileri normalde kullanmaları gereken kanalı kullanmayarak bakanları güvensizlik oyuyla tehdit ediyor. Aslında, tecrübeli siyasetçilerden oluşan ve incelikli analizleriye bu gibi konuları karara bağlayan Parlamentonun, Anayasa Komitesine konuyu havale edip verilen öneriye göre harekete geçmeleri ülkenin demokratik geleneğine daha uygun olurdu.

İsveç Başbakanı Başbakan Stefan Löfven (Foto: Jessica Gow/TT)

Löfven kartlarını güzel oynuyor

Muhalefetin güvensizlik oyu vermekle tehdit ettiği üç bakandan ikisi istifa etti bile. Başbakan Löfven, bu bakanlardan birinin istifasını kabul etti, diğerini yeni bir göreve atadı. Ancak erken seçime giderek İsveç’i siyasi bir krize sürüklemeyeceğini de belirtti. Güvensizlik oyu almakla tehdit edilen üçüncü bakan ise İsveç’in son derece popüler Savunma Bakanı Peter Hultqvist (SD). Ancak Hultqvist, ulaştırma ve altyapı konularının kendi bakanlığının sorumluluğu altında olmadığını ve sorumluluğun zaten diğer bakanlıklar tarafından üstlenilmiş ve araştırılmakta olduğunu ifade ediyor. Hultqvist göreve geldiğinden beri sivil savunmayı önceliklendirmek, geleneksel savunma sistemlerini güçlendirmek, ve önemli güvenlik anlaşmaları imzalamak suretiyle çalışma alanını dönüştüren ve siyasetin her kanadından destek gören başarılı bir bakan. Löfven’in kendisini korumaktaki birinci amacı elbette popüler bir bakanını kaybetmemek.

Ancak konunun önemli bir başka boyutu bu tartışmalar arasında gölgede kalıyor: İsveçli demokratlar ve popülist milliyetçi söylemlerinin ülkenin siyaseti üzerindeki sorunlu etkileri…

Göçmenlere karşı önerdikleri sert politikalar ve hatta kimi zaman yahudi karşıtlığına varan söylemleriyle diğer partilerden net bir şekilde ayrılan milliyetçiler, bir süredir oy potansiyellerini artırmakta. Ancak yakın zamana kadar diğer siyasi partiler İsveçli demokratlar ile çalışmayacaklarını, koalisyon kurmayacaklarını ve blok oluşturmayacaklarını açıklamışlardı. Bu, bir yandan İsveç’te çoğunluk hükümeti kurmayı imkansız hale getirirken diğer yandan muhalefet partilerini de şu noktada zor bir durumda bırakıyor: Eğer Parlamento, Anayasa Komitesi’ne başvurmayı atlayıp Savunma Bakanı Hultqvist’e güvensizlik oyu vermekte ısrar ederlerse İsveçli demokratlarla işbirliğine gitmeleri gerekiyor. İşte Löfven’in ne kadar becerikli bir siyasetçi olduğunu ortaya koyan da bu açmazı kendi hükümeti lehine kullanıyor olması.

Muhalefet bloku (Fotograf: Erik Simander/TT)

Aşırı sağa kayan merkez partiler büyük bir değişime işaret ediyor

Bu noktada bahsetmem gereken önemli bir nokta daha var: Neolliberal siyasetleriyle merkez sağda önemli bir rol oynayan Moderata samlıngspartiet (Ilımlı Birlik Partisi) geçtiğimiz aylarda İsveçli demokratlarla işbirliği yapmamak konusundaki keskin çizgisinden vazgeçeceğini açıklamıştı. Üstelik bu karar partinin lider kadrosuna rağmen alınmış, aşağıdan yukarıya dayatılmıştı. Ilımlıların tabanı tutucu ve milliyetçi yüzünü artık açıkça ortaya koyan ’değerler’ üzerine kurulmuş bir siyaset izlenilmesini talep ediyor, parti yönetiminin küreselleşmeci yönelimini ve metropolitan özgeçmişini açıkça eleştiriyordu. Artık  2004-2016 yılları arasında Başbakanlık yapan ve partinin göçmen politikasını ekonomik gelişmeyle sorunsuzca bağlayan Fredrik Reinfeldt’in ”Kalplerimizi göçmenlere açacağız” söyleminden uzaklaşılacağı ve göçmen karşıtı bir noktaya kayılarak değerler üzerinden siyaset yapılmaya başlanacağı aşikar. Dolayısıyla bu karar İsveç siyaseti için önemli bir dönüm noktası.

Diğer yandan kararın akabinde Ilımlı Birlik Partisi büyük bir destek kaybına uğradı. Bana kalırsa milliyetçi olmak ve İsveçli demokratlarla işbirliğine girmek utanılacak bir şey olmaktan çıktığı anda zaten bu yönde düşünenler İsveçli demokratları açıkça desteklemeye başladı ve ılımlılardan uzaklaştı. Buna gönlü elvermeyen partinin görece liberal kesimi ise kararı protesto etmek için partiden uzaklaştı. Bu yorumu destekleyen bir başka nokta da Hristiyan Demokratların (KD) da Ilımlıları izleyerek İsveçli demokratlar ile işbirliğine karşı olmadıklarını açıklaması oldu.

Başbakan Lövfen,skandal öncesinde görevde olan hükümet üyeleri ile birlikte (Foto lexandermag.org’dan alınmıştır)

Sonuçta muhalefetteki liberal partiler İsveçli demokratlar ile işbirliği yapmama kararlarını son derece önemsiyor, hatta seçimlerde Ilımlı Birlik Partisi’nden kendilerine bir oy kayması olmasını bekliyorlar. Hristiyan demokratlar ve Ilımlılar ise söylemlerini İsveçli demokratların bugüne dek tek başlarına konu ettiği göçmenlik, ayrımcılık, İsveç’in asli değerleri gibi konularda daha büyük bir söz sahibi olmaya çalışacaklar.

İşte tam da bu yüzden siyaset bilimci Nicholas Aylott’un Radio Sweden’da yayınlanan analizinde Başbakan’ın Savunma Bakanı’nı korumasından ”son derece kurnazca bir siyaset” olarak bahsediliyor. Löfven’in muhalefet partilerinin blöfünü görerek İsveçli demokratlarla işbirliğine gidip gitmeme konusundaki kararlarını muhalefet bloğunu bölmek için kullanıyor. Aynı zamanda ”sorumluluğu kabul eden ve krizi yöneten başbakan” olarak ortaya çıkması, hem de ”ülkeyi siyasi bir krize sokmayacağını” söyleyerek kendi koltuğunu ve hükümetini korumayı başarması etkili bir siyasetçi olduğunun kanıtı.

Bu hamlenin akabinde muhalefet bloğu hem Savunma Bakanı ile ilgili güvensizlik oylamasına gideceğini açıkladı hem de bunu ancak Parlamento, Anayasa Komitesi çalışmalarını tamamladıktan sonra yapacağını. Liberal Parti şimdiden geri adım atmaya, ortaya yeni bilgiler çıkması halinde pozisyonlarını değiştirebileceklerini söylemeye başladı.

Kısacası Löfven Hükümeti için kriz çözülmüş sayılabilir. Ancak muhalefetin elini bu şekilde zorlaması aşırı sağ siyasetin bugüne kadar diğer siyasi duruşlara sirayet etmemiş olan söylemlerini yaymaya başlamış olabilir.

NOT: Açıklamaları için Stockholm Üniversitesinden Prof. Karin Bäckstrand’a ve Radio Sweden’dan Loukas Christodoulou’ya müteşekkirim. Krizi daha detaylı takip etmek için @radiosweden ve @Loukas_RS twitter hesaplarını izleyin.

 

 

Ayşem Mert

 

Ayşem Mert
Ayşem Mert

Siyaset Bilimi (Boğaziçi Üniversitesi), Uluslararası İlişkiler (Uluslararası Japon Üniversitesi), Çevre Bilimleri (Boğaziçi Üniversitesi) ve Çevre Siyaseti (Özgür Amsterdam Üniversitesi) alanlarında uzun yıllar öğrencilik yaptı. Öğrencilikten fırsat buldukça da siyasi ve sosyal araştırmalar yaptı; Greenpeace Akdeniz ve Savaş Karşıtı Hareket için çalıştı. Şu sıralar Özgür Amsterdam Üniversitesi Çevre Siyaseti Bölümünde öğretim üyesi.

Çok dilli, çok kültürlü, çok meraklı bir hayatın peşinde. Bu gezegeni, ve onun değişik yerlerinde yaşamayı seviyor. Bu yüzden, bir de sınırlara, cinsiyet rollerine, bireyselciliğe ve savaşa inanmadığı için Yeşiller Partisi kurucu üyelerinden. Düşünmeden, yazmadan, paylaşmadan (nefes almadan) duramadığı için yeşil politika ve ekoloji üzerine seminerler ve dersler verdi; uzun süre Üç Ekoloji’nin ve bir çok akademik dergi ve platformun editörlüğünü yaptı. Kamu-özel ortaklıklarının küresel çevre siyasetine etkisi üzerine yazdığı kitap sevdikleri tarafından ‘çok uzun’ ve ‘fazla felsefi’ bulunduğundan beri Yeşil Gazetede dünyada olup bitenleri, değişimi, ve direnenlere dair minik yazılar yazıyor.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Radikalizm ve uzlaşmacılık arasında

Kent yoksullarının adaletsiz ve acı verici konumunun değişip iyileşmesi yerel yönetimlerin toplumla demokratik ve katılımcı bir ilişki kurmasıyla mümkün olabilir mi? 

Gürcistan Tiyatro Festivali’nde distopik bir geleceğe bakış – Seda Elhan

Distopyanın kapsülünde sergilenen bir gelecek sorgulaması olan 'Home, To Zero' çevre bilinci üzerine kafa yoran herkesin ilgisini çekecek bir yapım. Tiflis'e yolunuz düşerse mutlaka izleyin.

Doyranlılar, nehirlerine HES yapılmasına karşı kararlı: İzin vermeyeceğiz!

Suyu ancak bölge halkının ihtiyaçlarını giderebilen Doyran Nehri 'ne HES projesinin ÇED toplantısı, halkın güçlü itirazlarına sahne oldu.

Kardeşimi kim öldürdü?

Ne Reşit Kibar cinayeti ne Narin Güran cinayeti ne de Ayşenur Ezgi Eygi cinayeti münferit ve tesadüf cinayetler değil. Hepsinin tetikçisi aynı.

Barış

Barış sözcüğünü dünyanın pek çok bölgesindeki savaş ortamlarıyla yan yana getirildiğinizde 'nasıl, ne pahasına ve ne kadar sürdürülebilir' barış sorularıyla karşılaşıyoruz.

EN ÇOK OKUNANLAR