Tarihten geleceğe – Naci Sönmez

Hafta sonu Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin kuruluş kongresi için Ankara’daydım. Yeni partinin çok sayıdaki kurucuları arasında yer alıp, solun geleceği açısından önemli bir farkındalığın içinde olmaktan gurur duydum.

Evet, Yeşiller ve EDP’nin bir yılı aşkın süredir sürdürdüğü birleşme çalışmaları, bağımsız kimi bireylerin de katılımıyla nihayet yeni bir partinin kurulmasıyla noktalandı.

Son yıllarda solun içinde ve toplumun derinliklerinde birçok can alıcı konuda derin ayrılık konusu olan meselelerin, artık daha anlaşılır bir politik düzlemde tartışılmaya ve örgütlenmeye ihtiyacı vardı.

Dünyadaki ve ülkemizdeki önemli gelişmeler, değişimler karşısında, dün birlikte siyaset yapmış birçok kesim, şimdilerde farklı yerlerde ve farklı siyasi tercihler içindeler. Bu durumun yadırganacak bir yanı olmadığı gibi, anlaşılır yanları çoktur.

Gelişmeler, siyasal dönüşümler, fikirlerin ve o fikirlerin zorladığı eylemlerin de değişimini beraberinde getirir. Sol içinde de bir süredir, temel konularda ve güncel siyasetin okunmasında önemli farklılaşmalar kendini dışa vurmaya başlamıştı.

Artık, bugünkü dünyanın sorunlarına ve çözüm bekleyen meselelerine solun, sadece kendi eski ajandasındaki fikirleriyle yanıtlar üretmesi mümkün değildir. Mümkün olmadığını da, son yıllarda her geçen gün geriliyor olmasından ve kendi iç dünyasına kapanmasından anlamış olduk.

Türkiye’nin en temel problemlerine, salt eski yaklaşım biçimlerinden çözüm üretmeye çalışan sol yaklaşımların dışında bir sol siyasi odağa ihtiyaç vardı. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, bu anlamda bir farkındalık ortaya koymuş tek adres gibi durmaktadır. En azından partiyi kuran iradenin, birey ve grupları bilinen siyasi yaklaşımları bu partinin sol içinde çok başka bir yerde duracağına işaret etmektedir.

Elbette hepimiz bir tarihten gelmekteyiz. Hepimiz o sol tarihin labirentlerinde kavgalara girdik. Daha özgür, daha eşitlikçi, daha demokratik bir düzenin peşinde koştuk. Geçmiş zorlu mücadele yıllarında hepimiz önemli bedeller ödedik. Sevdiklerimizi kaybettik bu mücadelede. Genç yaşında bir sevgiliye eli değmeden ölen arkadaşlarımız oldu. Hayatlarının baharında zalimlerin kurşunlarına hedef olan çok sevgili genç dostlarımız oldu.

Bugün hala bir arayışımız olmasında, daha özgür, daha eşitlikçi bir düzen istiyor olmamızda o arkadaşlarımıza verilmiş sözlerimiz var. Onlar verili olanaklar ve kendi zamanlarının koşulları içinde bir siyasetin ve davanın peşinden yürüdüler. Her dönem, kendi zamanının kadrolarını ve mücadele aktörlerini yaratır. Bazen olaylar, siyasi gelişmeler o aktörlerin ve kadroların niyetlerinden bağımsız seyirler izler ve ortaya çıkan sonuçlar onların başlangıç niyetlerinin ötesine geçer.

Geçmiş tartışması bu anlamda çok nazik bir tartışmadır. Hatta bu nazik yan geçmişten gelenler açısından çok hassas bir yandır. Bugün içine girdiğimiz bu yeni siyasette, geçmiş örgütlü mücadele geleneğinden gelenlerle, yepyeni pırıl pırıl yeni genç kuşakların karşılıklı empati yaparak katkı sunacakları çok şey olduğunu düşünüyorum.

Hatta daha özgürlükçü ve demokrat bir sol yaratma sürecinde, geçmiş örgütlü mücadele geleneğinden gelenlerin katkısı çok önemlidir. Yenilenmek, geçmişle yüzleşmek için fikren yenilenmek önemlidir. Bugün solun değişik kulvarlarında gencecik insanların, geçmişin çok gerisinde bağnaz, tutucu, muhafazakâr bir sol siyasete militanca sarıldıklarını gördükçe, yenilenmenin yaşla değil, sahip çıktığımız fikirlerle bağlantısı olduğunu hatırlarım hep.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, solun tarihsel bağlamından kopmadan, ancak tarihsel olanı değiştirip dönüştürme becerisini göstererek ve bugünün dünyasının siyaset okumasını yaparken geçmişin ayağına dolaşmasına engel olarak yol alabildiği sürece, olduğu durumun ötesine geçmeyi sağlayabilir.

Hayırlı olsun diyorum. Bu kez ayağımızda prangalar olmadan, geçmişe ve geleceğe dair korkular taşımadan yürüyelim diyorum. Birbirimize ve iç dünyamıza konuşan değil, ahaliye, geniş toplumsal kesimlere konuşan bir dil kuralım diyorum.

Konuştuğumuzda, iç dünyamızın ne dediği elbet önemli olmalı, ama esas olan konuştuğumuzda, geniş toplumsal kesimlerin ne dediğidir.

En önemlisi de karşıtlarınızın sizi görmeden, sizin herhangi bir meselede ne düşündüğünüzü merak etmeden adım atamamasını sağlamak ve lafınızın bir siyasi ağırlığının olmasıdır.

Bize kolay gelsin, memlekete umut olsun!

Naci Sönmez – www.turnusol.biz

 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR