Yazarlar

Taraftarlık anlayışımız – Levent Kurnaz

0

Bu sene ekonomi ve psikolojide görülen, insanların tahmin davranışları üzerine ortak bir problemi incelemek için Almanya Birinci Ligi maçlarının sonuçlarını tahmin etme deneyine başladık. Tabi konu futbol olunca “deney” bizi biraz sardı ve elimden geldiğince maçları takip etmeye çabaladım. Bizim ligimizle kıyaslandığında oynanan futbolun yanı sıra, hangi stadyumda maç oynanırsa oynansın, kim oynarsa oynasın statların neredeyse dolu olması ilgimi çekti. Bu konuyu biraz daha inceleyip sayılara dökmek istedim, belki sizin de ilginizi çeker.

Almanya Birinci Ligi’nde maç oynanan stadyumların ortalama seyirci kapasitesi 46121 kişi ve maçları ortalama 41824 kişi izlemiş, yani doluluk oranı %91. Üç büyük takım, B. Dortmund, B. München ve Schalke neredeyse tüm maçlarını tam kapasiteyle oynamışlar.  En düşük orana sahip olan Stuttgart, F. Düsseldorf ve Nürnberg %81 doluluk oranına ulaşmış. Ligin dibindeki Greuther Fürth bile 18000 kişilik stadyumunu %94 doldurmuş.

 

Almanya 1. Futbol Ligi Bundesliga'da bu sezon oynanan 24 maç sonunda 14 puan ile ligin dibine demir atan Greuther Furth maçlarını tıklım tıklım dolu tribünler karşısında oynuyor

Bunu bizdeki acınası durumla karşılaştırmaya geçmeden önce bu durumun sadece Almanya’ya özel olmadığını belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Futbolda gelişmiş ülkelerin neredeyse tamamında en alt liglerdeki takımların bile kendi seyircisi vardır ve kendilerini o takımın seyircisi olarak tanımlarlar. Manchester City alt ligde oynarken bile Manchester seyircisi United yerine City taraftarı olup her durumda takımlarını destekledikleri için takım şu anda üst seviyelere ulaşabildi. Birinin takıma para yatırması önemli; ama ne kadar para yatırırsanız yatırın takımdan gelir elde edemezseniz yarışan bir takım oluşturmanız zor olacaktır. Seyirciniz kendisini takımla özdeştirip maça geldiğinde, forma aldığında, takımının maçlarını seyretmek için para verdiğinde ancak başarı şansınız olabilir. Ben “Adana Demirspor’luyum” dediğimde, “olmaz öyle şey, üç büyüklerden hangisini tutuyorsun?” sorusuyla fazlasıyla karşılaştığımdan düşünce yapısını anlayabiliyorum. Hangi şehirde, hangi mahallede ya da hangi kasabada olursan ol, taraftarlık ancak o üçünden birini tutmakla özdeştiriliyor (kendi takımım ve Trabzonspor gibi bir kaç istisnayı unutmayarak tabi).

Şu anda FIFA sıralamasında 41. sıraya gerilemiş durumdayız. Geçen sene bu günlerde altımızda olan Romanya ve Macaristan gibi ülkeler bizi geride bırakmayı başardılar. Biz ise yok şike, yok havuz derken rakiplerimiz yanında çok gerilerde kalmaya başladık. Benim görüşüm, bir gün futbolda ileri ülkeler sınıfına girmek istiyorsak, bu yola sporseverlik ve futbol severlikle girmemiz gerektiği şeklinde. Futbol severlik de hafta sonu televizyonda Messi ve Ronaldo’yu seyredip, eğer şanslı azınlıktaysanız Şükrü Saraçoğlu, Türk Telekom veya İnönü’ye gidip maç izlemek değildir. Ne zaman ki kendi mahalle takımınızın bu hafta kiminle maçı olduğuyla ilgilenir ve sonucunu takip etmeye başlarsınız; o zaman ileriye bakmaya başlayabiliriz, bence.

Şimdi gelelim ligimizin acıklı durumuna:

“Üç büyüklerin” stadyumlarının doluluk ortalaması %74. Tam da yeni İnönü Stadyumu’nun yapımının arifesindeyken bilmenizde fayda var, bu sezon İnönü’ye ortalamada sadece 21000 kişi gitti. Bu stadyumları büyütme işi, seyirci veya loca geliri elde etmekten ziyade inşaat sektörüne para kazandırmak üzerine kuruluyor. Bizler de bu saçmalığa seyirci kalıyoruz hep. Stadyumları sadece derbi maçları için yapıyorsak, yazık günah milletin parasına! Tüm derbileri 76000 kişilik Olimpiyat Stadı’nda oynayın, herkese bol bol yeter.

Diğer takımlara gelince durum daha da vahim bir hal alıyor. Geri kalan 15 takım boş stadyumlara oynuyorlar, doluluk ortalaması yüzde yirmiyi bile bulmuyor. Aralarında bir tek Elazığ, stadının yarısını doldurabiliyor.

Seyirci gitmeyince gişe hasılatı azalıyor, o azalınca kaybı televizyon gelirlerinin havuzundan karşılamak gerekiyor. “Üç büyükler” takım değerinin %20’sini havuzdan elde ederken; diğer takımlar için bu, ortalamada %30’un üzerine çıkıyor. Elazığ gibi bazı takımlar ise neredeyse gelirlerinin büyük çoğunu havuzdan kazanıyorlar.

Peki havuzdan bu kadar büyük pay alan takımlar ülke sporuna ne kazandırıyorlar? Maçlara gitmeyen seyirciden ne kazandırmadıklarını anlamak kolay değil mi? İstanbul BB – Gençlerbirliği maçını seyretmek için para verip stada giden seyirci sayısı sadece 253. O zaman kusura bakmayın ama ben ciddi ciddi sorarım bu iki takımın da en üst futbol liginde işi ne diye? Seyircisi olmayan veya seyircisi maça gitmeyen takımlardan oluşan liglerle ülkemizdeki futbol, dünya klasmanında ancak 41. sırada kendisine yer bulabiliyor.

Dünyada futbol her geçen gün ciddi bir ekonomi olma yolunda ilerliyor. Bizim de bu yolda ilerleyebilmemiz için seyirciyi tribünlere çekmemiz gerekiyor. Bu seyirci de “üç büyüklerin” seyircisi değil, Çorum’un seyircisi, Denizli’nin seyircisi, Beykoz’un seyircisi. Onlar olmadan futbol ancak bu kadar oluyor. “Onları nasıl tribünlere çekeceğiz?” sorusunu da bana sormayın, bu işten ekmek yiyen yüzlerce “futbol düşünürü” var ülkemizde. Biraz Fener-Galatasaray-Beşiktaş muhabbeti yapmayı bıraksınlar da bu konuya kafa yorsunlar.

Belki merak edersiniz diye şu ana kadarki ortalama seyirci sayılarını ve stadyum kapasitelerini de aşağıya ekliyorum:

 

Takım Kapasite Seyirci
Galatasaray 52652 38514
Fenerbahçe 50509 40569
Beşiktaş 32086 21371
Trabzonspor 24169 8406
İstanbul BB 76092 4105
Kayserispor 32864 3455
Bursaspor 25661 5930
Gençlerbirliği 19209 3883
Gaziantepspor 16981 2567
Akhisar Belediye 16597 2269
Sivasspor 15000 3517
Kasımpaşa 14576 3517
Elazığspor 13923 6802
Eskişehirspor 13520 3742
Antalyaspor 11137 2335
Orduspor 11024 2567
Mersin İY 10128 3000
Karabükspor 10000 1655
Ortalama 24785 8789

 

Levent Kurnaz

 

 

Prof. Dr. Levent Kurnaz

Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.