Köşe Yazıları

Taksim çukuruna gömülen demokrasi

0

Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Anayasası Madde 34

E ben de geçmişte Taksim’de miting yaptım. Ama belki yarın Taksim de miting alanı olmayacak. Yasak olmasına rağmen ben burada miting yaparım diyemezsin. Sana neresi gösterilirse orada miting yapmak zorundasın. Burası hukuk devleti.

Yeni miting alanları yapılınca Kadıköy’de de mitinge izin vermeyeceğiz. En ufak savrulma olunca esnafın camı çerçevesi iniyor. Hayat duruyor. Ulaşım bunlardan dolayı durduruldu.”

Recep Tayyip Erdoğan

Başbakan

İstanbul’da, 1 Mayıs kutlamasının engellenmesi için gösterilen görülmemiş gayretin, çatlayan kafa taslarının, çıkan gözlerin ve gaza bulanan şehrin arkasında, “Kutlama yapanların çukura düşmemesi gayreti” olmadığı belliydi fakat ağızlardan çıkanlar aksi yönde olduğu için net olarak kanıtlanamıyordu. Fakat fazla gizlenemedi kafalardaki hedef. Daha 1 Mayıs’ın üzerinden bir hafta bile geçmeden İstanbul’un halkla içli dışlı olan tüm yürüyüş ve miting alanlarının yasaklandığı ya da yasaklanacağı beyanatları gelmeye başladı. Beyanatlar daha gazetelere basılmadan da polis ufak çaplı 1 Mayıs tekrarlarını İstiklal Caddesi’nde kimi görürse yaşatmaya başladı. Politikadan arındırılmış bölge isteği olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyor artık.

Buna yönelik olarak yukarda iki metin var. Hemen hemen aynı konu üzerine yazılmış ve söylenmişler. Fakat arka arkaya okuyunca ortaya çıkan sonuç çok net: Anasaya’nın yurttaşlara verdiği bir hak var ve Başbakan bu hakkı kafasına göre kısıtlayabileceğini, bunu da hukuka bağlayabileceği düşünüyor. Sınırlayabilir mi? İşin kötü yanı burada. Evet sınırlayabilir! Güçler ayrılığı denen denetim ve frenleme mekanizmasının kalktığı, polisin bu derece dominant olduğu bir sistemde sınırlayabilir. Demek ki ne oluyor ve olacak? Taksim’de, Kadıköy’de ya da Recep Tayyip Erdoğan’ın kafasına esen diğer yerlerde miting ya da yürüyüş yapılmayacak. Yapmak isteyen hem gaza boğulacak, hem dayak yiyecek hem de marjinal ilan edilecek. Buna neden olarak da “milli güvenlik, kamu düzeni, suç, sağlıksızlık, ahlaksızlık ya da hak ve özgürlükler” gösterilecek. Aslına bakılırsa deneyimler şunu gösteriyor ki, bir gösteri yürüyüşü ya da mitinginde polis yoksa ne bir sağlıksızlık, ne bir kamu düzeni bozukluğu ne de bir özgürlük kısıtlaması oluyor. Miting ya da yürüyüş yapmak isteyen hiçbir grup şehri saatlerce kimyasal gaz altında tutmuyor örneğin. Ya da şimdi hükümet ağzıyla utanç verici yayınlar yapan TV kanallarının olay çıkmayan mitinglerden sonraki klasikleri değil midir “Polisin uzaktan izlediği mitingde olay çıkmadı. Polis herhangi bir olay çıkmaması için sokak aralarında bekledi” cümleleri? Fakat nedenler bunlar gösterilecek.

Zaten nedenler de bunlar olmalı. Çünkü yasaklamalar için, bunlar kılıf olarak kullanılmazsa yasaklamaların tek nedeni kalıyor. O da Başbakan’ın istememesi. Fakat Başbakan bile kendi demecinde ne diyor? Burası hukuk devleti! Hukuk devletiyse, Anayasa’ya da uygun olmalı değil mi bazı şeyler? Kesinlikle. Zaten özdeş basının 1 Mayıs’tan beri kendini paralamasının nedeni de bu. Kamuoyunu “kamu düzeninin bozulduğuna” ikna ettikleri an, hukuksal kılıf da hazırlanmış olacak. Fakat manipülasyonla kamuoyu oluşturmak da bir yere kadar geliyor, sonra o mum da sönüyor. Galatasaraylılar çıkıyor, gecenin karanlığında Taksim’de kutlama yapıyor ve insanların devlet baba karışmadan da çukurlara düşmeyeceği ortaya çıkıyor.

Tabii tüm bu tartışmalarda büyük bir soru işareti var. Örneğin, önümüzdeki sene Taksim’de düzenlenecek olan 1 Mayıs’ın “genel ahlakın korunması ya da milli güvenlik” gibi nedenlerle bugünden yasaklanmasının hukuk ile bir ilişkisi olabilir mi? Ya da Anayasa’ya göre bu hak kanunla kısıtlanabilirse, hani kanun? Yoksa Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkanlar kanun oldu da bizim mi haberimiz yok? Bu arada, bu çerçeveyi çizen de 12 Eylül Anayasası. 12 Eylül Anayasası’nın demokrasi-özgürlük çerçevesine dahi uymayan ise “demokratik anayasa” beklediğimiz tek adam yönetimimiz. Acaba bu da bizim düşüp, debelendiğimiz çukurumuz olmasın sakın?

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/#!/Urbarli

 

You may also like

Comments

Comments are closed.