Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Sürdürülebilir bahçe arayışları- Özge Yalçıner Ercoşkun*

0

[email protected]

Sürdürülebilir bahçe arayışlarımız beş yıl evvel Ankara çevresinde başladı. Çocukların koşup oynayabileceği, bir şeyler ekip yetiştirebileceği ve dalından koparıp yiyebileceği bir bahçe fikri ile yola çıktık. Apartman hayatı bizi streslendiriyor, elektrik yüklüyordu, kızgın ve yorgun düşüyorduk, oysa bahçe bizi doğayla bütünleştirecek ve stres atmamızı sağlayacaktı. Bu doğrultuda uzun keşifler sonucu Ankara’nın Pursaklar ilçesine bağlı Sirkeli mevkiini bulduk. Burada büyük bir kavaklık içinde bulduğumuz 750 metrekarelik bir arsada hafta sonları ve yazın bahçecilik çalışmalarını yapabilecektik.

Kavak ve meyve ağaçları.

Beş yıl önce ilk defa havaalanı yolundan iki Ankara armudu, iki elma fidanı dikerek işe başladık. Arsamızı sınırladıktan sonra fidan sayımızı arttırmaya başladık. Vişne, kiraz, yeşil erik, mor erik, şeftali, dut, karadut fidanı diktik. Cevizi arkaya diğer fidanlardan uzağa diktik. Kayısı, bu yörede olmaz dedikleri nar, nektar ve hünnap diktik. Ihlamur, iğde, muşmula kuşların konup bize diğer meyveleri bırakması için dikildi. Geçen beş yılda nefis yeşil kavaklık tek tek kesildi, gelir kaynağı olarak görüldü. Yeşil doku gitti. Bu köyde herkes kavağa karşı, ”suyu çeker, fazla kök atar, kesin bunları doğru dürüst meyve ağacı dikin” dediler. Biz yine de bahçedeki ulu görünümlü gölgesinden faydalandığımız yedi kavak ağacına kıyamadık. Şıkır şıkır rüzgar sesindeki yaprak hışırtısı ve kuşlara ev sahipliliği yapması hala hoşumuza gidiyor. Meyve fidanlarıyla uğraştık, çapaladık, budadık, hayvan gübresi verdik ancak hiç ilaçlamadık. Derdimiz doğal meyve yiyebilmekti. Köylüler ilaçlamadan olmaz, ağaçları kaybedersiniz diyerek pek çok ilaç önerdi. Yaprak bitine karşı, armutta oluşan yaprak mantarına karşı ne zirai ilaçlar önerdiler. Hiçbirini yapmadık. İçimize sinmedi, çocuklara zehirli meyve veremezdik. Pul biber, sarımsak ve Arap sabunu karışımları yapıp püskürttüm. Hastalıklı yaprakları tek tek koparıp ayıkladım. Karıncalarla işbirliği yapan ve ağacın dallarına tırmanan böceklere karşı ağacın gövdesinin dibine zararsız fare yapışkanı sürdüm ki karıncalar ve böcekler tırmanamasın. Böyle kurtardığım pek çok fidan oldu. Bu sene önce yeşil erik, sonra vişne ve biraz dut, karadut, en sonda bol kayısı aldık. Yedik, komşulara dağıttık, reçel yaptık. Toplaması, dağıtması ve değerlendirmesi de başka bir iş tabii. Ama kütür kütür, bal gibi tatları hiç pazardan alınanlar gibi lezzetsiz değil. Çilekler ise küçük ve şeker gibi oldu. Elma, armut, nektar ve hünnap yolda.

Bahçeden bazı ürünler.

Sebze yetiştirme kısmına gelince; aldığım kurslar ve okuduğum kitaplar sayesinde permakültür ilkeleri ve kardeş bitkiler esasına göre sebze yetiştirelim istedik. İki büyük, üç orta ve sekiz küçük kasa olmak üzere 13 yükseltilmiş sebze yatağına karışık ekim yapmaktayız. Bir sıra ayçiçeği varsa diğer sırada barbunya var. Barbunyalara sırık dikmeye gerek yok zira ayçiçeğinin gövdesine sarılıyorlar, sonuçta kardeş bitki oluyorlar. Kasaların altına kümes teli koyduk üzerine karton serdik ve ondan sonra toprak döktük böylelikle patates ve soğan ekebiliyoruz, köstebek erişemiyor. Çevrede yerde klasik tarım yapan bütün komşuların patateslerini ve soğanlarını köstebek yedi. Patatesin üstüne dereotu, nane gibi aromalı otlar dikiyoruz, böcekler bu kokuları pek sevmiyor. Karışık ekimde bazen kabak ve salatalık birleşip dev kabaklar yetişti, bazen değişik deneysel bitkiler yetişebiliyor.

Domates bu sene pek yok, Haziran sonuna kadar aşırı yağışlar oldu, hatta burada pek çok bahçeyi ve bodrum katları sel aldı, su bastı. Bizim bahçeyi de sel vurdu, pek çok taş, çamur ve ot getirdi. O yüzden yabani otlarla başımız belada. Bir sene bütün bahçeyi samanla malçlamayı denedik, çok başarısız oldu, samanların içinde de ayrık otu filizlendi, yine ot ve örümcek bastı bahçeyi. O samanları bahçeden atmak için 2-3 hafta römorklara yükleyip bertaraf ettik ama çok uğraştırdı. Bu sene de otlar bir sıfır galip. Ot ilacı sıkın diyen çok ancak herbisit denilen ot ilaçları toprağı öldürüyor, kanser yapıyor, onun için hiç düşünmedik, bazılarını kesip yatırdık, çok dikenlileri kökünden çıkarıp atıyoruz ama büyük bir iş. Orak, tırpan, küçük çapa makinesi kullandığımız da oluyor. Burada otların bir yerde toplayıp yakıyorlar. Sözüm ona yangını da tetiklediği için yasak ama kim dinler… Bu yakma yöntemiyle toprağın organik kısmını öldürüyor ve toprağın içindeki milyonlarca canlıyı da yakıyorlar.

Çevre bahçelerde ot yakma.

Bizim bahçe hiçbir zaman düzgün yeşil bir örtüye kavuşmayacak mı estetik olamayacak mı diye düşünüyorum. Yonca, üçgül ve fiğ karışımı ekin çimden çok daha iyi dediler. Çim çok zahmetli, aşırı su istiyor ama yonca öyle değil, bir de farekulağı aldık ama daha uygulamak nasip olmadı. Burada herkes bahçelerinin her metrekaresini ekiyor, ortaya bir boru koyup oradan çıkan sıra sıra damla sulama boruları sırasınca grup grup domates, biber, patlıcan, kabak, balkabağı vb. dikiyorlar sonra da basıyorlar böcek ilacını, hatta sırtına motorlu ilaç tankı takanlar var. O zaman neden pazardan, marketten almıyorlar, nasıl bu ilaçlı sebzeleri çocuklarına yediriyorlar diye düşünüyoruz hatta komşu bahçelerden bize de geliyor diye üzülüyoruz. Bu zehirsiz, ilaçsız doğal tarım konusu çok önemli. Buğday Ekoloji Yaşam Derneği bu konuda Zehirsiz Sofralar kampanyasıyla çok uğraş veriyor  Bu pestisitler, mantar, faydalı böcek, kuşlar, hepsini canlı yaşamı ve toprağı öldürüyor. Halbuki doğal, ekolojik, organik ne derseniz ilaçsız tarım olanaklı ve çok daha geleneksel.  Bunlarla ilgili çiftçi rehberleri, eğitimleri zehirsizsofralar web sayfasında bulunuyor. Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, söz konusu kampanya ile Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan, zehirsiz üretimi teşvik eden tarım politikalarının hayata geçirilmesini istiyor. İmza kampanyasına buradan ulaşmak mümkün.

İşi çok olsa da keyfine paha biçilmez…

Tohum konusu da çok önemli, her yerde paketli hibrit tohumlar satılıyor. Bir sene olursa diğer sene zaten vermiyor. Tuhaf tuhaf domates isimleri var, uzaylı gibi, F1, F6, Grando vb. Bundan 10-15 yıl önce balkonda pembe domates yetiştirmiştim. Pembe domates ağından tohumlar gelmişti (pembedomates.org). En sonunda Ayaş’ta arkadaşımızın bahçesine diktik ve harika domatesler yedik. Şimdilerde pembe domatesin dahi hibrit tohumu çıkmış ve tüm pazarlarda var, içinde sert bir kısım var ve çekirdekleri bile filizleniyor. Biz bahçeye ektiğimiz tohumlar için atalık tohum bulmaya gayret ediyoruz. Bu sene Çamlıdere’deki Meşeler Çiftliği sahibesi Nevin Hanım tohum verdi.  Çamlıdere’de bir kadın kooperatifi kurmaya da öncülük eden böyle doğal çiftlikleri ve doğal bilinçli beslenme ağlarını takip etmeye çalışıyoruz. Ankara’da Doğal Bilinçli Beslenme Ağı (DBB) pek çok doğal ürünü aracısız tüketicilerin kapılarına kadar getirip toplum destekli tarımı ve katılımcı onay sistemlerini destekliyor.  Eğer bahçe, balkon tarımı yapmak istemiyorsanız en azından küçük çiftçiyi destekleyip türetici olmanız yerinde olur. Ekolojik kaygılara sahip olan herkes türetici olmalı! Türetici; ihtiyaçlarını sürekli gözden geçirir, gerçekten ihtiyacı olanı alır ve alırken nereden gelmiş, nasıl üretilmiş, içinde ne var, nasıl paketlenmiş, hangi yollardan ona ulaşılıyor merak eder, araştırır. Tercihlerinin doğal döngüdeki yerini bilir (Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Ekolojik Dönüşüm Sözlüğü).

Lisina Doğal Yaşam Köyü.

Çiçek konusuna gelince öyle ciddi estetik ve çiçek kaygılarımız olmasa da çiçek konusunda bu sene Isparta gülü ve lavanta konusuna eğildik. Su istemeyen bu bitkiler güzel bir görsellik sunuyor. Burdur Gölü kıyısındaki Lisinia lavanta köyü Burdur Gölü’nün ölmesine, kuraklığa ve kansere dikkat çekmek istiyor. Lavanta ve lavanta bahçelerini popüler ettiler. Çok güzel bir girişim, ben de bu sene temmuzun ilk haftası Lisinia’yı gidip gördüm, tam mevsiminde harika bir görsel şölendi. Biz de bahçeye ektik, çiçeklerini hasat edip kurutuyoruz. Bir de şifalı bitkiler spiralimiz var, Mollison’un permakültür kitabından esinlenmiştik. Bu sene bu spiralde kekik, lavanta, adaçayı ve nane var. Ayçiçeği ve kadife çiçekleri de sebze kasalarını süslüyor.

Bahçedeki lavantalar. 

Sulama konusunda iki adet yağmur suyu biriktirme tankımız var. Çatıdan gelen oluklarla burada topluyor ve fidanları o şekilde suluyoruz, sebze kasalarında, lavanta, gül ve ot spiralinde damla sulama kanalları bulunmakta, komşuyla ortak kuyudan sulanıyor. Bu köyde herkes izinli izinsiz derin kuyu sondajı yaptı, geçen sene keson kuyularda su bitti, kuraklık çoktu, derin kuyularda bu sene su sorunu yaşanmadı ama gelecek senelerde ne olur bilmem. Susuz tarım, yağmur suyunu biriktirme teknikleri için permakültür kitaplarına ve yeşil altyapı konusuna başvurmak gerekiyor.

Özetle burada sabah kuş cıvıltılarıyla kalkmak, etraftan taze süt almak, kalın kaymağını kahvaltıda yemek çok keyifli. Akşamüstü yürüyüşleri yapmanın, kavak ağaçlarındaki ağaçkakan deliklerini incelemenin, günbatımında koyun sürülerinin geçişlerini, havadaki kızıl bulutları izlemenin keyfi paha biçilemez. Bize literatürde yeni köylü ismini vermişler. Büyükşehir hayatından, koronavirüs salgınından bezip kısa süre de olsa soluklanmak çok iyi geliyor, öneririm.

(*) Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.