Sokağın güzelleri… Kediler! – Haşmet Babaoğlu

İnsan yürüyüş yolunun üzerinde dolup taşmış çöp konteynırlarınınbulunmasından hoşlanabilir mi?
“Ne münasebet!” diyeceksiniz hemen! Haklısınız!
Ama ya beyaz, siyah ve bal rengi tüylerle kaplı prenses edalı bir kedi o çöplerin üzerine kurulmuş etrafa bakıyorsa…
Ya cılız ve asabi bir tekir diğer konteynırın kenarında cambazlık yapıyorsa…
Bu tablo zihninizdeki bütün bulutları dağıtmaz ve sizi tatlı tatlı gülümsetmez mi? ???

***

Geçenlerde bir dostum laf arasında “Açık söyle, İstanbul’un neyini seviyorsun?” diye soruverdi.
Aklından ne geçti, bilmiyorum.
“Bu şehri korkunç trafiği ve kargaşasıyla sevmek artık imkânsızlaştı” diye düşünüyordu sanırım ve benim de benzer bir cevap vermemi bekliyordu.
Kim bilir, belki de sevdiğim Beyoğlu’ndan, Kadıköy’den, Sultanahmet civarından ve Boğaz’ın Anadolu yakasından konu açmaya hazırlanıyordu.

Gariptir, hiç duraksamadan soruyu şöyle cevaplayıverdim: “En çok sokak kedilerini seviyorum İstanbul’un!”
***
Çocukluğumdan beri kedilerle yakın oldum. Evimde kedi beslediğim zamanlarım da oldu.
Ama itiraf ediyorum ki, “kedi” denilince aklıma ilk olarak sokak kedileri gelmiştir.
Onlar benim gözümde gündelik hayat perişanlıklarımızın orta yerine serpiştirilmiş ilahi güzelliklerdir!
İddia ediyorum, bir duvarın üzerinde bize bakan o nefes kesici güzellikteki geometriyio gözleri, o miyavlamaları fark etmeden geçmek ne büyük eksikliktir!
Sokak hayvanları diye bir şey keşke olmasaydı! Keşke o hayvancıklar bu yüzden insanlardan binbir eziyet görüyor olmasalardı!
Ama bugünkü durumda gerçek şu ki, kedisiz sokaklar benim için çok ıssızdırlar.
***
İstanbul’un sokak kedileri bir âlemdir.
Bir zamanlar Ortaköy meydanının kedilerinin gönlümdeki yeri ayrıydı. Hırttılar azıcık ve fena halde efkârlıydılar. Şimdi de öyleler mi bilmem!
Ya Kadıköy kedileri… Sert rock müzik severler! Çöpte balık avlar, ciğerciye serenat yaparlar.
Bazı Beyoğlu kafelerinde ise kimseye aldırmadan sandalyesini seçip uyuyan sokak kedileri vardır. Rüyalarından aksırarak uyanmalarına ve sonra hiç keyiflerini bozmadan yalanmaya başlamalarına bayılırım.
***
20. yüzyılın tanınmış mistiklerinden Gürciyev “varoluşun gizlerini anlamak için ara sıra durup hayvanları seyretmeliyiz” dermiş.
Aynı düşüncedeyim! Yakınımızda tutamıyorsak bile onlara durup bakmayı bilmeliyiz.
Hem kedi deyip geçmemeli!
Ne demiş atalarımız, iki kedi bir aslana pes ettirir.
Haşmet Babaoğlu – SABAH

 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR