“Siyasal bir kooperatif kuralım!” ya da “Siyaset değiştirmek için siyaseti değiştrelim!” Bu başlıklar benim değil. Biraz hafızasını yoklayanlar, Türkiye’de kısa bir süre bu konunun tartışıldığını hatırlayacaklardır. Bundan 25 ay önce, Fransa’da gerçekleşen bölge seçimleri sonucunda Daniel Cohn-Bendit tarafından Liberation Gazetesi’ne yazının başlığıydı “Siyasal Bir Kooperatif İcat Edelim!“. Tartışmayı Türkiye gündemine getiren ise Ahmet İnsel’in Radikal 2’de yazdığı “Siyasal kooperatif olarak parti” yazısıydı. İki yazının oluşturduğu fikirler bütününün günümüz ile ilgili düşünürken önemli olduğunu ve üzerine gitmek gerektiğini düşünüyorum.
Kooperatif, “Birlikte iş yapmak isteyenlerin kurduğu dayanışma yapısı” anlamına geliyor. Peki, bir siyasal kooperatif ne anlama geliyor? Siyasal bir kooperatif Türkiye’de ve 2012 yılında ne anlama geliyor? Ve tabii ki önümüzde duran sol bir ekoloji projesinde, sol bir ekoloji akıl yürütmesinde, nerelere denk düşüyor? Sol bir ekoloji “ideolojisi” Türkiye ve Dünya’daki insanlara bakarak ve temel sorunları ortaya koymaya çalışarak ifade edilmişti. Yani bir hedef olarak ortaya konmuştu. Acaba siyasal bir kooperatif de bu hedefe ulaşmanın aracı olabilir mi?
Türkiye’de (ve belki de Dünya’da) gidişattan hoşnutsuz olmasına rağmen siyasi bir örgütle bağını seçimlerden seçimlere oy vermek düzeyinde tutan (düşen katılımlar gösteriyor ki artık bundan da vazgeçme eğiliminde olan) insanların sayısı, hoşnutsuz olup, siyasi bir yapı içerisinde olanların sayısını kat be kat aşıyor. Bu kişiler kendilerine, mevcut siyasi yelpaze içerisinde yer bulamıyorlar, mevcutlar içerisinde bir umut görmüyorlar ve seçim olduğunda da oylarını meclise yansıyacak şekilde kullanıp, siyasetle aralarına tekrar mesafe koyuyorlar. Başka bir Dünya’yı isteyip, gidişattan hoşnutsuz olup, “beni temsil edebilecek, benim içerisinde bulunabileceğim bir siyasi yapı yok” diyorlar. En iyi ihtimalle bir sivil toplum örgütünde, tek bir konu üzerinden hayata müdahale etmeyi seçiyor bu kişiler ya da bir cenazede, kutlamada sokağa çıkmayı…
İnsanlara hitap etmeyen siyasi yapılar denildiğinde, Türkiye’nin bir de özel durumu var. Muhalif yapılara baktığımızda hepsinin bir tarihselliği var. Kartlar halen, 1980 öncesindeki duruşa göre dağıtılıyor. Böyle olunca da o yapıların içerisine girmek için bu tarihselliği yakalama zorunluluğu ortaya çıkıyor. İlginç bir şekilde bu tarihselliği yakalamak da, akrabalık, yakın arkadaşlık gibi birincil ilişkiler üzerinden olabiliyor. Bu da sosyolojik olarak cemaat kalıbına denk gelen birincil ilişkiler üzerinden hareketi getiriyor. Bu yüzden “gelenekli” partiler hep belli bir kalabalığa sahip oluyorlar. Bu devamlılık anlamında olumlu, artışın önünde engel olması anlamında da olumsuz yorumlanabilir. Bu kalabalık, onurlu ve mücadele içerisinde geçmiş olan yılların devamı olarak hep orada evet; fakat birincil ilişkilere nüfuz edemeyenleri de cemaate kabul etmekte zorlanan bir kalabalık bu. Hatta bu ilişki yapısı, varlıksal olarak kalabalıkların, muhalif yapılardan uzak durmasının da nedeni.
İşte bu yazıda adını anmaya ve üzerinde düşünmeye çalıştığım, siyasal kooperatif olarak kuruluş fikri tam geleneksizliği temel almalı. Geleneksiz olacak olmanın, 80 öncesinin formülleriyle 2012’yi değerlendirmeyecek olmanın avantajını kullanmalı. Buradan da hoşnutsuz ve örgütsüz kitlelerin adresi olmaya talip olmayı kendine hedef olarak belirlemeli. Tabii ki hedef olarak belirlemek yetmiyor. Bunun için de yapısını düzenlemeli.
Türkiye’de şimdiye kadar hep çatılar üzerinde duruldu. Çatı partisi, çatı örgütlenmesi. Fakat bunun olmadığını, herkesin çekildiği odalarından, sıvalar düşmeye başlayınca, tarihsellik etrafında hızlıca ayrıldığını defalarca gördük. Her deneme ve başarısızlık da bu denemelere umutla yaklaşan kişi sayısını azalttı. O zaman bize gereken çatı değil. Bize gereken bir muhalefet kabıdır. Yani çatının ters çevrilmesidir. Herkesin içerisinde olabileceği, herkesin “nereden geldiğiyle değil, nereye gitmek istediğiyle ilgilenen” bir kap. Cohn-Bendit’in söylediği gibi “Kendini iktidar oyunlarının sterilliğine ya da yarış halindeki egoların şiddetli fırtınasına kaptırmadan kolektif konumlanmalara izin veren ve ekoloji projesini taşıyabilen, hem zaman içinde kalıcı hem de esnek olabilen bir yapı”
İşte buradan hareketle düşünmeliyiz. Elimizde belli kazanımlar var. Öncelikle, ortaya çıkacak olan yapı, siyasal ekolojinin Türkiye’deki temsilcisi olacak. Bu bağlamda da “biricik.” Bu biricikliği, sıradanlığa feda etmemek gerekir. 21. YY’ın en önemli mücadele alanı ekoloji olacaktır ve eğer bir 22. YY olacaksa da bu ekoloji mücadelesi sayesinde olacaktır. Bu biricikliği hem fikir olarak, hem de klasik parti anlayışını devam ettirerek feda etmemeliyiz. Siyasal ekolojinin belirli kazanımlarından artık geri dönülemez. Doğrudan demokrasi ile aradaki farkın adım adım kapatılmaya çalışılması gibi, lidersizlik gibi, kotalar gibi, eş sözcülük uygulamaları gibi kazanımlardan geri dönülemez. Zaten ancak bu tip ilkelerle hareket edildiğinde siyasal bir kooperatif kurmaya yaklaşabiliriz. Oluşturmak için yola çıktığımız muhalefet kabının sağlıklı işleyebilmesi bu tip ilkelere bağlı.
Cohn-Bendit’in yazısı üzerine yazdığı yazıda Ahmet İnsel şöyle diyor “Kooperatif ortaklık, eşitlik ve paylaşımın ön planda olduğu bir ilişki modeli. Çoklu aidiyetli bireylerin, otoriterlik karşıtı bir anlayışa sadık kalarak ortak siyasal özneye dönüşebilmesi için kooperatif gerçekten anlamlı bir benzetme.” Buradan hareketle, siyasal kooperatif Dünya’dan hoşnut olmayan ama kafasındaki Dünya (ütopyaları), bizimkilere benzeyen insanlara ulaşıp, onların da ortak olabilecekleri bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Çok ya da az, tek bir sorun-çözüm ya da bir çok. Bu önemli değil. Siyasal bir özne olarak, Dünya’yı değiştirmek için hep birlikte olmak…
Öyle bir mekanizma kurmamız gerekli ki; bir soruna ya da bir çözüme, parti üyesi olmayan muhattapları da rahatça ortak olabilmeli. Bunun yolu da hem yerellere, hem de bireylere tam bir özerklik verecek olan esnek bir yapı oluşturmaktan geçiyor. Hatta özerkliği de aşacak şekilde “mühür” onlara verilmeli. Yerelin/bireylerin, yerele/bireylere dair sorun ve çözüm saptamaları, demokrasinin işleyişi içerisinde tüm kooperatifin de olmalı ve böylece her yereli/bireyi içerisine alan ve dinamik şekilde tüm Türkiye’yi kapsayabilecek olan kabımızı oluşturmalıyız. Liderliği ve Cohn-Bendit’in çok güzel bir şekilde tanımladığı, “sanayi devriminin ürünleri ve cisimsiz makineler olarak tasarlanan partileri” dağıtabildiğimiz kadar dağıtmalıyız. Bu bize, her noktada yeniden doğan, yeniden filizlenen bir yapı kazandıracaktır.
Önümüzde bu yapıyı oluşturmak ve insanları harekete geçirecek olan duyguyu yani coşkuyu oluşturacak bir imkan var. Bu hem teorik olarak mümkün (sol bir ekoloji) hem de yapısal olarak (siyasal bir kooperatif) mümkün. Dünya’da muhalefet bu kadar dinamikken, Türkiye’de bir türlü bu dinamizmi yakalayamaması, hoşnutsuz bireylerin kendilerini ifade edecek bir yer bulamaması bir gerçek. Eğer biricikliğimizi kullanıp bu alanı insanlarla paylaşmaya karar verirsek, var olacağız!
Not: “Sol bir ekoloji” yazılarının tümüne buradan ulaşabilirsiniz: SOL BİR EKOLOJİ
Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net