UncategorizedHafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Sezen Aksu ve linç rejimine karşı durmak

0

Adım adım hayatın her alanı, farklı, renkli, eğlenceli ve demokratik seslere dar edilmeye çalışılıyor. Çalışılıyor diyorum, çünkü bunu hiçbir zaman istedikleri manada başaramayacaklar. Siyasi iktidar ne zaman sıkışsa, eleştirilerin hedefi haline gelse ve toplumsal hoşnutsuzluk yükselse, hemen linç kampanyasına dönüştürebileceği bir olay örgütlüyor. Bunu, zaman zaman direkt olarak kendi kanalından yapsa da çoğunlukla milliyetçilik adı altında örgütlediği paramiliter güçlerine yaptırıyor.

Bu konudaki son hedef, ünlü şarkıcı Sezen Aksu oldu. Sezen Aksu’ya yapılan tehdit ve sonrasında gelişen hukuk parodisi söylediklerimizi birebir ispatlar nitelikte. Milli Beka Hareketi Başkanı Murat Şahin, “Yarın 20.30’da kapındayız” diye sosyal medyadan tehdit edip, insanları Aksu’nun evinin önüne çağırıyor. Sonra da Sezen Aksu’ya haddini bildireceklerine dair bir açıklama yapıyor. Murat Şahin’in, Adem ve Havva’ya hakaret edildiğini iddia ettiği, “Şahane Bir Şey Yaşamak” şarkısı 2017 yılına ait. Şarkı üç hafta önce, sosyal medyadan eğlenceli bir kliple paylaşılınca beklenen fırsat doğmuş. Belli ki şarkıdaki sözleri cımbızlayıp kullanmak şimdi lazım olmuş. Kaldı ki Adem ve Havva hikayesini, kutsal kitaplardan ya da ezoterik metinlerden okuyan herkesin bileceği gibi Sezen Aksu’nun kullanımında hakaret değil, olanı aktarmak var. Ayrıca, sözler hakaret içerse bile, bunun tepkisi şarkıcıyı tehdit etmekle değil, teolojik bilgiye dayanarak sözle ya da yazıyla verilir. Öyle ya dolar uçmuş, ekonomi zorda, her gün zam haberleri, Sedat Peker’in açıklamaları, yolsuzluk haberleri… Gündemi değiştirmek ve arka planda işlerin rahat yürümesi için dini duygular üzerinden manipülasyon yapmak şart.

Milli Beka Hareketi denilen gurup, AKP ve Süleyman Soylu’ya yakın. Gazeteci Barış Terkoğlu’na göre, bu hareket Süleyman Soylu’nun “Siyah Gömleklileri” yani sokak milisleri. Lazım olduğunda devreye sokuluyor. Bütün bu gelişmeler sonrasında, Murat Şahin’in, Sezen Aksu’yu hedef gösterdiği için hukuki bir yaptırıma uğraması gerekirken, Aksu hakkında suç duyurusunda bulunuluyor. Yargının içinde bulunduğu durum düşünülürse, bu duyurunun ciddiye alınmayacağını düşünmek zor. İşin bu noktasında, yirmi kişilik kendini bilmez bir grubun açıklaması deyip geçmemek lazım. Tıpkı çok sayıda sanatçının hızla yaptığı gibi Sezen Aksu’ya sahip çıkılmalıdır. Aksu’yla aynı hayat anlayışını paylaşmayabilirsiniz, hatta onu hiç sevmeyebilirsiniz bile, ancak burada söz konusu olan bir sanatçının sanatını icra edebilme özgürlüğü ve daha genelde toplumun her bireyinin söz söyleme özgürlüğüdür. Ve sözünden, sanatından dolayı kimsenin hedef gösterilemeyeceği ve hayatının tehlikeye atılamayacağı  gerçeğidir.

‘Yetmez ama evet’çiliğin sırası mı?

Zeka seviyesi düşük bir kısım medya mensubu, geçmişte Hrant Dink’in sözlerini anlamayıp üstüne bir de çarpıtarak verdiği için Hrant’ın ölümüne giden yolu açmıştı. Hrant’ın öldürülüşünün yıldönümünde olduğumuz şu günlerde, buradan onu sevgi ve özlemle anmak isterim.

Sezen Aksu’nun tehdit edilmesine verilen, sosyal medya tepkilerine yapılan yorumlarda, artık klasikleşen Devlet Bahçeli misali kin kusan yorumlardan çok, “yetmez ama evet” üzerinden eleştiren insanlar rahatsız etti beni. Devlet Bahçeli misali tepkilerin sahiplerinin, tanımlanmış görevi var zaten. Ancak tepki veren diğerlerini, iki boyutuyla tartışabiliriz ve tartışmalıyız. Herhangi bir olay karşısında, ezberlenmiş tepkiler vermek iktidar kadar “muhaliflere” de atfedilecek bir sorun. Birincisi, böyle vahim ve hayati bir konu tartışılırken “yetmez ama evetçilik” eleştirisi çok yersiz. Bu eleştiriyi, kişi saldırı altında olduğu zaman ve ortamda değil, başka bir zaman yapmalısınız. Ki bu eleştiriler daha önce defalarca yapıldı ve muhatabı olan insanlar da cevaplarını verdi. Şu anda Sezen Aksu’ya sahip çıkan birçok sanatçı da bu eleştiride bulunmuştur belki de. Ancak şimdi dayanışma zamanı olduğunu düşünüyorlardır.

İkincisi, her kişi siyasal alanda ya da başka bir mecrada hata yapabilir. Önemli olan şimdi nerede durduğudur. İnsanlara, hatalarını düzeltme şansı vermeyip onları hatalarıyla sürekli yaftalarsanız, buradan elde edilecek sonuç kimseyi mutlu etmez. Ayrıca, sanatçı tehdit altındayken dahi, bu denli sert eleştiri getiren “muhalifler” siyaseten her konuda kapsayıcı, etik ve “doğru” kararlar mı veriyorlar? Mesele Kürt sorunu, Ermeni sorunu olduğunda ne yapıyorlar acaba? Sezen Aksu kadar kapsayıcı ve cesaretli olabiliyorlar mı? Empati kuruyorlar mı aşağılanan etnik köken mensubu insanlarla? Mültecilerle ilgili ne düşünüyorlar? Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu gibi, davulla zurnayla evlerine mi gönderecekler iktidara geldiklerinde mültecileri? Yeri gelmişken, Kılıçdaroğlu’nun söyleminde anlayamadığım bir şey var. Zorla gönderdiğiniz insanı, nasıl davul-zurna ile uğurlayacaksınız? Yoksa hepsinin gönüllü gidebilmesi için dünya ülkelerindeki mülteciliğe sebep olan sorunları anında çözecek bir sihirli değneğiniz mi var? Bolu Belediye Başkanı’nın mültecilere karşı tutumu ve CHP’nin suskunluğunu da düşünürsek iyimser olmak imkansız görünüyor.

Linç girişimlerinin hemen hepsi örgütlü

Konya’da öldürülen ve hepsi aynı aileden Kürt kökenli insanlar, Ankara Altındağ’da boyutları  pogroma varan, mültecilere yönelik kitlesel saldırılar, İzmir’de yakılarak öldürülen sığınmacılar, tehdit edilen, dövülen hatta  öldürülen yazar, gazeteci ve sanatçılar, topluca öldürülen sokak hayvanları, taciz ve tecavüze uğrayan kadınlar, özgürlük isteyen öğrenciler ve gençler, kentine ve doğasına sahip çıkan yaşam savunucuları ve ekolojistler… Bu kadar çok alandan insan ve insan olmayan hayvanlar nasıl linç edilebilir diye sorabilirsiniz. Linç sahibi kişi ya da grup, düşman ve istenmeyen öteki arar kendisine. Yukarıda saydığımız her birey, iktidarın elinde bulundurduğu medya ve sokağa sürdüğü örgütlü militanları tarafından kolaylıkla linç nesnesi haline getiriliyor. Etnik kökenlerle ilgili yapılan aşağılama ve nefret söylemleri, mültecileri potansiyel suçlu ve ekmeğimize göz dikenler olarak göstermek –bu konuda muhalefet daha atak-, özgürlükçü kadınları ve öğrencileri toplumun ahlakını bozmakla nitelemek, sokak köpeklerini medyada sanki her gün insanlara saldırıyormuş gibi göstermek, toplumda yabana atılmayacak bir algı yaratıyor.

Aslına bakarsanız, toplumsal manada kendiliğinden gelişen linç girişimi yok denecek kadar az. Bütün girişimlerin arkasında siyasi ve örgütlü bir kötülük gücü var. Dolayısıyla bu kötülük grupları, alabildiğine fütursuz ve cesaretli olabiliyorlar. Ayrıca siyasi iktidarın sürekli kamplaştıran söylemi bu gruplara sivil katılım da sağlayabiliyor. Ancak unutulmamalı ki linç, uzun vadede linçe uğrayan birey ve gruplarda büyük bir hınç doğurur. Hınçla dolan bireylerin çoğaldığı bir toplumda ise ortaya çıkan öfke patlamalarını hiçbir güç kontrol edemeyebilir. Bu, herhalde iktidar dahil kimsenin istemeyeceği bir şey olmalıdır.

Peki, gerek bireylere gerekse topluluklara karşı yapılan linç girişimleri nasıl önlenir? Hele de bizdeki gibi, egemen siyasi anlayışlar bu konuda bırakın sorunun çözümünü, tam tersine kaynağıysa? Yapılacak en güzel şey, nerede yalnız kalmış, sistemin çarkları arasında sıkışmış, hedef gösterilmiş, incitilmiş, dışlanmış birey ve topluluk varsa, onlarla dayanışmak ve sahip çıkmaktır. Eğer bunu yaşamımızın her alanında büyük bir özen, mücadele ve empatiyle yapabilirsek ve çoğalabilirsek – ki bunun önünde hiçbir engel yok- hem kendimize saygımızı koruruz hem de vicdani ve insani sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz.

Almanya’dan iki örnekle bitirelim çok anlamlı olacaktır: Hepimizin bildiği gibi Almanya’da işlenmiş ırkçı nefret cinayetleri var. Mültecileri ve farklı dini inanç mensuplarını orada istemeyen Neo-Nazi’ler gösteri yapıp şiddet uygulayabiliyor. Almanya’da bundan birkaç yıl önce sağcılar, mülteci istemiyoruz gösterisi yaptıklarında, solcular ise onlara cevaben çok daha kitlesel bir şekilde, mültecilere sahip çıktıklarını göstermek için sokağa çıkmıştı. Yine biliyoruz ki Hamburg’un efsane futbol takımı St. Pauli, binlerce taraftarıyla hem maçlarda mültecilere sahip çıkıp pankartlar asıyor hem de bu minvaldeki her gösteriye kitlesel olarak katılıyor.

 

You may also like

Comments

Comments are closed.