Şemsipaşa Camiinin hemen önünde çakılan kazıklarla çatlamaya başladığını ve hemen alelacele inşaatın durdurulduğunu basından ve sosyal medyadan takip etmişsinizdir. Şemsipaşa olayı üzerinden ders çıkartılması gereken çok şey var. Konuyu yakından takip eden birisi olarak bildiklerimi paylaşmak ve değerlendirmelerimi yazmak isterim.
Nedir bu “Patırtı” nın nedeni?
Efendim, malum cami Sinan’ın geç dönem eseri. Hususiyet açısından Sinan’ın küçük camilerinden biri. Nam-ı diğer Kuşkonmaz Cami. Bunun sebebi konusunda rivayetler muhtelif. Ancak o mevzulara girmeyeceğim. Sadece kuşların kubbesine konamadığı ancak caminin bir kuş kafesini andırdığını bilelim. Sinan Yılmaz’ın Üsküdar Kitabında belirttiği gibi “boğazın en masum busesi” gibi bir saflık addedilir. Bu camiyi özel kılan çok göz önünde olması cemaati ile Üsküdar’ın “çelebi” muhafazakarlarının buraya çok muhabbet göstermesi. Çoğu bu caminin kütüphanesinden faydalanmış bu insanlar haliyle feveran ettiler. “Patırtı”da buradan koptu zaten.
Bu sefer “gezici” kesim ile “çelebi muhafazakâr” takım beraber bu olayda ses verdiler. Özellikle sosyal medyada daha meydana ilk kazıklar çakılmaya başlar başlamaz has Üsküdarlılar, oy verdikleri belediyeden ve başkandan ses gelir umuduyla itirazlarını yazdılar, ancak her ikisi de kös kös dinledi. İnşaat ilerledikçe çakılan kazıkların sismik etkisinin, denize sıfır camiye vereceği zararı herkes endişeyle beklemeye başladı. Seküler kesimden de pek çok insan da duruma itiraz etti. Tabii seküler kesim itiraz ediyorsa tersi doğrudur mantığıyla Haşmet Babaoğlu gibiler hemen bu işe “patırtı” sıfatıyla yaklaştılar. Ancak mahallenin asıl sahipleri de itirazlarını yükseltince durumu hızla kavrayıp “bu çok yanlış” kervanına katıldılar. Twitlerini sildiler vs. Bu işlerde hızlı manevra hayat kurtarır.
Şansımızı deneyelim
Olayın gerçek sebebi “Hizmet aşkı” tabii. Yaklaşan yerel seçimlere yetişmesi elzem asfalt, köprü, meydan ne varsa ivedilikle bitmesi lazım. Bu kafayla caminin %99 çatlayacağını bile bile inşaata girişildi. Bu narin caminin 5 metre ötesine onlarca kazık, hidrolik çekiçlerle çakıldı. Buradaki ruh hali tam bir kumarbazın ruh haline benziyor. Şansımızı deneyelim, çatlamazsa bizimdir denilmiş. İşin ironik tarafı kör gözün parmağına yapılan bu facianın bir de kuruldan onay almış olmasıydı. Zaten Üsküdar Belediye Başkanı bizzat tanıdığı mahallenin ileri gelenlerini yatıştırmak için tek savunması “kurul kararı var” argümanı oldu. Bu argümana bir tek Haşmet Babaoğlu inandı. Bu kurul meselesine döneceğim.
Tepkiler kazıklar camiye yaklaştıkça katmerlenerek arttı. Belediye başkanının her cevabına yüzlerce hakaretamiz cevap geliyordu. En sonunda 15 Temmuz’da Çengelköy’de Şehit olan Mustafa Cambaz’ın oğlu Alpaslan Cambaz ve bir grup mahalleli arkadaşı da caminin önünde sessizce eylem yaptılar. Bu eylem sessizdi ama aslında çok ses getirdi. Artık bütün gözler camiye çevrilmişti. Her gün onlarca fotoğraf, periscope yayını ve video paylaşıldı. Bu kadar göz üzerine çevrilince yetkililerde de bir tedirginlik başladı. Herhalde çok gerilmişlerdir.
Beklenen Caminin çatlamaya başladığı haberi ve fotoğrafları sosyal medyaya düşünce konuya en duyarlı bürokratlardan birisi olduğunu bildiğim Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem hemen o gece gereğini yapacağını ve camiye ekip göndereceğini duyurdu.
Sabah olay yerine giden ekiplerin çatlakları tespit edip durumu rapor ettiklerini biliyorum. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Kadir Topbaş, Hilmi Türkmen hepsi ardı ardına açıklamalar yaparak “hassasiyet” lerini kanıtlama yarışına girdiler. Olan Twitter daki trollere oldu. Trol kafası bu işte “gezici” parmağı aradı. Bulamayınca yüklenici firmayı itibarsızlaştırma operasyonu aradı, üst akıl aradı, Fetö parmağı aradı, aradı da aradı.
En sonunda Yeni Şafak Gazetesi köşe yazarı ve televizyon programcısı İsmail Kılıçaslan’ı bile isyan ettirdiler.
Yukarıda da belirttim. Bu kumarın onayı bir kuruldan çıkmış. Bunca narin bir caminin önüne yüzlerce tonluk basınçla kazık çakmanın, Mimar Sinan’ın bağrına kazık çakmaktan bir farkı yok. Burada “şans” ımız Şemsipaşa Caminin çabuk tepki verip hemen çatlaması oldu. Böylece inşaat durdu. Ya Kabataş’taki Martı Projesinin kazıklarının Molla Çelebi Camii’ne verdiği zarar yahut Haliç Metro geçiş köprüsünün Azapkapı’daki Sokollu Camii’ne verdiği zarar? Bunlar hep zamanla ortaya çıkacaktır, hatta çıkmaya başladı bile. Hatırlayanlar bilir. Eski Galata köprüsü şaibeli bir yangınla yok olunca yerine kazıklı yeni Galata köprüsü yapıldı. O kazıklar çakılırken oluşan sismik etki Yeni Camii‘nin duvarlarını çatlattı, cami denize doğru kaymaya başladı. Bu şehirde her kent yağmasının altından bir kurul kararı çıkartabilirsiniz. Bazı kurulların çok hassas davrandığını biliyorum. Bu kararları alan diğer kurulları en başta işini düzgün yapmaya çalışan bu insanların itiraz etmesi lazım.
Problemin temeli kilo işi ihale yöntemi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin akla ziyan ihale yöntemleri var. Bunlardan biri de topluca tasarım hizmeti ihalesi. Bir örnek vermek gerekirse şehirlerde kent meydanlarının düzenlenmesiyle ilgili ihaleye çıkılıyor ve “15 çocuk parkı, 8 rekreasyon alanı, 12 kent meydanı, 32 bölge parkı tasarımı ihalesi” başlığıyla duyuru yapılıyor.
Bu kent meydanları Esenyurt’ta da olabilir, Taksim, Kadıköy ve yahut en son örnekte olduğu gibi Üsküdar’da da olabilir. Bu ihaleye giren tasarımcı ofisler çoğu zaman bahse konu alanları ihaleyi kazandıktan sonra öğrenirler. Yani tombala gibi, torbadan ne çıkarsa. Sarıgazi’de olabilir Sultanahmet meydanı da.
Oysa kentin tarihi merkezi akslarında bu meydan tasarımlarının torbadan ne çıkarsa bahtına yöntemiyle değil, yarışma açılarak tasarlanması gerekir. İhalelerde açık eksiltme yöntemiyle yapıldığından bu tasarıma da imalata da yansıyor haliyle. Tamam halka da sormayın ama konunun uzmanı bir jüri ile yarışma açıp en azından birkaç alternatifle, ortak akılla, genç tasarımcıların önünü açarak çözümler üretilemez mi? Arkitera Mimarlık merkezinin kurucusu Ömer Yılmaz yıllardır tam da bunu söylüyor. Kendisi ile Medyascope TV’de bunları konuşmuştuk.
Sonuç
Her şerde bir hayır vardır. İlk kez bir şehircilik faciası için farklı mahallelerin aktivistleri çeşitli düzeylerde, bir araya gelmeden ama yan yana durarak bir itirazı dillendirdiler. İtiraz etkili de oldu.
Bazen böyle olur, 3-5 ağaç, kıyıda küçücük bir cami arzu nesnesi haline gelir. Sosyal itirazın nereden nasıl şekilleneceğini kimse kestiremez. Mühim olan bu itirazları “kimin” yaptığına bakmadan doğru ya da yanlış olduğuna bakabilmektir. Yoksa hepimiz ayrı mahallelerde yaşamaya devam edeceğiz elbette.
Cengiz Özdemir