Adalet ve Kalkınma Partisi için Anayasa‘nın çok da önemli olmadığını defaatle gördük. Bu durumu ülke olarak da deneyimledik; bireyler olarak da deneyimliyoruz. 6 Şubat Depremleri’nden önce tartışmamız AKP Genel Başkanı Erdoğan‘ın üçüncü kez aday olma isteğiydi. AKP’nin ve koalisyon ortağı MHP’nin bu meselede Anayasa’da yazanlara aykırı hareket etme çabası vardı. Siyasi kariyerleri, hatta bireysel özgürlükleri, Erdoğan’ın iki dudağı arasında olan insanların “Cumhurbaşkanlığı seçim ve adaylığı süreci masanın konusu değil, anayasa konusudur. Bunu daha önce de böyle izah ettik.” diyerek Anayasa’ya aykırı davranmayı normalleştirdiği dönemler yaşadık. Konu Anayasa, yasalar vb. durumlar olduğunda “Atı alanın Üsküdar’ı geçmesi!”, AKP’nin en sevdiği yöntem olarak karşımıza çıkıyor.
‘Asrın felaketi’
Ancak bu tartışma 6 Şubat Depremleri’nden önceydi. Deprem ve sonrasında ortaya çıkan tablo ile durum başka bir boyuta geçti. İnsanlar enkaz altında can derdindeyken; yakınlarının cansız bedenlerine ulaşıp onları gömebilenler şansı hissetmeye başlamışken AKP iki adım attı.
Bir yandan depremle ve sonrasındaki sorunlarla mücadelenin ne kadar başarılı yürütüldüğünü medya ve sosyal medya araçlarıyla yaymaya çalışmak için tüm güçlerini ortaya koydular. Öte yandan gerçeğin bu olmadığını bilerek yaklaşan seçimlerden ve kaçınılmaz sonlarından kurtulmaya çalıştılar. İşte o utanılacak “Asrın Felaketi” halkla ilişkiler çalışması ilkinin, yönetime el koymak anlamına gelecek seçim erteleme dedikoduları ise ikincisinin sonucu olarak ortaya çıktı.
Başta da söylediğim gibi AKP için Anayasa’nın bir önemi yok, ilgili maddeyi kendileri yazmış dahi olsa… Kayıtlara geçmesi için ilgili maddeleri buraya da eklemek isterim:
- Madde 78 – Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.
- Madde 92 – Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir.
‘Demokrasiyi, sandığı yağmalama girişimi’
Görüldüğü gibi Anayasa’nın ilgili maddeleri çok açık. Savaş olacak. Bu savaşı belli kurallar içerisinde TBMM ilan edecek. TBMM’nin ilan ettiği savaş da yetmiyor. Bu savaşın da seçimlerin yapılmasına bir engel teşkil etmesi gerekiyor. Örneğin ülkenin belli bir kısmının işgal altında olması gibi…
Neyse ki ne bir savaş içerisindeyiz, ne Türkiye’nin her hangi bir kısmı işgal altında. Kısacası ne Madde 78’in ne de Madde 92’nin günümüzle ve yaşadıklarımızla bir ilgisi yok. Durum içinden çıktığı cenah tarafından bile ciddiye alınmayan ve tam da bu sebeple de muhalifler tarafından ciddiye alındığı siyasi halüsinasyonuna kapılan Bülent Arınç vb. insanların yazdıkları metinlerle bulandırılamayacak kadar açık.
Açık olan bir konu daha var. O da bunun bir yağmalama girişimi olduğudur. Bu nabız yoklamalar seçimi, demokrasiyi, sandığı yağmalama girişimidir. Bir doğal felaketi ve arkasından gelen ve %100 payı olan yönetimsel felaketi fırsata çevirme çabasındadır. Türkiye’nin ağır aksak da olsa işleyen sandık demokrasisini, iktidarı korumak adına baltalama girişimidir. Buna izin vermeyeceğiz. Seçimi, demokrasiyi yağmalattırmayacağız.