ManşetKöşe YazılarıYazarlar

Savaş, ekokırımı tekrar gündeme getirdi

0

Son haftalarda şiddeti azalmasına karşın kuzeyimizde Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sürüyor. Uluslararası haber ajanslarına düşen görüntüler savaşın insani kayıplarının yanı sıra bir ekokırıma da dönüştüğünü gösteriyor. Vurulan petro-kimya tesisleri, benzin istasyonları hava ve toprak kirliliğine yol açarken, Ukrayna’nın tarım alanları ve ormanları da acımasızca yok ediliyor, su kaynakları kirletiliyor. Çernobil NGS çevresinde çıkan orman yangını ise tüm dünyayı endişelendirdi. İşte bu görüntüler akıllara uzun bir dönemdir tartışılan bir konuyu getirdi: Ekokırım ve onarılamayan sonuçları.  Ukrayna’da işlenen ekokırım suçlarının şimdi cezalandırılıp cezalandırılamayacağı tüm dünyada tartışılıyor.

Ekokırım belirli bir doğal çevrenin tehlikeli insan faaliyetleriyle yok edilmesini anlatmak için kullanılan bir kavram… Haziran 2021’de Stocholm’de Stop Ecocide Foundation adındaki bir vakfın girişimiyle yapılan ekokırım tanımını daha anlaşılabilir olması için bazı açıklamalar da getirilmiş: Ekokırım, keyfi yapılmış olacak, ağır sonuçları ortaya çıkacak, geniş çaplı ve uzun vadeli zararları olan bir yapıda olacak. Keyfilik, tahmin edilen sosyal ve ekonomik yararlara kıyasla açıkça aşırı olan zararın umursamazca göz ardı edilmesi olarak tanımlanıyor. İnsan hayatı veya doğal, kültürel, ekonomik kaynaklar üzerinde ciddi bir şekilde etki doğurmayı içeren, çevrenin herhangi bir unsurunda olumsuz değişiklik, bozulma veya hasarın meydana gelmesini kapsayan zararlar da ekosisteme verilmiş ağır zararlar olarak tanımlanıyor. Eğer bu kırım sınırlı bir coğrafik alanı aşan, ülke sınırlarını geçen veya bütün bir ekosistemin, türlerin veya çok sayıda insanın ıstırabına yol açan zarar ise geniş çaplı zararlar olarak kabul ediliyor. Geri dönüşü olmayan veya kabul edilebilir bir süre içerisinde doğal iyileşme ile onarılamayan zararlar ise Stockholm’de yapılan toplantıda uzun vadeli zararlar olarak tanımlanmış.

Bu açıklamalar çerçevesinde oluşturulan tanımlamayı incelersek, ekokırım suçunun aslında çevreye dair verilen tüm bilinçli zarar girişimlerini kapsadığını belirtebiliriz. Ekokırım tanımlamasında ‘keyfi’ ve ‘ağır sonuçları olması’ kavramları aslında ekokırım tanımının ana gövdesini oluşturuyor. Tanımlamada anlatılmak istenen temelde insan çıkarları-doğanın korunumu parametrelerinin yeterli biçimde analiz edilmeden sadece insan çıkarları için ve geri dönülemez şekilde ekosistemlerde bozulmalara yol açacak eylemlerin büyük bir suç kapsamına girmesi gerektiği yaklaşımı…

Pasifik’teki denemelerden emisyonlara…

Bu tanım ve açıklamalarından hareket edersek yaşadığımız son yüzyıl dünyada çeşitli ekokırım örnekleri ile dolu… İlk ekokırım örnekleri; Pasifik Okyanusu’nda yapılan nükleer silah denemeleri ve Vietnam Savaşı’nda ABD’nin ormanları kurutmak için kimyasal silahlar kullanması… Ekokırım (ecocide) kelimesi de ilk olarak Pasifiklerde nükleer silah denemelerinden sonra ortaya çıkan tabloyu anlatmak için kullanılmış. Tanımlara daha yakından bakarsak; okyanusların başta mikro ve nano plastikler olmak üzere kirletilmesi, endüstriyel balıkçılıkla denizlerin kurutulması, ormanların ve yağmur ormanlarının sistemli olarak yok edilmesi, nehir ve göllerin endüstriyel atıklarla kirletilmesi, siyanür liçi yöntemi ile yapılan madencilikle doğal yapının geri dönüşümü imkansız derece de bozulması ve kirletilmesi, çeşitli dönemlerde ekosistemlere petrol sızıntıları, fosil yakıtlar kullanımı, radyoaktif sızıntılar, kimyasal ve endüstriyel emisyonlar nedeniyle günden güne artan hava kirliliği ve daha birçok ekosistemlere ağır ve geri dönüşümsüz zararlar veren kapitalist sistem tarafından yapılan eylemler hep bir ekokırım suçu…

Türkiye’de ise çeşitli ekokırım suçlarının işlendiğini, işlenmeye de devam edildiğini görüyoruz. Bugün endüstriyel ve tarımsal kirlilik nedeniyle Ergene, Büyük Menderese, Gediz nehirlerinde yaşanan aşırı kirlilik bir ekokırım suçu değildir de nedir? Bu nehirlerin kirlilik nedeniyle suyu artık simsiyah olmuş bir şekilde Ege Denizi’ne dökülüyor. Yatağan’da, Afşin-Elbistan’da uzun yıllardan bu yana kömürlü termik santrallerin kirlilik ve ekolojik yıkım yıllardır umarsızca sürdürülen bir ekokırım.  Ülkemizdeki örnekleri çoğaltmak mümkün. Üstelik bu ve bunlara benzer ekokırımlar için bırakın cezalandırmayı, basit bir tazminat bile ödenmediği için tüm dünyada olduğu gibi ekokırımlara yol açacak yeni projelerde yolda… Kanal İstanbul, İzmir Çeşme Turizm Projesi gibi ‘çılgın’ projeler; Kazdağları’nda ve Cerrattepe’de yaşananlar, zeytinlik alanların madenciliğe ve endüstrileşmelere açılması yeni işlenen ve işlenecek ekokırım suçlarının bazıları.

Roma Statüsü’ne beşinci suç olarak eklenebilir

Artık ekokırım suçlarının önlenmesi için kesinlikle bu suçların cezai kovuşturma içine alınması şart. Aslında bu gereklilik dünyada 1972’den bu yana tartışılıyor. O yıllarda İsveç başbakanı Olof Palme’nin o zamanki ABD hükümetini Vietnam’da “Agent Orange”, yani bitkilerde yaprak dökücü olarak kullanılan pestisiti kullanması nedeniyle suçlamasıyla ekokırım (ecocide) kelimesi de siyasi literatüre girdi. Çok sayıda ülke her ne kadar bu tür kitlesel çevre zararlarını önlemek için kurallara ve düzenlemelere sahip olsa da ve bu düzenlemeler tazminat hükümlerini içerse de kapitalist sistemin doğa sömürücüleri küresel bir yasa yürürlüğe girene kadar para uğruna küresel çevre sömürüsünü devam ettirecekleri açık. Şimdi başta Stop Ecocide Foundation olmak üzere çeşitli kuruluşlar ekokırım suçunun ceza kapsamına alınması için çaba gösteriyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü şu an için dört eylemi suç olarak kabul ediyor: Soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve saldırganlık suçları. Uluslararası çabalar şimdi bu listeye beşinci suç olarak ekokırımın eklenmesini hedefliyor.

Peki, ekokırım cezai bir suç olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi, tarafından kabul edilirse süreç nasıl yürüyecek? Her şeyden önce yasa geçmişe dönük olarak uygulanamayacak. Örneğin Çernobil faciası ile ilgili veya ABD’nin Vietnam’da kimyasal silah kullanması ile ilgili soruşturma açılamayacak. Ülkemizden örnek vermek gerekirse Ergene kirliliğin failleri hukuk önünde hesap vermeyecek. Buna karşılık ICC; yani Roma Statüsü’ne üye olmayan ABD, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerde ekokırım bir suç olarak kabul edilirse bundan etkilenecekler. Bir örnek vermek gerekirse ekokırım suçu işleyen ABD, Rusya veya Türkiye’de kurulu bir şirketin sorumluları Roma Statüsü’nü tanıyan herhangi bir ülkeye gittiklerinde tutuklanabilecek. Bu durum ICC’ye üye olsun veya olmasın tüm ülkeler için ekokırım suçlarının ceza kapsamına alınması caydırıcı olabilir.  Liverpool Üniversitesi akademisyenlerinden olan ve “Ecocide” adlı kitabın yazarı David Whyte, uluslararası bir yasanın çevresel yıkımı hemen ortadan kaldıracak sihirli bir değnek olmayacağı konusunda uyarıyor. Buna rağmen tüm dünyada ekosistemleri korumak açısından ekokırım suçlarının ICC statüsü kapsamına alınması çok önemli. Çünkü herhangi bir yerde yaşanan çevresel felaketler binlerce kilometre uzakta olsa da hepimizi etkiliyor. Aynı atmosferde yaşıyoruz, aynı denizleri paylaşıyoruz, aynı su döngüsünü kullanıyoruz. Üstelik yaşanan en ufak bir ekokırım bile yüzyıllar sonra bir şekilde etkisini gösterebiliyor.

Ülkemiz açısından ise ekokırım suçlarının ICC statüsü kapsamına alınması çok daha önemli… Bize ‘çılgın proje’ yutturmacası altında sunulan Kanal İstanbul gibi, Çeşme Turizm Projesi gibi temelde birer ekokırım projesi olan ve sadece para uğruna doğanın sömürülmesi, ekosistemlerin yıkılması anlamına gelen bu girişimlerin önünün kesilmesi mücadelesi için ekokırım suçlarının bir an önce Roma Statüsü kapsamına alınması önemli bir adım olacak.

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.