20 Haziran, Rio’da eylem günüydü. Via Campesina’nın başını geçtiği sosyal hareketler, Halkların Zirvesinin yapıldığı Flamengo Park’ta 50.000 kişinin katıldığı bir eylem gerçekleştirdiler.
Yeni Yeşil Düzen, eylemcilerin protestolarının odağıydı. Yeşil yeni düzeni, yeşil badana olarak tanımlayan binler, “Eski Düzene yeni Kıyafet Dikiliyor” diyordu.
“Keep the oil in the Soil – Petrolü Toprağın Altında Bırak, No One Owns Water, Kimse Suyun Sahibi Değil” gibi sloganlar atan eylemciler özellikle taslak metini, ve şuursuzca yok oluşu göremeyen hükümetleri eleştirip ülkeleri halklara karşı hareket etmek ile suçladı.
Hükümetlerin, Brezilya’nın ve Birleşmiş Milletlerin basiretsizliği, sorunları görmezden gelmesi, halen çok uluslu şirketlerin çıkarlarını korumaya çalışması ve halen klasik kapitalist anlayışla “kazan – kazan” prensibi çerçevesinde orta yol araması yüzünden, artık sokakların ve halkların kimseden umudu kalmadı.
Küresel sosyal isyan zamanıdır.
Kopenhag ile tohumu atılan, Occupy hareketleri ile filizlenen yeni bir küresel hareket artık burada tamamen vücut buluyor.
Uluslar arası mecradan, bürokratlardan kimse bir şeyler beklemiyor. Tek hedef: isyan ile hükümetlerin şirketlere teslim ettiği dünyayı tekrar özgür bırakmak.
Bence, artık hiçbir uluslar arası metinden bir şey çıkmaz. Uluslar arası toplantılar öncesi ve sonrasındaki protestoları da artık delegasyonlar ve bürokratlar takmıyor. Dışarıda bağıran sesimiz yerine fısıltı ile konuşan iş dünyasının sesi duyuluyor. Bu yüzden, bu toplantıların dışına çıkan, küresel bir isyan ve eylemlilik zamanı gelip de geçiyor. Tren kaçtı belki koşarsak yakalarız, hükümetler ise trenin varlığından bile haberdar değil.
Bir taraftan sokak isyanda iken, bilim insanları da müzakerelere tepki vermeye başladılar. Bilim çok açık: İnsanlar Dünya’nın kendi kendini yenileyebilme yeteneğini tehdit ediyorlar ve artık geri dönülmez sona doğru yaklaşıyoruz.
Ancak müzakereler, UNEP baş bilim adamlarını da artık sıkmaya başladı. Uluslar arası Çevre ve Kalkınma enstitüsünden Camilla Toulmin’e göre artık devletler kendilerini sarsmalı ve dürüst bir şekilde sürdürülebilirliğin ve adil eşitlikçi bir ekonominin nasıl kurulabileceğini tartışmaya başlamalı.
Bir haber de Türkiye’den:
Dün Tüsiad Türkiye 2050 vizyonunu sundu. Yeşil ekonomi için hazırlandığı söylenen bu vizyon da ne yazık ki eksik ve yeşil badanalar ile dolu. Türkiye’nin ve Türkiyeli iş dünyasının 2050 sürdürülebilir kalkınma vizyonunda iklim değişikliği bir cümlede bile geçmiyor.
TÜSİAD’ın akıllı ve zeki insanlardan oluştuğuna inanırım. O yüzden iklim değişikliğini es geçmiş olamazlar diye bu konuyu sordum onlara.
Dediğim gibi akıllı olduklarını kanıtladılar. İklim değişikliği üzerine çok çalıştıklarını ileten TÜSİAD “ama bu vizyonun parçası olmayacağına karar verip eklemedik” diye cevap verdi.
Ben, şu cevabı şöyle yorumluyorum: araştırdık ve iş dünyası olarak iklim değişikliği ile ilgili yapmamız gereken çok şey olduğunu öğrendik. Üstelik ülkeye çekmek istediğimiz ağır sanayi, üyelerimizin yaptığı kömür yatırımları hepsi iklim düşmanı, o yüzden bu vizyona koyarsak, kendi başımıza iş alırız.
Rio’dan Haberler Böyle. Burada Tayyip Erdoğan bugün Türkiye saati ile 21’de genel toplantıda konuşacak. Bakalım ne diyecek.
Devin Bahceci
Yesil gazete