Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Plastikler temizlemekle biter mi?

0

Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba.

Sizlerden ayrıyken birçok yere, farklı niyetlerle gitme fırsatı buldum. Gittiğim yerlerde karşılaştığım ve mesleki olarak dikkatimi çeken bazı şeyleri düşünürken de böyle bir yazı yazma fikri oluştu. Gittiğim yerlerin hepsi Türkiye içinde ama yazacağım şeyler tüm dünya için geçerli.

Bahsettiğim şey plastiklerin çeşitli teknolojik cihazlarla temizlenmesi meselesi. Aslında doğadan birşeyleri toplayıp sorunu çözme yaklaşımı klasik bir “sorunu çözmeme” davranışıdır. Yani sorunun kaynağını ortadan kaldırmaya çaba harcamak çeşitli açılardan riskli olunca çoğunlukla yerel yönetimler ya da merkezi hükümetler sonuç üzerine bir şeyler yapmaya çalışırlar. Kimi deniz dibini temizler, kimi lagün derinleştirir, kimi deniz yüzeyini temizler, kimi de farklı işlere girişir. Ancak hepsinin ortak noktası sorunun kaynağını ortadan kaldırmaya dönük yeteri adımların atılması istekliliğine ve iradesine sahip olunamamasıdır. Gelin bu temizleme faaliyetlerinden plastiklerle ilgili olanları için kullanılan teknolojilerin gerçekten de işe yarar olup olmadığını biraz irdeleyelim. Çünkü bu teknolojiler BM Plastik Anlaşması içinde yer edinsin diye ciddi bir lobi faaliyetine konu oluyor.

Çevresel etki değerlendirmesine gerek duyan yok

Plastik Temizleme Teknolojileri (PTT’ler), plastiği çevreden uzaklaştırarak çevre kalitesini iyileştirmeyi vaat eden teknolojiler. Bu teknolojileri kullanıp deniz ya da kara temizliği yapanların hepsinin ana sloganı bu! Yani “Temiz bla bla bla”. Ancak bu teknolojiler aynı zamanda biyolojik çeşitliliği de tehdit edebiliyor olmasına rağmen buna dair söylenen herhangi bir söylem söz konusu değil. Çünkü kimse yoğurdun ekşi kısmını konuşmayı sevmez. Ayrıca bu teknolojilerin neredeyse hiçbiri için hiçbir çevresel etki değerlendirmesi de yapılmıyor.  Oysa çevresel etki, daha teknoloji kullanıma sunulmadan önce yapılması gereken bir değerlendirme olmalı. Çünkü PTT’ler seçici olmayan teknolojiler oldukları için yaşam alanlarını tahrip etme, bitki ve hayvanları yakalama ve plastikleri belki de parçalayıp daha hızlı mikroplastiğe dönüştürme riski taşıyor. Ancak belediyelerin çevrenin temiz görünmesini sağlama yükümlülükleri ne yazık ki bu teknolojilerin kullanımı açısından fazlasıyla istismar edilmelerine ve kamu kaynaklarını da üstelik kaş yapayım derken göz çıkartırcasına harcamaya vardıracak şekilde çarçur etmelerine neden olabiliyor.

Bu teknolojilerden en yaygın olanlarından biri kumsal eleme ya da süpürme makinaları. Plaj bakımı için yaygın olarak gerçekleştirilen bu faaliyet, plastik kalıntıları temizlemek için kumu tırmıklamak veya elemek için traktörlerin veya robotların kullanılmasına dayanıyor.  Tarla sürmekten tek farkı yüzeye çıkan bazı partikülleri toplaması. Ancak bu tür aletlerin kullanıldığı sahillerde plastikler daha küçük plastiklere parçalanmakta ve kumsalın alt tabalarına kadar ilerleyebiliyor.  Böyle olunca da sonsuza kadar oraya hapsolmuş oluyorlar. Artık isteseniz de temizleyemiyorsunuz.  Ayrıca bu teknolojiler sahil habitatlarının yapısını da ciddi bir şekilde değiştirebiliyor. Yapılan çalışmalar bu teknolojilerin kullanıldığı sahillerin görüntü olarak temiz olsa da biyolojik çeşitlilik açısından oldukça fakir sahiller haline geldiğini ortaya koyuyor. Düşünün ki kum zambağı gibi, hayalet yengeç gibi kumula bağımlı canlılar bu teknolojiler yüzünden tertemiz edilmiş sahillerde artık görülmeyebiliyor. Çünkü plastikleri topladığınızda besin zincirini de onu besleyen organik diğer maddeleri de ortadan kaldırmış oluyorsunuz.

‘Çöpkaparlar’, gerçekten çöpü ‘kapıyor mu?’

Bir diğer teknoloji de İstanbul’un her yerinde bir deterjan şirketinin bayrak gibi reklamlarıyla beraber pazarlanan çöp kaparlar (Seabin). Çöp kaparlar deniz yüzeyindeki yüzer materyalleri bir akış oluşturmak suretiyle yakalayarak hapsedip suyu da basınç ile uzaklaştırma mantığıyla çalışırlar. Birçok limanda bunları görmek mümkün.  Ancak toplam yakaladığı materyal içerisinde plastiğin oranı nedir kısmı açıkçası biraz hayak kırıklılığı. Çünkü ciddi elektrik de tüketen ve su altında gürültü de yaratan bu teknolojiler bir günde 1 kg bile plastik toplayamıyor. İnanmayan İngiltere ve Fiji’de yapılmış şu iki çalışmaya bakabilir.

İstanbul’da kullanılanların ne kadar yakaladığını ise bilmiyoruz çünkü ortada sadece reklam var. Başka da bir bilgiye rastlayamıyoruz. Eğer erişilebilir olursa onu da paylaşabiliriz.  Peki plastiği yakalamakta yeteneksiz olan bu çöp kaparlar ne işe yarıyor? Tabii ki yüzer haldeki bitkisel ve hayvansal materyaller ya da canlıları yakalıyor (her dört plastik parçasına karşılık bir organizma ve yakalanan canlıların da dörtte üçü ölüyor). Üstelik bunların tanesini 3-5 bin dolara satıyorlar. Ciddi bir kaynak israfı olduğu açık.  Bir de ciddi bir kirlilik yüküne sahip olan alanlarda kullanmak isterseniz, bunlardan yüzlercesine ihtiyacınız olacak. Tabii buna gerek yok çünkü bir tanesi bile ciddi bir reklam potansiyeline sahip ve bu da yeter de artar bile.

Süpürme faaliyeti’nin rengi…

PTT’ler içerisinde en meşhur olanı ise deniz yüzeyinden plastik toplayan deniz yüzeyi süpürgeleri ve yüzer ağ temizleme sistemleri. Her iki sistem de aslında tam bir kaynak israfı ve denizel canlılık düşmanı. Çünkü bu teknolojiler adı üzerinde deniz yüzeyinde ne var ne yok süpürüyor ve geriye hiçbir canlılığın olmadığı süpürülmüş yüzeyler bırakıyor. Üstelik hiçbiri de ortaya çıkan ekosistem etkisinden bahsetmiyor bile. Çünkü bu süpürme faaliyetleri aslında bir nevi yıkama faaaliyeti. Ancak bu bildiğiniz yeşil yıkama. Sorunun kaynağını çözmemek için kırk takla atan yöneticileri kurtarma yıkaması. İşte bu nedenle bu kadar etkisiz ve faydasız olduğu bilinmesine rağmen ısrarla uygulanıyorlar. Çünkü bir nevi kaçış rampası. Deniz yüzeyindeki çöpleri kimse görmesin ki ortada bir problem olduğu da anlaşılmasın.

Bu yaklaşım o kadar hakim bir yaklaşım ki koskoca Avrupa Birliği bile milyonlarca euro para harcayarak bu teknolojileri geliştirme peşinde. Hali hazırda 10’a yakın ve her birinin bütçesi 3-4 milyon € olan yüksek teknolojili araç geliştirme projesi mevcut. Bu projeler yapay zeka, otonom sistemler ve nesnelerin interneti gibi üstün teknolojik niteliklere sahip.

Bu tür karmaşık sistemlerin maliyeti bir tarafa teknik açıdan olgunlaşıp olgunlaşamayacakları bile şüpheli. Ancak komşular pazarda görsün. Projeci, mavili, yeşilli, kırmızılı büyümeci gruplar ve çıkar odakları olduğu müddetçe bu tür nafile teknolojik yatırımlar da olmaya ne yazık ki devam edecek. Aslında bu tür girişimlerin olması kötü değil, ancak asıl problem bunları sorunun çözümü gibi pazarlamak. Yoksa laboratuvar ölçeğinde isterseniz Mars‘ta koloni kurmaya bile odaklanabilirsiniz. Ancak insanlığın geleceği buna bağlı dediğiniz anda işin rengi değişir. Sonuçta kamu kaynakları vergilerden oluşturuluyor ve bunlar da herkesin parası.

Sonuç olarak PTT’ler plastik krizinin hızla artan boyutuna ve karmaşıklığına ayak uydurabilecek düzeyde hızlı ilerleyemeyen teknolojiler. Çünkü çok fazla plastik üretiyoruz ve çok hızlı kirletiyoruz. Bu kadar hızlı kirletirken bu işin kesin çözümünü çöp toplama faaliyetlerine indirgemek sorunu çözmemek ile eş değer. Sorunun kaynağı belli. O da aşırı plastik üretimi. Dolayısıyla aşırı plastik üretimine dair herhangi ciddi bir girişim olmayacaksa bu teknolojiler üzerinden sorunu çözme hedefleri oluşturmak kaynak ve iş gücü israfından başka bir şey değildir.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.