ManşetHafta SonuKöşe YazılarıYazarlar

Performatif duyar bizi kurtarmayacak

0

31 Mart Trans Görünürlüğü Günü geldi geçti ve tıpkı bize ait olan diğer günlerde olduğu gibi konular transların dertleri tasaları değil, ithal suni gündemlerdi. Suni gündemler üzerine enerji harcamanın artık verimli olmadığı kanaatindeyim.

Karşımızda kendisini Don Kişot gören ve yel değirmenlerine karşı savaşan bir güruh var. Mart ayı transları Kadınlar Günü’nden atmak isteyenlerin kendini mağdur gösterme çabaları, Cumartesi Anneleri/İnsanları üzerinden transları eleştirmesi, LGBTİ+ dernek veya oluşumlarının söylemediği sözler ve iddialar üzerinden hedef gösterilmesi gibi uçuk örneklerle geçti. Ardı arkası olmayan bu iftiralar ve çarpıtmalar üzerine hala hükümet tarafından açıkça hedef gösterilmekte olan bir azınlık ne yapabilir ki? Ne yapmalıdır?

Vatandaşlık ve özlük haklarına müdahale neden hayatın normal akışı kabul ediliyor?

Aklımda döndürüp duruyorum: Birleşik Devletler’de aynı anda yirmi iki eyalette trans karşıtı yasalar oylanıyor, İngiltere onarım terapisini yasaklarken transları kapsam dışı bırakıyor. Bizde zaten sansür var. Sansür olmasa da bir nefret yasası yok. Onur yürüyüşünde yürüyenler yargılanıyor, öğrenciler ve/veya aktivistler.

Twitter’da bir kullanıcı çok güzel dile getirmiş, Trans Görünürlük Günü hakkında: “Yorgun, üzgün ve umutsuzuz” demiş. Yeşil Gazete’de ilk yazdığım yazıda da genele karşı bir sitemde bulunmuştum: neden trans meseleleri önemsenmiyor? Bu ülkede bazı insanların vatandaşlık ve özlük haklarına müdahale neden hayatın normal akışı kabul ediliyor?

Toplumdaki azınlık nefreti ve transfobi

Sosyal Medya’da şu akımı görür olduk, birisi bir meseleyi alıp yeni “aydın tiplemesi” olan “woke” “sjw” diyerek mültecileri, transları, veganları ve benzeri grupları, hoşlarına gitmeyen konularda hayali söylemlerin adresi olarak göstererek ses çıkarmakta. “Irkçıyım, fobiğim ve keyfimden ödün veremem” diyenlerin büyük bir noktada söylemlerine bahane olarak gösterdiği bir öteki var. “Ben aslında transfobik değilim de bu akivistler…” “bu woke kitle” diyerek kendilerine gelen tüm eleştirileri toplum arkasına saklanarak def ediyorlar. Toplum zaten homofobik, transfobik, türcü ve azınlıklara nefret duymak için bahane arıyor, bu bahaneleri bulmak zor değil çünkü havadan nem kapar oldu insanlar.

Adalet, eşitlik, feminizm…

Cumartesi İnsanları meselesi bunun güzel bir örneği. Yıllardır bu isimle hak arayan bir grup var, Cumartesi Anneleri ismi de kullanılıyor. Yaygın bilinen isim hatta Cumartesi Anneleri. Herhangi bir kurum gibi olan bu insanlar adına, yine Cumartesi Annelerine tepki gösteriliyor… “Oradaki anneler siliniyor!” denilirken, o anneler bizzat bugün davalık olan insanların tanıdıkları anneleri ve bu gruba dahi “wokelara karşıyız” denilerek yersiz bir linç girişimi oldu. Cumartesi Annelerinin başına gelenler değil, ismi tartışıldı günlerce. Peki adalet nerede?

Bu linç ve saldırı girişimlerinde bulunanların hepsinin dilinde “adalet, eşitlik, feminizm” gibi terimler var. Bu olgular, içi boş bahanelere dönüşmüş durumda. Ortada ne adalet için bir uğraşı var ne de feminist teori var. Boş etiketlerle beraber sürekli bir hedef gösterme ve neye olduğunu anlayamadığım bir isyan var.

‘Eşitlik, iktidar olana zulüm gelirmiş’

Eskiden internet jargonunda, LGBTİ+ ve kadın hakları savunana, azınlık hakları savunana “duyarcı” denirdi velakin ben son dönemlerde en çok sesin, şikayetin ve hayıflanmanın bizzati olarak iktidar kimliklere ait olan insanlardan çıktığını gözlemliyorum. “Eşitlik, iktidar olana zulüm gelirmiş” sözü aklıma geliyor. Herkes her şeye çok duyarlıymış gibi davranıp, hala eskisi gibi hak savunucularına ve adalet isteyenlere saldırıyor sadece kullandıkları dil evrimleşti.

Artık “translar mı? travestiler mi? peeh..” diyemedikleri için “Trans aktivistler kadın sporlarını işgal ediyor” gibi tamamen kulaktan kulağa yayılan asılsız ve karşılıksız sözlerle önyargılarını meşru kılmaya çalışıyorlar. Nedensiz nefretlerine bir sebep arıyorlar. Daha ılımlı olan için bu “foncu STKcılar” oluyor ama yine de söylemleri iktidarın diliyle ortak.

Hükümet, sosyal medyanın öneminin bu kadar farkındayken ben sanmıyorum ki bu tartışmaları görmesinler, duymasınlar hele hele işgalci Rusya’nın başkanı Putin bile transları hedefine oturtmuş ve ünlü ingiliz trasfobik J.K Rowling’i basın açıklamalarında savunur haldeyken.

Toplumun gözünde hep “işgalci, sapık, ahlaksız” görülen transları hedefe koyup burdan zaten yirmi yıldır iyice muhafazakarlaşmış bir toplumu kontrol altında tutmak adına, en azından direnişlerini kırmak adına kullanma fikri hiç de uzak değil. 8 Mart’ta ne orada olan polis şiddeti konuşulabildi ne kadınların ailelerinin aranıp afişe edilmeye çalışılması konuşuldu ne de Ghazeleh Mogaddam adlı İranlı kadının gözaltına alınıp sınır dışı edilmek istenmesi gündem oldu.

Artık suni ve ithal gündemlerimiz yerine her geçen gün bizler için daha da tehlikeli bir hal alan şu dünyanın haline ses çıkarsak ya artık?

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.