Dış Köşe

Pazardaki en ucuz et: Brezilya’da fakir, siyah ve kadın olmak – Karabekir Akkoyunlu

0

Bu yazı gazeteduvar.com.tr sitesinden alındı

Çarşamba akşamı Rio de Janeiro’nun orta yerinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden insan hakları savunucusu ve belediye meclisi üyesi Marielle Franco, Brezilya’nın en sakıncalı üç kimliğine sahipti: Rio’nun en kalabalık gecekondu mahallesi Maré’de yaşayan, çocuğunu kendi başına büyüten, Afrika kökenli bir kadın.

Kısacası fakir, siyah ve kadın.

Dünyanın sekizinci en büyük ekonomisi, 200 milyon nüfuslu Brezilya, aynı zamanda dünyanın en adaletsiz gelir dağılımına sahip ülkelerinden. Uçurumun tepesinden aşağıya doğru indikçe karşılaştığınız insanların rengi de koyulaşıyor. Nüfusun yarısından çoğunun Avrupa kökenli olmadığı ülkede, siyah olmak toplumsal hayatın her seviyesinde eşitsizlik ve ayrımcılığa uğramak demek.

Afro-Brezilyalıların, açık renkli vatandaşlarına oranla eğitim, sağlık ve iş olanaklarına erişimi kısıtlı. Yerel ve ulusal siyaset ve medyada temsilleri, nüfusa oranla çok düşük. O meşhur Brezilya dizilerinde siyahlar hâlâ daha çok hizmetçi, aşçı, şoför gibi rollerde oynuyor. Rolün önemi arttıkça aktörler de beyaz ya da mestiso (karışık ırk) aktörler arasından seçiliyor. 2015 yılında bir dizide iki siyah oyuncunun başrolü alması bir devrim olarak karşılanmıştı.

Brezilya’da aileler yeni doğan kız çocuklarının saçı kıvırcık olmasın diye dua ediyor. Kıvırcık saçlı birçok kadın işyerinde ayrımcılığa, toplum içinde hakarete uğramamak için saçlarını düzleştirip ‘beyazlaşmaya’ çalışıyor. Ülkenin en renkli ve demokratik geleneği olan Rio karnavalı bile bu ırkçılıktan nasibini alıyor. Her yıl bir ‘karnaval kraliçesi’ seçen ülkenin en büyük televizyon kanalı Globo, 2013 yılındaki kraliçe Nayara Justino’yu ‘fazla siyah’ olduğu yönündeki izleyici tepkileri üzerine ‘sütlü kahve’ renginde başka bir adayla değiştirmişti.

FAVELALARDA SAVAŞ

Çoğu büyük şehirleri çevreleyen gecekondu mahalleleri ‘favela’larda yaşayan Afro-Brezilyalılar, uyuşturucu çeteleri ve güvenlik güçleri arasında 80’lerden beri süregelen çatışmalardan en çok etkilenen kesim. 2000’lerde ekonomik büyüme ve iktidardaki İşçi Partisi’nin paylaşımcı sosyal politikaları sonucu azalma eğilimine giren çatışmalar, son yıllarda yaşanan krizlerle birlikte tekrar patlamış durumda.

Buna aslında savaş demek daha doğru, zira 2016 yılında Brezilya’da öldürülenlerin sayısı 62 bin civarında (aynı yıl Suriye’de 49 bin 742 kişi öldürülmüş). Cinayete kurban giden her on kişiden yedisi siyah. Fakir bir siyahı öldürmek polis için neredeyse suç sayılmıyor. Yargılanıp ceza almaları bir mucize. Birçok genç Afro-Brezilyalı, uyuşturucu çeteleriyle yolsuzluğa bulaşmış polis ve yerel yöneticilerin başını çektiği acımasız düzende sert, kısa ve umutsuz hayatlar sürüyor.

Hayat, fakir ve siyah Brezilyalı kadınlar için özellikle güvensiz ve adaletsiz. Mapa de Violencia adlı sivil toplum kuruluşunun araştırmasına göre ülkede 1980 ile 2013 arasında kadın cinayetleri yüzde 253 artış göstermiş. 2013 yılında her 100 bin kadından 4.8’i cinayete kurban gitmiş. Aynı yıl bu oran Türkiye’de 0.6 idi.

BİTMEYEN SÖMÜRGE, GELMEYEN DEVRİM

Bu derin ve şiddet dolu adaletsizliğin temelinde ülkenin sömürge geçmişinden bu yana değişmeyen toplumsal yapısı yatmakta. 16’ncı yüzyıldan 19’uncu yüzyılın sonuna kadar köle tüccarları Afrika’dan Brezilya’ya tam 4 milyon insan satmış. Bu, bütün Amerika kıtasına getirilen toplam köle sayısının yüzde 40’ı ve ABD’ye gelen Afrikalıların dört katı.

Brezilya 1822’de Portekiz’den bağımsızlığını ilan ettiğinde gücü elinde bulunduran Avrupa kökenli büyük toprak sahipleri köleliğin yasaklanmasını engelliyor. 19’uncu yüzyılda bu kesime muazzam zenginlik getiren kahve üretimi, diğer birçok ülke köleliği yasaklarken, Brezilya’yı köle ticaretinin merkezi haline getiriyor. 1888 yılında, batı yarımkürede köleliği en geç yasaklayan ülke olduktan sonra bile, sistemi var eden dengeler esasta değişmiyor.

Ne 19’uncu yüzyılda ABD’deki gibi bir iç savaş, ne de 20’nci yüzyıl başında Meksika’daki gibi bir devrim yaşayan Brezilya, 1960 ve 70’lerdeki sivil hak ve özgürlük hareketlerine de ABD destekli baskıcı askeri diktatörlük rejimi altında denk geldi ve bu treni de büyük ölçüde kaçırdı. Cunta, tam 21 yıl sonra 1985’te devrilirken, anayasa ve kurumlar demokratikleşti fakat ekonomik güç hala hemen hemen hepsi beyaz olan eski büyük toprak sahibi ailelerin ve şehirli sanayicilerin elinde kaldı.

Bu yüzden tarihçi Eric Hobsbawm, lider kadrosunun çoğu diktatörlük karşıtı mücadele geçmişinden gelen İşçi Partisi’nin 2003 yılında başlayan iktidarına, Brezilya’nın fazlasıyla gecikmiş devrimini ateşleme görevi biçiyordu. İktidarda kalabilmek için ‘pembe sosyalizme’ evrilen İşçi Partisi, gerçek anlamda bir devrimin oldukça gerisinde kaldı, fakat Lula da Silva ve Dilma Rousseff’in 13 yıllık başkanlıkları döneminde, kendilerine hep şüpheyle yaklaşan bir medya ve kontrol edemedikleri parlamentoya rağmen, kadınlara, işçilere, siyahlara ve tüm dar gelir gruplarına Brezilya tarihinde görülmemiş haklar ve fırsatlar sundu.

SİYAH, FAKİR VE GÜÇLÜ BİR KADIN

İşte bu dönemde, Maré favelasında kızını tek başına büyüten Marielle Franco, prestijli bir özel üniversitede okumak için burs kazandı ve yeşeren sivil toplum hareketleri arasında sesini duyuracak ortam buldu. Başkan Dilma’nın ekonomik kriz ve yolsuzluk suçlamaları arasında yargı yoluyla başkanlıktan indirilip yerine sağcı başkan yardımcısı Michel Temer’in geçmesi üzerine aktif politikaya atılmaya karar verdi. 2016 yılının sonunda, 37 yaşındayken, Sosyalizm ve Özgürlük (PSOL) Partisinden Rio belediye meclisi üyeliğine aday oldu ve rekor bir oy toplayarak bu meclise seçilen ilk siyah kadın ünvanını aldı. Üstelik bunu Afrikalı kimliğini ön plana çıkaran bir platformla başardı. Logosu kıvırcık ‘afro’ saçlarının silüeti, sloganı ise Bantu dilinde ‘ortak insanlık’ anlamına gelen ‘Ubuntu’ydu.

Franco, kısa süren meclis üyeliği süresince, siyahların ve kadınların haklarını yüksek sesle savundu. Seçim kazanmadan yönettiği ülkeyi dönüştürmeye kalkan Temer hükümetinin emekçileri cezalandıran, siyahları kriminalize eden ve kadınları evlerine kapatan politikalarına karşı çıktı. Sosyal programların kısılmasını, kamu harcamalarının askıya alınmasını protesto etti. En çok da, Rio’da artan şiddetin sessiz kurbanlarının sesi oldu.

Öldürülmeden birkaç gün önce Rio favelalarında süregelen askeri operasyonları denetlemekle görevli meclis komisyonuna seçilmişti. Çarşamba akşamı bir toplantıdan döndüğü sırada Rio’nun orta yerinde taranan otomobilin içinde aracın sürücüsüyle birlikte yaşama veda etmeden birkaç saat önce Twitter’da şunu mesajı paylaşmıştı:

“Polisin hesabına yazılacak bir genç adam cinayeti daha. Matheus Melo öldürüldüğü sırada kiliseden çıkıyordu. Bu savaşın bitmesi için daha kaç kişinin ölmesi gerekecek?”

Fakir, siyah ve güçlü bir kadın olan Franco’nun suikasti, daha adil ve yaşanılır bir ülke için çabalayan her kesimden Brezilyalıların kalbinde derin bir boşluk ve öfke oluşturdu. Rio, São Paulo ve diğer büyük kentlerin sokaklarında, ve başkent Brasilia’daki parlamentoda gün boyu protestolar vardı.

Ülkede ciddi bir kesimin diğer cinayetler gibi bu cinayete duyarsız kalacağını kestirmek ne yazık ki güç değil. Cesur ve onurlu bir kadının kanla söndürülen ışığı, değişim için gerekli büyük ateşin kıvılcımı olacak mı, göreceğiz. Her halükarda, Marielle Franco’nun siyah Brezilyalıların yüzlerce yıllık mücadelesinin kahramanlarından biri olarak hatırlanacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Yurtdışında Brezilya’nın Tina Turner’ı olarak da bilinen, 80 yaşındaki Afrika kökenli sanatçı Elsa Soares, o derin ve çatallı sesiyle ruhunu katarak söylediği ‘A Carne’ (Et) adlı şarkısında bu mücadeleyi anlatır:

Pazardaki en ucuz et siyah ettir.
Ücretsiz kargoyla hapse girer,
Ve ceset torbalarına.
Ücretsiz kargoyla işsizliğe,
Ve akıl hastanelerine.

Pazardaki en ucuz et siyah ettir.
Sırtında taşıyarak bu ülkeyi,
Tarihi yapan ve yapmakta olan.

Ama ben herşeye rağmen,
Saklı tutuyorum kendimde,
Siyah renkli atalarımın hakkını.
Saygı için usulca savaşmayı,
Saygı için cesurca savaşmayı,
Saygı ve adalet için savaşmayı.
Siyah renkli atalarımın hakkını,
Savaşmayı, savaşmayı, savaşmayı.

Not: İlgilenenler için favelalardaki şiddet ve siyasi yolsuzluğu anlatan “Tropa de Elite” (Özel Tim / Elite Squad) filmlerini ve Alex Cuadros’un “Brazillionaires” (Brezilyonerler) kitabını öneririm. Eski bir Bloomberg muhabiri olan Cuadros, Brezilya’nın en zengin kesiminin yaşantısını ve servetlerini hangi yollarla elde ettiğini anlatıyor. Kitaba konu olan milyarderler, kitabın Portekizceye çevrilmesini engellemeye çalışmış. Ne yazık ki henüz Türkçe çevirisi de yok, yayınevlerinin dikkatine.

* Brasília Ulusal Kamu Yönetimi Okulu’nda (Escola Nacional de Administração Pública, ENAP) ziyaretçi araştırmacı.

Karabekir Akkoyunlu – Gazete Duvar

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.