Bu yazı artigercek.com sitesinden alındı
Şu anda tam da böyle bir sürecin başlangıcındayız.
İktidarının ilk yılları; 2003’ün Temmuz’u. Bayrampaşa Şehir Parkı’nın açılışı var.
Seyisi, Cihan’ın gemlerini tutup Erdoğan’ın binmesini bekliyor.
İki hamleden sonra üçüncüsünde Cihan’ın eğerine oturuyor Erdoğan.
Ancak huysuzlanıyor Cihan. Hafif bir şaha kalkıyor. Bir sallanıyor Erdoğan eğerin üzerinde. Etraftaki korumalar düşmesin diye koşuşturuyor. Bir çeyrek daire çizip hepsini boşa düşürüyor Cihan. Erdoğan eğerin üzerinden kayıp yere paralel hale geliyor.
Son hamleyi indiriyor Cihan. Bir şaha kalkıp ardından dört nala topuklayınca Erdoğan kendini sırt üstü kum pistte buluyor.
31 Mart yerel seçimlerinde alınan sonuçlar ve ardından yaşanan kaotik süreç, Erdoğan’ın aynen attan düşmesinden bir önceki durumuna, eğerin üzerinde ikinci kez kayıp yere paralel hale gelmesine benziyor.
Benzetmek gerekirse eğerin üzerindeki ilk kaykılması 7 Haziran seçimlerinde olmuştu. Patlayan bombalarla, kanlı çatışmalarla, sivil yerleşimlerin yerle bir edilmesi; insanların, ülkenin çok ağır bedeller ödemesi pahasına tutunmuştu eğere.
Ancak bu kez 31 Mart seçimlerinde kaybettikleri artık kendine adeta tapan kitlelerde derin inanç sarsılmasına yol açacak netlikte. En gözü kör olmuş “Reyizci”de bile kuşku bırakmayacak şekilde ağır bir yenilgi aldı Erdoğan.
Hani spor literatürüyle söyleyecek olursak; Erdoğan, özellikle Kılıçdaroğlu’na karşı pek bir öğündüğü “yenilmezlik” unvanını 31 Mart seçimleriyle birlikte net olarak kaybetti.
Yani artık Erdoğan “namağlup” değil. Her fani gibi 31 Mart seçimlerinde mağlubiyeti tattı.
İstediğiniz kadar oyları tekrar tekrar saydırın… İstediğiniz kadar kendi tabanınıza “aslında Erdoğan İstanbul’u kaybetmedi, uluslararası güçler sandıkta darbe yaptı” algısını yaymaya çalışın… İstediğiniz kadar “sandıkta terör kumpası kuruldu Erdoğan’a ama Reyiz halleder” imajını cilalamaya çalışın, ortada değiştirilemeyecek bir gerçek var; dünya lideri kaybetti!…
Elbette başta İstanbul’un kaybı önemli… Milyarlarca dolarlık bütçe, yüz milyarlarca dolarlık kent rantı, cemaatlere, dinci vakıflara, Saray’ın yakınlarına pompalanan milyarlarca liralar… İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden maaş alıp AKP kadrosu olarak çalıştırılan binlerce kişi… Kirası İstanbul Belediyesi’nden ödenen AKP binaları, kiralık araçları…
Kayıp büyük ama hasar bununla sınırlı değil.
Ankara da gitti; Mersin, Adana, Antalya gibi büyük kentler de…
Ağır bir darbe de “kayyımistan”dan geldi Erdoğan’a.
HDP kayyım atanan kentlerin önemli bir bölümünü kazandı. Kaybettikleri oldu ama bazı stratejik kentleri de fazladan kazandı.
Bütün bu kayıplara karşı elinde kalan son silahı kullanıyor Erdoğan; Yüksek Seçim Kurulu…
İlçesiyle, iliyle, YSK’sıyla kurul AKP’nin “oyların yeniden sayılması” talebini sektirmeden, anında yerine getiriyor. “Bir daha” diyor AKP, “hemen” diyor YSK.
Ama YSK aynı cömertliği CHP’ye, İYİ Parti’ye, Saadet Partisi’ne göstermiyor.
Dersim’de seçimi tartışmasız kazanan TKP’li Fatih Mehmet Maçoğlu günlerdir YSK’dan mazbatasını alamıyor.
Hele “Kayyımistan”da HDP’ye tam bir düşman hukuku uygulanıyor. HDP’nin neredeyse kazandığı her yerde oylar yeniden sayılıyor. Beklentinin aksine HDP’nin oyları ikinci sayımda daha da artıyor. Şimdi AKP-MHP iktidarı YSK üzerinden HDP’nin kazandığı yerlerde bir daha sayım yaptırmak üzere yeni hamleler yapıyor.
Ama HDP’nin binlerce iptal oyuna karşı birkaç yüz, hatta birkaç oyla kaybettiği yerlerde yeniden sayım talebini YSK elinin tersiyle geri çeviriyor.
AKP-MHP iktidarı başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerdeki belediyeleri kaybetmekten çok korkuyordu. Çünkü Bahçeli daha geçen yıl uyarmıştı; “Eğer bu belediyeleri kaybedersen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin meşruiyeti tartışmalı hale gelir” diye.
Bahçeli’nin bu korkusu hemen hemen tümüyle gerçekleşti.
İkinci bir uyarısı daha vardı Bahçeli’nin; “Kayyım atanan yerleri kaybedersen HDP bunu plebisit sayar”.
Biraz eksiği gediği olsa da bu korktuğu da başına geldi Cumhur İttifakı’nın.
Ama bütün bu korktuklarının başlarına gelmesinin yanı sıra bütün kurulan bu sistemin temel dayanağı da ağır yara aldı. Esas korkuları da bu; Erdoğan’ın yenilmez bir ilahi güç değil de “çizilebilir karizmaya sahip” bir fani olduğunun özellikle ona tapan tabanı tarafından da anlaşılması.
31 Mart seçimlerinde sadece büyük kentleri, “kayyımistan”ın önemli bir kısmını değil Erdoğan’ın “kutsal yenilmezliği” imajını da kaybettiler.
İşte bu yüzden oylar tekrar tekrar sayılıyor, mazbatalar verilmiyor, seçimi kazandığı halde hakkını alamayan insanları sokağa çıkarmaya yönelik tahriklerle karanlık bir kaosa sürüklüyorlar Türkiye’yi.
Celal Başlangıç – Artı Gerçek