Ana Sayfa Blog Sayfa 955

Gazetecilerden deklarasyon: Bizi hedef almaya ve öldürmeye son verin

6-10 Nisan’da İtalya’nın Perugia kentinde düzenlenen Uluslararası Gazetecilik Festivali’nde (IJF), ‘Medyanın Gelişimi İçin Küresel Forum‘un çağrısıyla bir açıklama hazırlandı. Perugia Deklarasyonu‘nu Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) dahil çok sayıda meslek örgütü imzaladı. Örgütlerin yanı sıra bireylere de açık olan imza süreci şu form üstünden devam ediyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı istilası, yurttaşların ölüm kalım meselesi olan kararları almasında, dünyanın bilgilendirilmesinde ve güç sahiplerine hesap sorulmasında bağımsız ve etik gazeteciliğin temel rolünü bir kez daha vurguladı” denilen deklarasyonda, uluslararası toplumun farklı kesimlerine çağrıda bulunuldu.

Journo’nun aktardığına göre; açıklamada, “hibrit savaş” ile birlikte yayılan dezenformasyona ve propagandaya karşı demokratik hakların ve özgürlüklerin güvencesinin gazetecilik olduğu belirtilerek özetle şunlar vurgulandı:

“Gazetecilerin hedef alınmasına, işkenceye maruz bırakılmasına ve öldürülmesine bir son verilmeli. Bunları yapanlara yargı ulusal ve uluslararası yargı önünde hesap sorulmalı. Gazetecilerin güvenliği sağlanmalı. Tutuklanan ve kaçırılan gazeteciler salıverilmeli.

Ukrayna’da sahada görev yapan haber üreticilerinin birer “fixer” değil, gazeteci olduğu kabul edilmeli. Tüm gazetecilere yönelik hak ve güvencelerden onlar da yararlanmalı. Serbest gazeteciler de dahil Ukrayna’daki tüm habercilerin güvenlik eğitimine ve gerekli ekipmana erişimi sağlanmalı.

Teknoloji şirketlerine: Ticari çıkarınızı önceliklendirmeyin

Rusya’nın saldırganlığının yarattığı zorlu şartlar altında Ukrayna’da bağımsız ve etik gazetecilik yapmaya çalışanlara acil ve esnek mali destek sağlanmalı. Bu desteği verenler, bir kamu malı olarak gazeteciliğin bir amaç olduğunu unutmamalı. Destekçiler, kendi ajandaları ve öncelikleri için gazeteciliği bir araç gibi görmemeli. Ukrayna’daki bağımsız gazetecilere mali desteğin yanı sıra teknik destek de verilmeli.

AB üyeleri başta olmak üzere ifade özgürlüğünü önemseyen tüm ülkeler Ukrayna, Belarus ve Rusya’dan ayrılmak zorunda kalan gazetecilere acil vize ve sığınma hakkı vermeli. Gazetecilik suç değildir.

Teknoloji ve iletişim şirketleriyle internet aracıları ve reklamverenler, bağımsız ve etik gazetecilik yapanların saptanması, korunması ve desteklenmesi için gazetecilik topluluğuyla birlikte çalışmalı. Savaş suçları ve diğer ciddi insan hakları ihlallerinin soruşturulmasında delil olarak kullanılabilecek gazetecilik içerikleri, platformlardan otomatik olarak kaldırılmamalı. Algoritmalar ve içerik yönetim politikalarıyla ticari çıkarların önceliklendirilmesinden vazgeçilmeli. Kamu yararına gazeteciliğin kitlelere erişmesi ve nitelikli içerikten gelir elde edilmesine karşı ayrımcı politikalar uygulanmamalı.

Rus ordusunun 24 Şubat’ta başlattığı Ukrayna işgalinde bugüne dek en az 18 gazeteci öldürüldü.”

Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na açtığı ‘Man Adası’ davası, Yargıtay’dan döndü: Belgeler sahte değil

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun 2017’de partisinin grup toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yakınlarının off shore şirketlere 2011 yılında 18 milyon dolar gönderdiğini iddia ettiği konuşmasına Erdoğan ve yakınları tarafından açılan tazminat davası, Yargıtay kararıyla bozuldu.

Yargıtay 4’üncü Dairesi, Kılıçdaroğlu‘nun iddiaları ve ifadelerinin, siyasi alanda kaldığına ve ifade özgürlüğü kapsamına girdiğine, kişilik haklarına saldırmadığına, tartışmada kamu yararı olduğuna hükmederek üç ayrı davada verilen 631 bin TL tazminat cezasını bozdu ve davayı tümden reddetti.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarını dayandırdığı belgelerinn “sahteliği hususunda bir tespit olmadığını söyleyen kararda, açıklamaların ispatına da gerek olmadığı kaydedildi:

“Davaya konu edilen ifadeler bir bütün halinde değerlendirildiğinde bir bölüm değer yargısı, diğer bölümleri ise olgusal temele dayalı değer yargısı mahiyetindedir.

 

Siyasi ortamda kullanılan söz ve ifadeler, maddi temelleri olmasa bile ifade özgürlüğü kapsamındadır. Bu nedenle davalı yanca iddia olunan hususların ispatı gerekmemektedir.”

Yargıtay, Kılıçdaroğlu’nun kullandığı belgeleri “olgusal temel” olarak nitelediği belgelerin sahteliğinin ispat edilmediğini de şöyle açıkladı:

“İddialar bir kısım swift gönderimi içeren banka para hareketlerine ilişkin bilgi ve belgelere dayandırılmaktadır. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 15/01/2018 tarih 2018/460 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı ile sabit olduğu üzere, Halk Bankası Galata Ticari Şubesi’nce verilen 21/12/2017 tarihli cevabi yazıya göre, Man Adası’nda faaliyet gösteren Bellway Limited şirketinin belirtilen banka şubesinde bulunan hesabından yüksek miktarda yabancı paraların bir kısım davacıların banka hesaplarına aktarıldığı ve yine Mali Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığı’nın 22/12/2017 tarih ve E. 34321 sayılı yazısı ekinde gönderilen raporda belirtilen para hareketlerinin banka cevabi yazısı ile aynı olduğu tespit edilmiştir.”

Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik, kararı “Yargıtay, Erdoğan’a ders verdi. Genel Başkan kazandı ve haklı çıktık” sözleriyle duyurdu.

Kılıçdaroğlu ise “Kanmayın saraydaki şahsın davalarla yaptığı algılara, hepsini kaybediyor birer birer” açaıklamasını yaptı.

Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın ise, Yargıtay’ın cezaları bozmadığını, tazminat davalarının onandığını iddia etti.

Ne olmuştu?

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Kasım 2017’de partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Erdoğan’ın oğlu, kardeşi, eniştesi, dünürü ve eski özel kalem müdürünün, vergi cenneti olarak nitelenen Man Adası‘ndaki off-shore şirkete, 2011 yılında 18 milyon dolar gönderdiğini iddia ederek swift mesajları ve dekontlar gösterdi.

Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, oğulları Ahmet Burak Erdoğan ve Bilal Erdoğan, kızları Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Esra Albayrak, kardeşi Mustafa Erdoğan, eniştesi Ziya İlgen, dünürleri Özdemir Bayraktar, Sadık Albayrak, Osman Ketenci ve Orhan Uzuner,  1 milyon 500 bin lira değerinde manevi tazminat davası açtı.

Anadolu 20’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, 18 Temmuz 2018’de Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesine toplamda 359 bin TL manevi tazminat ödemesine hükmetti. İstinaf Mahkemesi’nin ‘usulen bozma’ kararının ardından dosya yeniden yerel mahkemeye gönderildi.

 

Boğaziçi Üniversitesi LGBTİA+ Kulübü’nün kapatılması kararının iptali için açılan dava reddedildi

Boğaziçi Üniversitesi LGBTİA+ Çalışmaları Kulubü’nün (BÜLGBTİ+), 1 Şubat’ta dönemin atanan rektörü Melih Bulu tarafından kapatılmasına karşı açtığı yürütmeyi durdurma talepli işlemin iptali davası reddedildi.

Davada dilekçesinde sayılan usulsüzlük iddialarına cevap vermeyen mahkeme heyeti, sergi davasında kulüp yöneticilerinden birinin yargılanıyor olmasını gerekçe gösterdi.

Öğrenci Faaliyetleri Ana Tüzüğü‘ne göre kulüplerin kapatılması konusunda izlenmesi gereken adımlara dair Rektörlük, kulubün ‘aday’ statüsünün kaldırılmasının bu kapsama girmediğini beyan etti.

Kulubün yaptığı açıklamaya göre, hala öğrencilerin yargılanmasına devam edilen ‘sergi’ davasını cezayla sonuçlandırılmış gibi referans alan mahkeme heyeti;  tutanak tutulanlardan biri olan kulüp üyesini gerekçe göstererek rektörlüğün kapatma kararını haklı buldu. 

Sergi etkinliğinin BÜLGBTİ+ tarafından düzenlenmediğine dair kanıtlar gözardı edilerek gerekçeli kararda “BÜLGBTİ+ tarafından düzenlenen sergi etkinliği” ifadesi defalarca kullanıldı.

Kulüp “Mücadelemiz hukuki zeminde de kampüste de devam edecek. Bu red kararını istinaf mahkemesine taşıyacağız ve kampüste var olmaya devam edeceğiz. Bir kulüpte değil her külüpteyiz” açıklamasını paylaştı.

Ne olmuştu?

Boğaziçi Üniversitesi‘ne rektör olarak Melih Bulu‘nun atanmasına karşı başlayan protestolar kapsamında hazırlanan anonim olarak toplanan eserlerin yer aldığı sergi, LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemiyle hedef gösterilmiş, Kabe görseli ve LGBTİ+ bayraklarının bir arada kullanılması” gerekçe gösterilerek iki öğrenci tutuklanmış ve yargı süreci başlamıştı.

Eski atanmış rektör Melih Bulu‘ya karşı protestolarda 2 Şubat’ta Güney Kampüs girişindeki kapıya gökkuşağı bayrağı açan ve hakkında soruşturma açılan öğrenci N.D.’nin Rektörlüğe 25 Mart’ta savunma vermesi istendi. N.D.’ye destek olmak isteyen öğrencilerin, 25 Mart’ta disiplin soruşturması toplantısının yapılacağı Kuzey Kampüs Eğitim Fakültesi binasına N.D. ile birlikte yürümesi sonrası 12 öğrenci gözaltına alındı. Ardından serbest bırakılan öğrenciler hakkında da “toplantı ve gösteri yürüyüşlerine muhalefet” gerekçesiyle dava açıldı. İlk duruşması 3 Haziran’da yapılan davanın ikinci duruşması 28 Haziran’da gerçekleştirildi.

 

Tropik kentlerde endüstri ve konut kaynaklı yeni hava kirliliği çağı

University College London (UCL) ve Birmingham Üniversitesi‘ndeki araştırmacılar tarafından yürütülen bir çalışma, hızla büyüyen tropik şehirlerde, 14 yılda yaklaşık 180 bin önlenebilir ölümün, hava kirliliğindeki hızlı artıştan kaynaklandığını ortaya koydu.

Uluslararası ekip, 2005-2018 yılları arasındaki NASA ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA) uydularından uzay tabanlı gözlemleri kullanarak Afrika, Asya ve Orta Doğu‘dan 46 mega şehirde, gelecekte oluşacak hava kalitesindeki veri boşluklarını ele almayı amaçladı.

Science Advances‘te yayımlanan çalışma, hava kalitesinde hızlı bozulmayı ve sağlığa zararlı hava kirleticilerine kentsel maruziyette artış olduğunu ortaya koyuyor.

Yazarlar, sağlığa doğrudan zararlı kirleticiler olan nitrojen dioksitte (NO2) %14ve PM 2.5 partiküllerinde %8’e varan büyük yıllık artış kaydetti.

PM2.5 öncülleri olan amonyak için %12 ve reaktif uçucu organik bileşikler için de %11’e kadar artış görüldü.

Biyokütle yakmadan kaynaklı kirlilik, yerini yakıt kaynaklı kirliliğe bıraktı

Araştırmacılar, hava kalitesindeki bu hızlı bozulmayı, karayolu trafiği, atık yakma ve odun kömürü ve yakacak odunun yaygın kullanımı gibi gelişmekte olan endüstrilere ve konut kaynaklarına bağladılar.

Birmingham Üniversitesi’nden baş yazar Dr. Karn Vohra, şunları söyledi:

“Arazi temizliği ve tarımsal atıkların yok edilmesi için biyokütle yakılması,  tropik bölgelerde hava kirliliğinde geçmişte ezici bir şekilde büyük rol oynuyordu.

Analizimiz, bu şehirlerde yeni bir hava kirliliği çağına girdiğimizi ve diğer şehirlerin on yılda yaşadığı bazı bozulmaların, bir yıl içinde yaşandığını gösteriyor.

Bilim insanları ayrıca, kentsel nüfusun hava kirliliğine maruz kalma oranında, NO2 için 46 şehrin 40’ında ve PM 2.5 için 46 şehrin 33’ünde, 1.5 ila 4 kat artış buldular.

İlgili haber: DSÖ: Dünyanın yüzde 99’u sağlıksız hava soluyor

Akciğer kanseri ve kalp hastalığı ile bağlantılı olan NO2, 2005’ten 2018’e kadar 46 şehrin 34’ünde önemli ölçüde arttı. En sert artışı yaşayan kentler, konsantrasyonun üç kata kadar arttığı Bangladeş, Chittagong, Luanda, Angola, Dhaka ve konsantrasyonların iki katından fazla arttığı Antananarivo, Madagaskar, Hanoi ve Vietnam oldu.

Araştırmaya göre, hava kirliliğine maruz kalmaktan erken ölen insan sayısındaki artış, özellikle Güney Asya‘da Dakka (toplam 24.000 kişi) ve Hindistan‘da Mumbai, Bangalore, Kalküta, Haydarabad, Chennai, Surat, Pune ve Ahmedabad şehirlerinde (toplam 100.000 kişi) yaşandı.

İlgili haber: Hava kirliliği, Hindistan’da güneş enerjisi üretimini yüzde 29 düşürdü

Araştırmacılar, Afrika‘daki tropik şehirlerdeki ölümlerin sayısının kıta genelinde sağlık hizmetlerindeki  gelişmeler nedeniyle genel erken ölümlerde düşüşe yol açmasıyla daha düşük görünmesine rağmen, hava kirliliğinin sağlık üzerindeki en kötü etkilerinin muhtemelen önümüzdeki on yıllarda ortaya çıkacağını söylüyor.

Çalışmanın ortak yazarı Dr. Eloise Marais şunları söyledi:

“Geçmişin hatalarından ders almak ve hızlı sanayileşme ve ekonomik kalkınmanın halk sağlığına zarar vermemesini sağlamak yerine hava kirliliğini bir bölgeden diğerine kaydırmaya devam ediyoruz. Sonuçlarımızın tropik bölgelerde önleyici faaliyetleri teşvik edeceğini umuyoruz.”

Çalışmada incelenen tüm şehirler şöyle:

Afrika: Abidjan, Abuja, Addis Ababa, Antananarivo, Bamako, Blantyre, Conakry, Dakar, Darüsselam, İbadan, Kaduna, Kampala, Kano, Khartoum, Kigali, Kinshasa, Lagos, Lilongwe, Luanda, Lubumbashi, Lusaka, Mombasa, N Djamena, Nairobi, Niamey, Ouagadougou

Güney Asya: Ahmedabad, Bangalore, Chennai, Chittagong, Dakka, Haydarabad, Karaçi, Kalküta, Mumbai, Pune, Surat

Güneydoğu Asya: Bangkok, Hanoi, Ho Chi Minh Şehri, Jakarta, Manila, Phnom Penh, Yangon

Orta Doğu: Riyad, Sana’a

Büyük şehirlerde giderek kötüleşen havanın, daha güçlü kontroller uygulanmadığı takdirde, önümüzdeki yıllarda yüz binlerce insanı öldürmesi bekleniyor.

İlgili haber: 2021 Dünya Hava Kirliliği Raporu: Avrupa’da havası en kirli kent Iğdır

Ümitcan Uygun’a Esra Hankulu davasında 10 yıl hapis cezası

Esra Hankulu, Ankara‘nın Mamak ilçesi Akdere Mahallesi‘nde yalnız yaşadığı evinde, geçen yıl 5 Ağustos’ta ölü bulundu. Hankulu ile geceyi evde geçiren arkadaşları Dilan Civelek ve Furkan Gürgil ile kamuoyunda ‘Aleyna Çakır‘ olarak bilinen Sema Esen‘in ölümüyle ilgili devam eden soruşturmada şüpheli olan Ümitcan Uygun gözaltına alındı. Uygun, ‘kasten öldürme’ suçundan tutuklanırken Furkan Gürgil ile Dilan Civelek adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Kafa travması sonrası meydana gelen iç kanama sonucu hayatını kaybettiği belirlenen Esra Hankulu’nun ölümüyle ilgili Ümitcan Uygun’un ‘kendisini savunamayacak durumdaki kişiyi kasten öldürme‘ suçundan ağırlaştırılmış müebbet, Furkan Gürgil ve Dilan Civelek’in ise ‘suç delillerini karartma‘ suçundan 5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmasına devam edildi.

DHA’nın aktardığına göre; Ankara 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada sanık Ümitcan Uygun ile taraf avukatları hazır bulundu. Mahkemede son savunmasını yapan Uygun, “Doğru bir tanedir ve er ya da geç ortaya çıkacaktır. Ben kimseyi öldürmedim, beraatımı talep ediyorum” dedi.

10 yıl hapis cezası

Avukat beyanlarının ardından kararını açıklayan mahkeme, Uygun’a ‘neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama‘ suçundan 10 yıl hapis cezası verdi. Kararda takdir indirimi uygulanmadı. Hükümle beraber sanığın tutukluluğunun devamına karar verildi. Tutuksuz sanıklar Furkan Gürgil ve Dilan Civelek’e ise ‘suç delillerini karartma’ suçundan 1’er ay 6’şar gün hapis cezası verilerek hükmün açıklanması geri bırakıldı.

Savcı ağırlaştırılmış müebbet istemişti

Savcı mahkemede sunduğu mütalaasında Ümitcan Uygun’un, ‘kendisini savunamayacak durumdaki kişiyi kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet, olay sonrası Hankulu’nun cep telefonunu sakladıkları iddia edilen Furkan Gürgil ve Dilan Civelek’in ise ‘suç delillerini gizlemek’ suçundan 5’er yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını talep etmişti.

Savcı, ek mütalaasında ise sanık Uygun’un, cinayeti soğukkanlı bir şekilde işlediğini, delilleri kararttığını belirterek geçmişi de göz önünde bulundurularak verilecek cezada takdir indirimi uygulanmamasını talep etmişti.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na kapatma davası

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmek suçlamasıyla fesih davası açıldı.

Platform tarafından konuya ilişkin olarak yapılan açıklamada söz konusu davanın gerekçesi iddialara dair şu ifadeler kullanıldı:

“İddiaları odur ki, derneğimize yönelik yapılan muhtelif şikayet dilekçeleri mahkemece kuvvetli suç şüphesi oluşturmuş. Söz konusu dilekçeler derneğimizin ‘kadın haklarını savunmak kisvesi altında aile mevhumunu yok sayarak aile yapısını parçaladığı’ gibi somut hiçbir olguya dayanmayan yazılı başvurulardan oluşuyor.”

‘İçler acısı’

Ayrıca dosyada; dernek yöneticilerine yönelik, davaya dönüşmemiş, suç oluşmamış soruşturmalar dahil bir dizi kolluk kayıtlarının da listelendiğinin belirtildiği açıklamada “Bu hukuksuz ve hiçbir dayanağı olmayan iddialarla bizlere suç uydurmaya çalışmak mevcut hukuk düzeni açısından bile içler acısıdır. Biz siyasi iktidarı, savcıları, mahkemeleri kadınlar lehine göreve çağırırken; onlar bu konunun muhataplarını böylesi içi boş davalarla hedef almayı tercih ediyorlar. Tüm kamuoyu bilir ki; bu coğrafyada Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun önünde eylem yapmadığı adliye yoktur. Bizim açımızdan bu dava da kadınların yaşam mücadelesinden, eşitlik ve özgürlük mücadelesinden ayrı değildir” denildi.

‘Bu dava kamuoyuna bir saldırı’

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından davanın yalnızca kendi mücadelelerine değil, ayrıca kamuoyuna bir saldırı olduğu şeklinde açıklama yapıldı ve şunlar aktarıldı:

“Kadınları ve LGBTİQ+ları şiddet karşısında yalnız bırakmak pahasına İstanbul Sözleşmesi’nden imza çeken siyasi iktidarın; mücadele edenleri yıldırma çabası, ülkedeki nice hukuksuzluktan bağımsız değildir. Sanmasınlar ki bu hukuksuzluklara alışırız. Normalleştirmeyeceğiz, meşrulaştırmayacağız.”

‘Kadın cinayetlerinin artışını izleyenlerin devri sona eriyor’

“Kadın cinayetlerini durdurmak bir yana, her gün artışına bilfiil izleyenlerin devri sona eriyor. Bu çırpınışları boşuna olduğu gibi, bu davaları da boşunadır” denilen açıklamada ayrıca platformun kadın cinayetlerini durdurana kadar durmayacağı bildirilerek kadın cinayetlerini, şiddeti, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve söz konusu hukuksuzlukları da durdurulacağı yinelendi. Açıklamada kadınlara şöyle seslenildi:

“Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri olarak bugüne kadar asla yalnız yürümedik. Biliyoruz ki haklı mücadelemize yönelik bu saldırılar karşısında da asla yalnız yürümeyeceğiz. Başta üyelerimiz, dostlarımız olmak üzere; tüm kadınları, LGBTİQ+ları ve kadınların mücadelesine omuz veren tüm duyarlı kamuoyunu hakkımızda açılan bu fesih davası karşısında mücadelemizi sahiplenmeye çağırıyoruz. Asla durmayacağız, kadın cinayetlerini durduracağız.”

12 yıl boyunca kadın cinayeti kavramını işleyen platform, şüpheli kadın ölümlerini, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini belgeleyerek eşitlik mücadelesi, toplumsal cinsiyet eşitliği, LGBTİQ+’lar ve eşitlikçi feminizm konuları üzerine çalışmalar yürütüyor.

Davaya kadınlardan ve kadın örgütlerinden tepkiler yağıyor:

 

Oxfam: Yıl sonunda 860 milyon insan aşırı yoksulluğa düşebilir

Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam,”Önce Kriz, sonra Felaket” başlıklı raporunda, Rusya’nın Ukrayna‘yı işgalinin artırdığı gıda maliyetleri,  pandeminin süren etkisi ve artan küresel eşitsizlik sebebiyle bu yıl sonuna kadar 263 milyon insanın aşırı yoksulluğa sürüklenebileceğini açıkladı.

En yoksul ülkelerin bu yıl  toplam 43 milyar dolar borçları olduğunun altı çizilen raporda, bu yılın sonuna kadar 860 milyon insanın  aşırı yoksulluk sınırının (günlük 1.90 doların) altında yaşayabileceğini belirtildi.

Kuruluş ayrıca  savaşın dünyanın en yoksul insanları üzerindeki zincirleme etkisinin altını çizerek, savaşın toptan satış pazarlarında fiyatları yükselttiği, hasadı aksattığı ve hayati malların ihracatını engellediği için yirmi yıllık ilerlemenin tersine çevrilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ifade etti.

Düşük gelirli ülke hükümetlerinin, kredi verenlere borçlarını ödemek ve gıda ve yakıt tedarik edebilmek için kamu harcamalarını kısmak zorunda kalabileceklerine vurgu yapılan raporda,  gıda fiyatlarının zengin ülkelerde yüzde 17 oranında, Sahra Altı Afrika’da ise yüzde 40 oranında arttığını belirtti.

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) de, savaş ve pandeminin devam eden etkileriyle küresel ticaretin yavaşlayacağını belirterek bu yıl için küresel ticaret büyüme tahminlerini değiştirdi.

Pandemi sonrası toparlanmaya başlayan küresel ekonominin savaşla yavaşlayacağını ve ürün ticaretinin azalacağını belirten örgüt, mal ticaretinde büyüme tahminini yüzde 4,7’den yüzde 3’e düşürdü.

Birleşmiş Milletler (BM) ise geçen hafta, küresel gıda fiyatlarının savaş yüzünden tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştığını söylemiş, artan maliyetlerin en çok yoksulları vuracağı konusunda uyarmıştı.

Meteoroloji uyardı: Kuvvetli kar yağışı ve fırtına

Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan son değerlendirmelere göre: ülkenin kuzey, iç ve doğu kesimlerinin parçalı ve yer yer çok bulutlu, Batı ve Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzeyi ile Kocaeli, Sakarya, Samsun, Ordu, Bitlis, Siirt çevreleri ile Ankara ve Van‘ın kuzey, Çankırı‘nın kuzey ve batı çevrelerinin yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor.

Yağışların, kıyı kesimler ile Siirt merkezinde yağmur ve sağanak, yağış alan diğer yerlerde ise karla karışık yağmur ve kar şeklinde görülmesi, bu sabah saatlerinde Erzurum çevrelerinde kuvvetli kar yağışı şeklinde olması bekleniyor.

Karadeniz’in iç ve yüksek kesimleri ile Doğu Anadolu’da yüksek kar örtüsüne sahip eğimli bölgelerde çığ riski bulunuyor. İç ve doğu kesimlerde gece ve sabah saatlerinde buzlanma ve don olayı bekleniyor.

Yurt genelinde mevsim normallerinin altında seyretmekte olan hava sıcaklıklarının doğu bölgelerinde azalmaya devam etmesi bekleniyor.

Kuvvetli yağış

Yağışların, sabah saatlerinde Erzurum çevrelerinde kuvvetli kar şeklinde olması beklendiğinden Meteoroloji tarafından buzlanma ve don, ulaşımda aksamalar gibi yaşanabilecek olumsuzluklara karşı vatandaşlar tedbirli ve dikkatli olmaları yönünde uyarıldı.

Kuvvetli rüzgar

Rüzgârın; Van, Hakkâri, Siirt ve Şırnak çevreleri ile Ağrı’nın güney ve doğu, Bitlis’in doğu ilçelerinde güney ve güneybatı (lodos) yönlerden kuvvetli, zaman zaman fırtına (50-80 km/sa), yüksek kesimlerinde yer yer hamleli kuvvetli fırtına (90 km/sa) şeklinde esmesi beklendiğinden ağaç ve direk devrilmesi, çatı uçması, çığ riski, soba ve baca gazı kaynaklı zehirlenmeler ile ulaşımda aksamalar gibi olumsuzluklara karşı vatandaşlara dikkatli ve tedbirli olunması yönünde uyarılar yapıldı.

Çığ riski

Doğu Karadeniz‘in iç kesimleri ile Doğu Anadolu‘da kar örtüsü bulunan eğimli ve dik yamaçlarda çığ riski olmasından dolayı yaşanabilecek olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması gerektiği yönünde uyarılar yapıldı.

Cenazesini babasının çuvalla taşıdığı Muharrem Taş’ın ölümünde, Sağlık Bakanlığı asli kusurlu tespit edildi

Van Gürpınar‘da 2014’te yolların karla kapalı olması nedeniyle hastaneye götürülemeyen ve cenazesi babasının sırtında çuvalda taşınan 2 yaşındaki Muharrem Taş‘ın ölümüyle ilgili hazırlanan bilirkişi raporunda, Sağlık Bakanlığı yüzde 80 kusurlu bulundu.

Mezopotamya Ajansı‘ndan Adnan Bilen‘in haberine göre, Muharrem Taş’ın ölümüyle ilgili bir yıldır hazırlanan bilirkişi raporu tamamlanarak mahkemeye sunuldu.

İki profesör, bir doçent, meteoroloji, inşaat, harita ve makine mühendisleri ve bir doktorun da bulunduğu bilirkişi heyeti, raporunda Sağlık Bakanlığı’nın yaşanan olayda yüzde 80, Van İl Özel İdaresi’nin de yüzde 20 kusurlu olduğuna kanaat getirdi.

Ambulans ve askeri destek imkanı es geçildi

Muharrem Taş’ın hastalığıyla ilgili ailenin evde ilaç bulundurma zorunluluğunun olmadığına hükmeden bilirkişiler, “Sürecin tıkanma ve ihmal edilme boyutlarının 112 Komuta Merkezi‘nde yoğunlaştığına, yapılan ihbarın aciliyetinin 112 Komuta Kontrol Merkezi tarafından çok ciddiye alınmadığına” karar verdi.

Rapora göre 112 merkezi, helikopter seçeneğini herhangi bir veri ve iletişime dayanmayan öngörülerle devre dışı bıraktı ve Yalınca Köyü’ne kadar ambulans ve askeri destek imkanları da es geçildi.

Muharrem’in çok ağır bir şekilde hastalandığı ve hastaneye götürülmesi için ailesinin karakola haber verdiği vurgulanan raporda şunlar kaydedildi:

“Yolun sadece yedi kilometrelik kısmının kapalı olduğunun 112’ye bildirildiği, karakolun 112’ye ellerinde paletli araç olup olmadığının sorulduğu ancak olumlu yanıt alamadıkları tespit edilmiştir. Vakanın bildirilmesinden sonra da herhangi bir girişimde bulunulmadığı yapılan ses kaydı çözümlemelerinde anlaşılmıştır.

Çözüm üretme, olayı irdeleme ve olay ile ilgili bilgi alma noktasında bir girişimde bulunmayan Sağlık Bakanlığı’nın meydana gelen ölümlü olayda “asli kusurlu” olduğu kanaatine varılmıştır.

Köy yollarının açılmasından sorumlu İl Özel İdaresi’nin de “tali kusurlu” olduğuna kanaat getirilen raporda, ebeveynlerin ilgili kurumlarla iletişim kurma, sürdürme ve sonuçlandırma açısından gerekli ve yeterli donanıma sahip olmadıkları tespit edildi. Ebeveynlerin 112’yi arayamadıkları, bunun yerine daha etkili olacaklarını düşündükleri kolluk kuvvetleri üzerinden iletişime geçtikleri, ancak vakanın aciliyet ve ciddiyetinin 112 Komuta Kontrol Merkezi tarafından ciddiye alınmadığı ifade edildi.

İl Özel İdaresi yetkililerinin, havanın çok soğuk olması nedeniyle araç yakıtlarının donma ihtimali sebebiyle söz konusu köye gitmenin riskli olacağına dair savummasına ise heyet, “Olayın olduğu gün en düşük hava sıcaklığı eksi 19 derece olduğu, motorin için eksi 20 dereceye kadar da donma ihtimali olmayacağı tespiti ve kanaati ile söz konusu iş makinelerinin depoları içiresindeki mazotun donma ihtimalinin yüzde 75 oranında olamayacağını, olursa bile yakıtın donma ihtimali en fazla yüzde 25 oranında kalacağı öngörülmüştür” cevabını verdi.

Ne olmuştu?

Van’ın Gürpınar ilçesinde Çeli Mezrası’nda, 1 Şubat 2014 gecesi hastalanan 2 yaşındaki Muharrem Taş, kardan kapanan köy yolunun açılması için ailesince yapılan yardım taleplerine karşılık verilmemesi üzerine yaşamını yitirmiş, babası bir çuvala yerleştirdiği oğlunun cansız bedenini kilometrelerce sırtında taşımıştı. Kamuoyunda büyük tepkilere yol açan olayla ilgili dört kurum hakkında başlatılmak istenen soruşturmaya önce izin vermeyen Van Valiliği, Van Barosu‘nun  yaptığı itirazın kabul edilmesi üzerine soruşturma izni vermek zorunda kalmıştı.

Van Cumhuriyet Başsavcılığı, Muharrem’in hayatını kaybetmesinde ihmali olduğu gerekçesiyle 112 Acil Komuta Merkezi, jandarma ve dönemin özel idare çalışanları hakkında, “taksirle ölüme neden olmak” ve “görevi kötüye kullanmak” suçlarından yürüttüğü soruşturmasını tamamlayarak şüpheliler hakkında “kovuşturmanın yapılmasına yer olmadığına” hükmetmişti.

Karara itiraz eden avukat Murat Timur‘a cevap veren 1’inci Sulh Ceza Hakimliği, itirazı tek cümle ile reddetmişti. Bunun üzerine Timur, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurmuştu.

Diğer yandan Van İdare Mahkemesi’ne açılan tazminat davasında ise mahkeme aileye tazminat ödenmesine hükmetmiş, ardından manevi tazminat taleplerinin reddedilmesine ilişkin ise Danıştay 15’inci Dairesi’ne başvuru yapılmıştı. Danıştay 15’inci Dairesi’nin de manevi tazminat taleplerinin reddine karar vermesi üzerine dosya bu kez Danıştay 10. Dairesi’ne götürülmüştü. 10’uncu daire ise manevi tazminat ile ilgili verilen kararı bozarak dosyayı yeniden görülmek üzere tekrar Van 1. İdare Mahkemesi’ne göndermişti.

Yeniden görülen davada mahkeme, Bilirkişi Raporu hazırlanmasını talep etmişti.

Savaşın yansımaları: ABD’de ve Almanya’da rekor enflasyon

ABD‘de mart ayına ilişkin enflasyon verileri açıklandı. Buna göre, mart ayında tüketici fiyatları bir önceki yıla göre yüzde 8,5 artış kaydetti. Bu verilerle, ABD enflasyonunda geçtiğimiz ay görülen 40 yıllık zirve yenilenmiş oldu. Aylık bazda enflasyon yüzde 1,2 olarak kaydedildi.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sebebiyle artan enerji maliyetlerinin ve gıda krizinin, enflasyona etkisi olduğu düşünülüyor. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, petrol fiyatlarındaki yükselişin şubat ayı enflasyonuna yansımadığını belirtmiş, “Putin‘in fiyat artışlarına bağlı olarak mart ayı enflasyonunun olağanüstü yüksek olmasını bekliyoruz” demişti. 

ABD hükümetinin verilerine göre ülkede enerji fiyatları Mart ayına kadar son bir yılda yüzde 32 arttı.

1982 yılından bu yana en yüksek seviyesine çıkan enflasyon, şubat ayında yıllık yüzde 7,9 olarak kaydedilmiş, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) ise şubatta aylık yüzde 0,8 artmıştı.

Almanya’da da mart ayı enflasyonu yüzde 7,3 olarak açıklandı: Bu rakamla aylık enflasyon son 40 yılın en üst seviyesine gelerek rekor kırdı.