Ana Sayfa Blog Sayfa 64

Fransa’nın turistik adası, aşırı turizmle mücadele için kota uygulamaya başladı

Aşırı turizm bıktırdı

Avrupa’nın turistik kentleri ve bazı çekim merkezlerinre yaşayan halkın aşırı turizm baskına karşı tepkileri bir süredir yükseliyor. Yerel ve merkezi yönetimler de buna karşı önlemler almayı sürdürüyor.

Amsterdam, Paris, Sevilla, Barcelona, Venedik, Dubrovnik gibi kentlerde İstanbul‘daki Ayasofya, Atina’daki Akrapolis gibi mekanlarda hatta Marsilya dışındaki Calanques gibi doğal güzelliklere sahip alanlarda da şimdiye dek pek çok kısıtlama hayata geçirildi.

Hollanda ‘aşırı turizm’den bıktı: Artık tanıtım yapmayacağız
Sardinya’da ‘aşırı turizm’e ziyaretçi sınırlaması ve bilet önlemi
Barcelona, ‘aşırı turizm’le mücadele için yolcu gemilerine sınırlama getiriyor
Venedik, ‘aşırı turizm’den bıktı: 25 kişinin üzerindeki gruplara yasak geldi
‘Overtourism’ ya da bildiğimiz turizmin sonu – Aslıhan Aykaç Yanardağ
Venedik’te turist istemiyoruz eylemi

Hepsi son zamanlarda turist vergilerini artırarak; giriş ücretleri, zaman aralığı sistemleri veya önceden rezervasyon uygulamaları getirerek ya da aşırı turizmi engellemeyi amaçlayan bilgilendirme kampanyaları başlatarak ziyaretçi sayısını düzenlemek veya azaltmak için önlemler aldı.

Barcelona’da da aşırı kalabalık turistlerden yorulan halk, bir süredir “su tabancasıyla turist kovalamak” gibi eylemler yapıyor.

“Aslında insanların gelmesini engellemeye çalışmıyoruz; sadece geldiklerinde daha iyi vakit geçirmelerini sağlamaya çalışıyoruz” diyen Carré,  ziyaretçi sayılarını kontrol etme işinin, Bréhat’a 10 dakikalık geçiş sağlayan feribot şirketlerine bağlı olacağını söyledi:

Kısıtlamalar, aslında geçen yaz günü günübirlik gezi yapanların sayısını 5.500’lük kritik eşiğin altında tutmaya yardımcı olan denemenin bir tekrarı. O seviyeye ulaştığınızda veya geçtiğinizde hiçbir şey işe yaramıyor:  Ploubazlanec‘teki feribot terminalinde insanların park edebileceği yer yok, teknede yeterli koltuk yok, adadaki tüm restoranlar dolu, kiralık bisikletler tükendi, bisiklet yolları tıkalı.

Gelenlerin yüzde 30 kadarı ziyaretten sonra günlerinden memnun olmadığı söylüyor. Daha önce, ister 2.000 kişi ister 6.000 kişi olsun, insanları adaya kabul ediyorduk. Şimdi, feribot şirketlerinden insanları önceden rezervasyon yapmaya teşvik etmelerini ve akışı düzenlemelerini istiyoruz.”

Adadaki otel, restoran ve dükkan sahiplerinin bir kısmı kota sistemine şüpheyle yaklaşırken, Carré ekonomik etkinin “son derece sınırlı” olduğunu, birçoğunun kazançlarında önemli bir düşüşe işaret edemediğini kaydetti.

Adaya hizmet veren ana feribot şirketinin genel müdürü Anne-Lise Corlouër, kotanın geçici gezginleri gelmekten caydırdığını, 2023’te temmuz sonu ve ağustos başındaki yolcu sayısının bir önceki yıla göre yaklaşık %20 azaldığını bildirdi.

Ancak Carré, bunların başlangıçtaki sorunlar olduğunu ve önemli olanın “insanların önceden rezervasyon yaptırmaları gerektiğini öğrenmeleri” olduğu kanısında: “Herkes için doğru dengeyi sağlamamız gerekiyor ve bunun etkisini her yıl gözden geçireceğiz” diye ekledi.

Adalar’da tam tersi uygulama

Avrupa’da bu tür önlemler yaygınlaşırken, resmi tatil günlerinde uygulanan ücretsiz ulaşımın da etkisiyle aşırı turizmin baskısı altında bulunan İstanbul’un Prens Adaları‘nda ise tam tersi bir anlayış hakim.

Özellikle yaz aylarında Adaların alt yapısı, kaynakları ve doğal ortamının kaldıramayacağı ölçüde turist yoğunluğunun, “toplu ulaşım” ihtiyacını gidermek için devreye sokulan minibüslere olan tepki ve eylemler halen sürüyor.

Adalılar Saraçhane’de İmamoğlu’na seslendi: Adalar’da azmanbüs istemiyoruz
Adalıların direnişi sürüyor: Adalar’da Azmanbüs İstemiyoruz
‣  Azmanbüsler: Hizmet değil tahribat
‣ Minibüslü toplu ulaşıma karşı eylem yapan Adalılara gözaltı

 

Kadınlar 9. Yargı Paketi’nin soyadı dayatmasına ‘hayır’ diyor

Kadınların evlendikten sonra yalnızca kendi soyadlarını kullanmalarını engelleyecek olan yasa tasarısının da içinde bulunduğu 9. Yargı Paketi, 25 Temmuz Perşembe günü TBMM Genel Kurulu‘na sunulacak.

3 Temmuz tarihinde Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi‘ne (TBMM) sunulan 9. Yarı Paketi’nin 15. maddesi, evlenen kadınların yalnızca kendi soyadlarını kullanmalarına engel oluyor.

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), basın açıklaması yaparak yargı paketindeki soyadı maddesine tepki gösterdi.

9. yargı paketi Meclis’te: AYM kararına rağmen kadınlar kendi soyadını tek başına kullanamayacak

AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararına aykırı

EŞİK, kadınların eşlerinin soyadını almak zorunda bırakılmasının Anayasa’da bulunan ailede ve toplumda eşitlik ilkelerine ve Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Millet Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi birçok sözleşmeye aykırı olduğunu belirtti.

AYM kararı: Kadınlar evlendikten sonra da yalnızca kendi soyadını kullanabilecek
Evlilikte kadının soyadının değişmesi hükmünün son kullanma tarihi 28 Ocak

Daha önce kadınlara eşinin soyadının dayatıldığı Medeni Yasa‘nın 187. maddesinin  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’nce eşitlik ilkesine aykırı olduğu bulunarak iptal edildiğini hatırlatan EŞİK, önerilen maddenin bu kararları hiçe saymak olduğunu söyledi.

Açıklamada insan haklarına ve Anayasa’ya aykırı maddelerin tartışmaya açılmaması gerektiği belirtilirken benzer bir tutumun İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararında da sergilendiği hatırlatıldı.

CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıkaya‘nın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ile görüşmesinin ardından teklifinin yargı paketinden çıkarılacağına dair açıklamalara referans veren EŞİK, “AKP içerisinde bu dayatmaya karşı çıkan kadın ve erkek vekillerin ve siyasetçilerin olduğunu, AKP tabanındaki birçok üye ve seçmenin de, ne tarihte ne dinde yeri olan, bu dayatmaya karşı çıktığını biliyoruz” dedi.

Kadınların kendi soyadlarını kullanmalarına engel olan madde, 9. Yargı Paketi’nden çıkarıldı

Soyadı dayatması kadını kimliksizleştiriyor

“Teklifte düzenlenmeye çalışılan kadının soyadı, basit bir isim tartışması değildir. İnsan soyunun erkek cinsi üzerinden yürütülmesi dayatmasıdır” diyen EŞİK, kadınlara soyadı dayatması yapılmasının kadının bağımsız bir birey olarak tanınmasını engellediğini ve kadınlı kimliksizleştirdiğini vurguladı. Açıklamada haklarını hatırlatan ve kullanmak isteyen kadınların ‘aile karşıtı’ veya ‘aile için tehlikeli’ gibi söylemlere maruz kalması eleştirildi.

EŞİK Platformu, soyadı konusunun tüm yönleriyle ele alınmasını, eşlerin kendi soyadlarını kullanma haklarının sürdürülmesini, annelerin de çocuklarına soyadlarını verebilmesini ve evli kadınların eşlerinin, çocuklarınsa babaların kütüğüne yazılması uygulamasına son verilmesini talep etti. Evlilik durumunda aile için yeni ve ayrı bir kütük açılması ve eşlerin kendilerine yeni bir ortak ad seçme hakkı olması alternatifleri sunuldu.

AKP’li vekil Baykan’ın kadın düşmanlığına tepki

Açıklamada TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu‘nda katliam yasası tartışmaları sırasında AKP Konya Milletvekili Mehmet Baykan‘ın kendisini arayan kadına “Sizin gibilerin uyutulması için çözüm bulmamız gerekiyor” demesine de tepki gösterildi.

Görüşmelerin 20 saatten fazla sürdüğüne dikkat çeken EŞİK, “Kadına soyadı dayatırken sürekli olarak aileyi ve çocukları korumaktan söz edenler, Meclis’teki vekillerin ailelerini ve çocuklarını yok saymaktan; vekilleri insanlık dışı koşullarda ve zorla çalıştırma politikasından vazgeçmiyor” dedi.

CVK Madencilik’in tehlikeli atık depolama alanı için halkın katılımı toplantısı

Çanakkale’nin Yenice ilçesine bağlı Karaaydın köyünde CVK Maden İşletmeleri San. Ve Tic. A.Ş.’nin yapmak istediği ‘Kurşun, Çinko Bakır Flotasyon Tesisi Kapasite Artışı ve İlave Atık Depolama Tesisi’ için yarın (25 Temmuz) halkın katılım toplantısı (HKT) yapılacak. Toplantı, Karaaydın köyü, Köy Kahvesi önünde saat 11.00’da gerçekleştirilecek.

Kalkım beldesindeki Karaaydın köyüne yapılmak istenen bu projenin bedeli ise 9 milyon 500 bin TL. Şirketin ÇED başvuru dosyasını ise Mitto Consultancy Danışmanlık A.Ş. hazırladı.

Atık tesisi orman arazisinde yer alıyor

Kaynak: Proje dosyası - cvk- çanakkale
Kaynak: Proje dosyası

ÇED Başvuru dosyasında, mevcut durumda sahada işletilmekte olan flotasyon tesisi ile Atık Depolama Tesisi’nin (ADT) şahıs ve orman arazisinde yeraldığı belirtildi.

Mera ve orman arazisi olan ÇED alanının toplam 9.8 hektarı şahıs ve 2 hektarı ise orman arazisi.

Öte yandan İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Tehlike Sınıfları Listesi Tebliğine göre proje, çok tehlikeli işyeri sınıfına giriyor.

Projedeki tehlikeli atıklar: Cıva, asbest ve diğerleri…

Proje kapsamında oluşması muhtemel tehlikeli atıklar arasında cıva da dahil olmak üzere asbest gibi ‘boş basınçlı konteynerler dahil olmak üzere tehlikeli gözenekli katı yapı içeren metalik ambalajlar’ yer alıyor.

Proje dosyasına göre; bu atıklar projenin ömrü boyunca orman ve şahıs arazilerinin bulunduğu alanda yer alan atık depolama alanında biriktirilecek. Taşıma ise karayolu üzerinden yapılacak.

Kaynak: Proje dosyası

Aynı projede daha önce can kaybı olmuştu

Çanakkale’nin Yenice ilçesine bağlı Karaaydın köyünde bulunan CVK Madencilik’e ait söz konusu kurşun madeni ocağında 2021’de meydana gelen olayda bir işçi göçük altında kalmıştı.

Olayın öncesinde de söz konusu maden ocağın iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda çeşitli olaylar yaşandığını belirten Kazdağları Ekoloji Platformu yönetimi şu açıklamayı yapmıştı:

“2017 yılında kasım ayında da aynı madende kaza meydana gelmiş ve madende yaşanan patlama ve göçük bir cana mal olmuştu. Denizli’den Yenice’ye madende çalışmak için gelen ve henüz 15 günlük işçi olan 39 yaşındaki Mustafa Aydoğdu patlamanın ardından göçük altında kalarak yaşamını yitirmişti.

CVK Madencilik A.Ş., söz konusu proje ile ilgili olarak kapasite artışına gitti ve Temmuz 2019’da ÇED süreci başlatmıştır. Projenin 29 Ağustos tarihinde gerçekleştirilen Halkın Katılımı Toplantısına KEP bileşenimiz Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği katılarak, kapasite artışı ile ilgili itirazları dile getirmiştir.

EÇED duyuru sisteminden takip ettiğimiz kadarı ile tarih belirtilmeksizin İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) duyurusu yapılmış ancak henüz ‘ÇED Nihai’ ya da ‘ÇED Olumlu’ kararı verilmemiştir. Kapasite artışının ilerde yeni iş cinayetlerine davetiye çıkartacağı aşikardır.”

 

CVK’nın altın madeni tarlaları yuttu, kadınlar isyan etti: Tarlam nerede!

Denizin derinliklerinde keşfedilen ‘karanlık oksijen’ araştırmacılara hayatı sorgulattı

Bilim insanları Pasifik Okyanusu‘nun derinliklerindeki zifiri karanlıkta yaptığı araştırmalar sırasında oksijenin canlı organizmalar değil, patatese benzeyen ve neredeyse AA piller kadar elektrik yayan metal yumrular tarafından üretildiğini keşfetti.

Araştırmacılar, sürpriz bulguyla birçok çıkarım yapılabileceğini söyledi. Bu çıkarımlardan biri gezegenin başlangıcına kadar gidebilir.

Daha önce yalnızca bitkiler ve algler gibi canlı varlıkların güneş ışığı kullanarak oksijen ürettiği düşünülüyordu.

Ancak Pasifik Okyanusu’nun dört kilometre altında, güneş ışığının ulaşamadığı bölgelerde keşfedilen ve polimetalik nodül adı verilen küçük mineral yataklarının ‘karanlık oksijen’ ürettiği keşfedildi.

Bölgede nodül madenciliği planlanıyordu

Araştırma, maden şirketlerinin nodülleri toplamayı planladığı Hawaii ve Meksika arasındaki Clarion-Clipperton Bölgesi‘nde (CCZ) gerçekleştirildi. Araştırmanın finansörlerinden biri de CCZ’deki madencilik faliyetlerini gerçekleştirmek isteyen Kanada merkezli The Metals Comapny‘ydi.

Nodüllerin bataryaların, akıllı telefonların, rüzgar türbinlerinin ve güneş panellerinin içinde kullanılan kobalt, nikel, bakır ve manganez gibi metaller bakımından zengin olduğu biliniyor.

Uluslararası bilim insanlarından oluşan ekip, CCZ bölgesindeki madencilik faaliyetlerinin bu tuhaf şekilli ve hakkında birçok bilinmezin olduğu nodülleri nasıl etkileyeceğini araştırıyor.

Elektrik yüklü nodüller oksijen üretiyor

Araştırmayı yürüten ekibin başında bulunan İskoç Deniz Bilimi Derneği‘nden (SAMS) Andrew Sweetman, “Deniz tabanındaki oksijen tüketim seviyesini ölçmeye çalışıyorduk” dedi. Bu ölçüm için denizin dibindeki tortuyu yakalayan bentik oda adı verilen bir mekanizma kullanıldı.

Normalde organizmalar nefes aldıkça odacıklarda bulunan oksijen miktarı giderek azalıyor. Ancak bu çalışmada tam tersi oldu ve fotosentezin gerçekleştirilmediği karanlık bölgede oksijen miktarının arttığı gözlemlendi.

Araştırmacılar ilk olarak su altı sensörlerinin yanıp söndüğünü ve bir hata olduğunu düşündü. Ardından testi tekrarlayan ekip, oksijen miktarının yine arttığını gördü.

Sweetman nodüllerde ‘şaşırtıcı bir şekilde neredeyse AA pillerdeki kadar yüksek voltajlarda’ elektriğe rastladıklarını söyledi. Bu elektrik yükü, deniz suyu elektrolizi adı verilen yaklaşık 1,5 voltluk kimyasal bir reaksiyon süreciyle deniz suyunu hidrojen ve oksijene ayırıyor olabilir.

Evrimsel süreci yeniden düşünmemiz gerekiyor

SAMS direktörü Nicholas Owens, araştırma sonuçlarının ‘son zamanlarda okyanus bilimi açısından en heyecan verici bulguları’ olduğunu söyledi.

Owens, fotosentez harici oksijen üretiminin keşfedilmesinin ‘gezegendeki karmaşık yaşamın evriminin nasıl başlamış olabileceğini de yeniden düşünmemizi gerektirdiğini’ söyleyerek “Geleneksel görüş oksijenin ilk kez üç milyar yıl önce siyanobakteriler tarafından üretildiğini, ardından karmaşık yaşamın kademeli olarak geliştiği yönünde’ dedi.

Sweetman’ın keşfi ise hayatın kara dışında da başlamış olabileceğini gösteriyor.

Erdoğan ‘katliam yasası’nı savundu: ‘Bu işi’ Meclis tatile girmeden bitireceğiz!

AKP Grup Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tarım ve Köyişleri Komisyonu’ndan büyük tartışmalarla geçen Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun tasarısına ilişkin konuştu.

“Kimse bize merhamet dersi vermesin” diyen Erdoğan, “Teklif komisyonda kabul edildi. Bunu yasalaştırarak sokaklarımızı güvenli hale getireceğiz. Meclis tatile girmeden bu işi bitireceğiz” dedi.

‣ ‘Katliam yasası’ tüm tepkilere rağmen komisyondan geçti: ‘Toplatma ve öldürme’ Meclis’e havale
‣ Yurttaş hayvanlarla ilgili yasa tasarısına tepkili: Meclis’te katil var!

Sokakta yaşayan hayvanların çocuklara, yaşlılara saldırdığını, kuduz vakalarının da arttığını iddia eden Erdoğan şunları söyledi:

“Birileri ısrarla görmezden gelse de Türkiye’de başıboş köpek sorunu var. Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde göremeyeceğiniz bir sokak köpeği popülasyonu ile karşı karşıyız. Bu sayısı katlanarak arıyor. Bu başıboş çocuklara, yaşlılara, yetişkinlere saldırıyorlar. Trafik kazalarına sebep oluyoruz. Çocuklarımız bizden kopartıyorlar. Artan kuduz vakaları… Müdahale edilmedikçe sorun daha da büyüyor ve çığırından çıkıyor. Milletimiz bu sorunun çözülmesini istiyor. Sokakların güvenli hale gelmesini istiyor. Bizim bu feryatlara tepkisiz kalmamız düşünülemez. Hayvanlar konusunda kimse bize merhamet dersi vermeye kalkmasın.”

‘Kimse bize merhamet dersi vermesin’

“Terör örgütünün bebekteki beşiği katletmesine, Gazze’de masum çocukların katledilmesine sesi çıkmayanların kendilerine merhamet dersi veremeyeceğini” öne süren Cumhurbaşkanı, şöyle konuştu:

Ciğerparesini kaybetmiş yüreği yaralı bir anneyle empati kuramayan başka canlılarla nasıl empati kursun?

İnsan sevmiyorlar ki bir köpeği nasıl sevecekler. Ayrıca birileri muhalefet milletvekillerinin desteğiyle kalkıp geliyor, meclis koridorlarını işgal ediyor. Utanmadan meclis çatısı altında milletvekillerine katil diye bağırabiliyor. Milletvekili milletin temsilcisidir. Tüm Türkiye’nin vekilidir.

Teklif komisyonda kabul edildi. Bunu yasalaştırarak sokaklarımızı güvenli hale getireceğiz. Meclis tatile girmeden bu işi bitireceğiz.”

Vekillere uyarı: Asla taviz yok

AKP’li vekilleri de uyaran Cumhurbaşkanı;  “Bu meseleyi Meclis tatile girmeden önce inşallah Genel Kurul’un da takdirine sunacak, orada da taşkınlıklara prim vermeden inanıyorum ki, Cumhur İttifakı olarak teklifi yasalaştırarak sokaklarımızı güvenli hale getireceğiz. Bu konuda tüm grubumuzdan, milletin vekili olarak bu yüce çatı altında bulunan her bir arkadaşımdan kararlı bir duruş bekliyorum. Asla taviz yok ve bu işi Allah’ın izniyle bitireceğiz” diye konuştu.

CHP’li belediyelere kıskaç

Konuşmasında CHP’ye de yüklenen Erdoğan,  CHP’li belediye başkanlarının üç-dört kat zam yaptıkları hizmetlerin fiyatlarını düşürmesini istedi; belediye borçlarıyla ilgili de Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bu borçları “kaynağında” tahsile başlayacağını bildirdi.

Erdoğan, emekliler için de son 21 yılda çok önemli adımlar attıklarını öne sürdü; “Depremin faturası azaldıkça, ekonomide uyguladığımız politikalar daha fazla sonuç verdikçe, ortaya çıkan imkanları başta emeklilerimiz olmak üzere halkımızın emrine sunacağız” dedi.

Yurttaş hayvanlarla ilgili yasa tasarısına tepkili: Meclis’te katil var!

Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi için sunulan 17 maddenin, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu‘nda kabul edilmesi kamuoyunda tepkilere neden oldu.

Kimisi sokaktan, kimisi sosyal medyadan “Yasa değil cinayet” diyerek AKP’li vekillerin imzalarıyla getirilen yasa tasarısına tepkilerini gösterdi.

İstanbul, Kadıköy‘de dün (23 Temmuz) bir araya gelen yüzlerce yurttaş, “Yasayı geri çek”, “Meclise kan bulaştı”, “Bir avuç azınlık katliam istiyor, yüzde 85 hayır diyor” ve “Bu yasayı durduracağız” pankartlarıyla protesto gerçekleştirdi.

Ankara’da ise günlerdir sokakta yaşayan köpekler yaşamına devam edebilsin, yasa tasarısı geçmesin diye nöbet tutuluyor. Kuğulu Park’ta tutulan yaşam nöbeti sürüyor.

Dün ise komisyonda görüşmeler devam ederken hayvan hakları aktivistleri Atatürk Bulvarı’nı trafiğe kapatarak basın açıklaması yaptı. Polisin müdahalesinin ardından yol yeniden trafiğe açıldı.

İzmir‘de sokakta yaşayan hayvanlar için verilen yaşam hakkı mücadelesi ise yürüyüşlerle, basın açıklamalarıyla, protestolarla devam ediyor.

Alsancak ÖSYM önünde dün (23 Temmuz) yürüyüş başlatan eylemcilerin sayısı yüzleri aştı. Yürüyüşte de yine aynı talep sloganlara dönüştü:

“Sokaktayım, yanındayım”, “Yasayı geri çek”, “Yasa değil katliam”

Bursa‘da da sokakta yaşayan hayvanların yaşam hakkını savunmak üzere eylem başlatıldı. Her gün Üç Fidan Parkı‘nda bir araya gelecek olan yurttaşlar, dayanışmaya destek çağrısında bulundu.

Komisyondan geçen yasa tasarısına karşı gösterilen tepkilerin işaret ettiği mücadele mesajı ise söz konusu yasa tasarısının TBMM‘den geçirilmemesi.

 

 

 

[İklim Masası] İklim değişikliği, haziran ayındaki sıcak dalgasını şiddetlendirdi

Yeni yapılan bir çalışma, 11-14 Haziran tarihlerinde Türkiye’yi de etkileyen sıcak dalgalarının iklim değişikliği nedeniyle kuvvetlendiğini gösteriyor. Bilim insanlarına göre dalga,  bölgede daha önce yaşananlara göre 1.5 dereceye kadar daha sıcak gerçekleşti.

İklim Masası’nın Yunanistan’daki partneri Climatebook’un da katkı sunduğu çalışma, aşırı hava olaylarını inceleyen Fransa merkezli ClimaMeter tarafından yapıldı.

Bilim insanları, Haziran 2024’te Doğu Akdeniz’de yaşanan sıcak dalgasının iklim değişikliği ile ilişkisini anlamak için sıcak dalgalarının 1979’dan günümüze nasıl değiştiğini inceledi. 2001-2023 yılları arasında kaydedilen aşırı sıcakların, 1979-2001 yılları arasında gerçekleşmiş olsaydı nasıl görüneceği araştırıldı. Çalışmanın sonucunda, haziran ayında yaşanan sıcak hava dalgasında iklim değişikliğinin önemli rol oynadığı tespit edildi.

‘Az rastlanan bir olay’

Çalışmanın bulguları şöyle:

  • Haziran 2024’te Doğu Akdeniz’de yaşanana benzer sıcak dalgaları, bölgede daha önce kaydedilenlere kıyasla 1,5°C’ye kadar daha sıcak.
  • Haziran 2024’te Doğu Akdeniz’de yaşanan sıcak dalgası, kısmen az rastlanan bir olay.
  • Sıcak dalgasında gözlenen yüksek sıcaklıklar, büyük ölçüde insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlanabilir. Doğal iklim değişkenliğinin küçük bir rol oynadığı sonucuna varıldı.

  • Yüzey basıncı değişiklikleri, günümüzde bu tip olayların Balkanlar üzerinde daha yüksek, Türkiye’nin doğusunda ise daha düşük yüzey basıncı ile gerçekleştiğini gösteriyor.
  • Sıcaklık değişiklikleri ise benzer olayların günümüzde en az 1,5°C daha sıcak olduğunu ortaya koyuyor. En yüksek değerlere, Batı Balkanlar’da ve Kuzey Afrika’da ulaşılıyor.
  • Rüzgar hızı değişiklikleri, Karadeniz’de 2km/sa daha az rüzgarlı koşullar gösteriyor. Orta Akdeniz’de ve Levant Denizi’nin bazı bölgelerinde ise daha rüzgarlı koşullar gözleniyor.

Çalışma, benzer geçmiş olayların daha önce çoğunlukla haziran ayında meydana geldiğini, günümüzde ise daha çok mayıs ve temmuz aylarında gerçekleştiğini gösteriyor. Kentsel alanlardaki değişiklere göre İstanbul geçmişe kıyasla 0,3 ila 0,8°C daha sıcak.

Çalışmanın tamamını incelemek için tıklayın

Ne olmuştu?

3 ile 27 Haziran 2024 tarihleri arasında kaydedilen aşırı sıcaklar, Türkiye’nin yanı sıra bazı Güneydoğu Avrupa ve Orta Doğu ülkelerini de etkiledi. Sıcaklıklar, 11-14 Haziran arasında kaydedilen sıcak dalgası ile zirve noktasına ulaştı. Yeni yapılan bir çalışma, yaşanan şiddetli sıcak hava dalgasında iklim değişikliğinin önemli rol oynadığını ortaya koyuyor.

1991-2020 yılları arasındaki iklim verileri ile kıyaslandığında en yüksek sıcaklık anomalilerinin Türkiye’de ve Yunanistan’da yaşandığı görülüyor. Bu durum Türkiye’de orman yangınlarının yayılmasını tetiklerken, Yunanistan’da ise 44,5°C’ye varan sıcaklıklar ölümlere sebep oldu. Yetkililer, sıcak hava uyarısı yapmak veya okullar ile turistik yerleri kapatmak gibi sağlık önlemleri aldı.

Yunanistan’da, 2010-2019 yılları arasındaki medyan (ortanca) değerin 2,9 ila 4,8°C üzerinde, rekor sıcaklıklar kaydedildi. Atina Ulusal Gözlemevi verilerine göre Haziran 2024, en azından 1960 yılından bu yana yaşanan en sıcak haziran ayı oldu.

Kıbrıs’ta da 44-45°C’lik rekor sıcaklıklar kaydedildi. Sıcak dalgası, en az iki kişinin sıcaklık çarpması nedeniyle yaşamını kaybetmesine neden oldu ve sağlık sistemi üzerinde kayda değer baskı yarattı.

Balkanlar’da ise sıcak hava dalgasının önemli etkilerinden biri elektrik kesintileri oldu. Karadağ, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Hırvatistan’da yaşanan kesintiler hem gündelik yaşamı aksattı hem de aşırı sıcakların yarattığı zorlukları şiddetlendirdi.

Yüzey basıncı anomalileri; Türkiye’nin yanı sıra Balkanlar, Kıbrıs ve Orta Doğu’da pozitif anomali gözlendiğini ortaya koyuyor. Bu anomali, aşırı sıcaklardan önemli ölçüde sorumlu görünüyor. Güney Balkanlar ile Anadolu’daki sıcaklık anomalilerinin yer yer +10°C’ye ulaştığı gözleniyor.

Yağış verileri ise etkilenen bölgenin büyük kısmında yağış kaydedilmediğini ortaya koyuyor. Bunun tek istisnası, Kuzey Yunanistan’da ve Türkiye’nin bazı bölgelerinde kaydedilen hafif yağışlar.

Bu süreçte hafif ila orta seviyede rüzgarlar kaydedilirken, en şiddetli rüzgarlar ise Ege Denizi’nde ve Orta Doğu’da yaşandı.

İklim değişikliği ve sıcak hava dalgaları arasında net bir ilişki var

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2021 yılında yayımladığı 6. Değerlendirme Raporu’nun ortaya koyduğu üzere, sıcak hava dalgaları ile iklim değişikliği arasında net bir ilişki var. İklim değişikliği, sıcak  dalgalarının artışına çeşitli şekillerde ve önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Sıcak dalgalarının sıklığını, şiddetini ve süresini artırıyor.

İklim değişikliğinin kara koşullarını değiştireceği, sıcaklık ve yağışı etkileyeceği, kuzeyde kar örtüsünü azaltıp kış ısınmasını artıracağı, tropik bölgelerde ise yağışın artmasıyla birlikte büyüme sezonunda ısınmayı azaltacağı öngörülüyor.

Küresel ısınma ve kentleşme, özellikle sıcak hava dalgaları sırasında şehirlerde ve çevresinde ısınmayı artırabilir. Bu etki, gece sıcaklıkları üzerinde, gündüz sıcaklıklarına göre daha büyük olabilir.

Nitekim Doğu Akdeniz’de yer yüzeyine yakın hava sıcaklıkları, 20. yüzyıldan bu yana artıyor. Bu durum, bölgede sıcak hava dalgası riskini artırıyor. Zaten sıcak olan şehirlerde; küresel ısınma, nüfus artışı ve özellikle yaz aylarında artan turist sayısı nedeniyle sıcaklığa giderek daha fazla maruz kalınıyor.

 

 

Etiyopya’da aşırı yağışların tetiklediği heyelanda 229 kişi hayatını kaybetti

Etiyopyalı yetkililer, ülkenin Gofa Bölgesi‘nde Pazartesi (22 Temmuz) günü art arda meydana gelen iki heyelanda 229 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Başkent Addis Ababa‘nın 320 kilometre güneybatısındaki Güney Milletler, Milliyetler ve Halklar Bölgesi (SNNPR) eyaletine bağlı olan Gofa’daki aşırı yağışlar pazartesi günü birkaç dakika arayla gerçekleşen iki heyelanda 200’den fazla insan toprak altında kalarak can verdi.

Fotoğraf: Gofa İletişim İşleri Departmanı

Yerel İletişim İşleri Departmanı‘nın bildirdiğine göre Gofa’nın Kencho-Shacha bölgesinde hayatını kaybedenlerin 148’i erkek, 81’i kadın. Güney Bölge Eyaleti temsilcisi Alemayehu Bawdi de ölü sayısını doğrulayarak arama kurtarma çalışmalarının devam ettiğini ve bazı insanların topraktan sağ çıkarılarak tedavi için sağlık merkezlerine götürüldüğünü bildirdi.

Eyalet yöneticilerinden Dagemawi Ayele, insanları heyelandan kurtarmak için gelen yerel yönetim temsilcileri, öğretmenler, sağlık çalışanları ve tarım işçilerinden de bazılarının hayatını kaybettiğini söyledi.

Addis Ababa’dan parlamento üyesi Kemal Hashi Mohamoud, insanlara gıda ve barınak yardımı yapıldığını belirtti.

Aşırı yağışlar heyelanı tetikledi

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) mayıs ayında eyalette nisan ve mayıs aylarında yaşanan “sel baskınlarının çeşitli bölgelerde 19 binden fazla insanı etkilediğini, binden fazla insanı yerinden ettiğini ve geçim kaynakları ile altyapıya zarar verdiğini” açıklamıştı. 

Güney bölgesinde önceki yıllarda da heyelan yaşandı. 2016 yılında yaşanan toprak kayması ve sel felaketinde 50’den fazla insan hayatını kaybetti. 2018 yılında ise bir hafta arayla medyana gelen iki heyelan da 32 can aldı.

İklim krizi sel riskini nasıl artırıyor?
İklim krizinin dört atlısı: Sıcak dalgaları, kuraklıklar, yangınlar ve seller

İklim değişikliğinin tehdidi altında

Heyelanı tetikleyen sellerin oluşması için birçok faktör bulunuyor. Bunlardan biri de iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı sıcakların atmosferin su tutma kapasitesini arttırarak aşırı yağışları tetiklemesi.

Birleşmiş Milletler, ülkenin bir yanının şiddetli kuraklıkla mücadele ederken diğer yanının seller ve heyelanların tehdidi altında olduğuna dikkat çekti.

Bölgede tarım ve hayvancılıkla uğraşan topluluklar bir süredir alternatif gıda üretim yöntemlerini keşfetmeye yönlendiriliyor. Ancak hala milyonlarca kişi iklimle krizi nedeniyle yetersiz beslenmeyle karşı karşıya.

Etiyopya’da kuraklık: En az 50 kişi ve binlerce hayvan açlıktan öldü

Tarım Bakanı’ndan ‘katliam yasası’na uymayan belediye başkanlarına hapis cezası uyarısı

Sokakta yaşayan hayvanların toplatılmasını ve öldürülmesi amaçlayan “Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin tüm itirazlara ve tartışmalara rağmen, AKP ve MHP oylarıyla komisyondan geçmesinin ardından konuşan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, yasaya uymayan belediyeler için 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası öngörüldüğünü söyledi.”Bu yasanın bir katliam yasası olarak söyleniyor olması anlam veremediğimiz bir husus” diyen Yumaklı, sorunu çözmeye odaklandıklarını iddia etti.Yasa Meclis’ten geçtikten sonra sokaklarda hayvan görülmeyeceğini söyleyen Bakan, “Hayvanların sahiplendirilmesi için yoğun kampanya yapılsın. Bu konuda sorumluluğu olan tüm kurumlar görevini yerine getirecek. Kanunda görevini yerine getirmeyenler için hapis cezası var” dedi.

Komisyondan geçen yasa teklifi, bakanlıkları ve belediyelere destek ve teşviklerin kaynaklarının sağlanması açısından hiçbir somut imkan sağlamıyor.  Ancak yüklenen görevlerin yerine getirilmemesi halinde yerel yönetimler için bir “ceza zinciri” tehditini öngörüyor.

Buna göre, büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu 25 bini aşan belediyeler, sahipsiz veya güçten düşmüş ya da tehlike arz eden hayvanların korunması ve sahiplendirilinceye kadar bakımının yapılması ile rehabilitasyonunun sağlanması amacıyla hayvan bakımevleri kuracak. Belirtilen hayvanlar, ilgili belediyeler tarafından hayvan bakımevine götürülecek. Hayvan bakımevi kurma zorunluluğu olmayan belediyeler ile il özel idareleri, sorumluluk alanındaki bu hayvanları en yakın hayvan bakımevine götürecek.

Belirtilen kaynağı ayırmayan belediye başkanı ve meclis üyeleri ile ayrılan kaynağı hayvan bakımevi kurmak, sahipsiz hayvanları toplamak, rehabilite etmek veya sahiplendirilinceye kadar bakmak için harcamayan veya bu kaynağı başka amaçlar için sarf eden belediye başkanı ve belediye yetkililerine 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilecek.

Belediyeler, 31 Aralık 2028’e kadar hayvan bakımevleri kurmak, rehabilitasyon işlemlerini gerçekleştirmek ve sahipsiz hayvanlara sahiplendirilinceye kadar bakmak için kesinleşmiş en son bütçe gelirlerinin binde 5’i oranında kaynak ayıracak. Bu oran, büyükşehir belediyelerinde binde 3 olarak uygulanacak. Ayrılan ödenekler başka bir amaç için kullanılamayacak.

 

Eğirdir Gölü’nü alg kapladı: Ölen binlerce su canlısı kıyıya vurdu

Aynı zamanda Isparta’nın içme su kaynağı da olan göldeki oksijen oranının düşmesi, birçok su canlısının kitlesel ölümüne yol açtı.

Kesici: Gölü temizleyen canlılar yok oluyor

Türkiye’nin pek çok sulak alanını etkileyen, küresel ısınmaya bağlı kuraklık, aşırı su çekilmesi gibi nedenlerle son yıllarda su seviyesi ciddi düzeyde düşen ve hali hazırda kirlilikle boğuşan gölün korunması için mücadele veren Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici,  şöyle konuştu:

“Burada gördüğümüz su salyangozları, Eğirdir Gölü’ndeki ağır metaller, tarım atıkları gibi atıkların temizlenmesinde birebir rol alan canlılar. Eğirdir Gölü’nün çevresinde, binlerce diyebileceğimiz sayıda bunların ölülerini görmekteyiz. Bunlar aynı zamanda ekonomik değeri de çok önemli canlılar. Bu toplu ölümler, Eğirdir Gölü’nün ekosisteminin göçtüğü, gölün yok olduğunun göstergesidir.”

‘Gölün direnci kalmamış’

Ölümlerin temel nedenine ilişkin bilgi veren Dr. Kesici şu bilgileri verdi:

“Su bitkilerinin her tarafa dağıldığını görüyoruz. Bunlar su bitkilerinin üzerine tutunup da yaşayan organizmalar. Büyümelerini, gelişmelerini, suyun içerisinde ancak bitkilere tutunmak suretiyle yapabiliyorlar. Bitkiler koptukça, yaşam özelliklerini kaybettikçe bunlar da onlarla kenarlara kadar sürükleniyor. Sahilin her tarafında bunları görebiliyoruz. Gölün ekosistemi göçmüş; yani başka bir ifadeyle gölün direnci kalmamış. Fransa’da bu canlıların  6-7’sini çorba yapıp, 20-30 Euro’ya satıyorlar. Aynı şey İngiltere‘de, İtalya‘da, Avrupa‘nın birçok kısmında görülebilir. Ama maalesef bizde katledilmiş vaziyette duruyor.”

Balık popülasyonuna müdahale, felaket getirdi

Su yüzeyini kaplayan alglerin kirliliğin kanıtı olduğunu belirten Kesici, uzun yıllardır gölün yaşadığı tehlikeleri dile getirip uyarılar yaptıklarını ama göl için herhangi bir çalışma yapılmadığını belirtti. Erol Kesici, göldeki balık popülasyonuna dış müdahalenin de sorunu büyüttüğüne vurgu yaptı:
  

“Eğirdir Gölü’nü kaplayan bitkiler, gölün doğal bitkileri olan su sümbülü, civan perçemi, chara ve kurdele otu. Eskiden gölün doğal ekosisteminde dokuz çeşit otçul balık bulunmaktaydı. Balıklandırma için atılan levrek, sazan gibi balıklar bu otçul balıkları yedi. Halbuki bu bitkiler otçul balıkların en iyi besinleriydi. Yani bir merayı, otlağı düşünün. Oradaki koyunlar nasıl otla besleniyorsa, aynı zamanda o ortamdaki ot dengesini koruyorsa işte göldeki balık popülasyonunun etçilleştirilmesi gölün her tarafının bu otlarla kaplanmasına neden oldu” ifadelerini kullandı.

Alg patlaması: İklim değişikliği ve insan faaliyetleri temel nedenler

Alg patlaması, ‘suda azot ya da fosfor gibi besin maddelerinin artması nedeniyle deniz yosununun çoğalması’ olarak tanımlanıyor. Temel nedeni, tarım ve insan faaliyetleri.

Su seviyesinin düşmesinin de alg patlaması üzerinde etkisi var. Küresel iklim değişikliğinin en önemli etkisinden birinin yağış rejiminin değişmesi. Artık çok daha az yağış düşmesinin yanı sıra atmosferik havanın ısınması, aşırı sıcaklara bağlı buharlaşmanın artması, bu tip göllerde su seviyesinin daha çok düşmesine sebep oluyor.

Oksijensiz kalan suda canlı yaşamı da yok oluyor

Özellikle son 40-50 yıldır, iklim değişikliğinin sonuçları, su kaynaklarına giren büyük miktarda azot ve fosfor nedeniyle bu tür alg patlamalarını çok daha sık yaşıyoruz.

İznik Gölü’nde alg patlaması yaşandı, belediye başkanı ve işletmeciler memnun!
‣ Marmara Denizi’nde alg patlaması: Erdek sahilleri kahverengiye büründü
‣ Uluabat Gölü’nde alg patlaması: Nedeni insan faaliyetleri ve küresel ısınma
‣ İzmit Körfezi alg patlaması nedeniyle kahverengiye büründü
‣ İzmir Körfezi’nde alarm: İlk kez müsilaj ve mikro algler bir arada görüldü

Algler, sudaki oksijen oranını düşürdüğü için göldeki canlıların hayatını tehdit ediyor, zira algler şu anda İznik Gölü’nde olduğu gibi yüzeyde bir tabaka oluşturuyor.  Bu da ışığın dibe girişini, dolayısyla fotosentez yapan organizmaların bunu yapamaması anlamına geliyor. Bunun sonucunda da oksijen üretimi azalıyor.

Geçen hafta İznik Gölü’nde yaşanan alg patlaması da suyun rengini değiştirmiş; yerel yönetimler bunu “turist getireceği” gerekçesiyle “memnuniyetle” karşılamıştı. 

Ayrıca aşırı çoğalan algler, bir süre sonra ölerek organik materyal olarak dibe çöküyor. Bu da bakteri faaliyetini artırıp, sudaki oksijeni de tüketebiliyor. Temizlenmeleri de mümkün değil. Bazı durumlarda da yine alglerin çoğalmasına bağlı olarak aşırı oksijenlenme de görülebiliyor. Bu da zararlı.

Bir diğer risk ise karaciğer üzerinde etkili olduğu tespit edilmiş olan bir toksinin göldeki balıklara, buradan da balıkları tüketen insan ve kuşlara geçmesi.