Ana Sayfa Blog Sayfa 5235

Fransız Bakan’ın ‘Haçlı’ gafı

0

Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant, önceki gün bir televizyon programında, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ülkede sürekli eleştirildiğini ancak Libya operasyonunda koalisyon güçlerine öncülük ettiği için takdir kazandığını, ‘Haçlı Seferleri’ benzetmesiyle ifade etti.

Gueant, “Herkes Albay Kaddafi’nin yaptığı soykırımı görüyordu. Neyse ki Sarkozy BM kararının uygulanması için ‘Haçlı Seferlerinin başını çekti’, aynı şekilde Arap ve Afrika birliklerini de harekete geçirdi” dedi.

Gueant’in açıklaması Fransız basınında ‘yanlış kullanılmış bir ifade’ şeklinde yorumladı. Fransızcada ‘zor bir işe girişmek’ anlamında da kullanılan deyimi seçmesi tepki çekti. Operasyonu ‘Haçlı Seferleri’ olarak nitelendiren ilk isim Kaddafi’nin kendi olmuştu. Rusya Başbakanı Putin de BM kararı için ‘Ortaçağ’daki Haçlı Seferi çağrılarını anımsatıyor’ demişti.

(Cumhuriyet)

Portekiz’de başbakan istifa etti

0

Ekonomik önlemler isteği, Portekiz’in azınlık hükümeti Başbakan’ı Jose Socrates’in görevini bırakmasına yol açtı.

Portekiz’de hükümetin hazırladığı ekonomik önlem paketini içeren bütçenin parlamentoda reddedilmesi üzerine, Başbakan Jose Socrates istifa etti.

Parlamentodaki oylamada muhalefetteki beş parti de, öngörülen önlemlerin aşırı boyutlarda olduğunu savunarak, bütçeye olumsuz oy kullandı.

Socrates’e göre bu durum ülkeyi yönetilemez hale getirecekti.

Socrates’in başında bulunduğu azınlık hükümeti, ülkenin zor durumda olan ekonomisini, kamu harcamalarında büyük kısıntlara gidilmesi ve vergilerin arttırılması yoluyla düzlüğe çıkarmayı öngörüyordu.

Ülkede birkaç ay içinde seçime gidilmesi bekleniyor. Merkez-sol Sosyalist Parti’den olan Başbakan Socrates, parlametodaki oylamadan iki saat sonra Cumhurbaşkanı Anibal Cavaco Silva’ya istifasını sundu.

Portekiz’in borçlarının maliyeti tırmanırken, yatırımcılar ülkenin ekonomik sağlığından kaygı duyuyor. (Yeşil Gazete, BBC)

Savaşın ilk kazananı silah şirketleri

Libya’ya saldıran koalisyon güçlerinin sayısı hızla artarken, bu savaşın öncesinin de, sonrası gibi karlı olduğu ortaya çıkıyor. Libya’ya saldıran ABD, İngiliz, İtalyan ve Kanada’ya savaş malzemesi sağlayan şirketlerin hisseleri tavan yaptı.

Birleşmiş Milletler güçlerinin Libya’ya askeri müdahaleyi başlatması piyasalarda bir istikrarsızlığa yol açmazken dünyadaki dev savunma sanayi ve silah şirketlerini de her anlamda olumlu etkiledi.Bilindiği gibi, Libya’ya yapılan saldırı cuma günü başlamıştı.

ABD borsası tekrardan 12 bin puanın üzerine çıktı, büyük silah şirketlerinin hisse senetlerinde üç işlem gününde yüzde 6’yı aşan artışlar yaşandı.

Mayın korumalı araçları ile ABD ordusuna Irak ve Afganistan’da önemli destek sağlayan İngiliz BAE Systems’in hisse senetleri (BAESY) üç günde yüzde 6.36 çıkışla en yüksek artan şirket oldu. Helikopter ve savunma elektroniği alanında faaliyet gösteren İtalyan Finmeccanica yüzde 5.55 yükseldi.

BOEİNG YÜZDE 5 YÜKSELDİ
Cumhuriyet’in haberine göre, Kanadalı Bombardier’in hisseleri yüzde 2.38 ile en fazla değer kazanan şirketler arasında yer aldı. Helikopter, elektronik ve savunma sistemleri dizaynı ve üretimi konusunda da uzman olan Boeing’in hisseleri yüzde 5.12 yükseldi.

ABD ordusunda önemli rol oynayan Lockhead Martin’in hisseleri yüzde 1.11, küresel parça tedarikçilerinden Honeywell International’ın hisseleri yüzde 2.41, F-35 savaş uçaklarının 25’inden fazlasını üreten Northop Grumman’ın hisseleri 2.29 çıktı. General Dynamics yüzde 2.80 değer kazandı.

Silah şirketlerinin hisseleri cuma akşamından bu yana ‘al’ ya da ‘kuvvetle al’ tavsiyesiyle satılıyor. Bazı hisselerde kâr satışları başladı bile. Silah şirketleri 2009’da 401 milyar dolarlık satış yaptı. Fortune 500 listesinde 11 silah şirketi yer alıyor. (Yeşil Gazete, Ntv)

‘Nükleeri desteklemek ruhu şeytana satmaktır’

Japonya’da deprem sonrası yaşananların nükleer enerjinin 11 Eylül’ü olarak niteleyenler var. Bu olay sizin için de insanlık tarihinde bir dönüm noktası mıdır?
Şurası kesin ki, bağımsız ve eleştiri hakkı kısıtlanmamış bir medyanın bulunduğu ve özgür bir sivil toplumun olduğu hiçbir ülkede nükleer enerjinin geleceği yok. Uzun vadeli baktığımızda nükleer enerji her şeyden önce yolsuzluğun ve baskı rejimlerinin sürdüğü, yöneticilerin sorgulayan bir kamuoyundan çekinmek zorunda olmadığı ülkelerde yaşatılabilen bir enerji biçimi olacaktır. Çin’de bile nükleer enerji kullanımının genişletilmesine yönelik planlar hakkında eleştirel bir tartışma başlamış bulunuyor.

Nükleer enerjinin gözden geçirilmesi, tartışılması açısından Almanya diğer Avrupa ülkelerinden bir adım önde mi sizce?
Yedi yıl süren Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyon döneminde Almanya nükleer enerjisinden tedricen çıkmaya ve yenilenebilir enerji çağına girmeye karar verdi. Yenilenebilir Enerjiler Yasası savaş sonrası Almanya’nın en başarılı yasalarından biri. Bu yasa Avrupa’da ve dünyada çok sayıda ülke tarafından örnek de alındı. Ben bu bilgiyi Ankara’daki ve hükümetteki tanıdıklarıma tekrar tekrar verdim, maalesef pek bir netice alamadım. Bugün Le Monde gazetesi bile birinci sayfasında nükleer enerjiyi sorgulayan başlıklar atıyor. Ayrıca biliyor musunuz, George W. Bush 40 tane yeni nükleer santral yapmak iddiasıyla işbaşına geçmişti ama iktidarda olduğu sekiz yıl boyunca bir tek santral inşa ettirmedi. Obama da başka türlü davranmayacak. Nükleer enerji geçmiş çağın teknolojisidir. Saldığı karbondioksit gazıyla atmosferi ısıtan kömür santralları geçmiş çağların teknolojisidir. Geleceğimiz, enerji tasarrufunda, enerjinin etkin kullanımında ve de yenilenebilir enerjilerde. Elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerjilerin payı Almanya’da yüzde 17’ye ulaştı ve daha da büyüyor.

Almanya’da bazı yaşlı nükleer santralların geçici olarak kapatılması kararı bir zihniyet değişimi mi? Yoksa bunu Merkel’in seçim yatırımı olarak mı değerlendirmek gerekiyor?
Yasa, nükleer santrallarının geçici olarak kapatılmasını öngörmüyor. Nükleer santralları işleten firmalar teorik olarak yargı yoluna başvurabilir. Hatta kalan kullanım süresini daha yeni tarihlerde yapılmış nükleer santrallara aktarabilirler. Meşru olan, bizim o zamanlar nükleer enerji sektörüyle vardığımız anlaşma uyarınca, nükleer enerjiden çıkma planlarına geri dönmektir. Bu anlaşma, en eski santralların bu yıl ve gelecek yıl ve 2020’de de son santralın kapatılmasını öngörüyordu. Benim izlenimime göre de federal hükümet bugün ve gelecek pazar günü yapılacak üç eyalet seçiminden önce kamuoyu tepkilerini göğüslemek için zaman kazanmaya çalışıyor.

Japonya’da yaşanan çok acı bir tecrübe olabilir ama sadece bu yüzden kamuoyunda değişen zihniyetten, Yeşiller’in seçimlerde faydalanabileceğini düşünüyor musunuz?
Nükleer enerjinin tehlikeleri konusundaki öngörülerimizin haklı çıkmasını elbette ki istemezdik. Ama görüyorsunuz dünyada çekirdek erimesi tehlikesi olmayan hiçbir nükleer santral yok. Çernobil’den sonra bu konuda teknolojik gelişme sağlanmaya çalışıldı ama bunun mümkün olmadığı görüldü. Ayrıca örneğin nükleer santrallara karşı bir terör eylemi ihtimalini de, nükleer santral üzerine uçak düşmesi tehlikesini de göz ardı edemezsiniz. Teknisyen hataları, insani zafiyetlerden kaynaklanan hatalar olabilir, bunlara karşı mutlak önlemler mümkün değil.

Türkiye’de oluşan nükleer karşıtı harekete ‘üçüncü nesil santralların’ risksizliğinden söz ediliyor. Almanya’da size bu yönde fikirler öne sürüldüğünde siz ne cevap veriyorsunuz?
Nükleer santral lobileri hep yeni yeni propaganda masalları uyduruyor. Bazen enerji açığı olduğunu iddia ediyorlar, bazen nükleer santrallarla ucuz enerji elde etmekten, bazen de iklimi korumaktan söz ediyorlar. Gerçekte tek bir neden var: Para! Nükleer santral lobisi büyük paralar kazanıyor ve maalesef siyasette dostları çok. Dediğim iyi anlaşılsın diye tekrar etmek istiyorum: Çekirdek erimesi tehlikesi olmayan tek bir nükleer santral yok dünyada. Hiçbir sigorta şirketi nükleer santralları sigorta etmeye yanaşmıyor. Bir deprem ülkesinde, fay hattı üzerinde nükleer santral inşa etmeye kalkışmayı aklım, havsalam almıyor. Çocuklarımız, gelecek kuşaklar kâr amacıyla yurtlarını, insanların sağlığını ve doğayı kurban edenler hakkında ne düşünecekler? Nükleer enerjiye destek olan, Goethe’nin Faust’undaki gibi ruhunu şeytana satmak durumundadır.

Gezegenin gidişatına bakınca en ‘yeşil’ olanın siyasette kazanacağı günler için insanlığın daha fazla felaket mi yaşaması gerekiyor?
Umarım böyle olmaz. Bir sürü felaketi bugün bile görmezlikten geliyoruz. Birkaç yıl öncesine kadar nükleer atık dolu varillerin denizlere atılmasına, bunun getirdiği tehlikelere dair kimse bir şey söylemiyor. Bu variller paslanmış durumda. Bu atıklar denizleri ve denizlerde yaşayan tüm canlıları, yediğimiz balıkları kirletiyor. Topraklarında uranyum madeni işletildiği için yurtları radyasyonla kirlenen, yaşanmaz hale gelen yerli halklardan kimse söz etmiyor. Ama kıyamete götüren örgütlü çılgınlığa karşı direniş gelişiyor. Türkiye’de de nükleer çılgınlığa karşı birlikte mücadele ettiğimiz yeşil dostlarımızın sayısı artıyor. Dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık. Çocuklarımız bir gün bize Hasankeyf’in kültür hazinelerini, Munzur Çayı’nın suyunu ve Allianoi’un hikâyesini, belki de Ecemiş fay hattına niçin nükleer santral kurulduğunu soracaklar. Başbakan Erdoğan onlara ne cevap verebilecek?

‘Tüpgaz benzetmesi Japon halkına şamar gibi’

Başbakan Tayyip Erdoğan Akkuyu Nükleer Santralı’na muhalefet edenlere, riski olmayan hiçbir yatırım olmadığını, bu şekilde düşünürsek evde tüpgaz bile kullanmamak gerektiğini söyledi. Ne diyorsunuz bu tüpgaz teşbihine?
Başbakan’ın bu sözleri çok ciddi olarak söylediğini düşünemiyorum. Ülkenin geniş alanlarının radyoaktif maddelerle zehirlenmesi tehlikesinin tüpgaz patlamasıyla mukayese edilmesi, şimdi nükleer felaket korkusuyla titreyen Japonya’daki halkın yüzüne vurulmuş bir şamar gibi geliyor. Nükleer santral lobisi eskiden bize ekarte edilemeyecek risk oranının bir milyonda bir olduğu masalını anlatıyordu. Benim yaşım 45 ve şimdiye dek Harrisburg, Çernobil ve şimdi Japonya felaketlerini yaşadım. 1 milyon yıl süre göz önüne alındığında çok fazla değil mi? Ayrıca daha nükleer atıkların nihai depolanması konusuna hiç girmedik. Yüksek teknoloji ülkesi Almanya bile toplam olarak 1 milyon yıl süreyle saklanması gereken nükleer atıkları nerede ve nasıl depolayacağını bilmiyor. Aşağı Saksonya eyaletinde Asse bölgesindeki nükleer atık deposu 1 milyon yıl boyunca nükleer atıkları dış dünyadan uzak tutacak, saklayacak deniyordu. Şimdi aradan daha 40 yıl bile geçmeden burada yeraltında depolanan nükleer atıkların ortaya çıkan sakıncalar nedeniyle bu depolardan başka yere taşınması gündeme geldi. Bütün bu masrafları hesaba katarsanız nükleer enerjinin en pahalı enerji olduğunu hemen görürsünüz.

Röp: Pınar Övünç / Radikal

Polis kitabın yazılı kopyalarını imha etti

Gazeteci Ahmet Şık’ın, ‘ İmamın Ordusu’ adlı kitabını basacak olan yayınevinde polis tarafından yapılan baskının ayrıntıları ortaya çıkmaya başladı.

Alınan bilgiye göre, Ahmet Şık’ın yayımlanacak ‘İmamın Ordusu’ adlı kitabıyla ilgili olarak, İthaki Yayınevi’nin Kadıköy’deki merkezinde, polis ekipleri tarafından arama başlatıldı. Yayınevinin Kadıköy’deki merkezindeki aramada polisin kitabın kopyasını aradığı belirtilidi.

Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” adlı kitabını basacak olan İthaki Yayınevi’nin büroları dün akşam Savcı Zekeriya Öz’ün talimatıyla basıldı.

Ellerinde kitabın basımının durdurulması için tebligat bulunan Güvenlik Şube Müdürlüğü ekipleri saat 18.00 sıralarında Kadıköy Mühürdar Caddesi’nde bulunan büroya baskın yaptı. Ancak yayınevinin bu bürodan taşındığı anlaşılınca polis ekipleri bu kez Bahariye’de bulunan yeni büroya gitti. Yaklaşık 15 polis 5 saat süreyle büroda arama yaptı.

Kitabın nüshaları, evrak ve bilgisayarlar tek tek incelendi. Yayınevi editörü Ahmet Öz, polislerin kitabın yazılı kopyalarını imha ettiğini, bilgisayarlarda bulunan kopyalar içinde harddisklerin götürdüğünü söyledi. Aramalar sırasından gözaltına alınan olmadı. Şık’ın kitabının bir nüshasının Oda TV baskınında bulunduğu iddia edilmiş ve daha sonra da Şık gözaltına alınmıştı. (Yeşil Gazete, T24)

Kaleci Rogerio gole doymuyor

0

Sao Paulo futbol takımının kalecisi Rogerio Ceni, kariyerinin 99. golünü kaydederek dalyaya bir adım daha yaklaştı.

Brezilya’daki Sao Paulo futbol takımının kalecisi Rogerio Ceni, kariyerinin 99. golünü kaydederek forvetleri kıskandıran bir rekora imza attı.

Serbest vuruş ve penaltı uzmanı olan 38 yaşındaki Brezilyalı kaleci, Paulista liginde dün oynanan maçta rakip ağları bir kez daha havalandırdı ve dalyaya bir adım daha yaklaştı.

Kaleci, maçtan sonra yaptığı açıklamada, pazar günü Corinthians ile yapacakları derbi maçında kariyerinin 100. golünü atmasınının çok büyük bir önemi bulunmadığını, bu maçı kazanmaları gerektiğini söyledi.

Paulista’da Corinthians 34 puanla ilk sırada yer alıyor. 31 puanlı Sao Paulo ise 3. sırada.

Yargıtayın ‘Demirci kova’ sınavı

Adana 2011 Newroz’unu geride bıraktı. 2011 Newroz’una dava açılır mı bilinmez ama Adana’da her Newroz sonrası dava açılması sıradan bir olay haline geldi. Zira 2006 yılındaki Newroz Tertip Komitesi Üyeleri 3 ay tutuklu yargılandılar ve ardından para ve hapis cezası aldılar. 2007, 2008, 2009 ve 2010 Adana Newrozlarına açılan davalar sonuçlanırken, 2006 Newroz Tertip Komitesi üyeleri, mahkemelerden bir türlü kurtulamadı.

‘DEMİRCİ KOVA’ VE ‘ZALİM DEHAP’

21 Mart 2006 tarihinde Adana’da düzenlenen Newroz kutlamasında tertip komite üyesi olan ve aynı yıl Osmaniye’de Newroz’da yaptığı konuşmada hakkında 4 ayrı dava açılan Emek Partisi GYK Üyesi Halil İmrek, iki davadan ceza almıştı.. Emek Partisi ve DTP Osmaniye İl Örgütlerinin ortak düzenlediği Newroz etkinliğinde konuşma yapan İmrek, Newroz efsanesinde geçen Zalim Dehak ve Demirci Kawa’yı anımsatmış ve bugünkü Zalim Dehak yolunda giden egemenlere gönderme yapmıştı. Ancak İmrek’in Osmaniye’deki 2006 Newroz kutlaması sırasında yaptığı konuşma nedeniyle açılan dava dosyasında komik hatalar vardı. Etkinlikte yapılan konuşmalar üzerine düzenlenen görüntü inceleme tutanaklarında Demirci Kawa sözü “Demirci Kova”, “Zalim Kral Dehak” sözü “Zalim DEHAP”, Newroz kutlu olsun anlamındaki Newroz piroz be sözü ise “Nevroz firoz be” ve “Değerli emekçiler” ise “Değerli EMEP’çiler’ olmuştu. İmrek’in söylediği “Biz sadece newroz’da değil her alanda DTP ile omuz omuzayız.” sözü, “PKK ile omuz omuza olmamız gerekiyor” şeklinde tutanaklara geçirilerek skandala imza atılmıştı.

İmrek, mahkemede konuşmasında PKK’den hiç söz etmediğini söyledi ve suçlamaları reddetti. Bu duruma rağmen Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi İmrek’e terör örgütü propagandası yapmak suçundan 1 yıl hapis cezası verdi. Dosya yargıtaya gitti. Başsavcılık İmrek’e verilen cezanın onanmasını istedi. Davanın temyiz incelemesini Yargıtay 9. Ceza Dairesi yapacak.

‘BARIŞ DİYENLER HAPSEDİLİYOR’

Konu ilgili görüşünü aldığımız EMEP GYK Üyesi Halil İmrek, verilen cezanın antidemokratik olduğunu ve Yargıtayın bu kararı bozması gerektiğini söyledi. İmrek “Barış ve kardeşlik yüklü mesajların verildiği Newroz etkinliğinde halen ceza ile karşılık verilmesi düşündürücüdür. Türkiye’de, ‘barış ve kardeşlik’ diyenlerin, Kürt sorununa demokratik ve halkçı çözüm isteyenlerin yargılanması ve cezalara maruz kalması egemenlerin Kürt sorunundaki çözüm yöntemlerini gösteriyor. AKP’nin ileri demokrasisi halkların kardeşliğine gönderme yapan ve halkın bir bayramı olan etkinliğe katılanları ve konuşanları cezalandırmaktır. Baskı ve cezalara rağmen biz demokratik haklarımızı kullanmaktan, barış ve kardeşlik mücadelesini yürütmekten geri durmayacağız” dedi.

Adana’da 2006 Newroz Tertip Komitesi üyeleri, yargılandıkları ‘Newroz davası’nın karara bağlanmasının ardından şimdi de ‘DTP’nin kapatılmasına neden oldukları’ için yargılanıyorlar. Eylem ve beyanlarıyla DTP’nin kapatılmasına neden olduğu öne sürülen kişilerden biri ise Emek Partisi Genel Yönetim Kurulu Üyesi Halil İmrek. 2006 Newroz Tertip Komitesi üyeleri, DTP Adana il ve ilçe yöneticileri ile Emek Partisi GYK Üyesi Halil İmrek’in de aralarında bulunduğu 16 kişiye “DTP’nin kapatılmasına neden oldukları gerekçesiyle” dava açılmıştı. Bu davanın iki duruşması görüldü. Ancak dava halen devam ediyor.

Faruk Akyıldız

Engelsiz Aslanların final grubu programı

0

Galatasaray’ın, Tekerlekli Sandalye Basketbol Federasyonu (IWBF) Şampiyonlar Kupası final grubundaki maçlarının programı belli oldu.

Galatasaray’ın, Tekerlekli Sandalye Basketbol Federasyonu (IWBF) Şampiyonlar Kupası final grubundaki maçlarının programı belli oldu.

Almanya’nın Zwickau kentinde 6-8 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek finallerde sarı-kırmızılı takım, (A) Grubu’nda ev sahibi RSC Rollis Zwickau takımının yanı sıra, İspanya’nın CD Fundosa Grupo ve İtalya’nın CMB Santa Lucia takımları ile mücadele edecek.

Finallerde (B) Grubu’nda ise Almanya’nın RSV Lahn-Dill, İtalya’nın Lottomatica Elecom Roma, İsveç’in Nörrkoping Dolphins ve İspanya’nın FGN Valladolid takımları yer alıyor.

Galatasaray’ın organizasyondaki maç programı şöyle:

6 Mayıs Cuma
14.30 RSC Rollis Zwickau-Galatasaray
19.00 Galatasaray-CMB Santa Lucia

7 Mayıs Cumartesi
10.30 CD Fundosa Grupo-Galatasaray

IWBF Şampiyonlar Kupası’nda final ve sıralama maçları, 8 Mayıs Pazar günü  oynanacak.

Organizasyonda daha önce 2007-2008 ve 2008-2009 sezonunda mutlu sona ulaşan Galatasaray, geçtiğimiz sezon ise beşinci olmuştu.

Almanya temsilcisi RSV Lahn Dill’in geçtiğimiz sezon dördüncü kez şampiyonluk sevinci yaşadığı turnuvanın rekorunu beş şampiyonlukla Hollanda takımı BC Verkerk Zwijndrecht elinde bulunduruyor.

Göstermelik tezkere: Gemiler orada, uçaklar yolda

Türkiye’nin, Libya’ya silah ambargosunu denetleyecek misyona gönderdiği gemiler TBMM’den çlkacak tezkereyi beklemeden yola çıktı. Tezkere bu sabah kapalı oturumda TBMM gündeme geldi.

Hükümetin, Libya’daki operasyon kapsamında NATO’nun deniz gücünde görev almasına karar verdiği Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait gemiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) bugün görüşülmesi beklenen izin tezkeresini beklemeden yola çıktı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, Türkiye’den 2 geminin Libya’da olduğunu, diğer 2 gemiyle denizaltının da hazırlıklarını tamamlayarak yola çıktıklarını söyledi.

Tezkerenin bugün kabul edilmesi durumunda, 6 F-16 uçağı konuşlanmak üzere İtalya’nın Sicilya bölgesindeki NATO üssüne havalanacak. Uçaklar, geçmiş yıllarda Kuzey Irak’ta uygulanan Çekiç Güç benzeri bir operasyona imza atacak.

Havada yakıt tankeri de gidecek

Bu uçaklara 1 adet havada yakıt ikmali tankeri de eşlik edecek. Uçaklar, diğer müttefik kuvvetlerle birlikte Libya hava sahasının kontrolünü sağlayacak. Savaşan Şahin F-16 uçaklarının yer bakım hizmetlerinin ise Türk Hava Kuvvetleri personeli tarafından karşılanacağı öğrenildi. Uçaklar, Libya hava sahasına izinsiz giren-çıkan tüm hava araçlarını zorunlu inişe tabi tutabilecek. (Yeşil Gazete, Cumhuriyet, Radikal)

Derin muhalefet

Haziran seçimi yaklaştıkça AKP iktidarının pervasızlığı kontrol edilemez bir şekilde artıyor. Bir kısmı kamuoyunca da paylaşılan araştırma sonuçları AKP’nin iyice kanıksamaya başladığımız siyaset âlemine tepeden bakan tavrının açıklaması olabilir mi? Seçimlerde CHP’nin bir alternatif olamayacağının ayan beyan ortaya çıkması, AKP’yi iktidar sarhoşluğuna sevk etmiş görünüyor.

13 Haziran sabahı Mecliste Anayasayı tek başına değiştirebilme çoğunluğunu ele geçiren Erdoğan gerçekten dikensiz bir gül bahçesine mi gireceğini sanıyor? Parlamentoda bir yasama dönemi daha ciddi bir muhalefetle karşılaşmayacağını gören AKP eskisinden daha büyük bir özgüvenle projelerini takdim etmeye başladı.

Kamuoyuna sunulan projeler alışıldık seçim vaatlerinin ötesinde, bir tür meydan okuma olarak anlaşılmalı. 3. köprü, boğaza otoyol, nükleer santraller, Karadeniz otoyolları, her ile havaalanı, kentsel dönüşüm proje paketleri birbiri ardına önümüze sürülüyor. Bizler bir korku filmi izler gibi dehşet içinde neler yapılabileceğini düşünürken, Başbakan o her şeyi hepimizden iyi bildiğini sanan tavrıyla bizleri ne kadar da önemsemediğini her fırsatta vurguluyor. Marmaray projesini geciktiren arkeolojik bulguları çanak çömlek diye nitelerken, bütün dünyayı günler boyu korku ve dehşet içinde bırakan nükleer tehdidi tüpgaz tehlikesiyle eşdeğer görürken içine düştüğü durumun farkında değil.

İktidara gelme heveslerini çoktan başka baharlara bırakmış CHP ve MHP gibi sözde muhalefet partileri AKP’nin doğayı ve halkı yok sayarak ortaya attığı kalkınma projelerine mahcup bir hayranlıkla bakıyorlar; bazı çevrelerin niçin karşı çıktığını anlamış gibi görünmüyorlar. Anlamadıkları için de muhalefetleri inandırıcılıktan uzak. Bu yüzden de halktan istedikleri desteği bir türlü bulamıyorlar. Zaten kendi denetimlerindeki yerel yönetimlerde de yaptıkları uygulamalar AKP politikalarının beceriksiz taklitleri olmaktan ileri geçmiyor.

Muktedir olmanın mağrurluğuyla başı dönen ve iktidarı bir dönem daha alternatifsiz götürecek olmanın rehavetine kapılmış bulunan AKP bazı çok temel gerçekleri anlamıyor ve görmüyor.

AKP demokrasiyi anlamıyor, Mecliste oynanan bir tür çoğunluk oyunu olduğunu sanıyor. Meclisteki çoğunluğunun sağladığı meşruiyeti her kapıyı açacak bir anahtar sanıyor. Meclis içinde pasifize edebildiği muhalefeti çok fazla önemsemiyor. Meclis dışındaki üniversiteler gibi, sendikalar gibi, iş dünyası gibi ve hatta basın gibi muhalefet potansiyeli taşıyan kurumları baskı, tehdit veya rüşvet yoluyla kontrol ettiğinde ve susturabildiğinde iktidarının mutlak olacağını sanıyor.

Meclis içindeki muhalefeti yok sayan Erdoğan kendi partisinde sağladığı yanılmaz, eleştirilmez pozisyonunun toplumca da kabullenildiğini sanıyorsa gerçekten işi zor.

İktidar sarhoşluğuyla başı dönen AKP gelişen gerçek muhalefeti görmüyor. Erdoğan doğayı basitçe sömürülecek bir mal olarak gören hoyrat kalkınma projelerinin tehdidini gündelik hayatında derinden hisseden insanların itirazlarına kulaklarını ve kalbini kapatmış. HES’ler için sularını ellerinden almaya çalışan şirketlere, topraklarını siyanürle zehirleyen altın madencilerine, havalarını soluk alınmaz hale getiren termik santralcilere karşı kendiliğindengelişen hareketleri önemsemiyor. Tohumları ticari bir mala dönüşen üreticilerin, hak talepleri sadakalarla ve sosyal yardımlarla karşılanan emekçilerin ve yaşam tarzlarının tehlike altında olduğunu hisseden kentli orta sınıfların isyanını duymazdan geliyor. Derinden ilerleyen bu muhalefetin farkında değil.

AKP’nin şimdiye kadar anlayamadığı ve göremediği gerçekleri bundan sonra idrak etme şansı bulunmuyor. AKP’yi sarsıp kendine getirmek ve doğaya ve toplumsal dokuya yapacağı tahribatın önüne geçmek için ülkenin dört bir yanında kendiliğinden gelişen derin muhalefetin siyasi bir talep haline getirilmesi önümüzdeki gündemin en sıcak maddesi olacak gibi görünüyor.