Ana Sayfa Blog Sayfa 5133

Snooker’da şampiyon Çin

0

Snooker Dünya Kupası finalinde Kuzey İrlanda’yı 4-2 ile mağlup eden Çin şampiyonluğa ulaştı.

Yarı finalde bir numaralı seribaşı Galler’i 4-1 ile geçen Çin ile Hong Kong’u yedi frame sonunda devirmeyi başaran Kuzey İrlanda karşı karşıya geldi.

İlk iki frame’de Ding Junhui ve Liang Wenbo’nun Mark Allen ve Gerald Greene’ye karşı ezici üstünlüğü vardı.

Çiftlerde de Çinli ikili, Kuzey İrlandalılar’ı mağlup edince skor birden 3-0’a geldi. Ancak bundan sonra Ada temsilcisinin direnişi başladı. Gerald Greene, Ding Junhui’yi 109-18’lik frame ile mağlup ederken Mark Allen da zor da olsa Liang Wenbo’yu geçip skoru 3-2’ye getirdi.

Ancak çiftlerde yine Çin 88-0’lık skorla durumu 4-2’ye getirdi ve şampiyonluğunu ilan etti.

Vinokourov emekliliğini açıkladı

0

Bu yıl son Fransa Bisiklet Turu’nu koşacağını söyleyen ancak dokuzuncu etapta geçirdiği kaza sonrası Tur’a devam edemeyen Kazak sporcu Alexandre Vinokourov profesonel kariyerine noktayı koydu.

Astana takımının sporcusu Alexandre Vinokourov, Fransa Bisiklet Turu’nun dokuzuncu etabında geçirdiği kaza sonrası bacağından sakatlanmış ve Turu yarım bırakmak zorunda kalmıştı.

Bugün bir açıklama yapan 37 yaşındaki bisikletçi, “Hâlâ bisikletin selesine tekrar oturabileceğimi umuyorum, ancak sadece bir amatör olarak. Profesyonel olarak burada noktayı koyuyorum. Bana Astana takımında daha farklı bir görev bulacaklar” şeklinde konuştu.

Vinokourov 2006’da İspanya Bisiklet Turu’nu kazanmış, 2003’te ise Fransa’da genel klasmanı üçüncü bitirmişti. Geçen Pazar günü koşulan etapta ağır bir kaza geçiren ve sağ bacağında kırık ve kalçasında yaralanmalar oluşan Kazak sporcu, “İyileşiyor, bir kaç ay içinde yürüyebilmeyi umuyorum” ifadelerini kullandı.

Yarışla ilgili görüşleri sorulan Astana sporcusu şunları söyledi: “Favorilerin Pireneler’de pasif kalmasına çok şaşırdım. Eğer böyle devam ederse Cadel Evans Tur’u kazanır.”

Gözaltına itiraza dayakla işkence

İzmir’de kimlik göstermediği için gözaltına alınmak istenen Fevziye Cengiz, polise direnince önce karakolluk oradaki işkence nedeniyle de sonra hastanelik oldu.

İzmir Karabağlar’da 16 Temmuz Cumartesi gecesi eşiyle birlikte bir müzikholde eğlenmeye giden kadının hayatı kâbusa döndü. İddiaya göre olay şöyle gelişti: Tekstil firmasında çalışan, 8 yaşında bir kız çocuğu annesi Fevziye Cengiz (37), eşi Murat Cengiz (40) ile birlikte Karabağlar’daki bir müzikhole eğlenmeye gitti. Bu sırada rutin kimlik kontrolü yapan resmi üniformalı ve sivil polisler müzikhole geldi. Genç kadın, kimlik kontrolü yapan polise kimliğinin yanında olmadığını söylerken, eşi kimliği almak için otomobile gitti. Bu sırada polis, diğer kişilerle birlikte genç kadını gözaltına almak istedi. Duruma itiraz eden kadına iddiaya göre polis tokat attı ve ellerine kelepçe vurarak ekip arabasına bindirdi.

Polis: biz şikâyetçiyiz

Polislerin, eğlence yerindeki birkaç kişiyle birlikte kendisini Karabağlar Polis Karakolu’na götürdüğünü anlatan Fevziye Cengiz, “Dayak karakolda da 10 dakika sürdü. İki polis beni yere fırlatarak tekme ve yumruk attı. Biri de izliyordu. Ben yapmayın dedikçe, ‘dayak cennetten çıkmadır’ dediler ve vurdular” dedi. Olayın ardından pazar sabahı genç kadın savcılığa giderek, iki polis hakkında suç duyurusunda bulundu. Emniyet yetkilileri ise “Aşırı alkollü olan, garson ve konsomatris olarak çalışan Fevziye Cengiz, polislere ağır hakaretler ederek kimlik ibraz etmemiştir. Polise mukavemet etmiş ve saldırmıştır. Yüzündeki izler zorla götürülürken oldu. Tırnaklarıyla kolundan yaraladığı iki polis arkadaşımız kendisinden şikâyetçi olmuştur” açıklaması yaptı. (Ajanslar, Yeşil Gazete, Cnnturk)

İnternetten satılan ilaçla ilgili uyarı

Türk Eczacıları Birliğince (TEB), kalp ve damar hastalarının kullanması gerektiği iddiasıyla internet üzerinden satışa sunulan “Clavis Panax” adlı ürünün, halk sağlığı için açık bir tehdit olduğu uyarısında bulunuldu.

TEB Merkez Heyetinden yapılan açıklamada, son zamanlarda bitkisel içerikli ürünlerin kullanımında yoğun bir talep yaşandığı, bunda bu tür ürünlerin içeriğinin bitkisel olması nedeniyle “hiçbir zararı yokmuş” yönündeki algılamanın etkili olduğu belirtildi.

Bu ürünlerin, hiçbir sağlık profesyonelinin yönlendirmesi olmaksızın halka tanıtılarak satıldığı ifade edilen açıklamada, “gıda takviyesi ürün olduğu, kalp ve damar hastalarının mutlaka kullanması gerektiği” ibaresiyle satışa sunulan ürünlerden birinin de “Clavis Panax” olduğu kaydedildi.

Söz konusu ürünün hem internet hem de çeşitli televizyon kanalları aracılığıyla tanıtıldığı, satışının ise sadece internet üzerinden yapıldığı belirtilen açıklamada, şu ifalere yer verildi:

“Ürünle ilgili bilgisine başvurduğumuz, TEB Eczacılık Akademisi Başkanı ve Farmakognazi Profesörü Sayın Kemal Hüsnü Can Başer’in değerlendirmesine göre, tamamen bitkisel olduğu iddia edilen bu ürünün içerisinde demirdikeni, yulaf ve ginseng bitkilerinin hangi kısımlarının ve bunların ne miktarda olduğu belli değildir. Prof. Başer’e göre, internet dışından temini mümkün olmayan bu ve benzeri ürünlerin, Sağlık Bakanlığından ruhsat almaksızın ister ilaç isterse gıda takviyesi adı altında pazarlanması halk sağlığı için açık bir tehdittir.

Ayrıca ‘Clavis Panax’ isimli ürünü pazarlayan ve doktor olduğunu iddia eden kişi, yaptığı bu etik dışı davranışı sebebiyle kendi meslek kuruluşunca takibe alınmalıdır. Bütün bu değerlendirmeler ışığında, tüm ilaç ve ilaç etkisi gösteren ürünlerin tamamının yalnızca Sağlık Bakanlığı onayıyla halka ulaştırılması gerektiğine inandığımızı tekrarlamak istiyoruz.” (Ajanslar)

Altın fiyatı sürekli yükseliyor

Uluslararası piyasada altının ons fiyatı, 1.610,13 dolara çıkarak yeni bir rekor kırdı.

Uluslararası piyasada altın yükselişini sürdürüyor. Uluslararası piyasalarda geçen haftayı 1.593,60 dolardan tamamlayan altının ons fiyatı, dün 1.6000 dolar seviyesini aşarak rekor kırmıştı.

Altının ons fiyatı bugün 1,606,35 seviyelerini görerek rekorunu yenilerken, saat 09.35 itibariyle 1.605,50 dolar seviyelerinde bulunuyor.

6 ayda yüzde 22 kazandırdı

Serbest piyasada geçen yılı 70,18 liradan tamamlayan 24 ayar külçe altının gram satış fiyatı, 6,5 aylık dönemde 85 liranın üzerine çıkarak yatırımcısına yüzde 22,10 oranında getiri sağladı.

Uluslararası ve yurtiçi piyasalarda yükselişini sürdüren altın, yatırımcısının yüzünü güldürdü.

Serbest piyasada geçen yılı 70,18 liradan tamamlayan 24 ayar külçe altının gram satış fiyatı son haftalardaki hızlı yükselişle yeni rekorlar kırarak 85,75 liraya çıktı. Altına yatırım yapan yatırımcı yılın başından bu yana yüzde 22,10 oranında getiri sağladı.

Uluslararası piyasalarda da altının onsu sene başına göre yüzde 12 oranında artarak 1.421 dolardan 1.598 dolara çıktı.

Savaş konusunda ikiyüzlülük mü yapıyoruz?

Hepimiz soralım birbirimize,

Ya biz ne yapıyoruz,

Ya biz ne yapıyoruz,

Ya biz ne yapıyoruz,

Ya biz ne yapıyoruz böyle,

Ya biz ne yapıyoruz böyle?

“Bulutsuzluk Özlemi / Gülsüm”

 

Bazen düşünüyorum, iki yüzlülük mü yapıyoruz? “Kendimizi mi kandırıyoruz?” ya da “Sadece kendimizi mi düşünüyoruz?” diye. 14 Temmuz günü, bu ülkenin bir yerinde 20 kişinin adı, yıllardır süren bir savaşın hayatını kaybeden istatistiklerine yazıldı. Daha önce listeye giren binlercesi gibi… Sonrasında ise İstanbul’da bir caz konserinde, Türkiye’nin en güzel seslerinden biri anadilinde şarkı söylediği için protesto edildi. Bu iki olay arasında da yine bu ülkenin başka bir yerinde, bir grup inşaat işçisine, saçma sapan bir söylenti yüzünden, o şehirde yaşayan başka insanlar saldırdı. Saldıranlar, inşaat işçilerinin 14 Temmuz günü olanları kutladıklarını iddia ediyorlardı. Durup ilk önce konuşmayı deneselerdi; inşaat işçilerinden bir tanesinin, ölen askerlerden birinin akrabası olduğunu öğreneceklerdi. Son olarak da haftasonu, 14 Temmuz günü olanları protesto etmek için çeşitli illerde yürüyüş düzenlendi. Ülkenin belli noktalarında “teröre karşı” yürüdüğünü söyleyen insanlar, sağa sola saldırdı.

Dört tane berbat olay. Savaş o kadar kirletiyor ki her şeyi, herkesin yaptığı her türlü davranışa yönelik olarak bir nedeni var. Biz ise kendimize, fikirlerimize göre bir taraf seçip, o tarafın nedenleri ile yolumuza devam ediyoruz. Böyle davrandığımızda ister istemez savaş bizi de kirletiyor. Biz de kirlenmediğimize yönelik nedenler buluyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Barış isteğinden uzaklaşıyoruz. Barış isteyerek, istediğimizi söyleyerek yaptığımız hareketler bile savaşın değirmenine su taşıyor. Silahlardan ve şiddetten arınmış bir barış hareketi çıkmadıkça ve adaletli bir barışı topluma alternatif olarak sunmadıkça, herkesin barışı, diğerine savaş ilanı olarak, savaş ilanı gibi gelmeye devam ediyor. Çünkü barışı bile savaşı çağrıştıran simgelerle çağırıyoruz!

Çünkü barış, karşı tarafı “ye(n)me” üzerine kuruluyor. Savaşa karşı tepki de buna göre oluşuyor. 20 kişi ölüyor. Sokağa insanlar çıkıyor. Zaten baştan 20 kişinin acısı ile hareket edemiyorlar! Acıları ayırıyorlar, acılardan acı seçiyorlar. Böyle olduğunda da ağızlardaki sözler savaş ve intikam yemini! E bu insanlar da savaş yüzünden ölmedi mi? Bu intikamı almak için daha kaç 20 kişi ölecek? Onların intikamı için daha kaç 20 kişi ölecek? Yenerek barış olmuyor, bunu anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar çünkü barış istemiyorlar. Canı yananın intikam yemini ettiği bir ortamda Türkiye. Her yemin de isim listelerini uzattıkça uzatıyor. Bugün bir taraftan, ertesi gün diğer taraftan….

Yazının başındaki sorulara dönersek; topluma barış mesajı verenler eğer 20 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıdan daha çok, caz konserinde olanlara tepki gösteriyorsa, “gösteriyorsak!”, üzgünüm ama iki yüzlülük yapıyoruz demektir! Birileri, ülkenin bir yerlerinde ölsün, öldürsün ama biz ülkenin başka yerlerinde kendi “flora”mızda eksiksiz, yaşayalım isteğidir bu. Belki de sırf böyle yaptığımız için çoğalamıyoruz. Savaşa karşı, ateş eden silahlara ve patlayan bombalara karşı, sadece bunlar olmasın diye binler, onbinler olamadıysak da kendimizi kandırıyoruz demektir. Şu anda Türkiye’de kimse barış istemiyor. Tüm toplumu ikna etmeye çalışmayarak da; zaten baştan eksik çıkıyoruz yola.

Caz konserinde olanlara dair hiçbir şeyi eksik bırakmamak önemli. Konserde kendi anadili ile şarkı söylüyor diye, bir insana tepki göstermek hem ilkelliktir, hem de hiç öyle savaş sona ersin düşüncesi ile yapılmış bir davranış değildir. Barış olan bir ülkede insanlar rahatça kendi anadillerinde şarkı söylerler. Zaten orada tepki gösteren insanların da çatışmada ölen bırakın 20 kişinin acısını; 13 kişinin acısını dahi hissettiğini düşünmüyorum. En çok da bu sahtelik bize zarar veriyor. Orada bu cahilliği yapanlar bilmezler mi ki, bu sahtelik yeni acılar doğurmaktan başka hiçbir işe yapmayacak?

Sahtelik demişken, son olarak gerçeğin ta kendisine bakalım: Ölenlere bakalım! Askerlere… 10’u benden küçük, diğerleri hemen hemen benimle aynı yaşta. PKK’lılara bakın… -Dili ve amacında sorunlar olsa da- TEPAV araştırmasına göre örgüte katılma yaşı 15! Yaşamda kalma süresi ise 7 yıl. Bu 30 yıllık savaş, insanlara 30 yaşını gördürmüyor.

Artık anlamıyor musunuz? Ölmek istemiyoruz!

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

Tolstoy’dan Çehov’a çocuk muamelesi

Tolstoy’un, Çehov’un özellikle de oyun yazarlığını küçümsemesi, Çehov’un anılarını inceleyen yeni bir kitap sayesinde bir kez daha gözler önüne serildi. Editör Peter Sekirin, Çehov’un ailesine, meslektaşlarına ve arkadaşlarına ait daha önce çevrilmemiş mektup, günlük ve makalelere dayanarak Memoirs of Chekhov/ Çehov Anıları adlı kitabı yazdı. McFarland & Company tarafından yayımlanan kitap, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Ivan Bunin ile birlikte Peter Gnedich, Ivan Belousov gibi dönemin tanınmış yazarlarının anılarını içeriyor. Kitabın ilgi çekici yanlarından biri ise, Tolstoy ile Çehov arasındaki dostluğa ilişkin anekdotlara yer vermesi.

Anton Çehov ile Lev Nikolayeviç Tolstoy, 1885 yılındaki ilk karşılaşmalarından Çehov’un 1904 yılındaki ölümüne kadar süren yakın bir dostluk kurdular. Farklı sınıflara mensup yazarlar arasındaki etkileşimde, Çehov’un Tolstoy’un fikirlerinden epey etkilendiği bilinmekte. Çehov, 1860 yılında doğduğunda soylu Tolstoy Kırım Savaşı’nda savaşmış ve yazar olarak nam salmaya başlamıştı bile. Çehov 1880’lerde ilk öykülerini yayımlamaya başladığında, Tolstoy Savaş ve Barış ile Anna Karenina eserlerini yazmış bulunuyordu.

Kitapta roman ve oyun yazarı Peter Gnedich, Çehov’un Tolstoy’u Gaspra’da ziyaret ettiği dönemlere ilişkin anılarını aktarıyor. Çehov, Gnedich’e ziyareti hakkında şunları söylüyor: “Hastalık yüzünden elden ayaktan kesilmiş durumdaydı. Yazılarım hakkında konuştuk. Nihayetinde veda etmek üzereyken, beni öpmek istedi. Ona doğru eğilirken, kulağıma fısıldadı: ‘Oyunlarını hiç beğenmiyorum. Shakespeare kötü bir yazardı, ama sen ondan da kötüsün.”

Senin karakterlerin nereye gidiyor Çehov

Gnedich’e göre, Tolstoy Çehov’u derin bir alaka ile sevmesine karşın oyunlarından hazzetmezdi. Bir keresinde Çehov’a “Oyun yazarı, tiyatro seyircisinin elinden tutup, onu istediği yöne doğru götürmelidir. Senin karakterlerini takip etsem nereye varırım? Ancak oturma odasındaki koltuğa gidip geri dönerim. Çünkü karakterlerinin başka gidecek yeri yok.” Bu yorumlar üzerine Tolstoy ve Çehov gülmeye başladılar. Çehov sonraları, Gnedich’e “Yeni bir oyun yazmaya başladığımda, bir karakteri sahneden çıkarırken aklıma Tolstoy’un sözleri geliyor. ‘Karakterim nereye gidecek?’ diye düşünmeye başlıyorum. Bir yandan komik geliyor bu durum, bir yandan da sinirleniyorum.”

Hepimizin yerine edebiyatı onurlandırıyor

Ivan Bunin, Çehov’un Tolstoy’a ilişkin sözlerini aktarıyor: “Ona muazzam derecede hayranım. En çok hayran olduğum nokta da bizi, bütün yazarları hakîr görmesi. Bütün yazarlara koca bir boşlukmuş gibi davranıyor demek daha doğru olabilir. Evet, zaman zaman Maupassant’ı, Kuprin’i, Semenov’u ve beni övgülü sözlerle anıyor. Ama bunu neden yapıyor sizce? Cevap çok basit: çünkü bize çocuk muamelesi yapıyor. Bizim öykülerimiz, romanlarımız onun eserlerine kıyasla çocuk oyuncağı gibiler. Öte yandan, Shakespeare… O ayrı bir vaka. Shakespeare, Tolstoy’un canını sıkıyor, çünkü o yetişkin bir yazar konumunda ve buna rağmen Tolstoy gibi yazmıyor.”

Öte yandan Çehov, mektuplarında Tolstoy’dan büyük bir hayranlık ile bahsediyor. 28 0cak 1900 tarihli bir mektubunda, Çehov şöyle diyor: “Hastalığı gitgide kötüleşiyor. Tolstoy’un ölmesinden korkuyorum. Şayet ölecek olursa, hayatımda büyük bir boşluk oluşacak. Çünkü kimseyi onu sevdiğim gibi sevmedim. Ayrıca, Tolstoy’un edebiyatçı olduğu bir dünyada edebiyat ile uğraşmak hem mutluluk verici hem de kolay. Bir edebiyatçı olarak kayda değer hiçbir şey üretmemiş olmanız dahi çok üzücü bir şey olmaz, zira Tolstoy hepimizin yerine edebiyatı onurlandırıyor. O sağ olduğu müddetçe, her türlü edebi zevksizlik gölgede kalmaya mahkûmdur.”

Çehov’un Martı adlı oyunu ilk sahnelendiğinde ağır eleştirilere maruz kalmış olmasına karşın, Vanya Dayı, Vişne Bahçesi, Üç Kız kardeş gibi oyunlarla günümüzde en önemli oyun yazarlarından biri olarak kabul edilmektedir. GUARDIAN/NY

Rock-A müzik grupları belli oldu

Rock-A 2011’de sahne alacak müzik grupları belli oldu. Bu yıl 5-6-7 Ağustos’ta İzmir, Selçuk, Pamucak Sahili’nde, “Özgürlük, Herkese ve Herşeye” sloganıyla gerçekleşecek festivalde yer alacak gruplar şöyle;

Aysu

Bajar

Bandista

Başıbozuk

Bozuk Düzen

Ece Dorsay

Entu

Enzo Ikah

Esas Çocuk

Eski Bando

Heyula

Karapaks

Kesmeşeker

Kırkbinsinek

Kirli Çıkı Quarted

Komik Günler

Lifeless Dead

Mispis

Red House

Ruşen Alkar ve Sokak Orkestrası

Teneke Trampet

The R.S

Akkuyu’da Çadırkampa davet

Mersin Nükleer Karşıtı Platform (NKP), nükleer santral yapımına karşı çıkmak için herkesi 24 Temmuz-28 Ağustos tarihleri arasında Akkuyu’da kurulacak Çadırkampa davet ediyor.

Yapılan çağrıda, AKP hükümetinin Temmuz-Ağustos aylarında nükleer santralin temelini atma hazırlığı içerisinde olduğu belirtilirken bu girişimi engellemek üzere bir ay boyunca Akkuyu’da Çadırkamp kurulacağı ifade ediliyor.

Ayrıca Çadırkamp devam ederken Akkuyu’da yaşayan çocuklar ve gençler için bir futbol sahası yapımının hedeflendiği bildirilerek, katılımcıların kampa gelirken yanlarında yarım kilo çim tohumu ve Akkuyu Kütüphanesi için de birer kitap getirmesi de isteniyor.

Çadırkampın başlangıç ve bitiş tarihlerinde Mersin-Akkuyu arası servisler kaldırılacak. Katılımcıların 22 Temmuz 2011’e kadar kayıt yaptırmaları gerekiyor.

Kayıt ve ayrıntılı bilgi için aşağıdaki isimlerle iritibata geçilebilir:

Sabahat Aslan: 0535 791 67 06

Recep Kara: 0532 6301793

(Yeşil Gazete)

Evli kadın bekarlık soyadını kullanabilecek

0

Ankara 11. Aile Mahkemesi, evli bir kadının, yalnızca bekarlık soyadını kullanmak için açtığı davayı kabul etti.

Karadeniz Teknik Üniversitesi Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışan Hatice Yılmaz Yüksekyıldız, 13 Ocak 2011’de, evlilik soyadının iptaline ve yalnızca bekarlık soyadını kullanmasına karar verilmesi talebiyle avukatı Alev Yıldız aracılığıyla dava açtı.

Aynı zamanda uluslararası gemilerde 3. kaptan olarak çalıştığını, birçok ülkeye “Yılmaz” soyadıyla girdiğini ve mesleğinde bu soyadıyla tanındığını ifade eden Hatice Yılmaz Yüksekyıldız, 2010’da eşi Ercan Yüksekyıldız ile evlendiğini, Türk Medeni Kanununun 187. maddesi gereğince bekarlık soyadı yanında eşinin soyadını da kullanmak zorunda kaldığını kaydetti.

Bu nedenle mesleğinde bazı sorunlarla karşılaştığını bildiren Hatice Yılmaz Yüksekyıldız, birey olarak, kendi soyadını kullanma hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı, devredilemez hak olduğuna dikkati çekti ve Türk Medeni Kanununun 187. maddesinin, Türkiye’nin onayladığı uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu ifade etti.

Dava, Ankara 11. Aile Mahkemesinde görüldü. Dahili davalı Ercan Yüksekyıldız da eşinin kişilik haklarının korunmasına yönelik olarak, kendi soyadını kullanma isteğini kabul ettiğini dava sürecinde mahkemeye bildirdi.

Hakim Mustafa Karadağ da Hatice Yılmaz’ın, yalnızca bekarlık soyadını kullanma talebini uygun bularak, davanın kabulüne karar verdi.

Hakim Karadağ’ın yazdığı gerekçeli kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) onaylayan devletlerin, cinsiyet de dahil olmak üzere, hiçbir ayrımcılık yapılmadan herkesin hak ve özgürlüklerden yararlanmasının sağlanmasını taahhüt ettiğine dikkat çekildi.

Türkiye’nin onayladığı Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesinde de temel hak ve özgürlüklerin kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak kullanılmasının, ayrımcılık oluşturan mevzuatın değiştirilmesinin, evlenmede kadına erkeklerle eşit hak sağlanmasının ve bu arada aile adının eşitlik içinde seçilmesinin taahhüt edildiğine yer verildi.

Türkiye’nin onayladığı uluslararası sözleşmeler ile ulusal yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınacağının Anayasa’da düzenlendiğine işaret edilen kararda, Türk Medeni Kanununun 187. maddesinin, evlenen kadının, yalnızca bekarlık soyadını kullanma hakkını kullanmasına engel teşkil ettiği belirtildi.

Oysa Türkiye’nin onayladığı sözleşmelerin ve bunlara bağlı ek protokollerin, kadınların soyadını seçme hakkını temel hak olarak belirlediği kaydedilen kararda, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ile Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin de eşlerin soyadı seçiminde eşitlik sağlanmasını önerdiklerine dikkat çekildi.

AİHM’nin benzer talepli davaları kabul ettiği hatırlatılan kararda, sonuç olarak Hatice Yılmaz’ın, mesleki bakımdan tanınırlığı nedeniyle evlendikten sonra da önceki soyadını kullanmakta hukuki yararı olduğu, bununla birlikte Türkiye’nin onayladığı uluslararası sözleşmeler ile protokollerin ve tavsiye kararlarının davada uygulanması gerektiği ifade edilerek, bu sebeple davanın kabulüne karar verildiği bildirildi. (Ajanslar)