Ana Sayfa Blog Sayfa 4887

Yalova’da savcı doğayı değil, hisseleri düşünüyor!

Yalova Çevre Platformu gönüllüleri tarafından, termik santrale karşı 2010 yılında başlatılan ‘Sanatçılar Santralsiz Yalova diyor’ adlı video bülten kampanyası için AKSA’nın suç duyurusu sonrası Yalova Cumhuriyet Savcılığı’nın açtırdığı dava başladı.

21 Aralık 2011 Çarşamba günü, Yalova 1 Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlayan davada 5 kişi, 2499 sayılı SPK’nın 47/1-A-3  ve TCK’nın 53’üncü maddesinden cezalandırılmaları talebiyle yargılanıyor. Aksa Akrilik Kimya Aş avukatlarının suç duyurusu üzerine savcılığın izniyle, Aksa’nın İMKB’da işlem gören hisse senetlerine değer kaybettirmek iddiasıyla yargılanmalarına başlananlar arasında, çevre gönüllülerinin facebook sitesinde yönetici olan da var, bu videoyu internet sitesinde yayınlayan da.

Azra Akın, Şenay Gürler, Kerem Alışık ve Ateşböceği Ercan’ın, ‘Yalova’da termik santrale hayır’ dediği görüntülerin ve termik santrallerle ilgili klasik görüntülerin bulunduğu video, 20 sanatçıdan oluşan, termik santrallere karşı farkındalık projesinin ilk videosuydu. Mayıs 2010’da birkaç gün yayınlanabilen 3,5 dakikalık video, Aksa tarafından suç içerdiği iddiasıyla açılan 1,5 yıldır süren davada aldırılan ihtiyati tedbir kararı nedeniyle yayınlanmıyor.

Cumhuriyet Savcısının bilirkişi raporuna dayandırdığı iddianamesinde ise, belirtilen videoda, Aksa’da 1999’da yaşanan kimyasal sızıntıdan ve fabrikanın fay hattında olduğundan söz edildiği, bir görüntüde üzerine Aksa termik santrali yazılı ama Aksa’ya ait olmayan foto gösterildiği, başka çevre felaketlerinin görüntülerinin Aksa’ya aitmiş gibi gösterildiği iddia ediliyor. Savcılık, Yalova Çevre Platformu ve TEMA’nın eski il temsilcisi Feride Uyar,çevre gönüllüsü Ceren Uçak, yalovamiz.com internet portalı sahipleri Alper Rodoplu, Kıvanç Rodoplu ve Yalova Çevre Platform Sözcüsü Özlem Akyüz Bayrı için TCK’nın 53’üncü maddesi uyarınca belirli haktan yoksun bırakılmalarını da talep ediyor.

Mahkemede İstanbul Barosu’dan Avukat Avukat Ayşe Aydemir ve Yalova Barosu’ndan Avukat Semahat Öcal tarafından savunulan davalılar, suçlamaları kabul etmeyerek beraatlerini istedi. Avukat Aydemir, bilirkişi raporunun yanlışlıklarla dolu olduğunu ve bu raporla suç iddiasında bulunulamayacağını belirterek, videonun Yalovalıların termik santral kurulmasına karşı anayasal hakları çerçevesinde verdikleri mücadelenin bir parçası olduğunu söyledi.

Mahkeme hakimi Kemal Aydın ise AKSA’nın hisse senetlerinin videonun yayınlanmasının ardından değer kaybedip kaybetmediğinin(!) belirlenmesi için hisse senetleri bilgilerinin Sermaye Piyasası Kurumu’ndan istenmesine karar verdi.  AKSA’nın davaya müdahil olma talebi de, görebileceği zarar dikkate alındığı söylenerek kabul edildi. Yalova’da termik santrale hayır diyenlere Aksa tarafından açılan diğer iki dava İstanbul’da sürüyor. Bu dava ise 30 Nisan 2012’ye ertelendi.

Mehmet Okur New Jersey Nets’te

0

Amerikan Ulusal Basketbol Ligi‘nde 7 sezon Utah Jazz formasını giyen Türk basketbolcu Mehmet Okur, 2. tur draft hakkı karşılığında New Jersey Nets‘e takas oldu.

Brook Lopez’in sakatlığı nedeniyle en az Şubat ayına kadar oynayamayacak olması üzerine uzun oyuncu arayışına giren Nets, bu sorunu, Enes Kanter’i de kadrosuna katarak bu mevkide bolluk yaşayan Utah Jazz’dan Mehmet Okur’u transfer ederek giderdi ve oyuncunun transferi karşılığında 2. tur draft hakkını Jazz’a verdi.

NBA’deki ilk deneyimini 2002 yılında geldiği ve iki yıl geçirdiği Detroit Pistons’da yaşayan Mehmet Okur, geçen sezon sakatlığı nedeniyle Utah Jazz formasıyla sadece 13 maça çıkabilmişti. Mehmet Okur, Beşiktaş’ta da oynayan Deron Williams’la takım arkadaşı olacak.

New Jersey Nets’in genel menajeri Billy King, takasla ilgili açıklamasında, Mehmet Okur’un, hem takımın boy ortalamasını artıracağını hem de skor desteği sağlayacağını söyledi. King, Türk basketbolcunun 3 sayı çizgisinin dışından yapacağı katkının da takıma büyük yararı olacağını kaydetti.

LGBT’lerin anayasal talepleri Komisyonda

SPOD LGBT yeni anayasa yapım süreci ve içeriğine dair görüşlerini raporlaştırarak Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sundu.

Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPOD) LGBT, yeni anayasa yapım süreci ve içeriğine dair görüşlerini raporlaştırarak Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sundu.

Rapordan satır başları şöyle:

* Yeni anayasa LGBT yurttaşların da anayasası olmalı, ayrımcılığın her türlüsüne karşı tüm yurttaşları koruyan bir zemin teşkil etmelidir. LGBT bireylerin cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli her türlü ayrımcılığa karşı mücadele edebilmeleri, yaşam hakları başta olmak üzere tüm haklarından yararlanabilmeleri ve uğradıkları hak kayıplarına karşı mücadele edebilmeleri için anayasal güvenceler hayati değer taşımaktadır.

* Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmelerini temel almalıdır. Günümüzde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık; engellilik, cinsiyet, din, vicdan, etnik köken, siyasi düşünce ve dil temelli ayrımcılık türleri gibi uluslararası insan hakları hukuku düzeyinde önemli bir kategori olarak kabul edilmeye başlanmıştır.

* Önyargılara değil gerçeklere dayalı olmalıdır. Modern Tıp, Psikiyatri ve Psikoloji bilimlerinin en yüksek otoriteleri eşcinselliğin bir hastalık olmadığını açıkça ifade etmektedirler. Ülkemizde hala varlığını güçlü bir biçimde sürdüren eşcinselliğin hastalık olduğuna yönelik kanı yanlış bilgi ve önyargılardan kaynaklanmaktadır.

* Hazırlık sürecinde toplumun hiçbir kesimi dışarıda bırakılmamalıdır; tüm siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, üniversitelerin, meslek örgütlerinin ve tüm yurttaşların katılımına açık olmalıdır. LGBT bireylerin ve örgütlerinin de diğer tüm kurum ve kuruluşlar gibi sürecin içerisinde eşit muhataplar olarak yer alması sağlanmalıdır.

* Hazırlık sürecine katılımın ve özgürce görüş ifade etmenin önündeki tüm hukuki ve idari engeller kaldırılmalıdır. Yeni anayasa konusundaki hiçbir görüşün hukuki kovuşturmaya uğramayacağını garanti altına alacak yasal düzenlemeler yapılmalı ve/veya halihazırdaki kısıtlayıcı hükümler kaldırılmalıdır.

* Devlet, ulus ve aileden önce yurttaşların bireysel hak ve özgürlüklerini koruyan bir anlayışa sahip olmalı, uluslararası insan hakları sözleşmeleriyle garanti altına alınan tüm hak kategorilerinin ulusal düzeyde karşılık bulmasını sağlayacak zemini oluşturmalı, hatta bu konuda açık hükümler içermelidir.

* Devletin demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti nitelikleri aynen korunmalı; ancak tüm bu öğeler evrensel anlamları ile tanımlanmalıdır. Devletin demokratik niteliği anayasal demokrasiye gönderme ile netleştirilmeli; laik niteliği devletin her türlü dine, inanca ve inançsızlığa eşit mesafede olduğu ilkesiyle belirginleştirilmeli; sosyal niteliği ise devletin mülkiyetsizleri ve emekçileri korumak ve gözetmek ile yükümlüğü olduğu ifade edilerek netleştirilmelidir.

* Cinsiyetler arası eşitlik idealine dayalı olmalı, erkek-egemen bir anlayıştan uzak, kadınların ve LGBT bireylerin eşit yurttaşlar olarak kabul edildiği bir anlayışla yazılmalıdır.

* Sosyal hakları birey temelli olarak güvence altına almalı, devletin sosyal niteliği ve yurttaşlarına karşı sorumluluğu; barınma, eğitim, asgari ücret, emeklilik, sağlık hizmetlerine erişim, sosyal hizmetler, ulaşım, sosyal yardım/gelir desteği politikaları, ekolojik dengesi korunan bir çevrede yaşama hak alanlarında açıkça ifade edilmelidir.

* Eşitliği düzenleyen maddede “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği”; cinsiyet, etnik kimlik, din ve vicdan, siyasi düşünce, dil, engellilik, medeni hal, yaş gibi diğer ayrımcılık kategorileri arasında yer almalıdır.

* Temel Hak ve Özgürlükler; “genel ahlak”, “adap”, “kamu düzeni” gibi referanslarla sınırlandırılmasına imkan veren ibareler bulunmamalıdır.

* Özel hayatın dokunulmazlığını garanti altına almalıdır.

* Bağımsız Ulusal İnsan Hakları Kurumu, anayasal özerk bir kurum olarak düzenlenmeli, bu kurumun görev alanı ve yetkilerinin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini içermesi sağlanmalıdır.

* Yeni anayasa sığınmacı, mülteci ve göçmenleri de gören bir anayasa olmalıdır.

Karadeniz, ORGİ’yi durdurdu

Türkiye’de denize kurulması planlanan ilk havaalanı projesi olan Ordu-Giresun Havaalanı’nın zemin etüt çalışmalarında kullanılan platformun ayakları dalgalar nedeniyle kırıldı.

Ordu’nun Gülyalı ilçesi sınırlarında yapımına başlanan Ordu-Giresun Havaalanı’nın zemin etüt çalışmaları kapsamında kullanılan platformun ayakları dalgalar nedeniyle kırıldı, sürüklenerek kıyıya gelen platform römorkörle ilçedeki balıkçı barınağına çekilerek onarılmasına başlandı.

Yüklenici firmanın inşaat saha sorumlusu Murat Arslan, sondaj çalışmasında kullanılan platformun ayaklarının aşırı dalga nedeniyle kırıldığını söyledi.

Platformun kıyıya sürüklendiğini ifade eden Arslan, şunları kaydetti:

”Karadeniz’in hırçın dalgalarına maalesef yenik düştük. Geçtiğimiz günlerde denizde yaşanan aşırı dalga, platformumuzun zarar görmesine neden oldu. Dalgalar nedeniyle platform sahile sürüklenerek karaya oturdu. Daha sonra römorkör yardımıyla buradaki bir balıkçı barınağına çekerek platformu tadilata aldık. Sistemi yeniden toparlayarak çalışabilir hale getirmek için çaba sarf ediyoruz. Birkaç gün daha sürecek tadilat sonrasında çalışmalara kaldığımız yerden devam edeceğiz. Şu anda zarar gören platformun üzerindeki tahtaların montaj işlemleri sürdürülüyor. Daha önce dinamolarımızı yapıp ayaklarını yeniden takmıştık. Aynı zamanda hidrolik sistemini de hazır hale getirmeye çalışıyoruz. Bu platform Türkiye’de ilk ve tek, aynı zamanda yerli bir yapım. Bu nedenle havaalanı yapım çalışmaları durmuş halde ama inşallah birkaç gün sonra yeniden sondaj çalışmaları devam edecek.”

(Ajanslar)

Hamas FKÖ’ye katılmayı kabul etti

0

Hamas, Filistin bağımsızlık hareketinin çatı örgütü olarak görülen Filistin Kurtuluş Örgütü‘ne katılmayı kabul etti.

AP’nin haberine göre Hamas lideri Halid Meşal, FKÖ liderlik seçimleri için hazırlık yapacak komiteye katıldı. Bu gelişme uzun süredir Hamas ve El Fetih arasındaki bölünmüşlüğün birleşmesi yolunda önemli bir adım olarak nitelendirildi. Filistin Kurtuluş Örgütü, Filistin bağımsızlık hareketinin çatı örgütü olarak görülüyor.

Filistin’de seçimlerin düzenlenmesinin birkaç yıl alacağı tahmin ediliyor, ancak Meşal’in FKÖ’ye katılması Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’la birlikte çalışacağı anlamını taşıyor. Meşal’in FKÖ’ye katılmayı kabul etmesi Gazze Şeridi’nin kontrolünün 2007 yılında Hamas’ın denetimine geçmesiyle bütün tarafların uzlaşması için önemli bir adım.

İSLAMİ CİHAD DA FKÖ’YE KATILABİLİR
Birleşik bir parlamento için Batı Şeria ve Gazze’de gelecek yıl ayrı ayrı seçim yapılması planlanıyor. Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın lideri olduğu El Fetih hareketi FKÖ şemsiyesi altında bulunan gruplar içindeki en büyük örgüt durumunda bulunuyor. Öte yandan İslami Cihad örgütünün de FKÖ’ye katılmasının görüşüldüğü kaydedildi.

HAMAS NASIL KURULDU
Hamas 1987’de Şeyh Ahmed Yasin, Abdülaziz el Rantisi ve Muhammed Taha tarafından ilk intifada başlangıcında Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kanadı olarak kuruldu.

Hamas 1988 yılında Filistin Kurtuluş örgütü ile çatışma noktasına geldi. 1992 yılında Gazze’de 600 camisi bulunan örgüt, sendikalar, üniversite ve meslek kuruluşlarında örgütlenmeye başladı. 2005 seçimlerinde Hamas oyların yüzde 33’ünü alırken, El Fetih yüzde 56 oy aldı. 16 Aralık 2005’te yapılan Batı Şeria’daki yerel seçimlerde de Hamas önemli bir başarı elde etti. Gazze’deki seçimi kazanan Hamas 2007 yılından bu yana bu bölgeyi tek başına yönetiyor. Örgütün askeri kanadı ise İzzeddin el Kassam Tugayları, İsrail’e yönelik intihar saldırıları düzenledi.

Köprüçay Havzası ölüyor!- Müge İplikçi

Yer: Isparta’nın Sütçüler ilçesi sınırlarındaki Yukarı Köprüçay Havzası

Konu: Bölgede yapılması planlanan Kasımlar Barajı ve Hidroelektrik Santrali (yine şu meşhur ve meşum HES’ler!) projesi.

Bugün ‘Su Seferberliğine’ çağrı başlığı altında başlatılan ve kamuoyuna duyurulacak olan basın bildirisinde Türkiye’de derelere ve su kaynaklarına yönelik politikanın doğayı ve insan yaşamını nasıl tehdit edeceğine vurgu yapılacak. Bildiğiniz gibi Karadeniz bölgesi bu talan politikasının ilk hedeflerindendi. Ne yazık ki bu talana kamuoyu yeterince karşı çıkmadı. Göz göre göre ormanlar katledildi, doğa örtüsü yağmalandı. Kendi deresini, çayını, suyunu koruyanlara terörist muamelesinin yapıldığı bir ülkede yaşadığımız düşünülecek olursa yolumuz çok ama çok uzun.

‘Su akar insan bakar’ mantığının ‘insanlar suyuna, doğasına sahip çıktıkları zaman insandır’ gerçeğiyle yüzleşmesi, sadece bugün ve bizler için değil yarın ve çocuklarımız için de ibretlik bir tavırdır. Çağ, doğayı öldürerek yakalanmaz. En nihayetinde kendi gölgene yakalanır ve bir arpa boyu yol gittiğini fark edersin. Ama bu arada doğa da bitmiştir. Af dileyecek, işleri yeniden başa saracak şansınsa uçup gitmiş. Hem kendinin katilisindir hem de doğanın.

Kiminiz bu durumu romantize ettiğimi düşünecek ve sözlerimi aşırı duygusal bulacaktır. O halde daha somut gerçeklerden konuşayım. Örneğin şu enerji durumumuzdan. Türkiye’nin suları talan ediliyor ve gerekçe olarak ‘enerjide dışa bağımlıyız’ diye yıllarca bildiğimiz, ezberlediğimiz bir cümle sarf ediliyor. Peki. Bunun için kendi derelerini, derelerin havzalarını, o havzalardaki kültürel dokuyu hunharca parçalayan bir tutum mu sergilenmesi gerekiyor? Buna karşı çıkan insanların etiketlenemesi, vatan haini ilan edilmesi mi?

Isparta’daki Yukarı Köprüçay Havzası üzerine kurulacak olan barajların ilk etapta doğayı katletmekten başka yaptıkları bir şey yok. İkinci etabı soracak olursanız onun da yanıtı basit.

Halkın yaşam alanlarına özel şirketler tarafından el konulması suretiyle ‘enerjimizi üretiyoruz’ yalanına sarılmak! Bu projelerden üretilen enerjinin Bulgaristan ve Yunanistan gibi ülkelere satılmaya başlandığını biliyor muydunuz?

Türkiye’de eşzamanlı olarak başlatılan 2000 HES projesinden bahsediyoruz. İki bin! Bazen tek bir havzada gerçekleşecek olan 36 projeden! Bir havzanın 36 yerinden delinmesi, borulanması ve yok edilmesinden.

Yukarı Köprüçay Koruma Platformu’ndan Yusuf Yavuz bizleri bekleyen tehlikeye dikkat çekiyor. Ülkenin su kaynaklarının denetimini tek elde toplayan yasal düzenlemelere. Bu surette binlerce yıldır halkın ve doğanın ‘doğal’ hakkı olan su kaynaklarına el konulmasına.

Hatırlatalım: Şimdi Akdeniz’e dökülen Köprüçay üzerine de HES’lerin gölgesi düşmek üzere. Ülkenin diğer vadilerinde yaşanan trajediye, Köprüçay Havzası da tanık olacak! Platformun basın bültenindeki bir cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum çünkü bu hepimizi ilgilendiriyor: ‘Ortak paydamız olan Türkiye’nin suları paylaşılırken bakmamak için, gerçek bağımsızlığın halkın kendi yaşam alanlarında üretimden kopmadan, siyasilere el açmadan yaşamasından geçtiği bilinciyle bütün kamuoyunu bu sese kulak vermeye çağırıyoruz.’

Müge İplikçi – Zaman

“Türkiye’de ırkçılık var”

Nijeryalı Festus Okey’in kardeşi Tochukwu Ogu, Festus’un ölümünün Nijerya’da ırkçılık olarak yorumlandığını anlattı. Ogu, “Festus’u teninin renginden dolayı öldürdüler, demek ki Türkiye’de ırkçılık var” dedi.

Ogu, kardeşinin ölümüne sebep olan polisin ceza almasıyla ilgili, “Müebbet hapse çarptırılsa bile bu kardeşimi geri getiremeyecek” diye konuştu.

Ogu, kardeşinin ölümünü haber aldıktan sonra babasının felç geçirdiğini, artık yürüyemediğini ve evden çıkamadığını belirterek, “Annem de çok hasta. Festus’u öldüren polise 4 yıl 2 ay hapis cezası verildiğini söylediğimde ne mutlu oldu, ne de üzüldü… Sadece bütün anıları yeniden su yüzüne çıktı” diyor.

Festus’tan iki yaş küçük Tochukwu Ogu. Nijerya’nın güneydoğusundaki Abia eyaletinde doğup büyümüşler. “Kardeşim en yakın arkadaşımdı” diyor Ogu, “Hep çok sakin bir çocuktu. Tartışmaktan, kavgadan hiç hoşlanmazdı.”

Kardeş Ogu, 2000’de çalışmak için Güney Afrika’ya gitmiş. Festus da yanına gelmek istemiş ama o, “Burada iş yok, gelme” deyince önce İran’a, sonra Türkiye’ye gitmiş. “O kadar pişmanım ki” diyor Tochuwku Ogu, “Keşke gel deseydim. Bir yolunu bulur, geçinirdik…”

Ogu, kardeşinin Türkiye’de mutlu olduğunu, tek derdinin kalmanın yasal yolunu bulmak olduğunu anlatıyor.

En son Festus öldürülmeden iki hafta önce konuşmuşlar. Festus, “Sorunlarım çözüldü, gerekli belgeleri aldım. Biraz para kazanıp Türkiye’den Nijerya’ya kot pantolon getirmek istiyorum” demiş. Kardeşi, “Annem seni çok özledi, artık ziyarete gelmen lazım” deyince de “Biraz para kazanmadan gelmek istemiyorum” demiş. “Yıl sonunda gelmeyi planlıyordu” diyor Ogu.

Anne Love Ogu, evlerinin önünde meyve, sebze satıyor. Festus, annesine bir kez biriktirdiği birkaç yüz doları yollamış.

Ogu, Festus’un ölümünün ardından avukatlara kardeş olduklarına dair belgeleri yollamış. “Festus’un asıl adı Beghel Ogu’ydu. İsmini Türkiye’de değiştirdi. Bunu da belgelerle ispat ettik” diyor.

“Türkiye’de ırkçılık var”

Festus’un ölümünün Nijerya’da ırkçılık olarak yorumlandığını anlatıyor Ogu. “Festus’u teninin renginden dolayı öldürdüler, demek ki Türkiye’de ırkçılık var.”

Elif İnce / Radikal

Fransa Türkiye’ye öykünüyor

Çok açık, adeta ve hatta bariz değil mi? Fransa Meclisi’nde bugün kabul edilen yasanın içeriği Türkiye’nin gerçekten de model ülke haline geldiğini, bu defaki gürültünün siyasetçi gazlaması değil, bizzat Türklerin ayak sesi olduğunu kanıtlamıyor mu?

Açık ve net konuşalım. Bu ülkede düşünmek ve düşünceni ifade etmek her zaman ve şartta mümkündü, hala da öyle. Bu özgürlüğün çerçevesi de anayasa, kanunlar, genel ahlak, kamu düzeni, siyasi istikrar, ulusun bütünlüğü, kesin ABD ve İsrail’den çıkma bi’ takım gizli planlar, herkesin bildiği ama kimsenin dillendiremediği gerçekler, yabancı odakların ve içimizdeki hainlerin emellerine ulaşmasını engellemek için yapmamız gerekenlerle falan gayet net ve şeffaf biçimde çizilmiş, bi’ de üstüne garanti altına alınmıştı.

Bir kıyamettir başladı sonra, “AB’ye uyum için bu çerçeveyi kaldırmanız lazım” diye.

Çerçevesiz, sınırsız, düzensiz iş olur muydu halbuki? Bize bunları öğütleyen Avrupa işte, herşey ortada, açlıktan ağzı kokuyor bugün. Bizse yılda neredeyse %10 büyüyoruz.

Bu son örnek olmadı, pardon; ekonomide sınır koymamak lazım çünkü. Suyu borulara hapsetmekte, ormana dozerle girişmekte, havaya karbon salmakta, memleketi yel değirmenleri yerine termik ve nükleer bacalarla donatmakta, parayı paradan para üretmeyi bilmeyenlerin cebinden alıp paradan para üretmeyi bilenlerin cebine koymakta … Bunlara karşı çıkanı da orantılı olarak susturmakta, sınır olmaz.

Neyse, işte bize “çerçeveleri kaldırın, prangaları sökün” diye akıl vermelerinin üstünden daha bi’ kuşak bile geçmemişken, şimdi Fransa bizim modelimizi örnek alıyor. BBC ve Guardian’ın websitelerini dikkatle takip eden medyamız sağolsun, Arap Baharı’nın ardından tüm arapların Türkiye modeline sımsıkı sarıldığını, demokrasimizin sırlarına vakıf olabilmek için kurullar yolladıklarını falan zaten biliyorduk. Bilmediğimiz şey, demokrasi modelimizin batıya da yayıldığı, hatta demokrasinin ciğeri Fransa’ya kadar ulaştığı idi.

Türkiye’nin kuvvetlenmesi, büyümesi ve kendine güveninin artmasının başka yansımaları da var aslında: Anayasamız, kanunlar, genel ahlak, kamu düzeni, siyasi istikrar, ulusun bütünlüğü, kesin ABD ve İsrail’den çıkma bi’ takım gizli planlar, herkesin bildiği ama kimsenin dillendiremediği gerçekler, yabancı odakların ve içimizdeki hainlerin emellerine ulaşmasını engellemek için gerekli kısıtlamaların dışına çıkma, çıkar gibi yapma, çıkmaya yeltenme, çıkanları destekleme, çıkanlara karşı çıkmama ve bilimum çıkıntılıkları yapanların misal, ardı ardına içeri alınıp en az 1-2 yıl tutuklu tutuklu tutulmasına, bundan bi’ 5 sene önce olsa, kükrerdi AB. “Bu ne rezalet yau!” derdi.

Şimdi diyemiyor, diyorsa da bizim umrumuzda değil demek ki. Üstüne bir de örnek alıyor. Bu örnek almanın henüz çok başında oldukları bir gerçek, ama inancım o yöndedir ki modelimizi uyguladıkça sevecekler, sahiplenecekler, “Yau bugüne dek aklımız neredeydi, şu çerçevenin bi’ yarısını bile olsa İspanya’da ‘öfkeliler’e, Fransa’da öğrencilere, Almanya’da çevrecilere, Yunanistan’da anarşistlere çizmiş olsak bugün mis gibi takılıyorduk ortamlarda” diyecekler.

Demek ki neymiş, artık başı dik, alnı açık, karnı tok, sırtı yay gibi bir Türkiye var. Öğrenen değil öğreten, dinleyen değil konuşan, düşünen değil yapan bir Türkiye var. Yeri geldiğinde, misal kadına tecavüz edeni ya da öldüreni bağışlayacak kadar merhametli, yeri geldiğinde de, misal puşi takanı 2 yıldır tutuklu yargılayacak kadar ilkeli bir Türkiye var. Bütün bunları da kimseden korkusu olmadan, açık açık yapabilen cesur bi’ bölge devi var.

90 sene önce Fransız aydınlanmasını yakalamaya çalışan bir Türkiye varken, bugün Türkiye’nin jeo-politik önemi ve diğer özel şartlaryla biçimlenmiş ful-modifiye demokrasisini üzerine geçirmeye çalışan bir Fransa var.

Tabi bütün bunlar aziz milletimizin devletine verdiği koşulsuz destek, duyduğu sorgusuz güven ve hissettiği tam sadakat olmadan yapılamazdı.

Hep birlikte, aynı azimle, aynen devam.

 

“Türkiye inkar hakkının peşinde”

Ermeni soykırımını inkar edenlere ceza verilmesini öngören yasayla ilgili Arat Dink, Garo Paylan, Hayko Bağdat, Markar Esayan, Sibil Çekmen, Tamar Nalcı, Tatyos Bebek bir metin yayımladı.

Fransa Parlamentosu’nun, Ermeni soykırımını inkar edenlere ceza verilmesini öngören yasanın onaylanmasıyla ilgili Arat Dink, Garo Paylan, Hayko Bağdat, Markar Esayan, Sibil Çekmen, Tamar Nalcı, Tatyos Bebek, “Türkiye İnkar Hakkının Peşinde” başlıklı bir metin yayımladı.

Metin şöyle:

“Fransa’da, ifade özgürlüğünü soykırımların inkârı yönünden kısıtlayacak tasarı yasalaşıyor.

Özgürlükler cenneti ülkemiz yine seferberlik halinde…

Parlamentoların tarihi olaylarla ilgili karar alması çok yanlışmış.

Parlamentoların tarihi olaylarla ilgili karar alması yanlışsa, bu, bizim Ermeni Soykırımı ile ilgili TBMM’den bekleyebileceğimiz bir şey olmadığı anlamına mı geliyor.

Siyasetin tarihi olaylarla ilgili karar alması yanlışsa, Dersim hakkında edilen kelam bizi niye heyecanlandırdı?

Ama bu kez Fransa’da geçmekte olan yasa tasarısı soykırımı tanımanın ötesinde, soykırımın inkârını cezalandırmayı öngören bir tasarı.

Böyle olunca da Türkiye inkârcı zihniyetine ve haksız konumuna ince bir haklılık kılıfı geçirme şansına erişti.

Belli ki soykırımın inkârının cezalandırılmaması gerektiği konusunda cümleten hemfikiriz.

Peki, inkârın ahlaken de bir suç olmadığını mı düşünüyoruz?

Önünde sonunda Türkiye’nin savunduğu, soykırımı inkâr hakkı değil midir?

96 yıldır süren bu “hakkı” kullanma rahatlığının devamı değil midir?

İnkâr suç değilse, Türkiye bunca yıldır hangi suçu işliyor?

2006 yılında aralarında Hrant Dink ve Ragıp Zarakolu’nun da bulunduğu 9 Türkiyelinin Fransa’da savunduğu şey ile Türkiye’nin bugün savunduğu şey gerçekten aynı mıdır?

Türkiye’nin, Hrant Dink’ten kendi lehine devşirdiği sözleri kullanmaya hâlâ yüzü var mıdır?

Türkiyeli Ermenilerin son çığlığı Hrant Dink’in, “soykırım” sözcüğünü kullanmama tercihiyle, bugün başkalarının “soykırım” kelimesini kullanmama tercihleri aynı kalibrede midir?

Türkiye’nin kendi sahici sözü nedir?

İnkâr politikası, kötülüğe olur vermesiyle, 1915 sonrası birçok suç işledi. Hrant Dink’in öldürülmesinin de iklimini hazırladı.

İnkar, soykırım mağdurlarına travmayı tekrar yaşattığı ölçüde şiddeti yineleyebilir ve bu haliyle suçtur.

İnkârdan beslenen bir ifade özgürlüğü söylemi buram buram riya kokuyor.

Kokuyu almıyor musunuz?

Türkiye’nin tutunduğu ifade özgürlüğünün bu en ince dalı, hantallığını taşıyabilecek güçte değildir.

Evet, tartışmayı üçüncü ağızlardan alıp ait olduğu topraklara taşımalıyız.

Söz konusu tasarıya karşı çıkmanın belki de en haklı gerekçesi budur.

Onun için bırakın Fransa’yı.

Fransa çok kötü bir şey yapıyormuş, niyeti hayra değilmiş…

Peki, Türkiye ne yapmayı düşünüyor?”

Bedelli askerlik resmen başladı

Bedelli askerlikle ilgili karar, Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Resmi başvurular bugünden itibaren resmen başladı.

1111 Sayılı Askerlik Kanunu‘nun geçici 46. maddesi uyarınca Bedelli Askerlik Hizmetinden Yararlanma, Bedelin Ödenmesi ve Uygulamaya İlişkin Usul ve Esaslar belirlendi.

Bakanlar Kurulu’nun konuya ilişkin kararı Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı.

Buna göre, karar ile bedelli askerlik hizmetinden yararlanma, başvuru şartları, bedelin ödenmesi, askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılma, bedelli askerlik kapsamı dışına çıkarılma ve geri ödeme ile uygulamaya ilişkin diğer hususlar düzenlendi.

Karara göre, bedelli askerlik hizmetinden yararlanmak için, ”Kanunun geçici 46. maddesinin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla her ne sebep olursa olsun henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış olmak, 31 Aralık 2011 tarihi itibarıyla (bu tarih dahil) 30 yaşından gün almış olmak, yazılı makamlara en geç 15 Haziran 2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) şahsen yazılı olarak başvuruda bulunmak ve kanunda öngörülen bedeli ödemek” gerekiyor.

Herhangi bir yaş sınırlaması aranmaksızın ”askerliğe elverişli değildir” kararlı raporları nedeniyle askerlik hizmetinden muaf olanlar da bu esaslar çerçevesinde bedelli askerlik hizmetinden faydalanabilecek.

BAŞVURU
Yükümlüler bedelli askerlikten yararlanma taleplerini askerlik şubesine, konsolosluklara ve Cumhuriyet savcılıklarına şahsen bildirecek.

Hak sahipliği tespit edilen yükümlüler tarafından bedelinin tamamının veya yarısını özel hesaba yatırılmış olması ve biri asıl olmak üzere toplam 3 nüsha dekontun askerlik şubesi veya konsolosluklara, yükümlü tarafından şahsen, cezaevinde bulunan hükümlü, tutuklu ve gözetim altında bulunan yükümlülerin ise vasi veya vekilleri tarafından teslimi ile başvuru işlemi yapılmış olacak.

Bedelli askerlik hizmetinden yararlanmak isteyen yükümlülerden ”yurt içinde bulunanların, askerlik şubesi başkanlıklarına, yurt dışında bulunanların Türkiye Cumhuriyeti Konsolosluklarına, hükümlü, tutuklu ve gözetim altında bulunanların, bulundukları yer Cumhuriyet savcılıkları aracılığıyla en yakın askerlik şubesine” başvurmaları gerekecek. Posta veya vekalet yoluyla yapılan başvurular kabul edilmeyecek.

ÖDEME
Yükümlülerden, belirtilen şartları taşıyanlar, başvuru tarihide 30 bin lirasını defaten vaya başvuru tarihinde 15 bin lirasını defaten ve geriye kalan 15 bin lirasını da başvuru tarihinden itibaren 6 ay içerisinde defaten ödemekle yükümlü olacak.

ASKERLİK ŞUBESİ İŞLEMLERİ
Tebliğe göre, askerlik şubeleri şahsen başvuruda bulunan yükümlülerin durumlarını kontrol ederek Kanun kapsamında olduğu anlaşılanlara ödemeleri gereken tutarı belirten belgeyi verecek.

Hükümlü, tutuklu ve gözetim altında bulunan yükümlüler hakkında vekilleri veya vasileri tarafından Cumhuriyet Savcılığından alınacak belgenin ibraz edilmesi şartıyla durumlarını kontrol ederek ödemeleri gereken tutarı belirten belgeyi verecek.

Konsolosluklardan veya yabancı askerlik şubelerinden gelen başvuru evrakını kontrol edecek askerlik şubeleri yapılan inceleme sonucunda hatalı veya eksik düzenlenmiş evrakın birer suretini asarak asıllarını en seri vasıtayla ilgili makamlara gönderecek, hata veya eksikliklerin giderilmesini müteakip anılan belgelerin iadesini isteyecek.

Başvuruları kabul edilen yükümlülerden ödemeleri gereken bedelin tamamının ödedikleri tespit edilenler hakkında nüfusa kayıtlı oldukları yer, il vaya ilçe idare kurullarından askerlik hizmetinin yerine getirilmiş sayılması kararının alınmasını teklif edecek. İl veya ilçe idare kurulu tarafından alınan kararın iletilmesini müteakip yükümlüye muafiyet belgesini en yakın askerlik şubesinden şahsen alması için davet yazısı gönderecek.

Konsolosluklara başvuran yükümlülerin iki nüsha muafiyet belgesini şahsen tebliğ edilmek üzere konsolosluğa, cezaevinde bulunan yükümlülerin iki nüsha muafiyet belgesini şahsen tebliğ edilmek üzere ilgili Cumhuriyet savcılığına gönderecek.

Askerlik şubeleri, bedelli askerlik hizmeti kapsamından çıkarılanlar ile başvurusu kabul edilen yükümlülerden bedelin tamamını ödemeden ölen vaya askerliğe elverişsiz hale gelenlerin geri ödeme taleplerini içeren dilekçelerini 3 ay içerisinde inceleyecek ve geri ödeme yapılacakları bakanlığa bildirecek.

YÜKÜMLÜ NE YAPACAK?
Konsolosluklar ile cezaevinde bulunan hükümlü, tutuklu veya gözetim altındaki yükümlüler hakkında Cumhuriyet savcılıklarınca yapılacak işlemlerin belirlendiği tebliğe göre, yükümlü, askerlik şubesi vaya konsolosluktan alacağı ödenecek tutar ve tutarın yatırılacağı banka hesap numaralarını gösteren belge ile ödemesini yapacak. Bankadan alacağı biri asıl olmak üzere toplam üç nüsha dekontu askerlik şubesine veya ilgili konsolosluğa teslim edecek.

Yükümlü muafiyet belgesini, askerlik şubesinden, konsolosluktan veya Cumhuriyet savcılığından şahsen teslim alacak.

Tebliğ ile banka tarafından yapılacak işlemler de belirlendi.

Bedelin tamamınını süresi içinde ödeyen yükümlüler hakkında il ve ilçe idare kurullarından askerlik hizmetinin yerine getirilmiş sayılması kararı alınacak ve askerlik şubelerince acemi yedeğe aktarılacak.

Bedelli askerlik hizmeti başvuruları kabul edilmiş yükümlüler hakkında saklı, yoklama kaçağı ve bakayadan idari ve adli soruşturma ve kovuşturma yapılmayacak, başlatılmış olanlar sona erdirilecek.

Bedelli askerlik hizmeti için başvurusu kabul edilenlerden ödemelerini süresi içinde yerine getirmeyenler, ödemeleri tamamlamadan kendi isteği ile bu haktan faydalanmaktan vazgeçenler ile yararlanma şartlarını taşımadıkları sonradan anlaşılanlar kapsam dışına çıkarılacak. Kapsam dışına çıkarılan yükümlülerin işlemleri, tabi oldukları statüye göre yürütülecek.

Yükümlülerin bedelli askerlik hizmeti kapsamından çıkarılmaları ve bedelin tamamınını ödemeden ölmeleri veya askerliğe elverişsiz hale gelmeleri halinde ödedikleri bedel iade olacak.

Geri ödeme ile ilgili başvurular, yurt içinde yükümlünün kayıt olduğu askerlik şubesine veya Cumhuriyet savcılıklarına, yurt dışında ise askerlik şubesine iletilmek üzere konsolosluğa dilekçe ile yapılacak. Dilekçede banka IBAN numarası ile kimlik numarası da belirtilecek.

Bu başvurular yükümlüler ile vekilleri, vasi ya da kanuni mirasçıları tarafından 6 ay içerisinde belirtilen makamlara yapılacak.

Başvurular askerlik şubelerince 3 ay içerisinde incelenecek. İnceleme sonucunda geri ödeme şartlarının oluştuğunun tespit edilmesi halinde yükümlünün ve hak sahiplerinin dilekçesi ve ödemeye ilişkin dekontun aslı veya ödeme yapıldığını ispata yarar belgeler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına gönderilecek.

Ödenmiş olunan bedel Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca bir ay içerisinde iade edilecek.

TEREDDÜTLERİN GİDERİLMESİ
Öte yandan,bu esasların uygulanması sırasında ortaya çıkan tereddütlerin gidermeye ilgisine göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Milli Savunma Bakanlığı yetkili olacak.

Söz konusu esaslar bugünden itibaren yürürlüğe girdi.

(Ajanslar)