Ana Sayfa Blog Sayfa 4884

İçişleri Bakanı’na göre herkes terörist!

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, “Psikolojik terör var, bilimsel terör var, terörü besleyen arka bahçe var. Bir başka ifadeyle propaganda var, terör propagandası var” dedi.

Bakan Şahin, PKK’nın masum göstermeye çalışan, bunun gayreti içinde olan insanların terör gerçeğini bir kenara bırakarak terörle mücadele edenlerle mücadele ettiğini ifade ederek, bir terörle mücadele bir de mücadele edenle mücadele eden bir yapının bulunduğunu kaydetti. Terörü besleyen arka bahçedeki otların iyi teşhis edilmesi gerektiğini ifade eden Şahin, şöyle konuştu:

“Bunlara karşı başka bir sistem var. Bizim sistemimiz. Onlarda kural yok. Hukukta kural, düzen, hak, iyiyi kötüden ayırt etmek, suçluyu suçsuzdan ayırt etmek var. Hatta kandırılmış, korkutulmuş, kaçırılmış ve terör örgütüne yerleştirilmiş olanlara yönelik insani bir yaklaşımla mücadele var. Bir tarafta hukuksuzluk, bir tarafta hukuk çerçevesinde yapılan bir mücadele var ancak terör örgütünün yürüttüğü çalışma sadece dağda, bayırda, şehirde, sokakta, gece arka sokaklarda haince pusu kurarak yaptığı saldırılardan ibaret değil, sadece silahlı terör değil. Bunun bir başka ayağı daha var. Psikolojik terör var, bilimsel terör var. Terörü besleyen arka bahçe var. Bir başka ifadeyle propaganda var, terör propagandası var.”

Şahin, birilerinin saptırarak, kendine göre gerekçeler uydurarak, makulleştirerek teröre destek verdiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Neyiyle veriyor, belki resim yaparak tuvale yansıtıyor. Şiir yazarak şiirine yansıtıyor, günlük makale, fıkra yazarak oralarda bir şeyler yazıp çiziyor. Hızını alamıyor terörle mücadelede görev almış askeri, polisi doğrudan çalışmasına, sanatına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyor. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor, uğraşılıyor. Terörün arkadan dolanarak arka bahçede yürüttüğü faaliyetler ki arka bahçe İstanbul’dur, İzmir’dir, Bursa’dır, Viyana’dır, Almanya’dır, Londra’dır, her neyse, üniversitede kürsüdür, dernektir, sivil toplum kuruluşudur.

Çağın gereği ne kadar sivil toplum kuruluşumuz varsa o kadar demokratik bir ülkeyiz oma oraya da sızmak lazım terör açısından, sızılır, sızarsınız, sızmışlardır. Masum dernektir, bakarsınız kültür derneği, bakarsınız eğitim derneği. Şimdi dağdaki ile belki kırsaldakiyle mücadeleniz kolay bana göre ama bu arka bahçede ayrık otu ile tereler birbirine karışıyor. Hepsi yeşil renkte görünüyor. Birbirine karışıyor, kimisi zehirli, kimisi faydalı. Hangisinin faydalı, hangisinin zehirli olduğunu ancak yeyince anlıyorsunuz.”

“O psikolojik harekatın farkındayız”

Terör örgütünün arka bahçesindeki mücadelenin daha zor olduğuna dikkati çeken Şahin, bunu bir cerrah hassasiyetiyle ayırt etmek durumunda olduklarını söyledi. Sanata karşı olmadıklarını belirten Bakan Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Önce o arka tarafı ayırt etmekte neticede zorlanıyoruz. O ayırt etmekteki zorluktan yararlanarak ‘ben de maydanozum, ben de iyi otum, ben iyi iş yapıyorum’ diyor. ‘Bir şey söylüyorum, bana karışma, ben de bu bahçedeyim’ diyor. Yani demokrasinin bütün nimetlerinden yararlanarak terör her yere bir şekilde ayrık otu gibi uzanmış vaziyette. Ve bir tarafta terör yapısı bir tarafta onunla gayrihukuki, illegal yapı. Bir tarafta onunla mücadele eden sizler, hukuki yapı hukuk çerçevesinde öyle de olmaya devam edecek, şikayetimiz yok. Bir tarafta da terörün silahsız yapısı. Silahlıya destek veren yapı. Yani yardımcı kuvvetler. Yerine göre sadece şarkı söylüyor ama üç şarkının arasında bir tane de seyirciye bir şeyler söylerken arada bir güzel cümle sarfediveriyor. Ne alırsan al, ne anlarsan anla. Sanat icra ediliyor sahnede. Ne yapacaksın, sanata karşı değiliz ama işte bunları bir cerrah hassasiyetiyle ayırt etmek durumundayız, bunları hepimiz bilmek durumundayız. Terör, terörle mücadele, bir de mücadele edenle mücadele eden bir yapı var. O psikolojik harekatın farkındayız.”

O kadar hınç var ki devlete karşı, kendi paçavra ara sözleşmelerinde, devlet olmayan bir organizasyon. Yani Türk devletine düşmanlar, bunu anladık da kendilerinin kurmak istedikleri organizasyonda bile devleti kullanmayacak kadar devlet düşmanlığı var. Ne o zaman peki, devlet nedir, ne yapar? Devlet düzendir, devlet hukuktur, devlet hiyerarşidir, devlet mülkiyettir, devlet namustur, devlet özgürlüktür, eğitimdir, sağlıktır, devlet hayatın ta kendisidir. O halde devlet olmayan organizasyon, kim güçlü ise o anda, onun devleti. Gücü yeten yetene, kim egemense onun devleti. Birbirini yiyen insanların topluluğu. İnsan insanın kurdudur. Kim kimi yiyebilirse, kimin ağzı, dişleri kuvvetliyse, devlet o. Ve bunun peşine takılan sempatizanlar. Bir gün o gerçeği yaşasalar, bir gün değil bir saat, 10 dakika yaşasalar biliyorum ne yapacaklar ama kurtuluşu yok, şakası yok çünkü gidenlerden kurtulanların ifadeleri her şeyi ortaya koyuyor. Ben söylüyordum, şimdi itirafçılar söylüyor. Domuz etinden Zerdüştlüğe kadar, bilmem hangi ulustan, kardeşlikten, çok özür dilerim eşcinselliğe kadar, her türlü namussuzluğun, ahlaksızlığın, gayriinsani durumun olduğu bir ortam. Girişi var, çıkışı yok. Girişi korku, çıkışı ölüm. Böyle bir yapı.”

“Ne diyorlarsa tersine çevirmek lazım”

Bunların “ara sözleşme” diye yazdıkları bir metin olduğunu, orada madde numarasının da bulunduğunu ifade eden Şahin, şunları kaydetti:

“Bir maddesinde dernekler, bir maddede siyasi partiler bu yapının parçası. Değilse kalk, açıkla başta TBMM olmak üzere. ‘Bizim için böyle yazmış birisi, nereden çıktı bu, ne alakası var’ de. Çık, ‘yırtıyorum onu’ de yiğitsen, özgürsen, özgür değilsin. Akıllarına göre, benim Kürt kardeşlerimin hepsini köle gibi görüp ‘zaten onlar otomatik üye, meclis grubu dahil siyasi yapı ayrılmaz bir parça’ olarak gören bir yapı. Ondan sonra da özgürlükten bahsedeceksin, ne özgürlüğü, kendin özgür değilsin ki. Özgürsen inkar et, eğer samimiysen. Ondan sonra da barışın dili, barış, kardeşlik, özgürlük. Hangi özgürlük? TBMM kürsüsünden daha özgür, özgürlüğün ifade edildiği bir yer mi var? Dokunulmaz bir yer. O kürsüdesin.

Bu ülkede hiçbir vatandaş için daha öteye bir kürsü yok. Daha öteye bir meclis yok. Buna tahammül eden, buna toleranslı bakan, buna ‘özgürlük’ denen bir yapıdayız. Allah’a şükür de öyleyiz ve dünyaya da bir örneğiz. Fikrin varsa gel söyle. Kimse bir şey demiyor, demez. Bu ülkede toplumun büyük çoğunluğu fikrini söylediğinde senin peşinden gidiyorsa, senin kuralların, senin siyasetin egemen olsun. Bir taraftan bağıracaksın ‘özgürlük, barış’ diye bir taraftan bakacaksın senin peşinden gelen halk yok, onun sıkıntısını yaşayacaksın. Ama ‘ben varım’ diyeceksin, ‘ben de olmalıyım’ diyeceksin. Hem demokraside olacaksın hem antidemokratik arayış içinde olacaksın.

Onların zaten arka bahçelerinin, bu siyasal yapının temsilcilerinin, hatta hepsinin dilini tersten okursak çok rahat anlarız. Ne diyorlarsa tersine çevirmek lazım. Ben böyle buldum bunların niyetlerinin ne olduğunu, dünyalarının ne olduğunu. İyi dedikleri her şey kötüdür, kötü diyorlarsa iyidir. ‘Barış’ diyorlarsa orada savaş vardır. ‘Demokrasi’ diyorlarsa orada zulüm vardır. ‘İnsan’ diyorlarsa orada insana yönelik tuzak vardır. ‘Sevgi’ diyorlarsa kin ve nefret vardır. Ne diyorlarsa tersidir. Tersten okuyunca onların düzü anlaşılır.”

Eyvah! Yeni bir demokrasi paketi geliyor

Son günlerde gitgide daha net görüyoruz ki üzerimize doğru bir tren geliyor! Demokrasi treni bu. Demokrasi treni tam üstümüze doğru geliyor. Kimilerini çoktan altına aldı bile…

Demokrasi treninini hatırladınız mı? Hani şu istenilen durakta inilen demokrasi trenini? Belli bir yere kadar gayet güzel gidilen, belli bir yerden sonra artık yarar değil zarar getiren treni? Tahmin edebileceğimiz gibi tren şu anda tam dolu değil. Birileri çoktan trenden inmiş durumda. Aynen söyledikleri gibi, istenilen durak geldiğinde birileri indi. Trenin adı demokrasi kaldı, görevi muhalifleri altına almak oldu. Başka trenler de benzer işlevleri görüyor. Avrupa Birliği’nin getirdiği özgürlükler gibi, siyasetin üzerindeki vesayet gibi ya da kuvvetler ayrılığını besleyen bağımsız yargı gibi. Yandaş yargı istemeyenler şimdi blok listelerle yargıyı yönetiyor, müzakerelere başladık diye gündüz vakti havai fişek atılan Avrupa Birliği’ne kötü esprilerden sorumlu bakanlar atanıyor. O trenlerde de istenilen duraktan çoktan inildi çünkü…

İçi boş demokrasi trenimize dönelim. Nasıl bir şekilde üzerimize geldiğini görüyoruz, yaşıyoruz. İstanbul’da Odatv duruşmalarında gazeteciler yargılanırken, Diyarbakır’da KCK duruşmalarında seçilmiş siyasetçiler yargılanıyor. Haftanın hangi günü, kime baskın yapılacağı belli değil. İşin ilginç yanı, baskın yapılan kişilerin de nelerden suçlanacağı, hangi torbaya atılacağı belli değil. Evden çıkan ve tamamen yasal olan kitapların adlarına göre KCK’lı da olabilirsiniz, Ergenekon’a da üye olabilirsiniz, herhangi bir sol örgüte de… Ya da tarihi sol örgütlerin isimlerinin birleşmesinden oluşan bir “yokörgüt”te de kendinizi bulabilirsiniz. Deliller bir şekilde bulunur zaten. Sonra da devreye başka kurumlar girer, sizin kardeşinizin 30 yıl önceki kocası üzerinden tüm örgütleri birleştiriverir. 2011’de Türkiye’de demokrasi böyle bir şey! İsteyen, istediğini her şeyle suçlayabiliyor.

Eksiği çok fazla vardır bu örneklerin ama fazlası yoktur. İşte böyle bir ortamda Başbakan yardımcısı Beşir Atalay çıktı ve yeni bir demokrasi paketi üzerinde çalıştıklarını açıkladı. Korkmak için bir neden! Bu kadar demokrasi bile cezaevlerini doldurmaya, insanlara “gık” dendiğince gaz atıp, “guk” dendiğinde cop vurmaya yetiyor. Her paket açıldığında şiddet arttı, baskı arttı çünkü.

Bizim demokrasi paketlerimiz öyle her demokrasiye benzemiyor çünkü. Mısır’a gelen demokrasiyle, Rusya’da yaşanan demokrasiler arası bir konumdayız. Bu yüzden de “demokrasi paketinin içerisinden, insanların yaşadıkları yöreye yapılacak bir yatırım hakkında söz söyleme hakları çıkar mı? Yoksa bu paketten de mi HES’lere direnenlerin payına polis, jandarma, asker, gaz ve cop mu düşecek?” diye sormak aslında bomboş bir hayalin göstergesi. “Demokrasi, halkın kendi hayatı üzerinde söz söylemesini bile teminat altına alamıyorsa nasıl bir demokrasiden bahsedebiliriz?” sorusunu sormak ise tehlikeli sularda yüzmeye denk geliyor. Başka bir örnekle de test etmek isteyebiliriz bu paketi! 21 Aralık’ta bir grev oldu! Özellikle sağlık çalışanlarının yoğun katılımı demokrasi paketini masanın altında bekletenleri çok rahatsız etti. Sağlık Bakanı, greve katılmayanlara teşekkür etti! Hangi demokraside ve o demokrasilerin hangi paketlerinde vardır greve katılmayıp, hakkını arayan meslektaşlarını sabote edenlere teşekkür eden bir bakan? Tabii ki bizim “paketli demokrasimizde!” Grev gibi çalışanların doğal bir hakkı çıkar mı bu paketten? Bu demokrasi paketinin içinden arkadaşlarına destek olsun diye saçlarını kestiren ve bu olaydan sonra tutuklanan öğrencilerin hakları çıkacak mı? Füze kalkanına karşı çıktığı için polisiyle, zabıtasıyla dayak yiyenlerin hakları çıkacak mı?

Ben size tahminimi söyleyeyim. Çıkmayacak. Demokrasiden ne anlaşıldığını, ülkenin batısında muhalifler, doğusunda muhalifler yargılanırken İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin çok net açıkladı:

“Bakan Şahin, bir terörle mücadele bir de mücadele edenle mücadele eden bir yapının bulunduğunu kaydetti. Şahin, birilerinin saptırarak, kendine göre gerekçeler uydurarak, makulleştirerek teröre destek verdiğini belirti:

“Neyiyle veriyor, belki resim yaparak tuvale yansıtıyor. Şiir yazarak şiirine yansıtıyor, günlük makale, fıkra yazarak oralarda bir şeyler yazıp çiziyor. Hızını alamıyor terörle mücadelede görev almış askeri, polisi doğrudan çalışmasına, sanatına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyor. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor, uğraşılıyor. (…) Yani demokrasinin bütün nimetlerinden yararlanarak terör her yere bir şekilde ayrık otu gibi uzanmış vaziyette. Yerine göre sadece şarkı söylüyor ama üç şarkının arasında bir tane de seyirciye bir şeyler söylerken arada bir güzel cümle sarfediveriyor. Ne alırsan al, ne anlarsan anla. Sanat icra ediliyor sahnede. Ne yapacaksın, sanata karşı değiliz ama işte bunları bir cerrah hassasiyetiyle ayırt etmek durumundayız, bunları hepimiz bilmek durumundayız. Terör, terörle mücadele, bir de mücadele edenle mücadele eden bir yapı var. O psikolojik harekatın farkındayız.”

İşte hükümetimizin demokrasi anlayışı bu. Sorgusuz sualsiz bir itaat, farklı fikirlerin gideceği yerin belli olması. Bir cerrah titizliğinde muhaliflerinden ayrılmış bir toplumda yaşanacak demokrasi. Kısaca aynı treni gibi, kendisinin de içi boş bir demokrasi.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

Hal yasası 1 Ocak’ta yürürlükte

Yeni Hal Yasası 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giriyor. AKP Muğla Milletvekili, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi Ali Boğa, Türkiye’nin en çok yaş sebze ve meyve üreten illerinin milletvekillerini yeni hal yasası hakkında Mecliste bilgi verdi.

Milletvekili Boğa, 2012 yıllında yürürlüğe girecek olan ve kamuoyunda “Hal Yasası” olarak bilinen düzenleme ile ilgili olarak Antalya, Adana, Mersin, Hatay, Muğla, Aydın illerinin AKP’li Milletvekillerine yönelik bir bilgilendirme toplantısı düzenledi.

TOPTAN ÜRETİMİN YÜZDE 25’İ ZAYİ OLUYOR

AKP Milletvekili Ali Boğa moderatörlüğünde düzenlenen toplantıda, kanunun kendi müsteşarlığı döneminde Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca hazırlandığını ve 1 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe gireceğini açıkladı. Kanunun yaş meyve ve sebze üreticileri, tüketiciler ve belediyeler açısından çok önemli yenilikler getireceğini belirten Boğa, ülkemizde yaş meyve ve sebze ticaretinin 60 milyar dolarlık bir sektör olduğunu ve sektörde 23 milyar dolar tutarında kayıt dışılık olduğunu belirtti. Boğa ayrıca, uygun olmayan depolama, taşıma ve sunma koşullarından dolayı toptan üretimin yüzde 25’inin zayi olduğuna dikkat çekti.

HAL YASASININ GETİRDİĞİ YENİLİKLER

Plan ve Bütçe Komisyonu Üyesi Ali Boğa, “Yeni yasa ile hal kayıt sistemi kurulacak. Böylece ülkemizin herhangi bir yerinde alım ve satıma konu sebze ve meyvelerin miktar ve fiyatlarına ulaşılabilecektir. Toptancı haline bildirimde (Hal Kayıt Sistemine) bulunmak kaydıyla genel olarak hal dışında da toptan alım satım yapılabilecektir. Meslek mensupları kayıt altına alınacak, böylece üreticiler mallarını satacakları tacirlerin irtibat bilgilerine erişebilecek ve onlar hakkında bilgi sahibi olabilecektir. Üreticiler, ürünlerini daha çok kar edebileceği pazarlara yönlendirebilecek, geleceğe yönelik planlama yapabilecek ve tacirler karşısında daha güçlü bir pozisyonda bulunabilecektir.

Hal içi ve dışı işlem maliyetleri azaltılacak, böylece tüketici daha ucuza mal temin edebilecek. Sebze ve meyve fiyatlarının enflasyon üzerindeki olumsuz etkisi giderilecek, kayıt dışılık azalacak ve buna bağlı olarak belediye gelirleri artacaktır. Semt pazarları modern bir yapıya kavuşturularak, tüketicilere daha düzenli ve hijyenik bir ortamda alış veriş imkanı sunulacaktır. Bu düzenlemeler içinde, pazar yerlerinin kuruluş ve işleyişi, pazarcıların uymak zorunda olduğu kuralar, bu kurallara uymayanlara uygulanacak cezalar, belediyelerin sorumlulukları yer almaktadır. Kanunla, pazarcıların yüksek sesle satış yapmaları yasaklanmış, buna uymayanlara da idari para cezası öngörülmüştür” dedi.

(Ajanslar)

Marmaris Körfezi’nde ağır metaller

Marmaris Körfezi‘nde geçmiş yıllara kıyasla ağır metallerde değişiklik eğiliminin gözlenmediği bildirildi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bazı basın yayın yayın organlarında, Marmaris Körfezi’nde çevresel tahribat nedeniyle ortaya çıkan kirliliğin tehlikeli boyutlara ulaştığı yönünde çıkan haberlerle ilgili yazılı açıklama yaptı.

Söz konusu bölge de dahil olmak üzere, Bakanlık tarafından yürütülen ”Denizlerde Bütünleşik Kirlilik İzleme Çalışması” kapsamında tüm kıyılarda, 208 istasyonda izleme yapıldığına işaret edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

”Bu kapsamda Marmaris Körfezi’nde 5 istasyonda deniz suyunda, sedimanda ve biotada izleme çalışmaları gerçekleştirilmektedir. 2011 yılı Ege Denizi Sedimanlarındaki Metal Konsantrasyonlarının Yönelim Analizi sonuçlarına göre, Marmaris Körfezi’nde diğer yıllara kıyasla ağır metallerde değişiklik eğilimi gözlenmediği ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan, ‘Kentsel Atıksu Arıtımı Yönetmeliği Hassas ve Az Hassas Su Alanları Tebliği’ uyarınca tüm kıyılarımızda ötrofikasyon açısından hassas ve az olan bölgeler koordinatları ile belirlenmiş, buna göre Fethiye koyu-Marmaris koyu bölgesi az hassas alan olarak tanımlanmıştır.”

Marmaris Körfezi’nin, karakteristik özellikleri gereği kıyı eğimi düşük, kapalı bir körfez olduğu belirtilen açıklamada, ayrıca yoğun turizm, marina aktivitelerine sahip olan bu körfezle ilgili çalışmalarda bu özelliklerin de değerlendirilmesi gerektiği ifade edildi.

2004 yılından beri yürürlükte olan ”Gemilerden Atık Alınması ve Atıkların Kontrolü Yönetmeliği” çerçevesinde, Marmaris ilçesi sınırları içerisinde, Bakanlıktan lisans alan 5 tane gemi atıkları kabul tesisi bulunduğu bildirilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

”Bunlardan bir tanesi liman işletmesi, dört tanesi ise marinadır. Bu tesislerde gemi ve tekne gibi küçük deniz araçlarından kaynaklanan sintine suyu ve atık yağ gibi petrollü atıklar ile evsel nitelikli atık su ve katı atık kabulü yapılmakta, toplanan atıklar çevre mevzuatı kapsamında bertaraf edilmektedir. Yatlarda oluşan atıkların etkin bir şekilde toplanması ve denetiminin sağlamak amacıyla, bin 124 kilometre karelik sahil şeridine sahip Muğla’da ‘Mavi Kart’ uygulamasına geçilmiştir. Bu sistemle, yatlar atık kabul tesislerine verdikleri atıkları bu karta işletmektedir ayrıca formlar ile yapılan kontrol tamamen çevrimiçi hale getirilmiştir. Elektronik ortamda konuya ilişkin sorgulamalar yapılabilmekte, atıkların dijital ortamda takip edilmesi sağlanmakta ve veriler elektronik ortamda muhafaza edilmektedir.”

Körfez kirliliğinin önüne geçilmesi konusunda, denetim ve yaptırımlar konusunda gerekli hassasiyetin gösterildiği belirtilen açıklamada, Muğla bölgesindeki deniz yetki alanlarında, haftada 7 gün ve günde 24 saat çalışma prensibiyle yapılan denetimler sonucunda, son 6 ay içerisinde Muğla ili sınırları içerisinde 23 defa gemiler tarafından illegal deşarj yapıldığı tespit edilerek gerekli idari yaptırımın uygulandığı kaydedildi.

(Ajanslar)

Kapasite kullanım oranı geriliyor

Türkiye Merkez Bankası tarafından düzenlenen ve Aralık ayında imalat sanayiinde faaliyet gösteren 2 bin 131 işyerinin katılımıyla gerçekleştirilen imalat sanayinde kapasite kullanım oranı sonuçları açıklandı.

Buna göre, geçen yıl Aralık ayında yüzde 75,6 olan kapasite kullanım oranı, 2011 yılı Aralık ayında yüzde 75,5 olarak belirlendi.

Kapasite kullanım oranı, Kasım ayında ise yüzde 76,9 düzeyindeydi.

İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı çalışması, imalat sanayi sektöründe faaliyet gösteren iş yerlerinin anket döneminde mevcut fiziki kapasitelerine göre fiilen gerçekleşen kapasite kullanımlarının belirlenmesi amacıyla yapılıyor.

İmalat sanayi kapasite kullanım oranlarında, Aralık ayında geçen yılın aynı ayına göre mal grupları itibariyle yatırım malları ve dayanıklı tüketim mallarından artış gözlendi.

Dayanıksız tüketim mallarında, tüketim mallarında, gıda ve içecekler ile ara mallarında ise düşüş var.

Merkez Bankası tarafından 2011 Aralık ayına ilişkin yayımlanan ”İmalat Sanayinde Kapasite Kullanım Oranı” verilerine göre, geçen yılın Aralık ayına kıyasla kapasite kullanımı yatırım mallarında 4,2 puanlık artışla yüzde 75,1, dayanıklı tüketim mallarında ise 2,6 puan artışla yüzde 76 oldu.

Kapasite kullanımı, dayanıksız tüketim mallarında 1 puan gerilemeyle yüzde 73,7’ye, tüketim mallarında 0,4 puan düşüşle yüzde 74,1’e, gıda ve içeceklerde 1 puan gerilemeyle yüzde 72,3’e ve ara mallarında ise 0,9 puanlık azalışla yüzde 77,1’e geriledi.

İmalat sanayi genelinde mevsimsel etkilerden arındırılmış kapasite kullanım oranı da bir önceki aya göre 1 puan artarak, yüzde 76,6 seviyesinde gerçekleşti.

İkili sektörlere göre de, en yüksek kapasite kullanım oranı, yüzde 83,1 ile bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatında gerçekleşti.

Bunu, yüzde 82,4 ile kimyasalların ve kimyasal ürünlerin imalatı, yüzde 79,1 ile makine ve ekipmanların kurulumu ve onarımı izledi.

Kapasite kullanım oranı en düşük alanların başında ise yüzde 61,4 ile diğer imalatlar sınıfı geldi.

Kapasite kullanım oranı içeceklerin imalatında yüzde 65,2, kayıtlı medyanın basılması ve çoğaltılmasında da yüzde 68,6 olarak hesaplandı.

(BBC)

Yüzmede şampiyon Galatasaray

0

Türkiye Kulüplerarası Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası, İstanbul’da bugün yapılan yarışlarla sona erdi.

Galatasaray Ergun Gürsoy Olimpik Yüzme Havuzu’nda 5 gün süren organizasyonda, Galatasaray, açık yaş toplamda 356 puanla şampiyon oldu. Fenerbahçe‘nin 302 puanla ikinci bitirdiği şampiyonayı, ENKA da 278 puanla üçüncü sırada tamamladı.

Şampiyonada açık yaş bayanlarda Galatasaray 278, Fenerbahçe 230, ENKA ise 218 puan alırken, erkeklerde ise Galatasaray 280, Fenerbahçe 256, Bursa Kolejliler de 214 puan topladı.

İstanbul’da 5 gün süren şampiyonada toplam 66 Türkiye rekoru kırıldı.

Akşam seansında kırılan rekorlar şöyle:

Erkekler
ENKA Spor Takımı 14 yaş 4X50 metre serbest 1.40.76
ENKA Spor Takımı 15-16 yaş 4X50 metre serbest 1.38.18
Deniz Nazar (Fenerbahçe) 19+ yaş 200 metre kurbağalama 2.09.60

Kızlar
Ecem Dönmez (Hanbatur) 13 yaş 400 metre karışık 4.58.82
Ecem Dönmez (Hanbatur) 14 yaş 400 metre karışık 4.58.82
Elif Nur Nas (Galatasaray) 14 yaş 200 metre serbest 2.03.72
Gizem Bozkurt (Galatasaray) 17-18 yaş 200 metre serbest 2.01.51
Hande Zeynep Kıvanç (Galatasaray) 13 yaş 200 metre sırtüstü 2.18.78

LeBron şovla başladı

0

Lokavt nedeniyle iki ay gecikmeli başlayan NBA’de ilk gecenin nefes kesen maçında geçen sezonun finalistleri Dallas Mavericks ve Miami Heat karşı karşıya geldi. Miami, geçen yıl şampiyonluğu kaptırdığı rakibini 105-94 yenerek, sezona iyi bir başlangıç yaptı. LeBron James yeni bir rekoru ele geçirdi.

Maçı başından beri önde götüren ve ilk üç periyod rakibinin farkı azaltmasına izin vermeyen taraf Miami’ydi. Evinde tarihi fark yemekten son periyoddaki performansı ile kurtulan Dallas’ın bu çabası maçı çevirmeye yetmedi ve Miami salondan 105-94 galip ayrıldı.

37 sayı 10 ribound 6 asistle double double yapan Lebron James Miami’yi sürükleyen isimdi. Son şampiyon Dallas Mavericks’te ise Jason Terry 23, Dirk Nowitzki 21 sayı bulurken, Shawn Marion da 12 sayı ile skora katkıda bulundu.

LeBron James attığı 37 sayıyla Tim Hardaway’in sezon açılışı rekorunu geçti. Miami Heat’in sezonun ilk maçındaki sayı rekoru, 1999 yılında oynanan Detroit Pistons maçında Hardaway’in 32 sayısı 12 sene boyunca geçilememişti.

Bedelliye ilgi yok

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, bedelli askerlikten yararlanmak için şu ana kadar 5 bin kişinin başvurduğunu bildirdi.

Yılmaz, Mehmet Akif Ersoy’un ölümünün 75. yılı nedeniyle TBMM’de düzenlenen ”Mehmet Akif” konulu serginin açılışında, gazetecilerin, bedelli askerlikle ilgili sorularını yanıtladı. Yılmaz, bedelli askerlik uygulamasından yararlanmak için şu ana kadar 5 bin kişinin başvurduğunu ifade ederek, ”Ancak daha önce söylediğimiz ‘100 bin rakamına ulaşırız’ diye düşünüyorum” dedi.Başvuru sayısının az olup olmadığına ilişkin bir soruya da Yılmaz, ”Normal. İyi bir yolda gidiyor, bir sıkıntı yok” karşılığını verdi.

“Ermeni soykırımını inkâr etme!” imza kampanyası

Geçtiğimiz günlerde bir grup Ermeni aydının Fransa’da çıkartılan soykırımı inkâr yasasıyla ilgili Türkiye’deki tartışmalara yanıt verdikleri bildiri, imzaya açıldı.

Bildiriyi okumak için tıklayın: Türkiye inkâr hakkının peşinde!

İmza vermek için: http://www.inkaretme.com/

Arılı Vadisi HES’çileri kovdu

Rize’nin Arılı vadisinde 2 gündür hidroelektirik santrali (HES) çalışmalarına karşı nöbet tutan köylüler HES mücadelesini kazandı. DSİ’den 3 kişilik bir heyetle bölgeye giden Rize Vali Yardımcısı Mustafa Ertaylan köylülerin isteğine uyarak salı gününe kadar HES çalışmalarını durduruldu. Köylüler de eylemlerine son verdi.

Rize’nin  Fındıklı ilçesinde Arılı Vadisi’nde başlatılan dere ıslahı çalışmalarının, HES’lerin altyapı çalışması altyapısı olduğunu belirten köylüler 2 gün önce bölgede çadır kurarak eylem yapmaya başladı. Köylüler, gece de ateş yakarak nöbetlerini sürdürdü.

Eylemcilere, Rize, Artvin ve Trabzon’daki, vadilerde HES’lere karşı mücadele veren Solaklı, Tonya, İkizdere, Salarha, Güneysu, Çayeli Senoz, Arhavi, Hopa ve Kemalpaşalı köylülerden de destek geldi. Köylüler nöbete devam ederken, bölgeye sevk edilen jandarma ekipleri iş makinelerinin etrafında güvenlik önlemi aldı. Jandarma uzun süre köylüleri eylemlerine son vermeleri için ikna etmeye çalıştı. Jandarmanın ardından Fıdıklı Kaymakam Vekili İlyas Memiş de bölgeye giderek köylülerle görüştü. Ancak köylüler HES çalışmaları durdurulmadan eylemlerine son vermeyeceklerini belirtti. Bunun üzerine önceki akşam DSİ’den 3 kişilik bir heyetle bölgeye giden Rize Vali Yardımcısı  Mustafa Ertaylan köylülerin isteğine uyarak salı gününe kadar HES çalışmalarını durduruldu.

Salı günü valilik yetkilileriyle köylülerin bir kez daha biraraya gelerek görüşme yapacağı bildirildi.