Ana Sayfa Blog Sayfa 4877

Güney Kutbu’nda yeni rekor

Amerikan Viskonsin Medison Üniversitesi Antarktika meteoroloji programının internet sitesinde, Güney Kutbu’nda yer alan Amundsen-Scott istasyonunda hava sıcaklığının eksi 12.3 dereceye kadar yükseldiği belirtildi.

25 Aralık’ta kaydedilen rekor düzeydeki hava sıcaklığının 1978 yılında kaydedilen eksi 13.6’lık rekordan 1.3 derece daha sıcak olduğu kaydedildi.

Güney Kutbu’ndan 100 kilometre uzaklıktaki Niko ve Henry Otomatik Hava Gözlem İstasyonlarında da yeni hava sıcaklık rekorları tespit edildi.

Niko istasyonunda hava sıcaklığının, 4 Ocak 2010’daki eksi 13.9 luk rekoru geride bırakarak eksi 8.2 dereceye, Henri istasyonunda ise 5 Ocak 2010’daki eksi 14.5 derecelik rekor kırılarak eksi 8.9 dereceye yükseldiği ifade edildi. Deniz seviyesinden 2835 metre yükseklikteki ve ortalama sıcaklığın eksi 27.8 derece olduğu Amundsen-Scott istasyonunda kurulduğu 1957 yılından bu yana düzenli olarak hava sıcaklık ölçümleri yapılıyor.

Bilim insanlarına göre iklim değişikliğini “2 derecelik ortalama artışla atlatmak” için atmosferdeki karbon miktarının 350 ppm olması gerekiyor. Atmosferdeki karbon miktarı şu anda 400 ppm’yi geçmiş durumda. 2 derecelik ortalama sıcaklık artışının bile dünya ve insanlık için büyük yıkıma sebep olacağı bilinirken, uzmanlar eşik noktasının geçilerek geri besleme mekanizmalarını başlatacak “geri dönülemez” sıcaklık artışlarının gerçekleşmesi ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyorlar. Kutuplardaki sıcaklık ölçümlerinde tahayyül bile edilemeyecek rekorlar kırılması da bu ihtimalleri güçlendiriyor.

(AA, Radikal, Yeşil Gazete)

Kazakistan’da seçimler de yasak!

Kazakistan’da Merkezi Seçim Komitesi aldığı kararla Kazakistan Yeşiller Partisi’ni (Ruhaniyat) 15 Ocak 2012’de yapılacak seçimlere katılmaktan men etti.

İsmini vermek istemeyen bir Ruhaniyat Partisi yöneticisinin Yeşil Gazete’ye gönderdiği açıklamada Merkez Seçim Komitesi’nin bu kararının tamamen politik sebeplere dayandığı ve arkasında herhangi bir mahkeme kararı olmadığının altı çizildi. Açıklamada, “Özellikle de nükleer santral projelerine karşı çıktığımız ve Zhanaozen’de geçtiğimiz haftalarda yaşanan ve onlarca işçinin ölümüne neden olan polis şiddetini ve Rusya’yla politik entegrasyonu protesto ettiğimiz için seçimlerden uzak tutulmak istendiğine inanıyoruz” denildi.

Merkez Seçim Komitesi’nin sunduğu “resmi” nedenler ise tanıdık türden: Kazakistan Yeşileri (Ruhaniyat) parti kongrelerini “usüle aykırı” yapmakla ve aday listesini yanlış oluşturmakla suçlanıyor. Ruhaniyat yetkilisine göreyse ofislerinde incelemeyi yapan görevliler, parti yönetiminin kendilerine sunduğu belgeleri dikkate almamışlar.

Kazakistan Yeşiller Partisi yetkilisi tüm dünyadaki Yeşiller’i kendileriyle dayanışmaya çağırdığı açıklamasında özellikle Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşil vekillerin “adil bir yargılama” istemesinin önemli olacağını bildirdi. Kazakistan Yeşiller Partisi’nin 72.000’e yakın üyesi var, 2004 seçimlerinde %0.44 oranında oy almıştı.

Avrupa Parlamentosu’ndaki “Avrupa Birleşik Solu/Kuzey’in Yeşil Solu” (GUE/NGL)adlı parlamenter grubunun üyesi 48 vekil 21 Aralık’ta Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e gönderdikleri mektupta Zhanaozen Bölgesi’nde yaşananları kınamış, bölgedeki polis ve asker varlığının hemen sona erdirilerek tutuklanan aktivistlerin de salınmasını istemişler ve grevdeki sendikalarla sorunu çözmek için müzakerelere başlanması gerektiğini belirtmişlerdi. Zhanaozen Bölgesi’nde 7 aydır grevde olan petrol işçilerine polis 18 Aralık’ta gerçek mermilerle saldırmış, resmi rakamlara göre 11, alandan gelen haberlere göreyse 40’a yakın işçiyi öldürmüş, 100’e yakınını da yaralamıştı.

Merkez müdahale etti, dolar 1,85’e düştü

Rekor üstüne rekor kıran dolara Merkez Bankası‘ndan doğrudan müdahale geldi. Piyasaya döviz satan Merkez, doları 1,85’e çekse de kur yeniden 1,88’e çıktı.

Rekor üstüne rekor kıran dolara Merkez Bankası müdahale etti.

Merkez Bankası, dolar satarak piyasaya doğrudan müdahalede bulundu. Merkez Bankası, bundan böyle ihale saati öncesinde dövize doğrudan müdahale edilen günlerde de ihale düzenlenmeye devam edileceğini açıkladı.

Merkez Bankası’nın saat 13.10’daki müdahalesiyle dolar/TL 1,91’den 1,8510’a kadar geriledi. Bir başka deyişle kurda 6 kuruşluk hareket yaşandı. Ancak kur daha sonra yeniden 1,88’e çıktı.

‘EN AZ 1.5 MİLYAR DOLAR SATTI’
İşlemciler, Merkez Bankası’nın piyasaya müdahaleyle sattığı döviz miktarının 1.5 milyar dolar civarında olduğunu belirtiyor. Merkez Bankası döviz satış ihalesi yoluyla da 750 milyon dolarlık satış yaptı. Toplamda piyasaya 2.2 milyar dolarlık satış yapılmış oldu.

DÜN REKOR KIRMIŞTI
Dolar gün içinde 1,9185’e kadar yükselmişti. Dolar dün 1,9230 TL ile tüm zamanların rekorunu kırmıştı.

MÜDAHALE YAPARKEN AÇIKLAMA GELDİ
Merkez Bankası, döviz piyasasında satış yönünde doğrudan müdahale ederken bir açıklama yaptı.

Yapılan yazılı açıklamada, döviz satım ihalelerine ilişkin 4 Ağustos 2011 tarihinde yapılan basın duyurusu ekinde yer alan Döviz Satım İhale Esasları çerçevesinde ihale saati öncesinde Merkez Bankası’nca dövize doğrudan müdahale edilen günlerde ihale düzenlenmeyeceğinin belirtildiği hatırlatılarak, “22 Aralık 2011 tarihli Para Politikası Kurulu toplantısını takiben 26 Aralık 2011 tarihinde yapılan basın duyurusu ile uygulanmaya başlanan strateji doğrultusunda bundan böyle ihale saati öncesinde Merkez Bankası’nca dövize doğrudan müdahale edilen günlerde de ihale düzenlenmeye devam edilecektir” denildi.

Açıklamada TCMB’nin 5 Ağustos 2011’den itibaren gerek gördüğü günlerde döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya döviz likiditesi sağlanmaya başladığı da ifade edildi.

(NTV)

Sion’a dev ceza

0

İsviçre kulübü Sion’a büyük ceza geldi. İsviçre Futbol Federasyonu’nun yaptığı açıklamaya göre maçlara çıkması yasak olan oyuncuların kulüp tarafından oynatılması üzerine İsviçre temsilcisinin 36 puanı silindi.

Federasyonun bu kararı FIFA’nın yaptığı uyarıdan iki hafta sonra geldi. FIFA’nın yapılan açıklamaya göre, eğer Sion kulübü yazın transfer yapması yasakken altı oyuncu transfer etmesi üzerine İsviçre Federasyonu tarafından cezalandırılmazsa İsviçre ülkesi bütün uluslararası organizasyonlardan men edilecekti.

Kırmızı beyazlılar bu olayı sivil mahkemelere taşıyarak FIFA ve UEFA kurallarını çiğnemişlerdi. Sivil mahkeme altı oyuncunun oynamasında bir mani görmeyince Sion kulübü bu oyunculardan bazılarını UEFA ve lig maçlarında oynattı. Bunun üzerine UEFA kurulu da İsviçre temsilcisini UEFA Avrupa Ligi’nden men etmişti.

İsviçre Futbol Federasyonu yapılan açıklamada puanların silinmesinin nedeni Sion kulübünün yasadışı hareketleri olarak gösterildi ve “ Kulübe FIFA tarafından transfer yasağı getirilmesine rağmen yazın altı oyuncu transferi yapılması ve oynaması yasak olan oyuncuların sahada yer alması bizi bu karara götürdü” şeklinde belirtildi.

FIFA komitesi 17 Aralık’ta Tokyo’da bir toplantı yapmışlardı. bu toplantı sonunda komite İsviçre’ye Sion hakkında son karara varması için 13 Ocak’a kadar süre tanımıştı. Eğer bu tarihe kadar sorun çözülemeseydi İsviçre Futbol Federasyonu’nun FIFA üyeliği askıya alınacaktı.

36 puanının silinmesiyle Sion ligde son sıraya yerleşti. 18. hafta sonunda üçüncü sırada bulunan kırmızı beyalılar şu anda eksi beş puanla lig sonuncusu konumuna geldiler.

6 yeni film vizyonda

Bağımsız sinemanın özgün isimlerinden Miranda July‘nin yönettiği ‘Gelecek‘, Pedro Almodovar‘ın son filmi ‘İçinde Yaşadığım Deri‘ ve Bent Hamer imzalı ‘Yeni Yıl‘ haftanın öne çıkanları…

GELECEK
Miranda July’nin yönettiği ve Miranda July, Hamish Linklater, David Warshofsky ile Isabella Acres’nin oynadığı ”Gelecek (The Future)” filmi, dram sahneleriyle izleyicilerin karşısına çıkacak.

Filmin konusu şöyle: ”30’lu yaşlarındaki Sophie ve Jason, yaşamlarında bir dönüm noktasına gelmişlerdir. Bu aşamada sürekli bakım isteyen hasta bir kedinin bakımını üstlenmeye karar verirler. Kediye sahip olduktan sonra özgürlüklerini yitireceklerini bildiklerinden son bir ayda hayallerini gerçekleştirmek adına işlerinden ayrılırlar. Amaçları son özgür günlerini en iyi şekilde geçirmektir.”

İÇİNDE YAŞADIĞIM DERİ
Pedro Almodovar’ın yönettiği ve Antonio Banderas, Elena Anaya, Marisa Paredesjan ile Cornet Roberto Alamo’nun oynadığı ”İçinde Yaşadığım Deri (La Piel Que Habito-The Skin I Live In)” filmi, dram sahneleriyle izleyicilerin karşısına çıkacak.

Filmde, Dr. Robert’ın eşi bir kazada yanarak ağır yaralanır. Komadan çıktığında yüzünü görünce bunalım geçirir ve intihar eder. Bu olayın ardından doktor yeni bir deri üretme konusunda saplantılı bir hale gelir. Aynı zamanda kızına tecavüz ettiğini düşündüğü bir adamdan da intikam almaya karar verir.

YENİ YIL
Bent Hamer’ın yönettiği ve Arianit Berisha, Sany Lesmeister, Nadja Soukup ile Cecile Mosli’nin oynadığı ”Yeni Yıl (Hjem Til Jul-Home For Christmas)” filmi, trajikomik sahneleriyle izleyicilerin karşısına çıkacak.

Filmde, Noel arifesinde küçük bir Norveç kasabasında, renkli kuzey ışıklarının altında karların arasından eve dönmek için çabalayan insanlar görülür. Herkesin başka bir Noel hassasiyetiyle meşgul olduğu kasaba halkından çeşitli insanların yolları mizah, trajedi, şefkat, çaresizlik, bağışlama, umut, doğum ve ölümle dolu öykülerde kesişir.

KAÇIŞ
John Singleton’un yönettiği ve Taylor Lautner, Lily Collins, Alfred Molina ile Jason Isaacs’ın oynadığı ”Kaçış (Abduction)” filmi, aksiyon sahneleriyle izleyicilerin karşısına çıkacak.

Filmde, Nathan, başka birinin hayatını yaşadığını hisseder. Bir gün, kendi küçüklük resmini, kayıp kişilerin resimlerinin yayınlandığı bir internet sitesinde görünce, Nathan’ın kabusu gerçek olur. Anne ve baba diye bildiği insanların gerçek ailesi olmadığını ve yaşamının akla gelmeyecek kadar gizemli ve tehlikeli bir gerçeğin üstünü örtmek için özene bezene uydurulmuş bir yalan olduğunu anlar.

YILBAŞI GECESİ
Garry Marshall’ın yönettiği ve Halle Berry, Jessica Biel, Jon Bon Jovi, Abigail Breslin, Chris Ludacris Bridges, Robert De Niro, Josh Duhamel, Zac Efron, Hector Elizondo, Katherine Heighl, Ashton Kutcher ile Sarah Jessica Parker’ın oynadığı ”Yılbaşı Gecesi (New Year’s Eve)” filmi, romantik komedi sahneleriyle sinemaseverlerle buluşacak.

New York’ta çekilen filmde, aşk, umut, affetmek, ikinci şanslar ve yeni başlangıçları içeren birbirine geçmiş hikayeler konunu alınıyor.

SİHİRLİ OYUNCAKLAR
Andrei Konchalovsky’nin yönettiği ve Elle Fanning, Nathan Lane, John Turturro ile Yulia Visotskaya’nın oynadığı ”Sihirli Oyuncaklar (The Nutcracker)” filmi, animasyon sahneleriyle sinemaseverlerin ilgisini çekecek.

Filmde, Mary’nin yeni arkadaşı Fındıkkıran canlanır ve Mary’yi büyülü dünyasına doğru muhteşem bir yolculuğa çıkarır. Mary, çok geçmeden bu muhteşem krallığın, kötü Fare Kral’ın ve dalavereci annesinin tehdidi altında bulunduğunu anlar. Fındıkkıran esir alınınca Mary ve yeni edindiği oyuncak arkadaşları, Fındıkkıran ve krallığını kurtarmak için Fare Kral’ın sırrını gün ışığına çıkarır.

“Tutuklu öğrencilere yılbaşı kartı yolluyoruz”

Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi, yarın saat 12.00’de İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde buluşarak tutuklu olan öğrencilere yılbaşı kartları gönderecek. Saat 12.00’de gerçekleşecek olan buluşma için hazırlanan kartlarpostallar buradan seçilebilir.
İnisiyatiften yapılan açıklama ise şu şekilde:

TUTUKLU ÖĞRENCİLERE KART YOLLUYORUZ!

Türkiye’de yüzlerce öğrencinin, okul sıralarından hukuksuzca alınıp, cezaevine gönderildiği bir yılı geride bırakıyoruz. Tutuklu öğrenci sayısı 500’ü aşmış durumda. Tutuklu öğrencileri yeni yıla girerken de yalnız bırakmayacağız.
31Aralık Cumartesi günü saat 12.00’de Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Lisesi önündeki 353. Buluşmasına katıldıktan sonra, Galatasaray Postanesinden tutuklu öğrencilere hep birlikte kartpostal yollayacağız.

Tutuklu Öğrencilere Özgürlük…
TUTUKLU ÖĞRENCİLERLE DAYANIŞMA İNİSİYATİFİ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ankara’da sirkte tutsak 9 ayı yanarak öldü

Büyük Ankara Sirki” için getirilen ayıların tutulduğu barınakta çıkan yangında dokuz ayı öldü. HAYTAP Başkanı Şenpolat insanların eğlenmesi için hayvanların kullanılmasına her zeminde karşı olduklarını söyledi.

Bianet’ten Ekin Karaca’nın haberine göre;

Ankara’da “Büyük Ankara Sirki” için getirilen ayıların bulunduğu barınakta yangın çıktı. Çıkan yangında dokuz ayı dumandan boğularak öldü.

Barınakları yapan Ankara Büyükşehir Belediyesi yan şirketlerinden BELYA’nın Genel Müdürü Avni Kavlak, “Yangın neden çıktı” sorumuza olayın kaza olduğu yanıtını vererek, “Trafik kazaları neden oluyor?” dedi.

Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat ise hayvanların insanları eğlendirmek amacıyla kullanılmasının her türlüsüne karşı olduklarını ifade ederek sirklerde hayvanların kullanılmasının Bolivya’da tamamen yasaklandığını ve bu trendin giderek yayıldığını söyledi.

“Barınakları belediye değil biz yaptık”

BELYA Genel Müdürü Avni Kavlak, bianet’e yaptığı açıklamada, Ankara’ya gelen sirklerin doğrudan kendilerine başvurmadığını, ihaleye çıkıldığını ve Büyük Ankara Sirki ihalesini de kendilerinin kazandığını ifade ederek hayvanların kaldığı barınakları BELYA’nın yaptığını söyledi.

13 yıldır bu işi yaptıklarını, Ankara’ya gelen sirklerin talepleri doğrultusunda ve uluslararası kriterleri göz önünde bulundurarak hayvanlara barınak yaptıklarını söyleyen Kavlak, yangının elektrik kontağından da izmaritten de çıkmış olabileceğini ifade ederek hazırlanacak raporun ardından yangının nedenini öğreneceklerini söyledi.

“Bu ticari bir olay”

“Hayvanlar için elbette son derece üzücü bir olay. Ancak bu hayvanlar eziyet edilerek değil, Almanya’daki Kunt gibi, ufakken alınıp sevgiyle büyütülmüş ve eğitilmiş hayvanlar” diyen Kavlak, hayvan sahibinin zararını karşılayacaklarını söyledi.

Kavlak, sirk yetkililerine moralleri bozuk olduğu gerekçesiyle dilerlerse kalan gösterileri erteleyebileceklerini teklif ettiklerini ama kendilerinin “sahne sanatı” yaptıklarını ifade ederek bu teklifi geri çevirdiklerini sözlerine ekledi ve şöyle devam etti:

“Büyük Moskova Sirki büyük bir şirkettir. Bu sirk çeşitli yerlerde gösteriler düzenler. Mesela bir yerde biz fil gösterisini beğeniriz ve talep ederiz. Bize derler ki, ‘Olmaz fil Kanada’ya gidecek.’ Bu böyle ticari bir olay.”

“Ayılar bisiklete binince insanlar ‘eğleniyor'”

HAYTAP Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat ise HAYTAP olarak başından beri hem kara sirklerine karşı hem deniz sirklerine, yani yunus parkları, balina gösterileri gibi sirklere karşı mücadele verdiklerini ifade ederek hayvanların insanların keyif almasına yönelik, eğlence amaçlı kullanılmasına karşı olduklarını söyledi.

Şenpolat, sirklerde kullanılan ayılar, aslanlar, filler, kaplanların vahşi hayvanlar olduğu ve vahşi olmalarına rağmen insanlara yakın hareketler yaptıkları için insanların eğlendiği görüşünde.

“Hayvanların kendi doğalarına aykırı hareketlerde bulunmaları, ayıların bisiklete binmesi, filin takla atması, aslanın yanan çemberden geçmesi insanların hoşuna gidiyor” diyen Şenpolat, sadece insanların yer aldığı sirkleri desteklediklerini belirtti.

“Nakil aracında mahkumları yakan zihniyet…”

Doğadaki en zayıf halkanın haklarını savunduklarını, eğer bir hayvanı koruyamıyorsak, bunun, bir sakatı da, çocuğu da, eşcinseli de, kadını da, yaşlıyı da şiddetten koruyamadığımız anlamına geldiğini düşünen Şenpolat sözlerine şöyle devam etti:

* Birkaç ay önce de cezaevi nakil aracında insanlar cayır cayır yandılar. Pek farkı yok esasında. Orada da özen gösterilmedi, insanlar nasıl olsa mahkumdur diyerek aşağılandı ve gerekli tedbirler alınmadı ve insanlar yandı.

* Sirkler Türkiye’ye gelmemiş olsa, teşvik edici aracı firmalar para kazansın diye bu gibi şaklabanlıklara izin verilmese esasında problem çözülmüş olacak.

* Geçen hafta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile toplantımız vardı. Kendisine yunus parklarında hayvanlara çektirilen eziyetleri anlattık.

* Kendisi de parklardaki bu gerçekleri bilmediğini, İstanbul’daki yunus parkının sözleşmesini yenilemeyeceğini, hayvanlara eziyet çektirilerek para kazanılmasına izin veremeyeceğini söyledi. Aynı duyarlılığı Ankara Büyükşehir Belediyesi ve diğer belediyelerden de bekliyoruz.

2011’de yılın en’lerini seçtim

Yeşil Gazete bu yıl 2011 için bir değerlendirme ve seçim yapmayınca, iş başa düştü. Yıl sonlarını, her türlü yıldönümünü ve listeleri seven bir insan olarak kendime göre bir 2011 değerlendirmesini dikkatlerinize sunuyorum:

İşte sadece bana göre, 2011’de dünyanın en önemli olayları, kişileri, hareketleri, vb…

Kanada Başbakanı Stephen Harper sayısız "Günün Fosili" ödüllerinden birini alırken

Dünyada yılın olayı: Kanada’nın Kyoto Protokolü’nden çekilmesi

Türkiye’nin yarısı kadar nüfusu olan bir ülkenin, işe yaramaz bir uluslararası protokolden çekilmesini dünyanın en önemli olayı olarak seçmemi tuhaf bulabilirsiniz. Arap baharı, Wall Street işgali, vb. dururken yılın son günlerinde gazetelerin köşelerinde, o da belki yer alan bir “diplomatik” karar nasıl olur da yılın olayı olur diyebilirsiniz. Ama bu karar sembolik olarak falan da değil, düpedüz dünyanın geleceğine yönelik ağır bir suç teşkil ediyor. Bedeli de çok ağır olacak. Kyoto Protokolü’nün (imzacısı ve yükümlülük sahibi ülkelerden biri olan) Kanada tarafından resmen ölüme mahkum edilmesi, iklim değişikliğinin karbon emisyonlarını azaltarak yavaşlatılması ve buna da zengin ülkelerin öncülük etmesi ilkesinin çöpe atılması anlamına gelecek. Bundan böyle sadece gönüllü azaltım zırvalarından, asıl Çin ve Hindistan’ın bir şeyler yapması daha önemli saçmalarından başımızı alamayacağız. Bu rezaletin nihai sonucu da emisyonların giderek artması, Kanada’nın zift petrollerinin, Kuzey Kutbu petrol yataklarının, Çin ve Avustralya kömürlerinin hızla yakılması ve şu anda 392 ppm civarında olan atmosferdeki CO2 miktarının birkaç yıl içinde 400’ü ve 2050’lerden önce de 500’ü aşması, küresel sıcaklıkların normalin 2 dereceden fazla üzerine çıkması anlamına gelecek. O zaman 2011 değerlendirmelerine dönüp, Kanada diye bir ülke, ağır bir cinayet işlemişti, ama neydi diye merak edenler bu yazıyı bulabilirler diye umuyorum.

Van depreminde kent merkezinde neredeyse sağlam bina kalmadı, depremden 2 ay sonra insanlar hala sokaklarda

Türkiye’de yılın olayı: Van depremi

23 Ekim’de Van ve Erciş’te yaşanan 7,2 büyüklüğündeki deprem Türkiye’de 100 yılın en büyük üçüncü depremiydi. 9 Kasım’daki ikinci depremle birlikte toplam 644 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı, yüz bine yakın ev hasar gördü. Şu anda 400 bin nüfuslu kent merkezinde insanların yarısından fazlası şehri terk etmiş durumda, kalanlar çadırlarda yaşıyor. Kamu binaları, okullar, hastaneler yıkıldı. Üstelik aşırı soğuklar ve kar yağışı sürüyor. Tabii bu kadar büyük felaket karşısında devletin ihmalkarlığı ve felaketi hafife alma çabası ile Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun daha depremin üzerinden 2 ay geçmeden sergilemeye başladığı ilgisizlik ve insanları çaresizlik içinde bırakırken gösterdiğimiz sakin tavır da yılın en önemli ikinci olayı sayılabilir.

Tarihin en büyük nükleer felaketlerinden bir olan Fukushima'da reaktörün patlama anı kameralara böyle yansıdı

Dünyada yılın çevre felaketi: Fukuşima nükleer kazası

Aslında Japonya’da yaşanan deprem ve tsunami felaketi de dünyanın en önemli olayı sayılabilirdi, ama bu trajediyi, yarattığı nükleer felaketle birlikte “çevre” kategorisinde ele alabiliriz. 11 Mart tarihinde meydana gelen deprem ve tsunamide 20 bine yakın insan öldü veya kayboldu. Deprem ve tsunaminin neden olduğu nükleer felakette ise Fukuşima Daiichi nükleer santralinin üç reaktöründe çekirdek erimesi oldu. Çernobil’den daha büyük bir nükleer felaket olarak görünen ve halen radyasyon sızıntısı devam eden kazanın etkileri dünyayı uzun yıllar boyunca etkileyecek. Sadece Japonya’da değil, radyoaktif bulutun yayıldığı her yerde deniz, içme suyu ve gıdalarda radyasyon kirliliği sürüyor. Kaza, nükleer enerjinin güvensizliğini ve kabul edilemez olduğunu da bir kez daha ortaya koydu.

 

AKP hükümetinde hiçbir bakanı ayırmak içime sinmedi

Türkiye’de yılın çevre felaketi: AKP hükümeti

Türkiye’nin çevre ve ekoloji konusunda yaşadığı en önemli felaketin bizzat AKP hükümeti olduğu söylenebilir. Hükümetin ekonomik büyüme adına aldığı ve izin verdiği yatırım kararları, HES’ler, termik santraller, nükleer santral, üçüncü köprü, otoyol projeleri, çılgın projeler bir yandan; doğanın ve çevrenin korunmasını iyice zorlaştıran mevzuat değişiklikleri, Çevre Bakanlığı’nın neredeyse fiilen ortadan kaldırılması, doğa koruma alanlarının ve bağımsız kurulların kanun hükmünde kararnamelerle yok edilmesi vb. öbür yandan. Felaket bizzat hükümetin kendisi olunca, fazla söze gerek kalmıyor.

 

Wangari Maathai (1940-2011)

Dünyada yılın kaybı: Wangari Maathai

2004’te Nobel barış ödülünü kazanmasının ardından, bütün dünyanın bu ödülü alan ilk ve tek Afrikalı kadın olarak tanıdığı Wangari Maathai, 25 Eylül günü, kanser tedavisi gördüğü Nairobi’deki bir hastanede, 71 yaşında hayata veda etti. Yeşil hareketin bu büyk kaybıyla ilgili 29 Eylül 2011 tarihli Yeşil Gazete’deki yazıma bakabilirsiniz: Sinek kuşu olmak isteyen kadın: Wangari Maathai’nin ardından.

 

Türkiye’de yılın kaybı: Victor Ananias

Victor Ananias (1971-2011)

Buğday’ın kurucusu, Türkiye’de ekolojik yaşam hareketlerinin, organik pazarların ve genel anlamda ekoloji hareketlerinin öncülerinden Victor Ananias’ı 3 Mart’ta, daha 40 yaşındayken, Fethiye’deki evinde kaybettik. Victor Ananias’ın ardından Yeşil Gazete’de bir dosya yapmıştık.

 

Dünyada yılın insanı: %99

Wall Street işgalinin simgesi olan bu ilan ilk kez Adbusters dergisinde yayımlandı

Time dergisi “protestocu”yu yılın insanı seçmişti, benimki de biraz öyle oldu. Aklımdan geçenleri sıralayayım: Öncelikle Wall Street işgalini başlatan ve sürdürenler (mesela Ketchup gibi genç aktivistler), yani şiddetsizliği, sivil itaatsizliği savunanlar, Keystone XL’e karşı kendini tutuklatanlar, Beyaz Saray’ı kuşatanlar, elbette Bill McKibben, Durban’da hükümetleri işe yaramaz bile olsa bir karar almaya zorlayan eylemciler, elbette Kumi Naidoo, Mısır’da Mübarek’i düşürenler, elbette Tunuslu devrimciler ve diğerleri. Kendimi onlardan biri gibi hissettiğim için, ben de %99’un bir parçası olduğum için taraflı bir seçim sayabilirsiniz bunu, ama öyle…

 

Türkiye’de yılın insanı: Van’da yaşayan 19 yaşında bir mülteci

Mülteciler...

Depremden önce Van’daydı, sonra da, hâlâ Van’da yaşıyor. Eğer kendisinden izin alabilirsem, bir gün size hikayesini anlatırım. Şimdilik anonim kalsın.

 

Tahrir meydanı

Dünyada yılın toplumsal hareketi: Tahrir devrimi

Kuşkusuz Arap baharı, vb. bir bütün olarak ele alınabilir. Ama Mısır’da, Tahrir meydanında haftalarca şiddetsiz bir protesto dalgası yaratıp bunu genel grevle birleştirmeyi, sonunda da diktatör Hüsnü Mübarek’i devirmeyi başaran devrimciler, yılın toplumsal hareketini yarattılar. Şiddetsiz bir toplumsal devrimin mümkün olduğunu gösterdiler, hala da gösteriyorlar.

 

Gerze'de 5 Eylül protestolarından

Türkiye’de yılın toplumsal hareketi: Gerze halkı ve HES protestocuları

Sinop’un Gerze ilçesinde kömürlü termik santrala karşı aylardır direnen ve Anadolu Grubu’nu Gerze’ye sokmayan köylüler özellikle 5 Eylül’deki direnişleriyle değil 2011’in, son yılların en önemli çevre direnişlerinden birine imza attılar. Ama Gerzeliler yalnız değildi. Solaklı vadisinden İspir’e, Tortum’dan Hopa’ya, HES’lere karşı direnen bütün köylüler, ekolojistler, çevreciler, yeşiller ve HES’lere karşı sayısız hukuk zaferi kazanan çevre avukatları, hep birlikte yılın topumsal hareketini oluşturdular.

Yılın yazısı:

Bence budur: Tuncay Özilhan’a Açık Mektup – Bilge Öztürk

Hepinize iyi seneler.

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’ya iki kere müebbet istemi

12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren’le MGK üyesi Tahsin Şahinkaya hakkındaki soruşturma tamamlandı. Savcı darbeciler Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya için 2’şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.

12 Eylül 2010 referandumunun ardından darbecilere yargılama engeli kalkmış, bunun üzerine soruşturma başlatılmıştı. İddianamede, suçun zaman aşımına uğramadığı, zaman aşım süresinin anayasa değişikliğinin yapıldığı 12 Eylül 2010’dan itibaren başladığı belirtildi. Çorum ve Kahramanmaraş olaylarının darbeye zemin hazırlamak için çıkarıldığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından müdahale edilmediği belirtilen iddianamede, hayattaki darbecilerden Evren’in, “Zemin oluşmasını bekledik” sözü ise en büyük delil oldu.

İşkence gören mağdurların da ifadesine başvuran savcı Kemal Çetin’in hazırladığı iddianame 120 sayfayı buluyor. Savcı Çetin’in işkence gören ve şikayet edilen bürokratların dosyalarını ayırdığı, onlar için de ayrı bir iddianame tanzim edeceği öğrenildi. Darbenin başındaki MGK üyesi Evren ve Şahinkaya’nın TCK’nın 146/1 ve 147/1 maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarını isteyen savcı Çetin, hayatta kalan MGK üyeleri Evren ve Şahinkaya’nın “Türkiye Cumhuriyeti anayasasını ve bu kanunla teşekkül etmiş TBMM’yi iskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs” suçunu işlediklerini belirtti. Evren ve Şahinkaya’nın “hükümeti ıskat etmek veya vazife görmekten cebren men etmek” suçlarını da işlediğini vurgulandı.

Darbeye semin hazırladılar

İddianamede ilk olarak darbeye zemin hazırlayan nedenleri sıralayan Savcı Kemal Çetin, Maraş, Sivas, Çorum olaylarını bu çerçevede ele aldı. 27 Mayıs 1980’de MHP’li Bakan Gün Sazak’ın öldürülmesi üzerine, ertesi gün Çorum’da Ülkücüler, Alevi ve solcuların dükkân ve evlerine saldırmıştı. Alevilerin oturduğu Milönü Mahallesi ablukaya alınmış, olaylar 30 Haziran’a kadar sürmüştü. Olayların yatıştığı düşünülürken, 4 Temmuz’da “Komünistler Alaattin Camisi’ne bomba attı” şayiası ile ikinci kıyım dalgası başladı. Olaylara askerin müdahale etmediğine yer verilen iddianamede olayların darbeye zemin hazırlamak adına çıkarıldığı vurgulandı. Şüphelilerin Maraş, Çorum, Sivas olaylarına darbeye zemin hazırlaması amacıyla müdahale etmeyerek TSK’nın görevini yapmasını engelledikleri ve bu nedenle de eski TCK’nın 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Savcı buna kanıt olarak Evren’in. “Şartların olgunlaşmasını bekledik” sözlerine de yer verdi.

Darbecilerin işlediği suçun “Anayasal düzeni zorla değiştirme” olarak kabul edilirken suç tarihi darbenin yapıldığı 12 Eylül 1980 ile başlayarak sivil iktidara geçildiği tarih olarak gösterildi. Yani yeni Meclisin seçilmesinin ardından hükümetin sivillere devredildiği tarihe kadar (24 Kasım 1983) olan tüm işlem ve eylemler darbe suçu olarak değerlendirildi.

Savcı Çetin tarafından hazırlanan iddianamenin Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen’in onayının ardından UYAP aracılığıyla Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilecek. Böylece Türkiye bir ilke tanıklık ederek askeri darbeyi yapanları yargı önüne çıkaracak.

İşte darbenin bilançocu

* 650 bin kişi gözaltına alındı.

* 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

* Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

* 7 bin kişi için idam cezası istendi.

* 517 kişiye idam cezası verildi, 50’si asıldı.

* 388 bin kişiye pasaport verilmedi.

* 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.

* 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.

* 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.

* Çıkan olaylarda 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

* 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi.

* 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.

* 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

* 31 gazeteci cezaevine girdi, 3 gazeteci öldürüldü.

* Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

* 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.*? 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

* Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. Bunlardan 44’ü “kuşkulu”, 14’ü “açlık grevinde”, 16’sı “kaçarken”, 95’i “çatışmada” öldü. (NTVMSNBC)

Jamaika’da sol eğilimli UHP’den seçim zaferi

 

Jamaika'nın ilk kadın başbakanı Portia Simpson Miller

 

Jamaika’nın ilk kadın başbakanı Portia Simpson Miller

Jamaika’da yapılan parlamento seçiminde, Portia Simpson Miller başkanlığındaki sol eğilimli Ulusal Halk Partisi açık farkla zafer kazandı.

Ulusal Halk Partisi’nin 63 sandalyenin 41’sini almasıyla ülkenin ilk kadın başbakanı olan Miller, 66 yaşında.

Seçim sonuçları ülkenin en genç başbakanı olan 39 yaşındaki Başbakan Andrew Holness’in liderliğindeki merkez sağ partinin büyük bir hezimet yaşadığını gösteriyor. Bu sonuçlarda 18.6 milyar dolar dış borcu olan ve işsizliğin %13’lerde olduğu ülkenin ekonomik sorunlarının etkili olduğu bildiriliyor.

Portia Simpson Miller, halk diliyle yaptığı konuşmalarla büyük sempati toplamış ve kendisine “Sista P”, “Yoldaş Lider” gibi lakaplar takılmıştı.

Karayip denizinde bulunan Büyük Antiller takımadasının en küçük ada devletlerinden biri olan 2,8 milyon nüfuslu Jamaika, İngilizlerden bağımsızlığını kazandığı 1962 yılından bu yana aralarında fazla bir fark olmayan iki parti tarafından yönetiliyor. Seçimi kaybeden İşçi Partisi, iktidara gelen Ulusal Halk Partisi’nden daha tutucu bir çizgide bulunuyor. UHP ise yoksullara yönelik sosyal politikalara daha fazla önem veriyor.

Jamaica Gleaner, The Guardian, Euronews’dan derlenmiştir.

(Yeşil Gazete)