Ana Sayfa Blog Sayfa 4872

Yiğit Bulut, ilk açıklamayı Twitter’dan yaptı

Habertürk‘ün görevine son verdiği Yiğit Bulut, ilk açıklamada kendisini Başbakan Erdoğan’a benzetti.

Düne kadar Habertürk TV Genel Yayın Yönetmenliğini yürüten Yiğit Bulut görevine son verilmesinin ardından ilk yorumlarını Twitter’dan yaptı.

İşte Bulut’un attığı o tweet’ler:

Sevgili Dostlar, bir şeyler yazıp sevinenlerin bayramına limon sıkmanın anlami yok…Rahat olun, herkesin maskesi düşsün, açıklama yapacagım

Aynı zihniyetin temsilcileri Başbakan Erdoğan’ı da hapse attırdıkları günün akşamı medyada bayram yapmış “muhtar bile olamaz” demişlerdi…

Türkiye çıktıgı büyük yoldan dönmez-dönemez…Bu yolda bir Yigit feda olsun…

Breivik’e ‘deli değil’ raporu

0

Norveçli üç psikolog ile bir psikiyatrin yaptığı son incelemeye göre, Norveçli terörist Anders Behring Breivik‘in herhangi bir psikolojik sorunu olmadığı ve ilaç kullanmaya bile gereksinim duymayacağı açıklandı.

Norveç televizyon kanalı TV2’den alıntı yapan İsveç gazeteleri, Norveçli terörist hakkında yeni yapılan psikolojik incelemeye yer verdiler. Daha önce şizofren olduğu açıklanan ve bu nedenle işlediği suçlardan dolayı ceza almayabileceği açıklanan Breivik ile ilgili olarak üç psikolog ile bir psikiyatrın yaptığı son inceleme açıklandı.

Soruşturmayı yürüten savcı da Norveç televizyonuna yaptığı açıklamada, teröristle ilgili yeni raporun mahkemeye sunulduğunu ve değerlendirmenin gelecek günlerde yapılacağını söyledi.

Yeni rapora göre, Breivik şizofreni hastası değil ve herhangi bir ilaç kullanmasına da gerek yok. Raporda ayrıca Breivik’in kendi hayatını riske sokacak bir girişimde bulunmasının da söz konusu olmadığı belirtildi.

Norveç’te tıbbi teftiş komisyonu Aralık ayı sonunda, Temmuz ayında düzenlediği saldırılarda 77 kişiyi öldüren Anders Behring Breivik’in cezai ehliyeti bulunmadığına dair raporu onaylamıştı.

Resmi yayın kuruluşu NRK ise açıklamadığı kaynaklara dayanarak verdiği haberde, komisyonun 3 üyesinin Breivik’in cezai ehliyeti bulunmadığına dair rapora şiddetle itiraz ettiği belirtilmişti.

Bir mahkeme yetkilisi de komisyonun kararına rağmen, Breivik’in duruşmasının Nisan ayında yapılacağını ve davanın yargıcının isterse yeni bir rapor isteyebileceğini söylemişti.

Ismarlama sanat, ısmarlama hayat – Ezgi Başaran

Ülkenin iktidar odaklan ısmarlama haber, ısmarlama kitap, ısmarlama sanat, yani ısmarlama hayat istiyor.
Kâğıttan uçağı kat yerlerinden açıyorum: Müze sterildir, müze parfümdür, müze doğrudur minvalinde kısa kısa onlarca cümle alt alta dizilmiş. Evet, kâğıda dizilmiş, sonra bu kâğıt uçak yapılmış ve Türkiye’nin modern müzesindeki bir konferans salonunda süzdürülmüş. Süzdürenler sanatçı, alt alta dizilen cümleler ise sarkastik. Müzenin steril bir yer olduğunu sanıyorsanız alın size uçak diyorlar bir yerde.
İstanbul Modern, eğitim programlarına katkı sağlamak için sadece belli koleksiyonerlere açık bir gece düzenledi birkaç hafta Önce. Sanatçılardan bu geceye özel işler üretmesini, daha doğrusu bağışlamasını istedi. Eserler Gala Modern adlı gecede satılacak, elde edilen gelir müzenin eğitim bölümünde harcanacaktı. Lakin işler müze yönetiminin hesapladığı gibi yürümedi. Sanatçılardan biri Bubi, son anda bağışladığı eserine bir oturak eklemişti. Oturak olmadı. Yani küratörlere göre gecenin konseptine uymuyordu. Dolayısıyla Bubi’nin eseri reddedildi.
Sanatçıların bu karara tepkisi uçak yapıp atmakla da bitmedi. Örneğin Leyla Gediz, müzenin şef küratörü Levent Çalıkoğlu’na bir mektup yazarak bu olaydan sonra müzedeki Hayal ve Hakikat sergisinden eserini çekme karan aldı. Şöyle diyordu Gediz: “Sanatçı bir marangoz ya da dekoratör değildir. Sanat eseri, bir alım-satım nesnesi olmaktan önce, bir fikir nesnesidir. Tam da bu sebepten, sanat eseri sipariş edilemez. İspanya Kraliçesi de Goya’nın tablosunu beğenmemişti! Ama ne gam! Tablo bugün hala Prado’da haklı yerini korumaktadır. Bir eser sipariş ettiğinizde, bunun tüm kriterlerinize uymayabileceği riskini almalısınız.”
Müzenin küratörü Levent Çalıkoğlu ve Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği yaptıkları açıklamada, eseri kabul etme veya etmeme hakkının küratöre ait olduğunu söylüyordu. Hiç katılmıyorum. Diyelim ki Bubi eserine son anda bir oturak yerleştirerek ‘burjuvaya sanat öğretmek’ gibi bir hesaba girişti. Ne olacak yani? Müze bir devlet kurumu, sanatçılar da memuriyet kanununa bağlı kimseler değil ki. Böyle goller atarlar, çizgi dışına çıkarlar, kaos yaratırlar, kafa karıştırırlar, zihin açarlar. İşleri bu!
İstanbul Modern, çoğu haklı sebeplerle bugün tek ve çok güçlü bir sanat iktidarı haline geldi. Ve bu gücün sarhoşluğuyla, hayatına başladığı ilk günlerdeki şiarlarından ödün vermeye, sanatçıları kibar gibi görünen uyarılar ve kriterlerle dizayn edebileceğini düşünmeye başladı. Bir sanat kurumu böyle mi yapar? Bakın, burada başka çok mühim bir mesele var: Küratörün hakkıymış, müzenin bağış toplama geleneği Batı’da da varmış filan. Geçin bunlan. İstanbul Modern’de bu son yaşanan olay, Türkiye’nin bugün geldiği noktayı net şekilde ortaya koyuyor. Güç sahibi kurumlar kendi tayin ettikleri sınırları norm haline getirip herkesin onlara uymasını bekliyor. Demokratik bir düzlemde yeri olmayacak bu tavır ‘yeni Türkiye’nin virüsü.
Başbakan Erdoğan’ın AK Parti grup toplantısında yaptığı konuşmayı dinliyorum. Taraf gazetesini ve yazarını yerden yere vuruyor. Çünkü ‘Devlet halkını bombaladı’ manşetiyle bu kez, onun tayin ettiği sınırları feci şekilde aşmıştı. Ahmet Şık’ın kitabına bomba, Nuray Mert’e namert dediği gibi, Hasan Cemal’in Kürtlerle ilgili yazdığı kitaplardan rant sağladığını söyleyen kerih yoruma kafa salladığı gibi… Ülkenin iktidar odakları ısmarlama haber, ısmarlama kitap, ısmarlama sanat, yani ısmarlama hayat istiyor. Uçak yapıp fırlatırım böyle hayatı.

Ezgi Başaran – Radikal

Devlet yardakçılığı ve ahlak – Ahmet Altan

Devletin içindeki zehri temizlemeden o devleti on yıl boyunca yönetmeye kalkarsan, o devletin en tepesine tırmanabilmek için kendi halkına arkanı döner, devletin yardakçılığına soyunursan, o zehir kaçınılmaz olarak senin damarlarına da akar.

Sen de zehirlenirsin.

Zehirlenmiş bir devletin zehirlenmiş bir parçası haline gelirsin.

O zaman başlarsın tehditlere, yalanlara, saptırmalara, iftiralara.

O yönettiğini sandığın devlet senin emrinde halkını bombalar, sen devlete sahip çıkarsın.

Bir özür bile dilemezsin.

Senin başbakanlığını yaptığın devlet bu ülkenin 35 çocuğunu bombalarla parçaladı.

Ya seni kendi yönetimindeki devlet tuzağa düşürdü…

Ya sen bile bile öldürttün.

Hangisi?

Biz senin “tuzağa düşürüldüğünü” düşünüyorduk ama sen bombacılara sahip çıkarak, gerçekleri halkından saklayarak, olayları saptırarak, “tuzağa düşmediğini” anlattın bize.

O zaman öldürülen çocukların hesabını ver.


“Devlet halkını bombalamadı”
diye tepineceğine, devlet halkı nasıl bombaladı onu anlat.

O insanların ölüm emrini kim verdi?

Niye verdi?


“Tugay komutanımla konuştum”
diyorsun, tugay komutanın sana “bir dakika başbakanım, sınır karakoluna bir sorayım, orada gerçek kaçakçılar var mı” demedi mi?

Demediyse niye demedi?

Niye bombardıman başlamadan önce durumu kontrol etmedi?

Sordun mu bunu o senin “tugay komutanına”?

Sen milletin bir parçasıydın işbaşına geldiğinde, devletin bu millete yaptıklarına karşı çıkıyordun, gidip milletinle konuşuyor, milletine danışıyordun, devletin suçunu saklamaya çalışmıyor, devletin suçlarını aydınlatmaya, engellemeye uğraşıyordun, şimdi devlet yardakçılığına soyununca sadece istihbaratçınla, generalinle, “komutanınla” konuşuyorsun.

Sorsana o köydeki insanlara o gece neler olduğunu.

Bak BDP Eşbaşkanı Demirtaş sormuş: “Son bir aydır her gün gidiyorlar. Son bir aydır karakol izin vermiş durumda. 50 ve 100’er kişilik gruplar her gün katırlarla gidiyorlar. 28 aralıkta öğlen saatinde devletin karakolunun önünden gidiyorlar. Kaç kişinin gittiğini karakol biliyor. İki yol var, ikisi de karakolun önünden geçiyor. Bunların hepsi tanık anlatımıdır. Alışverişini yapıyorlar, geri geliyorlar. Öğlen geçtikleri iki yol da akşam saatlerine doğru köyün girişinde askerler tarafından kapatılıyor. İlk köylü grubu köye girmek üzereyken onlara kılavuzluk yapan bir kişi ‘Askerler köyü kapatmışlar, bekleyin’ diyor. Askerler mallarına el koyarlar diye bekliyorlar.”

Sana “komutanların” bunları anlatmıyor, değil mi?

Anlatıyorlarsa da sen bize anlatmıyorsun.

Biz senin dün yaptığın konuşmadan Uludere ile ilgili ne öğrendik?

Hiçbir şey.

Bir sürü boş laf.

Manasız bir bağırış çağırış.

Bu devletin zehrini yutan, milletiyle böyle konuşur zaten, korkutmaya çalışır, tehditler yağdırır, iftiralar atar.

Senin “komutanların” bunları daha önce çok yaptı, şimdi onların yerine sen yapıyorsun, yaşadığımız “büyük değişim” bu oldu, gerçek generaller yerine “sivil postuna bürünmüş generaller” çıkıyor artık karşımıza.

Bize, o sınır karakolunun varlığından haberdar olduğu 35 çocuğu nasıl, neden, kimin emriyle öldürttüğünüzü anlatmıyorsun, o akşam sınır karakoluna neden danışmadığınızı anlatmıyorsun, danıştıysanız karakolun size gerçeği niye söylemediğini anlatmıyorsun, yanlış istihbaratın nereden geldiğini anlatmıyorsun, o istihbaratı neden “çek edemediğinizi” anlatmıyorsun, sen bize hiçbir şey anlatmıyorsun bu katliamla ilgili.

Bu çocukları niye öldürdünüz, bize bunu söyle.

Niye bir özür bile dilemediniz?

Bu umursamaz, aldırmaz, devlet yardakçısı hallerinizle bütün bir Kürt halkını da kurban haline getirdiniz, sadece o çocukları bombalayarak değil, o bombardımandan sonraki o korkunç umursamazlığınızla bu ülkeyi hiç kimsenin beceremeyeceği biçimde böldünüz.

Ölenler Türk askeri olsa o kürsüde öyle mi konuşacaktın?

Askeri sivilden, Türk’ü Kürt’ten üstün gördüğün için öyle konuştun, senin gibiler yıllardır öyle gördüğü için zaten bu ülkenin acıları hiç dinmiyor.

Yazık sana, şu düştüğün hale bak, milletin yiğidiydin, devletin oyuncağı oldun.

Bir de kalkmış hiç yüzün kızarmadan bizim gazeteye laf ediyorsun, “bizim gazetenin arkasındakileri, emelleri, amelleri biliyormuşsun”.

Bu gazetenin “arkasındakilerle”, gizli emelleriyle, amelleriyle ilgili ne biliyorsan dürüst bir adam gibi lafı dolaştırmadan açıkla.

Açıklayamazsın çünkü yalan söylüyorsun.

28 Şubat’ın andıççı generalleri gibi iftira atıyor, kendi ahlakından da hepimizi kuşkuya düşürüyorsun.

Değer miydi bir Köşk için bu zillete?

Değer miydi gidip devletin zehrini içmeye?

Bak sen de zehirlendin sonunda.

Ahmet Altan – Taraf

 

Ücretsiz ilaç dağıtımı kesildi

Van’da on binlerce kişi kar üstünde, çadırlarda yaşarken AFAD “hayat normale döndü” tespiti yaparak halka ücretsiz ilacı kesti.

Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) 22 Aralık’ta Van’da hayatın normale döndüğüne karar verip ilk iş olarak bedava ilacı kesti. Van’ı yıkan deprem sonrasında depremzedelere yardım amaçlı alınan kararlardan biri de Yeşil Kartı olanlar ya da herhangi bir sosyal güvencesi olmayanlardan ilaç alımlarında ücret alınmamasıyla ilgiliydi. AFAD tarafından alınan karar gereği, herhangi bir sosyal güvencesi olmayan ya da Yeşil Kart sahiplerinin ödeyeceği ilaç paraları ve katkı payları AFAD tarafından ödenmeye başlandı.

Ancak Van Afet ve Acil Durum Müdürlüğü, 22 Aralık’ta 38. Bölge Van Eczacı Odası Başkanlığı’na bir yazı gönderdi. Vali adına Cafer Giyik tarafından imzalanan belgede, bu uygulamadan vazgeçildiği belirtilirken gerekçe olarak Van’daki hayatın normale dönmesi gösterildi. Talimatta, şu ifadeler kullanıldı: 

“İlimizde meydana gelen depremler nedeniyle depremden zarar gören yeşil kartlı ve sosyal güvencesi olmayan vatandaşların ilaç alımı için eczanelere başvuranların reçete karşılığı ilaç giderleri Başbakanlık Afet ve Acil Yardım ödeneğinden ödenmekteydi. Ancak hayatın normale dönmesi ve acil durumun ortadan kalkması nedeniyle ikinci bir talimata kadar reçete karşılığı ilaç alımı için eczanelere başvuran vatandaşlara ilaç ücreti ödenmeyecek olup, odanıza kayıtlı eczanelere bildirilmesi hususunda gereğini rica ederim.”

Gültan Kışanak’tan ders gibi konuşma

BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak dün TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Uludere Katliamı’na ilişkin AKP’lilerin değerlendirmelerini eleştirerek, “Katliamdan 20 saat sonra ‘operasyon kazası oldu’ sözünü duyduk. Kimsiniz siz. Nasıl 35 kişinin ölümü karşısında bu kadar umursamaz, bu kadar haddini bilmez oluyorsunuz. Önce çıkacaksınız özür dileyeceksiniz af dileyeceksiniz, insansanız eğer” dedi.

İşte Gültan Kışanak’ın ders gibi konuşması:

 

Beckham, PSG’ye transfer olmuyor

0

Fransa Birinci Futbol Ligi takımlarından Paris Saint Germain (PSG) ile transfer görüşmelerinde bulunan İngiliz futbolcu David Beckham, bu kulübe transfer olmayacak.

Fransa Birinci Futbol Ligi (Ligue 1) takımlarından Paris Saint Germain (PSG) ile transfer görüşmelerinde bulunan İngiliz futbolcu David Beckham, bu kulübe transfer olmayacak.

PSG Sportif Direktörü Leonardo, takımın ikinci yarı hazırlıkları için bulunduğu Katar’da, basına yaptığı açıklamada, 36 yaşındaki Beckham’ın PSG’ye transfer olmayacağını söyledi.

Leonardo, Beckham’ın ailevi nedenlerle PSG’de oynamayı tercih etmediğini belirtti.

ABD’nin LA Galaxy takımıyla geçen hafta sona eren Beckham, bir süredir PSG yetkilileriyle transfer görüşmesi yapıyordu.

Ginobili’nin eli kırıldı

0

San Antonio Spurs’ün yıldız basketbolcusu Manu Ginobili’nin elinde kırık tespit edildi.

Takımının Minnesota Timberwolves ile yaptığı ve 106-96 mağlup olduğu karşılaşmada Arjantinli yıldızın sol eli kırıldı. Oyuncunun sahalara ne zaman döneceği ise netlik kazanmadı. San Antonio takım doktorları Ginobili’yi tedavi ettikten sonra nihai karar verilecek.

Spurs’ün oyun kurucusu Tony Parker, “All-Star seviyesinde bir sezon geçiriyordu yine. Bizim için onsuz oynamak çok zor olacak. Şimdi takımdaki herkes elini taşın altına sokmak zorunda” dedi.

Ginobili bu sabaha karşı oynanan maçta Anthony Tolliver’ın faulü sonrasında sakatlanmış, sonrasında röntgen çekilmiş ve beşinci tarak kemiğinde kırık tespit edilmişti.

Koç Gregg Popovich de “Manu bizim için çok önemli ve onu kaybettik. Bununla yüzleşmek durumundayız” dedi.

Yiğit Bulut Habertürk’teki görevinden alındı

Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut görevinden alındığını, Medya Grup Başkanı Kenan Tekdağ açıkladı.

Bugün Ciner Grubu’nda sürpriz bir gelişme yaşandı. Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut, kanaldaki görevinden alındı.

Gelişme grubun ikinci adamı Kenan Tekdağ tarafından çalışanlara e-posta ile bildirildi. Tekdağ gönderdiği e-postada, Ciner Grubu’nun 2012’de yeni bir yapılanma içine gireceği ve bu çerçevede Yiğit Bulut ile yolların ayrıldığını duyurdu. Bulut’un Habertürk gazetesindeki yazılarına devam edip etmeyeceği ise henüz belli değil.

İŞTE KENAN TEKDAĞ’IN AÇIKLAMASI
Grubumuz İcra Kurulunda alınan karar gereğince, 2012 yılından itibaren Haberturk Televizyonumuzda yeni bir organizasyon modeli uygulamaya konulacağından, Haberturk Televizyonumuzda Genel Yayın Yönetmenliği kadrosu kaldırılmış bulunmaktadır.

Bu sebeple, Televizyonumuzda 2 yıldan beri Genel Yayın Yönetmenliği görevini başarıyla yürütmekte olan değerli arkadaşımız Sn. Yiğit Bulut’a yürüttüğü çalışmalar için teşekkür eder, bundan sonraki iş ve görevlerinde başarılar dilerim.

Haberturk Televizyonumuzdaki yeni görev tanımları bilahare tarafımdan ayrıca duyurulacaktır. Bütün arkadaşlarıma çalışmalarında başarılar dilerim.

Mehmet Kenan Tekdağ
Ciner Medya Grup Başkanı

Demirtaş: Utanç verici bir konuşmaydı

BDP Genel Başkanı Selattin Demirtaş, partisinin grup toplantısında Başbakan Erdoğan’ın partisine yönelik sert sözlerine karşılık ”Utanç verici bir konuşmaydı” dedi. Demirtaş Erdoğan’a şu sözlerle seslendi: “Haddine değil BDP’den hesap sormak. Çıkıp bu çocukları katlettiğin için özür dileyeceksin. Sen bizden hesap soramazsın. Sen bu katliamın baş sorumlususun.”

Demirtaş konuşmasında şunları söyledi:

– Orada sınır yok, mayın yok, teller yok. Bu köydekilerle karşı köydekiler akraba. Son bir aydır her gün gidiyorlar. Son bir aydır karakol izin vermiş durumda. 50 ve 100’er kişilik gruplar ger gün katırlarla gidiyorlar.

– 28 Aralık’ta öğlen saatinde devletin karakolunun önünden gidiyorlar. Kaç kişinin gittiğini karakol biliyor. İki yol var, ikisi de karakolun önünden geçiyor. Bunların hepsi tanık anlatımıdır. Alışverişini yapıyorlar, geri geliyorlar. Öğlen geçtikleri iki yol da akşam saatlerine doğru köyün girişinde askerler tarafından kapatılıyor.

İlk köylü grubu köye girmek üzereyken onalra kılavuzluk yapan bir kişi ”Askerler köyü kapatmışlar, bekleyin” diyorlar. Askerler mallarına el koyarlar diye bekliyorlar. İlk 7 kişilik gruptan sonra 20 kişilik grup daha geliyor.

İlk gruba 200 metre mesafede bekliyorlar. Sonra üçüncü grup geliyor. 18.30 ile 21.30 arasında Heron’dan görüntü aldık diyor Genelkurmay. Bu defa daha uzun bekliyorlar. Askerler orayı terketmiyor çünkü. Daha sonra askerler hiçbir işlem yapmadan ayrılıyor. Bu arada çocuklar da 3 saat boyunca köye 2 km mesafede bekliyor. Bu arada çocuklar aileleri ile görüşüp ”Köyü askerler tutmuş, bekliyoruz” diye haber veriyorlar.

‘Orada kimin olduğunu isim isim biliyorlar’

– Ve savaş uçakları Ankara’nın verdiği talimatla 19’u çocuk 35 kişiyi vuruyor. Gece saat 21.30. Köylüler çocuklarının vurulduğunu anlıyor. Yarım saat sonra olay yerine gidiyorlar. O sırada 112’yi arayıp ambulans istiyorlar. Olaydan 45 dakika sonra ambulans gidiyor.

Yaralıyı ambulans alıyor, kurtarıyor. Saat 22.00 sıralarında devlet orada kimler olduğunu biliyordu. Aradan 24 saat geçtikten sonra ‘Onların kim olduğunu araştırıyoruz’ demeleri yalandır. Orada sivil olmadığını bilmeme ihtimalleri sıfırdır. Orada kim olduğunu isim isim biliyorlar. Olay duyulduktan sonra bugüne kadar yaşanan acı deneyimler maalesef ki bize göstermiştir ki devlet yaptığı hiçbir katliamı üstlenmiyor. Üstünü örtmeye çalışıyorlar.

– Başbakanlık bütün medya merkezlerini arayıp ‘Bu haberi girmeyeceksiniz’ deniliyor. BDP bu nedenle olayı sahiplenmiştir, siyasi çıkar için yapılmış bir davranış değildir. Köyler zaten partimize oy vermiş köylerdir. Neyin siyasetini yapacağız. AKP ve devletin tavrı katliam kadar acı olmuştur.

– Bilmeyen de katliamın sorumlusu BDP’dir, Başbakan da BDP’den hesap soruyor sanacak Göstermelik şahlanmayla bize hesap soruytor. Biz senin meşruiyetini tanımıyoruz. Kanlı ellerinin hesabını vereceksin. Haddine değil BDP’den hesap sormak. Çıkıp bu çocukları katlettiğin için özür dileyeceksin. Sen bizden hesap soramazsın. Sen bu katliamın baş sorumlususun. Önce bunun hesabını vereceksin.