Ana Sayfa Blog Sayfa 4871

Dünya’nın sonu 2012’de geliyor!

Yeni bir yıla girdik. 2012’ye girerken, bir süredir unuttuğumuz bir efsaneyle de hasret gideriyoruz. Dünya’nın sonunun geleceği efsanesi bu. Bir benzerini 1999 yılının sonlarında yaşamıştık bu efsanenin. Zaten 2000’e dair örnekleri de bol bol izledik, okuduk son zamanlarda. Benim en sevdiğim örnek ise, o dönem için kalburüstü kalecilerden sayılabilecek olan Arjantin’li Carlos Roa’nın, “Kıyamet kopacak, ben futbolu bırakıyorum.” dedikten sonra, kıyametin kopmadığını gördükten sonra futbola geri dönmesiydi.

Fakat 2012’nin beklentisi, 2000 yılını geçti. Ne kıyamet koptu 2000’de, ne de bilgisayarlar tarih olarak 2000’e geçmekte bir zorluk yaşadı. (Şimdi düşününce ne saçma bir şey halbuki, bilgisayarların 2000 yılına geçemeyeceğini düşünmek.) 2012 küresel bir çılgınlık halini aldı. Mayaların hiçbir özelliğini ciddiye almayan Batı, takvimlerini ciddiye aldı. Bir ara da bir gezegen vardı. 2012 gibi çarpacaktı sanırım. Gelen giden olmayınca şimdi Maya Takvimi’ne göre kıyamet zamanına dönüldü. Mayalar bir uygarlık kurmaları sonucu kıyamet tarihini de net olarak da veriliyorlar. 21 Aralık 2012! Dünya’nın göreceği son gün işte bu tarih. (Gerçi Latin Amerika’da 21 Aralık olduğunda, Dünya’nın her yeri 21 Aralık’ta olmayacak ama olsun, olur o kadar!)

Peki ben ne düşünüyorum? Dünya’nın sonunun geleceğine katılıyorum. İnanıyorum buna. Bu 2012’de (de) olacak. Nasıl yani derseniz, anlatayım. Hem ben de bir tarih vereceğim.

Benim tarihim 21 Aralık değil. Farklı. O kadar iyimser olamayacağım. Fakat Mayalar kadar da net bir tarih de söyleyemiyorum. Sadece kesin olarak hangi günden önce Dünya’nın sonunun geleceğini söyleyebilirim. İşte açıklıyorum: Dünya’nın 21 Aralık’a kadar zamanı yok. Dünya’nın sonu 27 Eylül’den daha önce gelecek. Net olmamakla birlikte 24 Eylül diyebilirim! Ben diyeyim 25 Eylül, siz deyin 23 Eylül gibi yani… Nereden çıktı bu tarih derseniz, anlatayım.

27 Eylül’den daha erken çünkü, 2011’de Dünya’nın sonu 27 Eylül’de geldi. O gelişmiş uygarlığımızın en büyük başarısı şu ki, Dünya’nın sonunu her sene üç gün önce getirmeyi başarabilecek kadar geliştik. Biz, yani insanlık(!), yaşam şeklimizi, tüketim alışkanlıklarımızı, ekonomik sistemimizi değiştirmediğimiz için, değiştirmek bir yana daha da bunlara sarıldığımız için Dünyamız 27 Eylül’e kadar bile dayanmayacak bu sene.

27 Eylül 2011’de ne oldu? 27 Eylül’de doğanın 365 günde emebileceği karbonu biz insanlık olarak doğaya saldık. Günlerin %65’i geçmişken, %100’ü aştık. Ağaçların, okyanusların emebileceği sınırın üstüne çıktık. Yani Dünya’nın sonuna geldik ve aştık. Öyle ki, 27 Eylül’den sonra yaptığımız her kirletici hamle geleceğimizi yok etmek üzerine oldu. Hatta Global Footprint Network (Küresel karbon Ayakizi Ağı) 27 Eylül’ü Dünya Ekolojik Kapasite Aşımı Günü olarak ilan etti.

Dünya, doğa sonsuz değil. Bir sınırı var. Gökyüzü sonsuz değil. Nasıl ki, Marmara Denizi diye bildiğimiz deniz şu anda koca bir lağım çukuru haline getirildiyse, denizler gibi düz bir bardak şeklinden değil, ters bir bardak şeklinde duran gökyüzü de kirleniyor ve bunun bir sınırı var. İşte o sınır 24 Eylül 2012 yılında geçilecek. 24 Eylül’den sonra bir ay boyunca 21 Aralık konuşulacak. Aslında o an zaten Dünya’nın sonunun geldiğini bilmeden hem de.

Şimdi bu bir gerçek ve orada kocaman şekilde duruyor. Fakat biz insanlık(!) olarak 21 Aralık’la uğraşıyoruz! Maya Takvimi üzerine fikirler ortaya atıyoruz ve önümüzdeki kocaman gerçeği görmüyoruz. Tartışmamız gereken, harekete geçmemiz gereken gerçekler dururken, fantazilerle eğleniyoruz! 21 Aralık’ta tabii ki bir şey olmayacak. Fakat insanlar olarak biz 24 Eylül’de gerçekleşecek Dünya’nın sonunu, 21 Aralık kadar ciddiye almadığımız sürece kıyameti bir anda değil, yavaş yavaş yaşayacağız. Yaşamımızı, Dünya üzerindeki canlı yaşamını yavaş yavaş yok etmenin yolunu bulmuşuz zaten, bizim bir de 21 Aralık’a ihtiyacımız var mı? Mayaların takvimi üzerine düşüneceğimize, onların doğa ile uyumlu, doğanın bir parçası olarak kurdukları yaşam üzerine düşünsek olmaz mı?

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

Ece Temelkuran da Habertürk’ten gönderildi

Yiğit Bulut’un görevine son veren Habertürk yönetimi, bugün de gazete yazarlarından Ece Temelkuran’la yollarını ayırdı. Temelkuran, Habertürk’ten çıkarıldığını Twitter’dan duyurdu.

Habertürk’te sular durulmuyor. Düne damgasını vuran Yiğit Bulut ayrılığının ardından, bugün de yönetim Ece Temelkuran’la yollarını ayırma kararı aldı.

Temelkuran’ın bir süredir gazetede mutsuz olduğu ve yönetimle sorunlar yaşadığı biliniyordu.

Temelkuran, Habertürk’ten ayrıldığını Twitter aracılığıyla işte böyle duyurdu: “İlk önce benden duyun isterim. Habertürk benimle de yolunu ayırdı. Bütün çalışma arkadaşlarıma başarılar dilerim.”

(medyatava)

Ekvador petrol devi Chevron’a 18 milyar dolar ceza kesti

Ekvador temyiz mahkemesi petrol devi Chevron’un Amazon’ları kirlettiği gerekçesiyle 18.2 milyar dolar tazminat ödemesi kararını onadı. Kararı memnuniyetle karşıladığını söyleyen Ekvador Cumhurbaşkanı Rafael Correa, adaletin tecelli ettiğini söyledi.

Chevron ise kararın “meşru olmadığını” savunuyor ve karara ABD mahkemelerinde itiraz edeceğini belirtiyor.

2001 yılında Chevron ile birleşen Texaco, Ekvador Amazonlarına zehirli madde atmakla suçlanıyordu. Şirket geçen yıl Şubat ayında alt mahkemede sonuçlanan davada 5.9 milyar dolar cezaya çarptırılmıştı. Bu rakam, son kararda ise neredeyse üç katına çıkarıldı.

Amazonlardaki Lago Agrio kentindeki mahkeme, 14 Şubat 2011’de verilen yargı kararını aynen onayladıklarını açıkladı. Chevron ise, Ekvador’da yargının siyasi kararlar verdiğini ve yolsuzluğa bulaştığını savunuyor.

Temyiz mahkemesi kararı, Chevron ise Ekvadorlu müştekiler arasında uzun süredir devam eden yasal mücadelenin son halkasını oluşturuyor. 30 bin Ekvadorlu adına açılan dava yıllardır devam ediyordu.

Ekvadorlu yerli gruplar, Texaco’nun 1972 ila 1992 yılları arasında Amazonlardaki nehir ve çukurlara 18 milyar galon zehirli madde döktüğünü söylüyor. Kirlenen bölgeyi 40 milyon dolara harcayarak 1990’lı yıllarda temizlediğini belirten Chevron ise, Ekvador’la 1998 yılında varılan anlaşmayla tüm sorumluluklarından arındırıldığını belirtiyor.

ABD temyiz mahkemesi ise Eylül ayında verdiği karar ile şirketten ceza alınmasını durdurmuştu. (BBC)

“Kanserin artışında GDO’nun etkisi var mı?”

Raflarda giderek daha fazla yerini alan GDO’lu gıdalar siyaset gündemine taşındı. CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, “Kanser vakalarının artışında baz istasyonları ve GDO’lu gıdaların etkisi var mıdır? Var ise bu durum göz önünde bulundurularak baz istasyonları ve GDO’lu gıdalarla ilgili yeni bir düzenleme yapılacak mıdır?”

“Her yıl 150 binin üzerinde yeni kanser vakası ortaya çıkarken, yaklaşık 100 bin vatandaşımız kanser nedeniyle hayatını yitirmektedir” diyen Nazlıaka’nın soruları şöyle:

TBMM Kanser Araştırma Komisyonu Raporu‘nda, ülkemizde kanser hastalığına neden olan bazı çevresel etkenlerin dünya ortalamasının 700 kat üzerinde olduğu ifade edilmektedir. Kanser hastalığına neden olan çevresel etkenler nelerdir? GDO’lu gıdalar ve baz istasyonlarının bu etkenler içindeki payı nedir? Bu etkenlerin en aza indirilmesi için hangi önlemler alınmıştır?

Ülkemize girişine izin verilen GDO’lu ürün sayısı nedir? 2010-2011 yıllarında ithal edilen GDO’lu ürünler hangileridir? Miktarı nedir? İzin tarihleri nedir? Bu izinler hangi firmaların başvurusu üzerine verilmiştir?

Özellikle bebeklerin ve çocukların tüketimi de dikkate alınarak, market raflarında satılan gıda maddelerinin etiketinin üzerinde ve görülebilir şekilde GDO’lu ibaresi neden yer almamaktadır? Bu durum insan ve tüketici haklarına aykırı değil midir? Bu ibarelerin gıda paketlerinin üzerinde tüketicinin görebileceği şekilde yer alması uygulamasına ne zaman başlanacaktır?

Kanser, çok sayıda can kaybına ve yüksek oranda sağlık harcamasına neden olmaktadır. Kanser vakalarının artışında baz istasyonları ve GDO’lu gıdaların etkisi var mıdır? Var ise bu durum göz önünde bulundurularak baz istasyonları ve GDO’lu gıdalarla ilgili yeni bir düzenleme yapılacak mıdır?

2010 ve 2011 yıllarında sağlığa uygun olmayan gıda ürettiği, sattığı ve dağıttığı için ceza kesilen işletme sayısı nedir?

ABD, Uludere’de hükümetin yanındaymış!

ABD Buyükelçisi Francis Ricciardone, sınırda 35 kişinin öldürülmesi nedeniyle üzgün olduklarını belirterek “Hükümetin durduğu noktadayız” dedi.

ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ile öğle yemeğinde biraraya geldi.

Büyükelçi Ricciardone, çıkışta gazetecilere 35 kişinin hayatını kaybettiği Uludere’deki olayla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Francis Ricciardone olayın kendilerini de üzdüğünü söyledi.

ABD Büyükelçisi Ricciardone, “Bu konuda Türk hükümetinin durduğu noktada duruyoruz. Şu anda paylaşımlarla ilgili bilgi vermek doğru olmaz. Terörle mücadele sürecektir” diye konuştu.

(Ntv)

ÇEVBİR’den düşünce özgürlüğü talebi

Çevirmenler Birliği (ÇEVBİR), akademisyen, yazar, çevirmen ve sanatçıların Terörle Mücadele Yasası’ gerekçe gösterilerek, gözaltına alınmaları ve tutuklanmalarına tepki gösterdi. ÇEVBİR açıklamasında Türkiye’nin, geçmişine defalarca kara birer leke olarak kazınan darbe rejimlerinin karanlığını aratmayan günlerden geçtiği belirtildi.

Yapılan açıklamada, “Çağlar boyu toplumların sahipleneceği değerleri koruyan ve yaratan sanat ve fikir emekçilerine, hak savunucularına, son tahlilde tüm sivil topluma yönelik bu cadı avına bir an evvel son verilmesini; basın, düşünce ve ifade özgürlüklerini kısıtlayıp ortadan kaldıran yasal mevzuatın ve uygulamaların tümden yürürlükten kaldırılmasını talep ediyoruz” denildi. Açıklamada, fikirlerin ve ruhların değil ancak bedenlerin hapsedilebileceği hatırlatılarak “Gazeteci Zeynep Kuray’ın parmaklıklar ardına götürülürken yüzünden eksik olmayan gülümseyişini, yaratılan korku ve baskı atmosferine verilen en güzel cevap olarak sahipleniyoruz” görüşlerine yer verildi.

Dilovası’ndaki son ağaçlar da kesiliyor

Sanayiden kaynaklanan kirlilikle sık sık gündeme gelen Kocaeli’nin Dilovası İlçesi’ndeki son ormanın kesilmeye başlanması, ilçe sakinlerini ayağa kaldırdı.

Sanayi kuruluşları ile her türlü yanıcı, patlayıcı, parlayıcı ve zehirli kimyasal maddelerin depolandığı tankların yerleşim birimi ile içiçe girdiği Dilovası’nda sorunlar bitmiyor. Geçen yıl, buradaki kirlilik ve kanser vakalarıyla ilgili inceleme sonuçlarını açıklayan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Onur Hamzaoğlu, Dilovası’nda annelerin sütünün yanı sıra bebeklerin kakasında da vücutta doğal olarak bulunmaması gereken ağır metaller tespit edildiğini açıklamıştı. Bilimadamı bu açıklaması nedeniyle yerel yöneticiler tarafından mahkemeye de verilmişti.

LİKİT DEPOLAMA TESİSİNE ÇEVİRECEKLER
Tartışmaların ve kirlilikle ilgili kavgaların bitmediği, geçen yıl Kurban Bayramı’nda da üzerine hala kaynağı belirlenemeyen beyaz yapışkan toz yağan Dilovası’nda şimdi yeni bir kavga başladı. Hemen yanından TEM yolu ve Dilovası Tüneli de geçen bölgede, ilçenin oksijen deposu olarak adlandırılan, 1976 yılında Orman Bakanlığı’nca ağaçlandırılan Adatepe Ormanı olarak bilinen çamlık alanı, burada faaliyet gösteren firmaların tank ve depolama alanı olarak kullanma hazırlığında olduğu, çamları kesmek için hazırlık yaptığı haberleri üzerine ilçe sakinleri ayağa kalktı.

VALİLİK DURDURDU
Bir firmanın, burada çok küçük bir araziyi satın aldığı, hem kendisine ait olan, hem de diğer alandaki çam ağaçlarını kesmek için işaretleme yaptırdığı anlaşılınca; Kocaeli Valiliği harekete geçerek kesimi durdurdu. Bu olayın duyulması üzerine çevre dernekleri de harekete geçti.

Dilovası Yeşil Alanları Koruma ve Kalkındırma Derneği Başkanı Ahmet Cebeci, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı Adatepe Park ve Mesire alanını halka çok gören sanayiciler, şimdi de buradaki bir avuç ormanı nereden aldıklarını bilmediğimiz izinlerle çevre katliamı yaparak yok edip kimyasal depolama tesisi yapmak istiyorlar. Burası bir oksijen deposu. Yapmak istedikleri tehlikeli likit depolama tesisi ile ilçenin oksijen deposunu ortadan kaldırmak istiyorlar” dedi.

SANAYİ DÜŞMANI DEĞİLİZ
İlçede yaşayan insanların sanayici düşmanı olmadıklarını fakat yeşil alanın da katledilmesine izin vermeyeceklerini söyleyen Ahmet Cebeci söyle devam etti:

“Biz sanayiye düşmanı değiliz. Adatepe ormanlık alanı çevresinde bulunan dört firma kendi arazilerini genişletmek amacıyla burada yaşayan insanların temiz havadan mahrum etmek istiyorlar. Burası toplam 342 dönümlük orman arazisidir. Bizler burasının daha da ağaçlandırılmasını isterken, birileri gelip tamamen kesmek istiyor. Buraya devlet yeni ağaçlar diksin. Veya bizler dikelim. Kesinlikle bu ağaçların kesilmesine izin vermeyeceğiz.”

6-7 YILLIK AĞAÇLARI KESİLMEK İÇİN İŞARETLENDİ
İlçede bir fidana bile ihtiyaç duyulurken 6-7 yıllık ağaçların kesilmek için işaretlendiğini iddia eden Dilovası Koruma Geliştirme Platformu üyesi Nizamettin Karadağ ise, “Bütün bilimsel raporlar Dilovası’nnın sanayiye doyduğunu gösteriyor. TBMM, TÜBİTAK raporu ve çevre çalıştayında bunun altı çizildi. Yeni kapasite artışları, yeni yeni likit depolama alanları yapılması prosedüre aykırı ve doğru değil. Dilovası çanağı basık bir yer. Malesef hava kirliliğini kaldırmıyor. Burada bir fidana bile ihtiyaç duyulurkan 6-7 yıllık ağaçların kesilip likit depolama alanlarının kurulması akıl mantık işi değil” diye konuştu.

2 B KAPSAMINA ALDIRMAK İSTİYORLAR
Semt sakinlerinden Hasan Karataş, da buradaki genç çamların kesim için mühürlendiğini bielirterek, “Bunlar kesilince bu bölge orman vasfını yitirecek. Ondan sonra 2-B kapsamına geçirip buraya tesis kuracaklar. Kesinlikle de bu bölgeye depolama tesisi kurdurtmayız. Çünkü burası ormandır. 1976 yılında Orman Bakanlığı tarafından ağaçlandırıldı ve devletimiz buraya para harcadı. Bugüne kadar da bu ormanlık alanı biz koruduk ve bundan sonra da korumaya devam edeceğiz” dedi.

(Ajanslar)

2011’in sinema hasılatı 398 milyon lira

Türkiye’de 2011 yılında elde edilen sinema hasılatı 398 milyon 363 bin lirayı bulurken, izleyici sayısı 42 milyon 298 bin 500 oldu. 2010 yılında 41 milyon 64 bin 394 bilet satılırken, toplam 380 milyon 202 bin 275 lira hasılat elde edilmişti.

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Yönetim Kurulu Üyesi ve Antrakt Sinema Gazetesi Genel Yönetmeni Deniz Yavuz’un verdiği bilgiye göre, 42 milyon 298 bin 500 bilet satılırken, bunun yüzde 50,2’sini Türk filmleri oluşturdu.

2011 yılında toplam 291 film vizyona girdi. Bu yapımların 75 adedi yerli filmlerden oluşurken, yerli yapımların gişedeki hasılatı yüzde 49,9 olarak gerçekleşti. 2010 yılında yerli yapım sayısı 66, 2005 senesinde ise 29 olmuştu.

2011 yılında en fazla izlenen film 3 milyon 947 bin 988 seyirci sayısıyla ”Eyvah Eyvah 2” filmi olurken, bunu 2 milyon 418 bin 90 izleyiciyle ”Aşk Tesadüfleri Sever” ve 2 milyon 28 bin 57 seyirciyle ”Kurtlar Vadisi: Filistin” filmleri izledi.

Sinemalara en fazla film dağıtan şirketler ise UIP Türkiye, Özen Film, Warner Bross ve Tiglon oldu.

2007 yılında 411 sinema kompleksi, bin 299 sinema salonu ve 198 bin 489 sinema koltuğu bulunan Türkiye’de günümüzde 567 sinema binası, 2 bin 93 sinema perdesi ve 268 bin 72 sinema koltuğuna ulaşıldı.

Türkiye’de, sinema seyircisi sayısı her geçen gün artarken Tunceli, Hakkari, Siirt ve Gümüşhane’de düzenli film gösterimi yapan sinema salonu bulunmuyor.

2005 senesinde 27,7 milyon olan bilet sayısı 6 yılda yüzde 50’den fazla artarak 42 milyonu aştı.

Hem film sayılarında hem de elde edilen hasılata bakıldığında Türkiye sinema sektöründe büyük bir yükseliş yaşanmasına ve sektör büyüme potansiyelini arttırarak sürdürmesine rağmen kişi başına satılan bilet sayılarına bakıldığında Avrupa ve ABD’nin gerisinde kalındığı gözleniyor.

Avrupa ve ABD’de yıllık kişi başına düşen bilet sayısı 3-4 iken, Türkiye’de iki kişiye bir bilet düşüyor.

Belarus, yabancı internet sitelerine erişimi yasaklıyor

Belarus, yabancı internet sitelerine erişimi yasaklıyor. İnternet kafeler de artık yabancı siteleri ziyaret eden müşterilerini ihbar etmek zorunda olacak.

Cuma günü yürürlüğe girecek olan yasayla Belarus vatandaşları sadece .by uzantılı sitelerden mal ve hizmet satın alabilecek. Buna göre Amazon ya da eBay’in Belarus vatandaşlarına satış yapması yasak olacak.

Yasayı ihlal etmenin cezası 1 milyon Belarus rublesine (yaklaşık 225 TL) kadar varabilecek.

Yasaya göre kamuya internet hizmeti sunanlar, müşterileri yabancı internet sitelerini ziyaret eder ve bu ziyaretler ihbar edilmezse ceza alacak. ‘Uç kesimlerle bağlantılı’ ya da pornografik siteleri ziyaret etmek de suç kapsamına alınacak.

Eski Sovyet ülkesi 1994’ten bu yana Aleksandr Lukaşenko tarafından yönetiliyor. Lukaşenko yönetiminin muhalefete uyguladığı baskının ardından AB ve ABD, yönetime karşı yürürlüğe sokmuştu.

İdam cezasının yürürlükte olduğu tek Avrupa ülkesi olan Belarus, ‘Avrupa’daki son diktatörlük’ olarak da niteleniyor.

Cumhuriyetçi Parti’de başa baş adaylık yarışı

0

ABD’de Cumhuriyetçi Parti‘nin Kasım seçimlerinde yarışacak başkan adayını belirleme sürecinin ilk aşamasında eski Massuchusetts valisi Mitt Romney kıl payı farkla birinci sıraya oturdu.

İlk olarak Iowa eyaletinde yapılan ön seçimde Mitt Romney ile en yakın rakibi Rick Santorum arasında, 120 bini aşkın oy pusulasın atıldığı sandıklardan sadece 8 oy fark çıktı.

Her iki aday da yüzde 25 destek kazandı.

İleriki günlerde diğer eyaletlerde de tekrarlanacak olan bu ilk oylama öncesinde anketler Mitt Romney’nin Iowa’da aşağı yukarı yüzde 25 destek göreceğine işaret ediyordu.

Gözlemciler, sürpriz yapan tarafın son haftalarda popülerliği hızlı bir yükseliş gösteren eski Pennsylvania senatörü Rick Santorum olduğunun altını çiziyor.

Iowa ön seçiminde, anketlerin ikinci güçlü aday olarak gösterdiği Ron Paul sandıklarda üçüncü sıraya oturdu.

Toplam altı adayın katıldığı Iowa oylamasında sadece yüzde 10 destek gören Teksas valisi Rick Perry, yarıştan çekilmeyi düşündüğünün işaretlerini verdi.

Popülerliğinin hızla arttığı gözlenen Santorum’a yakın zaman içinde medya patronu Rupert Murdoch’tan destek açıklaması gelmişti.

Toplumsal konularda muhafazakârlığıyla tanınan Rick Santorum, kürtajın tecavüz olaylarında dahi yasaklanmasını savunuyor ve eşcinsel evliliklerine karşı çıkıyor.

Cumhuriyetçilerin Ağustos ayında kesinleşecek başkan adayı, Kasım ayında Demokrat Parti’nin tekrar adayı olacak olan Barack Obama’yla yarışacak.

(BBC)