Ana Sayfa Blog Sayfa 4668

AKP’den engellilere 3 yıl ev hapsi!

Engelli vatandaşların, yaya geçitleri, resmi yapılar, yeşil ve spor alanları gibi alanlara erişilebilirliğine sağlamak  için belediyelere ve kamu kurumlarına verilen 7 yıllık sürenin dolmasına saatler kala, 3 yıl uzatma önerisi geldi. Karar meclisten geçer ise, tamamlanamayan uyum projelerinin ertelenmesini sağlayacak. Engelliler karara tepki gösteriyor.

CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey ise konuyla ilgili yazılı bir açıklama yaparak tepkisini gösterdi. CHP’li vekil, engelli hak ihlallerinin bir uçurumun kıyısına dayandığını savundu. Pavey açıklamasında bir de AKP hükümeti döneminde engelliler için yapılan değişiklikleri sıraladı ve  hükümetin, Birleşmiş Milletler engelli insan hakları sözleşmesini ihlal ettiğini savunarak “hükümetin engellilere karşı gösterdiği kötü niyet gizlenemez durumda” şeklinde konuştu.

Öte yandan “3 yıl uzatma” kararının meclisten geçirilmemesi için bir imza kampanyası başlatıldı. İmza kampanyam.org sitesi üzerindeki 7-yillik-sure-3-yil-daha-uzatilmamali-imza-kampanyasi linkinden kampanyaya katılmak mümkün

(Yeşil Gazete)

 

Türkiye-Suriye krizi günlüğü (22-28 Haziran)

Bir uçak düştü, bunlar oldu… Telefonlar, toplantılar, açıklamalar, spekülasyonlar, tehdit mesajları, komplo teorileri, neler neler… Yeni başlayanlar ve kaçıranlar için Türkiye-Suriye krizi… Yeşil Gazete, 22 Haziran’dan bugüne, Türkiye’nin Suriye gündemini derledi:
22 Haziran Cuma

Saat 14.00 suları… Malatya’dan kalkan askeri uçakla irtibatın kesildiği bilgisi gündeme düştü. Medya kuruluşları haberi “iddia ediliyor” şeklinde verdi. İddianın sahibi Lübnan Hizbullah’ına ait olan El Manar televizyonuydu.

Saat 18.00 suları… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’daki programını iptal etti. Başbakan’ın uçağı, Brezilya’nın Rio kentinden, İstanbul’a dönerken rotasını değiştirdi ve Ankara’ya indi. Başbakan, havalimanında düzenlenen basın toplantısında “pilotlarımız yaşıyor” dedi. Devletin zirvesi acilen toplandı….

Saat 00.00’dan sonra… Tarihi zirveden açıklama geldi: Uçağımız düşürülmüştür, pilotlarımızı arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. Net tavrımızı, olayın aydınlatılmasından sonra belirleyeceğiz.

Suriye’den ilk açıklama geldi: Türk jeti bir kilometre kadar topraklarımıza girdi. Hava sahamızı ihlal etti. Alçak uçuş yapıyordu. Hedefi vurduk ama Türk uçağı olduğunu sonradan tespit ettik. Saldırgan bir tavır yok”

ABD’den ilk tepki geldi: Konu NATO’nun gündemine getirilmedi. Talep olursa arama çalışmalarına katılırız

23 Haziran Cumartesi

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: Savaş uçakları aşırı hızlı olduğu için zaman zaman sınır ihlalleri olmaktadır. Kötü niyetimiz yoktu. Gereken yapılacaktır…

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç: Sükunetle hareket edilmesi gerekmektedir.

BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak: O uçağın, orada ne işi vardı, hangi görev için gitti, niye sınır ihlali yaptı?

Dışişleri Bakanlığı’nda 2 saat süren kritik toplantı sona erdi. Toplantıya Genelkurmay 2. Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve bazı üst düzey bürokratlar katıldı. Suriye’ye karşı atılacak adımlar konuşuldu.

Düşürülen uçağın pilotunun kimliği belli oldu… Pilotlarından birinin Yüzbaşı Erkan Erton olduğu öğrenildi. Diğer pilotun ise teğmen rütbesinde olduğu bildirildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin genel başkanlarını makamına davet etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cihad Makdissi, “Olayın bir kaza olduğunu, kesinlikle bir saldırı olmadığını” söyledi. Makdissi’ye göre “iki ülke, pilotları bulmak için birlikte çalışıyor”.

New York Times: Türkiye askeri müdahaleye açık kapı bıraktı.

The Telegraph: NATO, Esad rejimi ile çatışabilir.

Washington Post: Bölgesel savaş çıkabilir.

24 Haziran Pazar

Dünkü zirvede “sakin ancak etkili güç” kullanılması görüşü benimsendiği öğrenildi.

Suriye’nin Türk askeri uçağını düşürdüğünü açıklaması üzerine, Türkiye’deki Suriye temsilcilikleri çevresinde güvenlik önlemi artırıldı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Uçağımızın düşürülmesi kabul edebileceğimiz bir olay değil.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç: Suriye arama çalışmalarına katılıyor ve kasıttan bahsetmiyor, öyleyse bunu açıklamak mecburiyetindedir.

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik: Biz Akdeniz’deki semaları yalnız bırakmayacağız.

AKP Dış İlişkilerden Sorumlusu ve Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik: Bu olaydan sonra başka bir aşamaya geçilmiştir. Suriye, Nato’ya saldırmıştır. (“Uçağın orada ne işi vardı” sorusunu soranlar için) Türkiye’de Esad yandaşları var.

Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştü.

Kılıçdaroğlu görüşmenin ardından basın toplantısı düzenledi: Bir saat görüştük, bize yeni bilgi verilmedi. Dünya, Erdoğan’ın sözlerini blöf olarak algılıyor. Türkiye, Suriye’yi devirmek için kendisini teşvik eden dostları tarafından yalnız bırakılmıştır.
Başbakan Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüştü. MHP toplantının ardından net bir açıklama yapmadı.
Bahçeli ve kurmayları, süreç hakkında daha fazla bilgilendikten sonra kesin tavrını belirleyecek.

Başbakan Tayyip Erdoğan, BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ve Gülten Kışanak ile görüştü. BDP’den görüşme sonrası yazılı açıklamada, müdahalenin benimsenmediği açıkça ifade edildi.

Düşürülen askeri uçağın enkazı 1300 metre derinlikte tespit edildi. Kayıp iki pilotun akibetleri ise henüz bilinmiyor.

İngiltere Dışişleri Bakanı Willam Hague: Türk askeri uçağının düşürülmesini kınıyoruz. Olaydan “ciddi biçimde” kaygı duyuyoruz.

ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton: Türk askeri uçağının düşürülmesi küstahçadır, kabul edilemez, en sert şekilde kınıyoruz. ABD,
Esad rejimini sorumlu tutmak konusunda Türkiye ve müttefiklerle birlikte hareket edecek.

İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun telefonla arayarak “hem Türkiye’nin, hem Suriye’nin soğukkanlı olmasını” istedi.

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu telefonla arayarak Türkiye’nin itidalli duruşunu övdü ve her türlü desteği vermeye hazır olduğunu söyledi.

Suriye, “(dün) Lazkiye kırsalında, Türkiye ile sınır bölgesinde bulunan el-Yemame köyü karakolunun, Türkiye topraklarından gelen silahlı bir terör grubunun saldırısına uğradığını’ söyledi.

25 Haziran Pazartesi

Türkiye Suriye’ye nota verdi ve uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanacağını duyurdu.

Dışişleri Bakanı: Ahmet Davutoğlu: Uçağımız silahsızdı, hasmane bir tutumla vuruldu. Kimse kapasitemizi test etme cüreti gösteremez, onurumuzu koruruz.

Ankara’nın acil toplantı çağrısına Nato’dan olumlu yanıt geldi. Toplantı Salı günü yapılacak.

İkinci Türk uçağına ateş açıldı! Arama kurtarma çalışmaları için bölgede uçmakta olan Türk uçağına ateş açıldığı iddia edildi. Suriye, iddiayı yalanlamadı.

İİT Dışişleri Bakanları Türk askeri uçağının Suriye tarafından düşürülmesini kınadı

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hong Lei, Türkiye ve Suriye’ye sükunet ve itidal çağrısında bulundu.

ABD Ankara Büyükelçisi Ricciardone ‘Suriye’nin yaptığı hayasız ve kabul edilemez’ dedi.

İngiliz Daily Star, Türk uçağının düşürülmesinin ardından, bir “intikam” baskını amacıyla, İngiliz savaş uçaklarının Türkiye’ye destek için hazır bekletildiğini iddia etti.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin teyakkuz durumuna geçtiği, izinlerin iptal edildiği, izindeki personelinin göreve çağırıldığı iddia edildi. Ancak TSK, bunu yalanladı.

Bakanlar Kurulu, Suriye krizi için toplandı. Hava Kuvvetleri komutanı Kurul’a bilgi verdi. Hava Kuvvetleri Komutanı, Cumhurbaşkanı Gül ile özel olarak görüştü.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu’nun 7 saat süren toplantısının ardından kritik açıklamalarda bulundu: Kimseyle savaşmak niyetinde değiliz. Bugün için ‘şunu veya bunu yapacağız’ şeklinde bir açıklama yapamayız. Şüphesiz özür, şüphesiz tazminat, ancak daha başka şeyler de gündeme gelecektir. Elektrik kesintisi gündemimizde….

Suriye, uçağın füze ile değil, makineli tüfekle vurulduğunu söyledi; üzerinde mermi izleri bulunduğu öne sürülen kuyruk kısmının Türkiye’ye teslim edildiği duyurdu.

Türkiye Dışişeri Bakanlığı, Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın iddiaları üzerine önce “Suriye yalan söylüyor, muhatap almıyoruz” dedi, ancak daha sonra sert bir şekilde kınadı. Ayrıca uçağın kuyruk kısmının teslim edilmediği açıklandı.

Hürriyet Gazetesi, Türk istihbarat birimlerinin Suriye askerlerinin telsiz konuşmalarını dinlediği ve Suriye’nin Türk uçağını kasten düşürdüğünün saptandığını iddia etti.

Kayıp Yüzbaşı Gökhan Ertan’ın babası Ali Ertan, savaş istemediğini söyledi.

Kayıp pilotların son konuşmaları medyada yayımlandı.

ABD, Türkiye’ye destek vermekteki istekliliğini tekrar etti. Pentagon Sözcüsü George Little, “Eğer talep ederlerse, Türk hükümetine bu konuda yardım etmeye hazırız” dedi.

AB Dışişleri Bakanları Lüksemburg’da toplandı. Suriye saldırgan tavrı nedeniyle kınandı. Türkiye ölçülü tepkisi nedeniyle övüldü.

Rusya,  NATO’ya çağrıda bulunduğu için Türkiye’yi eleştirdi: Suriye çevresindeki gerginliği artırmayın

26 Haziran Salı

Türkiye’nin çağrısı üzerine olağanüstü olarak toplanan NATO, Türkiye’nin soğukkanlı duruşunu övdü. Ancak “Bir üyemize saldırıldığında, bütün üyelerimize saldırılmış sayarız” ilkesinin benimsendiği 5. maddenin uygulanmayacağını açıkladı.

Başbakan Erdoğan NATO’nun Suriye konusunda aldığı kararla ilgili ’28 ittifak üyesi Suriye’yi şiddetle kınamışlardır. NATO’nun tavrından doğrusu memnunuz’ dedi.

AB askeri seçeneğe karşı… Hollanda Dışişleri Bakanı Uri Rosenthal olayı kınadıklarını, ancak askeri müdahaleyi desteklemeyeceklerini bildirdi. Almanya Başbakanı Guido Westerwelle ise Ankara ’nın soğukkanlı tepkisini övdü, ancak “En iyi seçenek hâlâ askeri olmayandır” dedi. İsveçli bakan Carl Bildt AB ’nin siyasi çözümden yana olduğunu kaydederken, Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ise ‘rutin uçuş yapan Türk uçağının düşürülmesinin kabul edilemeyeceğini’ söyledi. İtalya Dışişleri Bakanı Giulio Terzi de Suriye için Libya ’daki duruma benzer bir müdahaleyi ihtimal dışı tuttuğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, TBMM’deki grup toplantısında Suriye’yi tehdit etti. Erdoğan, Suriye askeri unsurlarına tolerans gösterilmeyeceğini, risk oluşturan unsurların hedef alınacağını söyledi. Savaş seçeneği dışındaki cevapların hazırlandığını açıkladı.

Mardin’de askeri hareketlilik… Mardin’de TIR’lara yüklü tankların sınır kesimine gittiği gözlendi. Diyarbakır, Hakkari ve Şırnak’ta ise 13 bölgeye sivil girişi yasaklandı.

BM ve Arap Birliği’nin özel temsilcisi Kofi Annan, Suriye’deki gerginliğin bir an önce sona erdirilmesi için hükümet ve muhaliflerin temsilcilerinden oluşacak bir geçiş (geçici) hükümeti kurulmasını önerdi.

27 Haziran Çarşamba

Suriye Enformasyon Bakanı Omran El Zubi, A Haber’e konuştu ve “Türk uçaklarıyla İsrail uçakları birbirine benziyor. Uçak İsrail uçağı sanılmış olabilir, biz Türk uçağını düşürmek istemedik” dedi.

Rusya Dışişleri bakanlığı sözcüsü Alexander Lukashevich “Moskova, gelişmelerden endişe duyuyor. Olayın bir provokasyon ya da kasıtlı bir eylem olarak görülmemesinin ve bir istikrarsızlık kaynağına dönüşmemesinin önemli olduğuna inanıyoruz’ dedi.

İran Devlet Televizyonu Press TV , Türkiye ’nin Washington adına hareket ettiğini öne sürdü. Press TV, İki Türk uçağının, Suriye hava sahasına provokatif şekilde alçaktan ve hızlı olarak girdiğini yazdı: “Uçaklar muhtemelen Suriye’nin savunma sistemini test ediyordu ya da başka tepkileri ölçüyorlardı. Bu düşmanca bir niyetti. Bir karşılık istiyordu ve o karşılığı aldı”

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) “Suriye’nin saldırısı Avrupa’ya tehdittir” başlıklı bildiriyle Türk askeri uçağını düşüren Suriye’yi şiddetle kınadı.

Suriye sınırına askeri sevkiyat… Hatay’ın İskenderun İlçesi’ndeki 39’uncu Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’ndan çıkan 30’a yakın askeri araç, Suriye sınırına doğru gitti.

28 Haziran Perşembe

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Suriye’deki olaylara ilişkin, “Biz savaşın çözüm olmadığını düşünüyoruz. Türkiye’nin de öyle düşündüğünü sanıyoruz” dedi.

Amerikan sağının etkili ismi McCain, “Türkiye-Suriye sınırında güvenli bölgeler oluşturulmalı” dedi.

Gaziantep ve Adana’daki iki general, Kilis ve Öncüpınar’daki taburlara girdi, birlikleri denetledi.

New York Times gazetesi, ABD ve NATO yetkililerinin Suriye tarafından düşürülen RF-4 tipi Türk askeri uçağının “casusluk misyonunda” olabileceği konusunda kuşkularının olduğuna yer verdi.

Genelkurmay Başkanlığı, 7 gün sonra, pilotlara ait bazı malzemeler ve uçağa ait bazı parçaların bulunduğunu açıkladı.

Almanlar yenildi, İtalyanlar finalist sayıldı

EURO 2012’nin finalistleri belli oldu. İtalya, Almanya’yı 1-2 mağlup ederek finale yükseldi.

İtalya’nın golleri 20. ve 36. dakikalarda Balotelli’den geldi. Almanya’nın tek golünü ise 90+2’de Mesut Özil’den geldi. Ancak Mesut’un golü Almanlara yetmedi ve İtalya, adını finale yazdıran takım oldu.

Maçın ilk dakikalarında Almanya daha etkili görünüyordu. Henüz 5.dakikada Kroos’un kornerden gelen ortasına Hummels vuruş yaptı. Ancak Pirlo, kalecinin arkasına düşen topu, ön direkten çıkardı. Bu, maçın en net pozisyonlarından biriydi.

İtalyanlar, 12. dakika içerisinde kalesinde iki tehlike atlattı. Boateng’in ortasında Buffon’un sektirdiği top, altıpas önünde Bonucci’ye çarptı ve az farkla kornere çıktı. Kornerden gelişen atakta da Kroos’un sert vuruşunda Buffon başarılı oldu.

İtalya’nın planı, Almanların geride bıraktığı boşlukları değerlendirmek ve bunun için hızlı ve güçlü Balotelli’yi kullanmaktı. İtalyanların bunun için aradığı fırsat 20. dakikada geldi.

Cassano, sol kanattan çalımlarla geldi ve altıpasın önündeki Balotelli’ye ortaladı. Balotelli, Hummels’in önce yükseldi, Neuer zamanında çıkamadı… Siyahi golcü çabukluğunu konuşturdu ve güçlü bir kafa vuruşu ile skoru 0-1 yaptı.

Bu dakikadan itibaren İtalya, savunmadaki dikkatini artırdı.

Almanya, Khedira’nın 35. Dakikada uzaktan sert vuruşundan yararlanamadı. Buffon topu soğukkanlı bir biçimde çeldi.

Dakikada 36’da İtalya tam bir kontratak zekası gösterdi ve Almanya kendi kalesinin önünde baskı kurduğu sırada uzun bir pasla golü buldu. Önceki maçın Montolivo, savunmanın sol tarafında buluştuğu topu, orta dairenin içinde bulunan Balotelli’ye gönderdi. Vücudu İtalya kalesine dönük iki savunma oyuncusunun arasından çabucak hızlanan Balotelli, kaleci ile karşı karşıya kaldı ve harika bir vuruşla topu ağlara gönderdi.

62. dakikada Buffon mutlak bir golü çıkardı. Oyuna ikinci yarıda giren Reus’un frikik vuruşunda Buffon aynı güzellikte topu çıkarttı. Buffon’un elleriyle müdahele ettiği top, direğe çarparak kornere çıktı.

İtalya, oyunun son yarım saatinde, skor üstünlüğüne artı olarak psikolojik üstünlüğü ele geçirdi. Almanya’nın hücumları sabırsız ve oyun disiplininden kopuktu. Ve Almanya açıldıkça, savunmasında inanılmaz açıklar bıraktı. İtalya söz konusu açıkları kapatsa, maçı daha farklı kazanabilirdi. Bu dakikalarda Marchisio, yüzde yüzlük iki gol fırsatını harcadı.

Maçın uzatma dakikalarında Almanya penaltı kazandı. Hakem, Balzaretti’nin ceza alanı içerisinde topa elle müdahele ettiğini belirledi ve penaltı noktasını gösterdi. Mesut Özil, penaltı vuruşu kullandı ve skoru 2-1’e getirdi.

Kalan dakikalarda skor değişmedi ve İtalya, karşılaşmadan 2-1 galip ayrıldı.

Altımızı oyan hangisi? KCK mı, KCK operasyonları mı? – Ali Bayramoğlu

KCK’nın iki yüzü var. İlk yönüyle KCK, Kürt siyasi hareketinin Kürt kamusal alanını tümüyle denetlemesi ve organize etmesinin asli bir aracıdır…

Bu yönüyle KCK paralel bir siyasi merkez örgütlenmesi içermekte, bölgede kamu otoritesini fiili, cebri, siyasi her tür araçla ikame etmeye çalıan bir ‘devletleşme nüvesi’ barındırmaktadır… Bu bir düzeni tek taraflı inşa etme hamlesidir.

İkinci yüzüyle KCK, Kürt hareketinin taleplerini, siyasal alanda dile getirme ve sivil alanda örgütlenme çabasıdır. Bir anlamda ‘ovada siyaset’ arayışıdır. Dernekler, sendikalar, siyasi partiler, eğitim birimleri, kurslar bu çerçevede bir işlev yerine getirmektedir.

İlk yüze bakarak hüküm verecek olursanız, KCK’nın adli takibata uğraması kaçınılmazdır sonucuna varsınız…

İkinci yüzü dikkate alacak olursanız ve sorun çözümünde siyasetin gücüne inanıyorsanız, KCK’yı, aslında yasaların sınırında hareket eden ve o sınırı zaman zaman aşan bir siyaset yapma biçimi olarak tanımlayabilirsiniz…

İki yüzü birleştirelim şimdi…

KCK’nın temel özelliği, bugün itibariyle, Kürt siyasi hareketinde illegal ve legal yapıları kesiştirmesi, bir araya getirmesidir.

Bu özellik, siyaset ile şiddet arasındaki gidiş gelişleri ifade eder.

Siyaset ile şiddetin gerek saha, gerek işlev, gerekse aktör olarak birbirlerinden ayrılmasının zorluğuna işaret eder.

Hukuk devletleri bu zorluğu aşmasını bilirler, hukuki cihazlarını buna göre bilerler, olmadı yeni cihazlar bulurlar…

Türkiye’nin de bunu yapması gerekirdi…

Ama yanına bile yaklaşmadı…

KCK operasyonları, bırakın madalyonun ikinci yüzünü dikkate almayı, Kürt meselesini, tüm siyasi Kürtlük hallerini madalyonun birinci yüzüne indirgedi.

Yani paralele örgütlenmeyle, örgütle, fiili devlet kurma arayışıyla özdeş kıldı.

Bugün öyle bir noktaya geldik ki, KCK operasyonlarıyla Kürt siyasetine, bu siyasetin sivil örgütlü alanına değen kim varsa tutuklanıyor… Sendikacı, avukat, siyasetçi, öğrenci, öğretim üyesi hepsi…

Geldiğimiz noktada, farkında olan, bilinçli, talepkar Kürt olmak cezalandırılır hale geliyor…

Kürt meselesiyle ilgili, silahlı eylem yapanlar dışında, 8000 civarında tutuklu var ve bu sayı her geçen gün artıyor.

Anlamı derin bunun ve bu açıdan Ahmet İnsel’in şu tespiti önemli…

‘İleri demokrasinin parti kapatma yerine tercih ettiği yöntem, parti örgütünü yöneticisiz, hatta insansız bırakmak. Bu yeni yöntemin parti kapatmadan daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Önceden parti kapatılınca yeni partiyle yola devam ediliyordu. Şimdi tüm yerel yöneticileri tutuklu olan, bunların yerini alanların da tutuklandığı boş bir zarf haline dönüşüyor parti. Açık ama içi boş parti…

Mithat Sancar’ın şu tespiti de temel:

‘Tasfiye edilen şey, Kürt siyasi hareketi değil, bizatihi siyasetin kendisi oldu…’

Açıktır o zaman, KCK operasyonları tam anlamıyla ‘siyaset yasağını’ ifade ediyorlar.

Pek çok Kürtü suskunluk ve dağ arasında seçim yapmaya davet ediyorlar.

Gerçekten de bu tercih, kısa vadede, baskı altına alarak bir sorunu olduğundan daha az önemli göstermeye yarasa da, orta ve uzun vadede geri dönülmesi güç sonuçlar üretecektir.

Siyasetin tahrip edilmesi sadece Kürt sorunu açısından değil, ülke demokrasisi, demokrasinin kalitesi açısından daha büyük sorunlara yol açacaktır.

Bu gemi böyle gittikçe su alır..

Bunu bilmek gerek…

Melese sadece PKK’nın silah bırakmasını sağlayacak temas politikası değildir.

Aynı zamanda sivil ve siyasi olanı korumak ve onunla temas kurmaktır.

Ali Bayramoğlu-Yeni Şafak

 

Greenpeace, nükleer santrale karşı dava açtı

Greenpeace Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santral projesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na dava açtı. Dava, santral için hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) dosyasının içeriğinin hukuka aykırı olması gerekçesiyle açıldı.

Greenpeace, davayı santrali kurması planlanan Rosatom şirketinin hazırladığı dosyanın yasal gereklilikleri karşılamaması ve içeriğinin yetersiz olması nedeniyle açtığını bildirdi.

İtiraz gerekçeleri

Greenpeace’in açıklamasına göre, ÇED Başvuru Dosyası’yla ilgili açılan davanın gerekçeleri şöyle:
* Çevre Bakanlığı tarafından, çevresel etki değerlendirme dosyaları için oluşturulmuş rehberler arasında nükleer enerji santralleri ile ilgili rehber de bulunuyor. Rehberde “ÇED Başvuru Dosyası”nın neleri içermesi gerektiği yazıyor. Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi ÇED Başvuru dosyasında ise rehberde sözü edilen konuların çoğu yer almıyor.
* “Teknoloji Alternatifleri”nin başvuru dosyasında olması gerektiği halde farklı reaktör tipleri üzerinden bir değerlendirme yok. Bu konuya hiç değinilmiyor ve neden bu reaktör tipinin “uygun bulunduğu” anlaşılmıyor.
* Rehbere göre, nükleer enerji santralinin gerekli olup olmadığının değerlendirilmesi için enerji tasarruf ve yönetim önlemlerinin uygulanması ve enerji verimliliğinin arttırılması için kullanılabilecek yöntemler araştırılmalı, ancak dosyada bu konu başlığı yok. Tesisin “gerekli” görüldüğü ifade ediliyor, ama neden gerekli görüldüğü bilimsel bir çalışmayla ortaya koyulmuyor. Bu çalışma yapılsa gerekli olmadığı bilimsel olarak ortaya çıkacak.
* Rehberde yer alan de “Santralin Hizmetten Çıkarılması ve Sökümü (Kapatma Sonrası)” etkiler başvuru dosyasında yer almıyor.

Bilim insanlarının görüşü

Greenpeace, daha önce, mart ayında da bu konuda yasal bir itiraz da bulunmuş, ancak yanıt alamamıştı.
Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Cenk Levi, marttaki başvurularına yasal sürece cevap alamadıklarını, buna mukabil “Halkı Bilgilendirme Toplantısı” ve “Kapsam Belirleme ve Format belirleme” toplantılarıyla ÇED sürecinin devam ettirildiğini söyledi.

“Bu nedenle başvurumuzun reddedilmesine dair dava açmamız kaçınılmaz hale geldi. Akkuyu ÇED Başvuru Dosyası, bizzat bakanlık tarafından hazırlanan rehberde belirtilen içeriğe uymuyor. Hazırlanan dosyanın eksikliği rapora görüş bildiren kurum ve bilimadamları tarafından da ÇED dairesine sunuldu.”

Levi, Akkuyu’da nükleer santral yapılmasının Türkiye’yi enerji alanında Rusya’ya bağımlı hale getireceğini ve bir nükleer kaza durumunda Rusya’nın hiçbir sorumluluk almayacağını savundu.

(Bianet)

Esed: Türkler beni çok seviyor

Suriye lideri, İran devlet televizyonuna konuştu. Ankara’yı eleştirdi, Türk halkının görüşlerini olumlu buldu. Filistin’e destek verdikleri için baskı altında olduklarını söyledi.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed, İran devlet televizyonu Press TV’ye çarpıcı açıklamalarda bulundu. Esed, Türk halkının Suriye dostu, Suriye’nin ise Filistin dostu olduğunu söyledi. Suriye’deki savaşın çözümüne ilişkin “Reform yapıyoruz ama teröristler ve onların destekçisi hükümetler için bunun bir anlamı yok” dedi.

Esed, sözlerini desteklemek için Ankara’yı kan dökülmesini teşvik etmekle suçladı. “Türk yönetiminin Suriye’ye karşı takındığı tavır ile Türk halkının Suriye’ye pozitif bakışı arasında farklar var” yorumunu yaptı. Bazı ülkelerin Annan Planı’nın çökmesini istediğini, bunun için kendisini suçladığını iddia etti. Ülkesine Libya tarzı bir operasyon yapılacağını ise öngörmediğini paylaştı.

Ferzan Özpetek kim; ressam mı, yazar mı? – Doğan Akın

Ali Sabancı, Türkiye’nin varlıklı ailelerinden birinin üçüncü kuşak üyesi. 43 yaşında. İş adamı kimliği, miras hukukunun sonuçlarından ibaret değil. Sabancı grubundan ayrıldıktan sonra kendi işlerini inşa edebilmiş ve bu yolda başarı elde etmiş bir girişimci.

Hayatın cömert davrandığı bir insan Ali Sabancı. “25 milyon dolarını batırdım” diyebileceği varlıklı bir babanın oğlu. Soğuk gecelerde büyümemiş, yoksulluk ve ihtimal pek yoksunluk çekmemiş. ABD’nin sıkı üniversitelerinde tamamlanan çok iyi bir eğitim görmüş. Doğan ailesinin Hürriyet’i yöneten üyesi Vuslat Doğan‘la evli, iki çocuğu var. Zeki, başarılı, sağlıklı, sempatik.

Hayattan “her şey dahil” bir ikram, değil mi?

Bunları, pazar günü Habertürk’te yayımlanan söyleşisini okurken düşündüm. “Oğlum” diye hitap etmesinden belli ki, çok yakınlık hissettiği İzzet Çapa‘nın sorularını yanıtlamış. Hayat hikâyesini anlatıyor, eğitimini, aşık olmasını, futbola düşkünlüğünü, ailece yaptıkları diyeti v.s. Bu arada, Sabancı topluluğunun bir “aile şirketi” olmaktan kurtulamadığını da açık sözlülükle dile getiriyor.

Sonra?

Sonra, sanata ilgisini, önce sinema, sonra müzik üzerinden söz konusu ediyor. Okuyalım:

“Vuslat beni Portekizce sanat filmine götürüyor. Altyazı filan okumak istiyorsam, Allah canımı alsın! Güleceksin ama Airplane 4 çıksa seyrederim. Bir gün ‘Karşı Pencere’ diye bir filme götürdü. Ferzan Bey’in filmiymiş. Sonra Ferzan Bey bize geldi. Ulan Ferzan Bey ressam mıydı, yazar mıydı?”

İzzet Çapa “Fotomodel!”  diye takılarak araya girdikten sonra devam ediyor Sabancı:

“Dalga geçme. Bizim hanımın böyle dostları var. Bir gün de Koç Üniversitesi’nde Fazıl Say’ın resitaline gittik. Piyano çalıyor, onu biliyorum. O gece doğaçlama çalacakmış. Çıktı adam başladı, ‘Bu ne’ dedim ‘rezalet bir şey.’ Yanlış anlaşılmasın, bunlar çok önemli adamlar, büyük sanat icra ediyorlar, ama bana hitap etmiyor.”

Bir yerde de, “Mesela saunada Alem Dergisi’ne filan bakıyorum” diyor.

Sabancı Vakfı’nın bağışlarından, ailenin yıllarca oturduğu Emirgân’daki Atlı Köşk’ü şahane bir müze haline getirmesinden, burjuvazi-sanat ilişkisinden söz etmeyeceğim. Zira bu sözler o sularda dolaşmıyor. Daha kişisel bir şey var bu sözlerde. Daha kişisel, ama Ali Sabancı’nın sözleriyle temsil edilen daha toplumsal/sınıfsal bir şey.

“Ulan Ferzan Bey ressam mıydı, yazar mıydı” diye düşünüp, ikisi de olmadığını, yönetmen ve senarist olduğunu öğrenebilirsiniz. Fazıl Say‘ın müziğini “rezalet” bulabilirsiniz. Nihayet, filmleri dünyanın her köşesinde ilgi gören büyük bir yönetmenle, dünyanın alkışladığı bir piyanist-besteci sizi ilgilendirmiyor olabilir.

Ancak bu hâlin, bu kadar güvenle ilan edilmesinde bir sorun yok mu?

Bu, insana ”senin başardığını sandığın şeyden bize ne” dedirten pervasızlıkta, Ferzan Özpetek gibi evrensel başarı kazanmış bir sanatçıya ayıp eden egosantrik bir çaba, bir özensizlik, ”ben” diye bağıran bir hoyratlık da göze batmıyor mu? Batıyor, Sabancı, ”ne” olduğunu bilmediği halde Özpetek’i evinde ağırladığına inanmamızı bekleyerek yapıyor bunu.

Oysa, kendi evinde konuk ettiği büyük bir yönetmenin “ressam mı, yazar mı” olduğunu sormak Ali Sabancı’nın zekâsına yakışmaz. Elbette biliyor Özpetek’in kim olduğunu. Ama ne yaparsa yapsın “beğenilme” arzusudur bu. En olmayacak şeyden bile “takdir” ve “sempati” bekleyen aşırı bir girişimcilik çabası!

Artık “olmuş” olmak da var Ali Sabancı’nın sözlerinde. Oysa “ruh”, olmak istediğiniz şeydir. Ruhsuzluk ne tarafa düşer, malum.

Peki zekâ?

Elbette. Ancak zekâ mantığı askıya alır bazen, ”makul” ile vedalaşır!

Olmayacak bir mesele üzerinden bile kendisini yüceltmeye çalışırken, başkalarının duygularını pek umursamayarak neredeyse narsisistik bir yola sapıyor Ali Sabancı. Kendisine bu kadar cömert davranmış bir hayattan, bir ısırık daha koparmaya kalkıyor!

Ama paranın, şansın, zekânın topyekûn yenildiği bir hikâye de değil mi bu?

“Sevilme”ye tutulmuş, “beğenilme” ihtiyacına boyun eğmiş bir hikâye…

 

Doğan Akın –  www.t24.com.tr

 

 

 

Gereği Düşünüldü: Cuma, 22.30

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri, ilk davasını okula karşı açacak. Fakat söz konusu davadan önce, bir kampanya açıyorlar. Genç hukukçular, 29 Haziran Cuma, 22.30’da, Twitter’da hakkını arayacak.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri, okulun ağır sınav sistemi, yanlış sınav tarihleri, vb. uygulamaları ve dekanlığın genel tavrı sebebiyle oldukça rahatsız. Bunun için dekanlığa ve rektörlüğe defalarca dilekçilerle başvurmuşlar. Rektörlüğe giden dilekçeler “buna dekanlık bakıyor” bahanesi ile geri dönmüş. Dekanlığa giden dilekçeler ise, “Öğrenci İşleri Bürosu”na takılmış. Dilekçelerin çoğu dekanlığa ulaştırılmamış. Öğrenci sorunları çözmesi gereken “Öğrenci İşleri”, sorunların ifade edilmesini engellemiş. Hukuk öğrencileri, fakültenin bürokrasisine takılmış. Öğrenciler, avukat olamadan “davacı” olmuşlar.

Gençler bunun üzerine, son çare olarak sosyal medyayı kullanmaya karar vermişler. Öğrencilerden C. , Marmara Üniversitesi öğrencilerinin sosyal medya eyleminden esinlendiklerini ancak bunun biraz daha farklı bir şey olduğunu söyledi. C. , eylem ile ilgili olarak şöyle bilgi verdi:

Öğrencilerin başarı istatistikleri düşüyor

“Yükseköğretim Kurulu’nun 19.06.2012 tarihli toplantısından çıkan tebliğ hükümleri çerçevesinde tüm okullara bütünleme sınavı hakkı tanınması kararı çıkmıştır. İlgili karar tüm üniversite rektörlerine dağıtım şerhini içermektedir. Kararda yer alan bir diğer ibare ise ” yaz okulu uygulamasına bakılmaksızın” olmuştur. Yaz okulu uygulaması olan üniversiteler, yaz okulu uygulamasını, bu yaz da devam ettirip, bütünleme sınavlarını eylül ayı dolaylarında yapma kararı almışlardır. Bilindiği üzere fakültemizde yaz uygulaması yok ve yıllık derslerin tüm ağırlığı finallere ve finallerden sadece bir hafta sonraki bütünlemelere yüklenmektedir. Bu dönem getirilen yıllık ders uygulamasının fakülte öğrencilerine getirdiği yükün faturası başarılı/başarısız öğrenci istatistiklerinde açıkça görülmektedir. Ayrıca fırsat eşitliği ilkesinin gereği olarak da hem yaz okulu uygulaması, hem de eylül ayı bütünlemeleri yapacak okulların örnek teşkil etmesi gerektiğine inanıyoruz. Eylül ayı bütünleme uygulamasının hem fırsat eşitliği ilkesine uygunluk açısından, hem de yıllık ders sistemine geçişte öğrencilerin yaşadığı mağduriyeti gidermek açısından, fakültemiz öğrencilerine de uygulanmasını dekanlıktan talep ediyoruz.”

 #istanbulhukukadaletistiyor

(Yeşil Gazete)

Devlet, Uludere’de ikinci kez…

Uludere’de ölenleri anmak için füzelerin düştüğü noktaya gitmek isteyen ailelere sert müdahale edildi.

Polis, Uludere’yi unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız” sloganı ile olayın yaşandığı noktaya yürümek isteyen sivil toplum örgütleri ve Uludereli ailelere tazyikli suyla müdahale etti. Aralarında 500 sivil toplum örgütü temsilcisi, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Aysel Tuğluk, BDP ‘li milletvekilleri Halil Aksoy, Ayla Akat Ata, Esat Canan’ın da olduğu bir grup, dün gece Uludere ‘de adalet çadırı nöbeti başlattı.

Bugün sabah saatlerinde, 34 kişinin öldürüldüğü noktaya yürümek isteyen gruba polis müdahale etti. Milletvekili Ayla Akat Ata kendilerine “sınıra yürüyemezsiniz” dendiğini, ancak ailelerin “sınıra” değil çocuklarının hayatını kaybettiği yerde anma yapmaya gitmek istediklerini söyledi.

Anneler oturma eylemi yaptı

Ata, Uludere ‘ye gelene kadar Genel Bilgi Tarama (GBT) kontrolünden üç kez geçtiklerini, bölgede tanınan sivil toplum örgütleri temsilcileriyle kitlesel olmayan bir anma yapmak istediklerini ve müdahaleyi gerektirecek bir şey olmadığını belirtti.

Ata, olayı şöyle anlattı: “Ortasu köyünden olayın yaşandığı alana doğru yürüyüşe geçtik. Yolun ortasında güvenlik önlemleri alınmıştı. Doğru düzgün uyarı dahi yapılmadan özellikle çocuklarının fotoğraflarını taşıyan anneleri ve onların çocuklarını hedef alacak şekilde suyla ve TOMA aracıyla müdahale ettiler. Ortam gerildi; anneler artık sakinliklerini koruyamadılar. Orada oturma eylemi yaparak ağıt yaktılar. Aileler, olayın üzerinden altı ay geçmesine rağmen özür bile dilemeyen devletten failleri bulmasını ve adaletin sağlanmasını istiyor. Bu talep yerine gelmediği için olayın yaşandığı yere yürümek istediler.” Oturma eyleminden sonra aileler evlerine geri döndü.

Big Ben’in adı değiştirildi

Londra’nın simgelerinden, ‘Big Ben’ olarak da bilinen tarihi saat kulesinin adı ‘Westminster Sarayı Elizabeth Kulesi’ olarak değişti. İngiliz hükümeti, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in tahttaki 60. yılı onuruna kulenin adının ‘Elizabeth Kulesi’ olmasına karar verdi. Thames Nehri kenarında bulunan tarihi İngiliz Parlamentosu’nun parçası olan kuleye Kraliçe’nin adının verilmesini, Muhafazakâr Partili milletvekili Tobias Ellwood önermişti.
(Radikal)