Ana Sayfa Blog Sayfa 4538

Hükümet 55.günde ilk adımı attı. Anadilde savunma hakkı Bakanlar Kurulu’na sunuldu

Bugün cezaevlerinde sürdürülen açlık grevlerinin 56. günü. 12 Eylül’de cezaevlerinde tutuklu bulunan PKK ve PJAK’lıların 3 taleple başlattıkları süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi eyleminde 56. güne gelindi. Abdullah Öcalan’a tecridin kaldırılrak avukatları ile görüşmesinin sağlanması, Anadilde savunma hakkının kendilerine tanınması ve Anadilde eğitimin önünün açılması talepleri ile başlatılan kamuoyunun, aydınların, sivil toplum kuruluşlarının sona erdirilmesi için tüm çabasına karşın hükümetin aymaz tutumu nedeni ile bugüne kadar bitirilmesi yönünde en ufak bir adımın dahi atılmadığı açlık grevlerinin 55.gününün son saatlerinde hükümet kanadından ilk adım geldi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “‘Başbakan, anadilde savunma için gerekli talimatı verdi’ açıklamasını yaptı”

Bülent Arınç’ın talimat verdi diye belirttiği Başbakan, hergün verdiği demeçlerle yalnız ülke kamuoyunu değil dünya kamuoyunu bile psikoljik durumu ile ilgili şüphelere gark eden kişi olsa da açlık grevlerinde kritik eşik geçilmeden belli belirsiz de olsa bir adım atılmış olsa umutları arttırıyor.

Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç açıklamalarda bulundu. Arınç, cezaevlerinde süren açlık grevlerinde talep edilen anadilde savunma yapılabilmesi konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e talimat verdiğini açıkladı.

Arınç, Abdullah Öcalan için tecrit gibi bir durumun söz konusu olmadığını  belirterek, ‘Abdullah Öcalan herhangi bir konuda avukatlarıyla görüşmeyi arzu ederse bu imkanın Adalet Bakanlığı’nca sağlanması mümkün olabilir” dedi.

İşte Arınç’ın konuşmasının tam metni:

 

Anadilde savunma hakkı Bakanlar Kurulu’nda

 

”AK Parti Büyük Kongresi’nde Genel Başkanımızın konuşmasına ilaveten bir kitap dağıtılmıştır. Bu kitapta 63 madde vardır ve AK Parti’nin siyaset vizyonu olarak takdim edilmiştir. Bunun içinde ana dilde savunma yasağının kaldırılacağı da ifade edilmiştir. Aynı zamanda ana dilde kamu hizmetlerine erişimin sağlanacağı da ifade edilmiştir. Biz bu siyaset vizyonumuzun arkasındayız. Dolayısıyla özellikle son KCK davalarında yaşanan olayların da ortadan kaldırılması amacıyla biz inandığımızı yapıyoruz. O da nedir, bir insan kendisini hangi dilde daha iyi ifade edebilecekse o dilde mahkemelerde savunma yapılabilecektir. Bu konuda Adalet Bakanlığımızın yaptığı çalışma Bakanlar Kurulumuzda görüşülmüştür. Bu çalışma CMK’nın 202. maddesine eklenecek bir fıkradır.”

Söz konusu maddeye ilişkin de bilgi veren Arınç, şunları söyledi:

”Bu maddede sanık veya mağdur meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin noktalar kendisine tercüme edilmektedir. Eklenecek fıkrayla da kendisini daha iyi ifade edebileceğini belirttiği başka bir dilde savunma yapabileceği ve bu beyana mahkemelerin uymak zorunda olduğu şeklinde iki seçenekli bir teklif hazırlanmıştır. Adalet Bakanımıza bunu geliştirmesi ve süratle yasalaşmak üzere Meclis’e sevk etmesi konusunda Sayın Başbakanımız talimat vermişlerdir. Bugün açlık grevlerinin eğer dayanaklarından biri olarak ana dilde savunma yapma imkanının getirilmesi düşünülüyorsa bu konu CMK’nın 202. maddesinde yapılacak bir eklemeyle önümüzdeki günlerde esasen gerçekleştirilecektir.”

‘Bunlar için açlık grevi yapmaya gerek yok’

Ana dilin öğrenilmesi amacıyla okullarda Kürtçe seçmeli dersin okutulduğunu hatırlatan Arınç, ”Bütün bu demokratikleşmeler örgütün talepleri olarak değil, on yılın başından bu yana ret ve inkar politikalarını kabul etmeyen AK Parti hükümetinin bunu bir insan hakları olarak görmesi ve anayasamızın ülkemizde yaşayan başka etnik kökene bağlı toplulukların da kendi dillerini yaşayabilmelerini, konuşabilmelerini bir hak olarak görmesinden ileri geliyor” dedi.

Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi

Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşebilmesinin önündeki mevzuat engelinin ne olduğu sorusuna ise Arınç şöyle cevap verdi:

”Başbakanımızın bu konuya yönelik sözleri olmuşsa benim sözlerim kapsamında bunu değerlendirin. Ben de bir hukukçuyum. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olan bir insanın kararı kesinleşmemişse yani dava halen devam ediyorsa her dava için bunu söylemek mümkün, avukatlarıyla hukuki istişareler yapmak amacıyla onun görüşme imkanı vardır. Hakkındaki karar kesinleşmişse bütün derecattan geçerek ki Öcalan ile ilgili böyle bir karar olduğunu herkes biliyor. O zaman avukatlarıyla bu konuda görüşmesinin uluslararası hukuk çerçevesinde karşılığı yoktur. Ancak o kişi başka başka sebeplerle avukat talep ederse olabilir ki o kişinin ailevi bir sorunu vardır, bir miras sorunu vardır. Yani çözülmek zorunda olan başka bir problemi olabilir. O takdirde avukat ile görüşmek isteğini, şüphesiz bu konuda infazla yetkili olan Adalet Bakanlığımızın uygun görmesi lazım.”

‘Öcalan talep edecek, bakanlık karar verecek’

“Geçmişte Öcalan’ın ana davası kesinleşmekle birlikte başka açılmış ve süreci devam ettirmeye matuf davalar vardı. O davalar sebebiyle avukatlarıyla görüşüyordu. O davalar da bitti. Dolayısıyla benim söylediğim iki konu önemlidir. Bir kendisinin kabul etmesi, arzu etmesi ve istemesi. İkincisi de bu görüşmenin ne amaçla olacağının Adalet Bakanlığı tarafından bilinip ona göre bir karar verilmesi gerekecektir. Adalet Bakanlığı bu konuda tek yetkili mercidir.”

‘Hukuk neyi gerektiriyorsa kendisine de o imkanlar tanınmaktadır’

”Abdullah Öcalan bir hükümlüdür, müebbet, ağırlaştırılmış hapse mahkumdur ama bir insandır. Hem kendi hukukumuzun hem de uluslararası hukukun koruması altındadır” ifadesini kullanan Arınç, şunları kaydetti:

”Hukuk neyi gerektiriyorsa kendisine o imkanlar da tanınmaktadır. Dolayısıyla bunu her gün bir propaganda malzemesi haline getirmek elbette doğru değildir. Abdullah Öcalan herhangi bir konuda avukatlarıyla görüşmeyi arzu ederse bu imkanın Adalet Bakanlığı tarafından sağlanması mümkün olabilir. Bunun imkan içerisinde olması tamamen hukuk çerçevesinde kararlaştırılacak bir konudur. Bunu ya biliyorlar ya bilmiyorlar veya bilmezden geliyorlar. Dolayısıyla birinci dayanaklarının hayatın gerçeğine uymadığını açık yüreklilikle söylemek istiyorum. Kaldı ki kardeşi Mehmet Öcalan, belki ablası, belki başka yakınları ‘Biz görüşmek istiyoruz’ derlerse ve Öcalan tarafından da uygun görülürse yakınlarının konuşması, görüşmesi her zaman mümkün olabilecektir. İkinci konu, inkar ve imha politikalarının son bulması. Buna son veren AK Parti hükümetidir. On yıldan bu yana iktidarda olan bir parti, 1987’de yürürlüğe giren olağanüstü hali, ilk hükümetinin ilk günlerinde sona erdirmişti bir hükümettir. On yıldan bu yana gerek dil gerek kültür gerek insan hakları konularında anayasa, hukuk ve idari tedbirlerle hemen hemen bütün ret ve inkar politikalarını ortadan kaldırmış ve artık Türkiye’de Kürtçe konuşulmaya, öğrenilmeye başlanmış, radyolar, televizyonlar bu konuda yayın yapmaya başlamış, Kürtçe’nin inkarı konusunda veya Kürt kimliğinin inkarı konusunda bütün kabuller reddedilmiş ve yasaklar kalkmıştır.”

‘Açlık grevlerini sona erdirsinler’

”İnsanların yaşaması için BDP’nin de bir çağrı yapmasını bekler misiniz-” sorusu üzerine Arınç, ”Şüphesiz. Çünkü bu arkadaşlarımız özellikle bu açlık grevleriyle ve oradaki tutuklu ve hükümlülerle onların savunduğu ve dayanak yaptığı konularla yakından ilgili olarak kendilerini gösteriyorlar. Şahıslarına karşı hiçbir diyeceğim yok. Bir milletvekili arkadaşınız olarak ben onlara diyorum ki: İçeride, bu grevi sürdürmek niyetinde olan, gerek baskı gördüğünden gerek inandığından, kalplerini yarıp bakamayız, bu kişilerle görüşün, aileleriyle görüşün, yakınlarıyla görüşün, onlara etkili olabilecek kimse, onlar daha iyi bilirler, ben onlar kadar bilemem. Onlarla görüşün ve onlardan rica edin. Bu açlık grevlerini sona erdirsinler. Eğer böyle hayırlı bir iş yaparlarsa biz BDP’li milletvekili arkadaşlarımıza sadece teşekkür ederiz.”

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, ”Abdullah Öcalan herhangi bir konuda avukatlarıyla görüşmeyi arzu ederse bu imkanın Adalet Bakanlığı’nca sağlanması mümkün olabilir. Bunun imkan içerisinde olması tamamen hukuk çerçevesinde kararlaştırılacak bir konudur. Bunu ya biliyorlar ya bilmiyorlar veya bilmezden geliyorlar” dedi.

Açlık grevindekilerin talepleri

”Genel itibarıyla üç talepte bulundular. Bu taleplerin üçü de kendi konumlarıyla ilgili değil. Geçmişte buna benzer grevler veya eylemler yapıldığında, cezaevi şartlarının olumsuzluğundan bahsedilir, kendilerine kötü muamele yapıldığından bahsedilir ve daha iyi şartlara ulaşmak için bazı talepler sıralanırdı. Oysa bu taleplerin tamamını siyasi veya ideolojik talepler olarak da görmek mümkün. Dolayısıyla bir farkındalık yaratmak, belli konulara dikkat çekmek istedikleri görülüyor. Bu talepler bireysel olabileceği gibi, yaşanan olayda gördüğümüz kadarıyla örgütle ve siyasi düşünceleriyle bağlantılı olarak yapıldığını biliyoruz. Talepleri üç noktada toplanıyor: Bir tanesi ‘İmralı’da hükümlü olarak bulunan Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin son bulması.’ İkincisi, ‘Kürt kimliği ve Kürtçe ana dilde eğitim hakkı ve savunma hakkı sağlanması.’ Üçüncüsü de ‘siyasi, yargısal, psikolojik, saldırılara son verilmesi’ gibi özetlenebilir.”

‘Kürtçe bilmedikleri ortaya çıkacak’

Ana dilde veya başka bir dilde savunma yapılması konusunun savunma hakkının kutsallığıyla ilgili olduğuna dikkati çeken Arınç, ”Yapılacak düzenlemeyle, pek çoğunun siyasi amaçla bunu istismar ettiğini bilmemize rağmen, göreceksiniz ‘Ben Kürtçe savunma yapmak istiyorum’ diyenlerin Kürtçe bilmediği de ortaya çıkacak. Ama isterlerse savunmalarını o dilde bir tercüman marifetiyle de yapabileceklerdir” diye konuştu.

Bülent Arınç, şunları kaydetti:

”Üç hususu da kapsayan talepler ister demokratik olsun, ister olmasın, ister haklı olsun ister haksız olsun, ister makul olsun, isterse çok yanlış olsun bir hükümete düşen görev bütün bunları dinlemek, anlamak ve bu konuda anayasal boyutu içinde yapılabilecek ne varsa bunu yerine getirmektir. Dolayısıyla bunlar için açlık grevi yapmaya gerek yok. Bunları isterlerse parlamentodaki tüm milletvekillerimiz tarafından ortaya koyabilirler, isterlerse sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bunu yapabilirler, isterlerse mektup yazarak sözlerini, ifadelerini, bütün Türkiye’ye duyurarak ‘Biz bunu istiyoruz’ diyebilirler. Biz, örgüt istiyor diye, ‘Açlık grevinde ölecekler aman ha’ diyerek meseleye bakmıyoruz. Mesele bir insanlık hakkıdır, mesele Anayasa’da yazılı olan hakların tanınmasıdır, mesele Türkiye’nin demokratikleşmesi ve özgürleşmesidir. 10 yıldır demokratikleşme konusunda attığı adımları bundan sonra süreç olarak devam ettireceğini de bildiğimize göre 53-54 gündür açlık grevi yaparak hayatlarına son verme noktasına gelmelerini anlayışla karşılamak mümkün değildir.”

‘Milyonlarca insanın sizden beklentisi grevlere son vermenizdir’

Hayat hakkının kutsal olduğunu vurgulayan Arınç, cezaevinde de olsa dışarıda da olsa bu hakkın kutsallığını bildiklerini ve hayat hakkının sona ermemesi için her türlü tedbiri almak istediklerini belirtti.

Arınç, şöyle konuştu:

”Dolayısıyla bu grevi sürdürenlere karşı, onları yurttaşlarımız olarak görüyoruz. İster tutuklu ister hükümlü olsun. Sizin taleplerinizi duyduk. Sizin taleplerinizin farkındayız. Sizin taleplerinizi daha demokratik usullerle ortaya koymanız da mümkün. Biz bunları alırız, inceleriz. Ama hükümet olarak vermemiz mümkün olmayan kararları parlamentonun önüne getiririz. Biz de bir hukuk devleti olarak anayasayla bağlıyız, hukukla bağlıyız. Unutmayın ki Türkiye’nin yeni anayasası yapılıyor. Bu yeni anayasa içerisinde yer alabilecek, belki sizin de gönlünüzden geçen pek çok şey olabilir. Süreci takip etmek yerine, annelerinizi, babalarınızı, eşlerinizi, arkadaşlarınızı, komşularınızı bütün milletimizi üzecek bir sonuçla bizi karşılaştırmayın.

Dolayısıyla bu vesileyle ben, grevi sürdürme niyetinde olan o yurttaşlarıma seslenmek istiyorum: Lütfen, söylediğiniz konuları bütün Türkiye biliyor. Bunu yerine getirecek olan hükümet ve parlamentodur. Yerine gelir veya gelmez, konuşulur veya tartışılır. Ama bu konular, Türkiye’nin gündeminde olmaya devam ettikçe bu sorunların çözümü konusunda da herkes adım atmak zorundadır. Bugün inanıyorum ki parlamentodaki tüm milletvekillerimiz de sizin bizi üzmemenizi, ailenizi üzmemenizi, milletvekillerimizi üzmemenizi bekliyor.”

‘Bizi üzmeyin, milletimizi üzmeyin’

”Doğabilecek olumsuz sonuçlardan sadece siz sorumlu olursunuz. Buna da hiçbir zaman gönlümüz razı değil” diyen Bülent Arınç, şunları belirtti:

”Dolayısıyla onlarla organik bir ilinti içerisinde olduğunu söyleyen BDP’li milletvekillerimiz başta olmak üzere tüm milletvekillerimizin, hükümetimizin, sokaktaki vatandaşımızın, milyonlarca insanın sizden beklentisi grevlere son vermenizdir. Lütfen bu konuda anlayış gösterin. 54 günden beri her birinizin kilo kaybı ile başlayabilecek ve tedavi edilmesi mümkün olmayan rahatsızlıklarınızla bizi üzmeyin. Konuştuğunuz bütün konuları ve bundan daha fazlasını, bugün dile getirdiklerinizi, bundan sonra dile getireceklerinizi, hem milli iradenin temsil edildiği Meclis’te konuşma imkanımız var hem bizim tartışma imkanımız var. Dolayısıyla bütün bu sözlerimize karşın, atılan tüm bu adımlara karşı anlamsız bir grevi devam ettirmek niyetinde olursanız biz her şeyi yapmış, vicdanen de sorumlu olmayacağımız bir noktada kendimizi kabul ederiz. Ama sizin kılınıza bir zarar gelmesini istemiyoruz. Bizi üzmeyin, milletimizi üzmeyin. İnşallah ümit ediyorum ki yarın bütün bu farkındalıkları kazanmış insanlar, kişiler olarak sizin bu taleplerinizi tartışılabilecek bir demokratik ortamın Türkiye’de var olduğunu bilerek, bu grevleri lütfen sona erdirin. Bunu bekliyor ve ümit ediyoruz. Bunu bir Hükümet Sözcüsü olarak, hükümetimizin o arkadaşlarımızdan, bu kişilerden beklediği bir talep olarak lütfen değerlendirin diyorum.”

‘Açlık grevinin hiçbir mantıksal, hukuksal, vicdani dayanağı yok’

”Bu üç konuyu dikkate aldığımızda, bunlar için açlık grevi yapılmasının hiçbir mantıksal, hiçbir hukuksal, hiçbir vicdani dayanağı yoktur” diyen Arınç, şöyle konuştu:

”Neden yoktur- Şunun için: Abdullah Öcalan denilen kişi İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda hükümlü olarak bulunmaktadır. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum bir kişidir. Bununla ilgili tecritten bahsedilemez. Şunun için, son 2 veya 2,5 yıldan bu yana Abdullah Öcalan aynı konumda bulunan 5 ayrı hükümlüyle cezasını çekmektedir. Bu kişiler de aynı davalardan, aynı suçlamalardan mahkum edilmiş kişilerdir. Dolayısıyla zaman zaman onlarla görüşebilmekte ve birlikte bu hükümlülük süresini geçirmektedirler. İkincisi, Abdullah Öcalan, bir ara istemediği için, ama şimdi ne zaman talep ederse karşılıklı olarak yakınlarıyla görüşme imkanına sahiptir. Yani kendisi isteyecek veya yakınları talepte bulunacak. Çünkü zaman zaman, belki de kızdığından veya başka sebeplerle ‘Hiç kimse gelmesin’ dediğinde zorla yakınları adaya götürülecek değildir. Üçüncüsü, avukatlarıyla görüşmeler yapıyordu. Ancak iki sebeple avukatlarıyla görüşmeleri kesildi. Bunlardan bir tanesi avukatlarının bir kısmının başka davalar sebebiyle tutuklu veya hükümlü bulunmasıdır, ikincisi kendi sözlerinin dışarıya yanlış aksettirdiği iddiasıyla bizzat kendisi tarafından avukatlarıyla görüşmemek isteğidir. Bu konuda kesinlikle bir tecritten bahsetmek mümkün değildir”

Fitch’in Türkiye’nin notunu yükseltmesi

Bugün olumlu bir gelişme yaşandığını belirten Arınç, bunun uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye’nin uzun vadeli yabancı para birimi cinsinden kredi notunun yatırım seviyesine yükseltmesi, yerel para birimi cinsinden de uzun vadeli kredi notunun 2 basamak arttırılarak 3b’ye yükseltilmesi olduğunu söyledi.

”Böylelikle Türk Lirası cinsinden kredi notumuz Standard and Poors’un ardından Fitch tarafından da yatırım seviyesinde derecelendirilmiştir. Konu sevindiricidir” diyen Arınç, konuyla ilgili Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın bilgi sunduğunu ifade etti.

Arınç, ”Bu sonuca ulaşmakta mali disiplin çok önemlidir. Bankacılık sektörümüzün güçlü yapısı çok önemli olmuştur ve 10 yıllık hükümetimiz döneminde ardı arkası kesilmeden yaptığımız yapısal reformlar, büyüme ve istihdam alanlarında yakaladığımız yüksek performans bu kararda etkili olmuştur” diye konuştu.

”Geldiğimiz noktada, hem yabancı para birimi noktasında, hem Türk lirası bazında notumuzun artmış olmasını, ekonomi yönetimimizin, hükümetimizin bir başarısı olarak görmek mümkündür” diyen Arınç, toplantıda Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın kendi alanındaki çalışmalar ve ileriye dönük projeler konusunda Bakanlar Kurulu’na sunum yaptığını bildirdi.

Sonrasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın sunum yaptığını vurgulayan Arınç, bunun dışında iç ve dış siyasi gelişmeler üzerinde durulduğunu kaydetti.

Başbakanlık’ta silah sesi duyulması

Arınç, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Bir gazetecinin ”Bakanlar Kurulu toplantısı başladıktan on dakika sonra bir vatandaş geldi üç el silah sesi duyuldu. Sizin toplantı yaptığınız salona sadece metrelerce uzaklıkta meydana geldi olay. Bu konuda bir güvenlik zafiyet olduğunu düşünüyor musunuz” sorusuna Arınç, ”Biz de bu silah sesini duyduk. İlgili arkadaşlar, ilgilendiler. Bize sayın Müsteşar’ın getirdiği bilgiler, kuru sıkı tabancayla havaya 3 el ateş edildiği ve kendisine müdahale edildiği noktasında” yanıtını verdi.

Saldırganın Rize’nin Çayeli nüfusuna kayıtlı 1978 doğumlu Nuri Başkapan olduğunu ifade eden Arınç, şunları söyledi:

”Şahsıyla ilgili bütün GBT dediğimiz ve diğer istihbarat konularındaki bütün dokümanları incelendiğinde, şahsi sorunları olduğu, sabıkası bulunduğu ve yetkili gördüğü herkese zaman zaman mektup yazdığı, taleplerde bulunduğu, müracaat ettiği makamlar kendisine yardımcı olmasına rağmen dengesiz davranışlar sergilemeyi alışkanlık haline getiren bir şahıs olduğu belirlendi. Üzerinde yapılan aramada da bir mektup bulundu. Bu mektupta bu eylemden dolayı peşinen özür dilediği, yaşadığı sorunlar nedeniyle intiharın eşiğine geldiğinden bahseden bir mektup olduğu görülmüştür. Hakkında Ankara Emniyet Müdürlüğü’nce de soruşturma yürütülmektedir. Basit bir olay olarak, bir zabıta vakası olarak görüyoruz. Kurusıkı tabancayla her halde fark edilmek istenmiş, bir problemli insan olduğu, geçmişte sabıkaları bulunduğu ortaya çıkmıştır. Bunun dışında yorumlanabilecek herhangi bir husus görmüyoruz. Zaten üzerinde gerekli incelemeler de yapılmaktadır.”

PKK’nın okullara saldırısı

“PKK’nın, okullara yönelik saldırılarının ardından, buralardaki güvenliğin artırılmasına yönelik bir çalışma olup olmadığı” sorusu üzerine Arınç, şunları söyledi:

”Maalesef terör örgütü özellikle Hakkari, Şemdinli ve o bölgede okullara çocukların gönderilmemesi amacıyla propaganda yapıyor ve sadece Hakkari merkezde bildiğim kadarıyla yüksek oranda bir katılımsızlık var. Onun dışında halk bunu dinlemiyor ve çocuklarını okullara gönderiyor. Bu durumda tehditlerinin para etmediğini görünce okullar molotofkokteyli ile yakılmaya, öğretmenler hırpalanmaya hatta kaçırılmaya çalışıldı. En sonunda maalesef Hakkari’ye üniversite açmış bir hükümet olarak bizi fevkalade üzen bir olayla üniversite tahrip edildi.

Şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın sunumu sırasında bildiğiniz gibi toplum yararına çalışma diye sanıyorum 4-5 yıldan beri devam eden bir konu var. Önce 6 aydı, sonra 9 ay ücret verilmek suretiyle özellikle milli eğitim hizmetlerinde, temizlik hizmetlerinde başka kurumlarda insanlar çalıştırılmaya başlandı. Bu başarılı bir süreç olarak da devam ediyor. Bir arkadaşımız ‘Peki bunların bir kısmı da özel güvenlikçi olarak çalışabilir mi’ dediğinde, eğer sertifika alabilirlerse… Bildiğiniz gibi özel güvenlik için sanıyorum kurslar var ve onların bir kısmı silahlı sertifika veriyor, bir kısmı da silahsız sertifika veriyor. Bunun şimdi tahsil şartı var bildiğim kadarıyla. Herhalde en az lise mezunu olması lazım. Eğer sertifika sahibi olanlar varsa bunlardan bu amaçla da istifade edilebilir denilmişti. Bir düşünce olarak konuşuldu. Ben şahsen olumlu olduğunu düşünüyorum.”

MHP’nin gensoru önergeleri

MHP’nin kendisinin de arasında bulunduğu bazı bakanlar hakkında 6 gensoru önergesi verdiğini hatırlatan Arınç, ”Ne kadar ciddi olduklarını Meclis’te tartışacağız ama bunlardan özellikle benimle ilgili verilen gensoru önergesinde bizim ret ve inkar politikalarını ortadan kaldırmamız sebebiyle gensoru verildiğini sözlerime eklemek istiyorum. Yani bu o kadar büyük bir gerçektir ki bunu bir suç olarak, bağışlanmaz bir kusur olarak gören bir siyasi parti hakkımızda gensoru önergesi vermiştir. Biz Türkiye’de yıllardır devam eden bu ret ve inkar politikalarını ortadan kaldırmakla Türkiye’nin demokratikleşmesine, özgürlemesine en büyük katkıyı sağladığımıza inanıyoruz” dedi. 20 gün önce Diyarbakır’a gittiğini anımsatan Bülent Arınç, şöyle devam etti:

(T24, Yeşil Gazete)

 

ABD seçimleri: Alternatif yaratmak

Amerika’da bugün Başkanlık seçimleri var. Kazanan önümüzdeki dört sene boyunca dünyanın en önemli koltuğunda oturacak. Seçimlerde büyük bir sürpriz beklenmiyor, senelerdir olduğu gibi sistemin iki partisinin adayından biri seçimlerden önde çıkacak.

Bu seçimlerden çıkabilecek tek sürpriz kazanma şansı olmadığını bilerek olağanüstü bir mücadele yürüten Yeşiller Partisi başkanı Dr. Jill Stein’ın beklediği oy oranına ulaşması olabilir. Jill Stein ve arkadaşlarının aylardır her türlü engellemeye ve imkânsızlığa rağmen inatla sürdürdükleri mücadele çok basit bir şekilde özetlenebilir: alternatif yaratmak.

Yeşiller Partisi iki partili sistemin kurumsallaştığı ABD siyasi sahnesinde yeni bir aktör olmak için uğraşıyorlar. Bu hedef, yani iki partili sisteminin sorgulanmaya başlaması bile Amerikalılar için başlı başına bir yenilik sayılabilir. Amerikan siyasi sistemi kenardaki siyasi düşüncelerin yumuşatılarak merkezdeki partilerden birine yönlendirilmesi şeklinde çalışıyor. Bu yüzden merkezdeki partiler daha fazla birbirlerine benzeyerek sistemi her seferinde yeniden üretiyorlar. Farklı görüşleri olan gruplar seslerini duyurma şanslarını baştan kaybetmiş oluyorlar. Amerikalı bir komedyenin dediği gibi, market raflarında 400 çeşit diş macununun bulunduğu bir ülkede seçim pusulalarında sadece iki adayın bulunması yeterince garip bir durum.

İşte Jill Stein ve Yeşiller iki partili seçim sisteminde bir gedik açmaya çalışıyorlar. Bu seçimde Amerikalı seçmenlerin yüzde seksenbeşinin seçim pusulasında Yeşil bir seçenek olacak. Yeşillerin şimdilik önlerine koydukları hedef hem çok mütevazı, hem de çok iddialı. Seçmenlerin %2’sinin oyunu aldıkları takdirde bir sonraki Başkanlık seçimlerinde birçok avantaj elde etmiş olacaklar. Esas hedefledikleri % 5’lik hedefe ulaşabilirlerse Federal bütçeden kaynak alabilecekler ve büyük ölçüde paraya dayanan ve çok yüksek harcamaların yapıldığı seçimlerde daha geniş bir kitleye seslerini duyurma şansı bulacaklar.

Bu hedeflere ulaşmaları ne yazık ki çok kolay görünmüyor. Milyonlarca seçmen Başkanlık seçimlerinde Obama ve Romney’in dışında adayların da bulunduğundan haberdar değiller. Jill Stein’ın önündeki ilk hedef kitlelere başka alternatiflerin de olabileceğini, merkezdeki partilerin temsil ettiği görüşlerin dışında farklı politikaları savunanların varlığını göstermek.

Amerikan Başkanlık seçimlerinde münazaralar çok önemli, seçmenler son kararlarını münazaralarda adayların performansına bakarak yapıyorlar. Münazaralar kurumsallaşmış bir yapı içinde sadece iki Başkan adayının ve başkan yardımcılarının katılımıyla yapılıyor. Jill Stein bu seçimlerde bu durumun adaletsizliğini ve saçmalığını göstermek için çok uğraştı. Sadece Demokrat ve Cumhuriyetçi başkan adayının davetli olduğu bir münazaraya ısrarla girmeye çalışırken gözaltına alınmayı bile dert etmedi.

Ana akım medyanın yer vermediği bir adayın seçim sürecinde sesini duyurması neredeyse imkânsız. Democracy Now  gibi Amerikan siyasetinde son derece kararlı muhalif bir duruş taşıyan alternatif bir medya kuruluşun varlığı bile tek başına yeterli olamıyor. Bunun bilincinde olan Jill Stein ve Yeşiller diğer alternatif medya araçlarını da bu sürece katılmaya zorladılar. Ana akım medyada gerçekleşen münazaralara alternatif münazaralar düzenlendi, hatta bu alternatif münazaralardan birisini CNN’in eski efsanevi sunucusu  Larry King yönetti. Aynı anda irili ufaklı birçok internet kanalından yayınlanan bu münazaralara binlerce Amerikalı interaktif olarak katıldı. Yeşiller destekçilerine seslenerek herkesin kendi evinde eşini dostunu davet ederek münazara partisi yapması, böylece eğlenceli bir ortamda Jill Stein’ın görüşlerinin daha geniş kesimlere ulaşması ve tartışılmasının sağlanması için çağrıda bulundular.

Yeşiller bu seçimde sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanıyorlar. İnternet yoluyla ulaştıkları insanlara kampanyaları hakkında sürekli bilgi aktarıyorlar ve destek çağrısını bıkmadan ve bıktırmadan yineliyorlar.

Tabii ki esas alternatifi ise Jill Stein’ın söyledikleri oluşturuyor. Jill Stein demokrasiyi geri almaktan bahsediyor. GDO’larla ilgili moratoryum ilan edilmesini talep ediyor. Marijuana kullanımının yasallaşmasını ve serbest bırakılmasını savunuyor. Wall street’teki finans kuruluşların kurtarılmasını değil öğrencilerin eğitim ücretlerinin affedilmesi gerektiğini vurguluyor. Nükleer silahlardan ve nükleer enerjiden arınmış bir Ortadoğu vizyonu çiziyor.  Kirli petrol savaşlarını ortadan kaldıracak temiz yenilenebilir enerji politikası öneriyor. Yeni Yeşil Ekonomi programıyla milyonlarca yeni yeşil iş yaratılabileceğinin, gelir adaletsizliğinin iyileştirilebileceğini söylüyor. Küresel ısınmaya karşı topyekûn seferberlik çağrısında bulunuyor. Bunlar Amerikalıların Başkan adaylarından duymaya alışık olamadıkları vaatler.

Bakalım Amerikalılar bu seçimde oyları ziyan olur korkusuyla hareket edip daha az nefret ettikleri adaya mı oy verecekler yoksa cesaretlerini toplayıp kendilerine iki partili bir düzene mahkum olmadıklarını söyleyen kadına mı?  Seçimler başlamadan müstakbel ABD Başkanının farklı birisi olmayacağı beli.  Ama bize göre seçimin asıl galibi bütün olumsuzluklara rağmen yüzündeki gülümsemeyi ve duruşundaki kararlılığı bir an bile yitirmeyen ve siyasette yepyeni bira alternatif yaratmaya çalışan Jill Stein oldu.

 

Sandy, New York’un üzerinden silindir gibi geçti

ABD tarihinin en şiddetli fırtınalarından biri olan Sandy etkisini yitirmiş olsa da, arkasında bıraktığı yıkım henüz onarılmış değil.

Sandy Kasırgası ABD’nin doğu kıyılarını vurduğu tarihten  itibaren 8 gün geçmesine rağmen ölü sayısındaki artış sürmekte. Son belirlenen rakamlara göre ölü sayısı 113’e ulaşmış durumda. Bu rakamlara Kasırganın vurduğu Küba ve Haiti dahil edilince rakam kasırga yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı 175’i geçiyor.

Yıkımın en çok hissedildiği bölge olan ABD’nin finans merkezi Newyork’ta 40.000’den fazla insan fırtına sonrasında tam olarak giderilemeyen elektrik kesintileri ve yakıt sıkıntısının yanı sıra ulaşım hizmetlerinde yaşanan aksaklıklar kışı tüm soğuğuyla yaşamaya başlayan bölgede hayat oldukça zorlaşıyor.

Uzmanlar, pazar günü sekiz dereceyi bulan soğuk havaların daha da soğuyacağını söylüyorlar. Newyork Valisi Andrew Cuomo son yaptığı basın açıklamasında ‘bazı insanların halen içinde yaşanamayacak evlerinden ayrılmadığı‘ söylerken, “insanların evlerini terketme fikrini sevmediğini ama düşen hava sıcaklığının asıl gerçeklik” olduğunu vurgulamaktaydı.

Kasırganın yarattığı maddi  kayıp hakkında da yeni bilgiler gelmekte. Moody’s Analytics adlı şirketin kriz yönetimi birimlerince yapılan hesaplamalara göre Sandy’nin ABD’ye getirdiği zarar 50 Milyar dolar civarında olacağı öngörülmekte.

Bütün bu insan ve mal kayıplarına rağmen yaklaşan seçimlerde adaylar bilim insanlarınca kasırganın dolaylı bir nedeni olan iklim değişikliği konusunu ağızlarına almamaya kararlı görünmekteler. Seçimler öncesinde yapılan dört büyük münazarada, ne gazetecilerin, ne de adayların iklim değişikliğini gündeme getirmeyişi bunun en büyük göstergesi olduğu söyleniyor.

Fakat ABD halkının görüşünün farklı olduğu da Sandy kasırgasının hemen öncesinde yapılan bir kamouyu araştırmasında ortaya çıktı. Araştırma şirketi Pew Research Center’ın Ekim Ayının ortasından yaptığı kamouyu yoklamasının sonuçlarına göre ABD vatandaşlarının %67’si yaşanmakta olan iklim olaylarını küresel ısınmanın birer kanıtı olarak kabul etmekte. Bu yüzdelik oran, 2011 verilerinin 4, 2009 verilelerin de 10 puan üstünde.

Bu %67’lik kesime dahil olan bir isimde Newyork Eyaleti Valisi Andrew Cuomo oldu. Vali Cuomo, Sandy Kasırgası sonrasında yaptığı basın açıklamasında iklim değişikliğini ‘varolan bir gerçeklik’ olarak nitelerken, yaşanan bu aşırı hava olaylarını da bu durumun birer kanıtı olduğunu söyledi.

Dünyanın en önemli ekonomi ve iş dünyası dergilerinden Bloomberg Business Week dergisi de, Sandy kasırgasını kapağına taşıyarak “Bu küresel ısınma değilse nedir, ahmak” başlığı atarak yıllardır bu konuda suskunluğunu koruyan medya organlarında da olası bir değişime işaret ettiler.

Bütün yaşanan olumsuzluklara rağmen, Sandy Kasırgası New Yorkluları durdurmaya yetmedi. Uzun tartışmaların ardından kasırga yüzünden iptal edilen geleneksel New York Maratonu, bu kez New Yorkluların girişimiyle düzenlendi. Central Park’ta düzenlenen  sembolik koşuya binlerce kişi katılırken, koşudan elde edilen gelirin Sandy Kasırgası mağdurlarına yardım olarak gönderileceği açıklandı.

(Yeşil Gazete)

Güney Kore mi Türkiye mi! Nükleer santraller parçalar yanlış gerekçesi ile kapatıldı.

Güney Kore’de iki nükleer santralin, santral aksamında kullanılan parçaların güvenlik testi için yapılan teftişten geçememesi nedeniyle kapatıldığı bildirildi.

Bilgi Ekonomisi Bakanı Hong Suk-woo söz konusu parçaların dikkatsizlik sonucu tesislere monte edildiğini, güvenliği tehdit etmesi sebebi ile santrallerin kapatılması kararını aldıklarını söyledi.

Güney Kore’de faal olarak çalışan 23 nükleer santral ülkedeki elektrik enerjisinin %35’ini karşılıyor.

Teftiş sırasında denetime takılan nükleer santral aksamı arasında borular, serinletme aygıtları, elektrik aksamı parçaları bulunuyor. Edinilen bilgiye göre tüm bu aksamlar halihazırdaki nükleer endüstrisinde kullanım dışı kalmış durumda.

Bilgi Ekonomisi Bakanı iki nükleer santralin kapatılmasının önümüdeki iki ay müddetince önceden planlanmamış elektrik kesintileri anlamına geldiğini de sözlerine ekledi.

Uygun bulunmayan 5binden fazla parçanın diğer endüstri kollarında kullanımında bir sorun olmadığını ancak nükleer endüstrisinde bunun mümkün olmadığını ifade eden Bakan Hong, iki reaktörün kapanması kış ayları boyunca ülkeyi elektrik enerjisinden mahrum bırakmasının kendilerini rahatsız ediyor olsa da bu durumun kaçınılmaz olduğunu belirtti

(Yeşil Gazete, BBC)

Schrabanes, Mersin Hentbol’da

0

Hentbol Erkekler Süper Ligi takımlarından Mersin Hentbol, Ukraynalı Victor Schrabanes’i renklerine bağladı.

Antrenör Osman Özoğlu, takımın sıkıntılı bir süreçten geçtiğini belirterek, bu anlamda transfer gerçekleştirmenin zorluğunu dile getirdi. Ancak daha önceden formalarını giyen ve sonra Beşiktaş’a transfer olan Schrabanes’in takıma dahil edilmesinden dolayı mutlu olduğunu ifade eden Özoğlu, ”Victor, takımımızın yaşadığı zorluklardan haberdar olunca, bize ulaştı ve eski takımına katkı sağlamak istediğini söyledi. Böyle bir oyuncunun eski takımının zor günlerinde yanında olması bizler için ayrı bir önemi var. Ukrayna milli takımının oyun kuruculuğu görevini de üstlenen Victor’un takımdaki oyun kalitesini artıracağına eminim” şeklinde konuştu.

Öncelikli hedeflerinin ligde kalmak, ardından da ilk 8’de yer almak olduğunu anlatan Özoğlu, ”Bu hedeflerimize Victor, ciddi katkılar sağlayacak. Çünkü Victor çok önemli oyuncu. Kendisine, bize sağladığı destekten ötürü teşekkür ederiz” diye konuştu.

(NtvSpor)

 

İspanya’nın Davis Cup ekibi finale hazır

Dizindeki sakatlık nedeniyle temmuz ayında oynadığı Wimbledon ikinci tur maçından bu yana kortlardan uzakta kalan Rafel Nadal’ın yokluğunda, dünya beş numarası David Ferrer’in liderlik edeceği İspanya’da diğer tenisçiler şu şekilde: Nicolas Almagro, Marcel Granollers ve Marc Lopez.

Geçen hafta oynanan Paris Masters’ı kazanan ve bu hafta Londra’da düzenlenen ATP Dünya Turu Finalleri’nde boy gösterecek olan Ferrer hakkında konuşan takım akptanı Alex Corretja, “Sezon başında oynamayı düşünmediğini belirten Ferrer’in liderliği Nadal’ın yokluğunda çok önemli olacak. Bu görevi kabul etti ve finaldeyiz” dedi.

30 yaşındaki Ferrer için 2012 sezonu en çok şampiyonluk kazandığı yıl oldu. Yedi ATP zaferi elde eden İspanyol tenisçi, dördüncü kez David Kupası final eşleşmesi oynayacak.

İspanya, Nadal’ın yokluğunda Kazakistan, Avusturya ve ABD’yi geçerek finale uzamıştı. Çek Cumhuriyeti ise İtalya, Sırbistan ve Arjantin’i alt ederek finale yükseldi. İspanya ve Çek Cumhuriyeti daha önce Davis Kupası’nda beş kez karşılaştı ve bu eşleşmelerin hepsinde gülen taraf İber temsilcisi oldu.

Davis Kupası finali 16-18 Kasım tarihleri arasında oynanacak.

(Eurosport)

 

Pera Film Kasım ayında Meksika ve Afrika odaklı

‘Meksika, Ölülerin Günü’ ve ‘Afrika Işığı’ başlıklı seçkiler Kasım ayında Pera Film’de sinemaseverlerle buluşacak. Meksika Büyükelçiliği ve Instituto Cervantes işbirliğiyle 1-18 Kasım‘da gösterilecek Meksika, Ölülerin Günü seçkisi her yıl Ekim ayının son ve Kasım ayının ilk günlerine denk gelen Meksika’daki geleneksel “Ölülerin Günü” kutlamalarını ve ritüellerini inceleyen filmlere yer veriyor. Programda, 1960’da Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ına aday gösterilen ilk Meksika filmi Macario; büyükbaba Moishe’nin ölümünün ardından Yahudi-Meksikalı bir ailenin yas sürecini ve aile ilişkilerini konu alan Benim Meksikalı Tanrım; Meksika’nın 1950’li yıllarda yaşadığı moderniteye geçiş sürecini ve beraberinde getirdiği zorlukları ele alan Araf; 1940 Meksikası’nda annesinin ölümünün ardından teyzesinin yanına gönderilen Lautaro’nun ölü ve canlı yol arkadaşlarıyla geçirdiği yol hikayesi Eşekler; ayın mucizesiyle araftan ayrılıp bir süreliğine dünyaya dönen genç kızın hikâyesini ele alan Ay Yağmuru ve kült terör filmi Alucarda‘yı kendi hayatlarının bir yansıması olarak gören takıntılı fanatik ikili Manolo ve Lalo’nun filmin akıl hastanesindeki yönetmenini kaçırmalarıyla başlayan ilginç süreci konu edinen Alucardos, Bir Vampirin Portresi belgeselinin yanı sıra çeşitli kısa filmler de yer alıyor.

Pera Film, Kasım ayının ikinci yarısında Institut Français ve International Organization for Migration Türkiye işbirliğiyle hazırladığı Afrika Işığı adlı belgesel seçkisiyle devam ediyor. Nijer, Senegal, Togo, Güney Afrika, Fransa ve Türkiye’den belgeselleri bir araya getiren seçki 10-30 Kasım‘da seyirciyle buluşuyor. Programda sunulan belgeseller kişisel yaşamları, daha büyük ölçekteki toplumsal, ekonomik ve siyasal boyutlarla birlikte ele alıyor. Futbolcu olma umuduyla Türkiye’ye gelen ve yolları İstanbul’da kesişen iki kaçak Afrikalı göçmenin, Nijeryalı Taju ile Rachid’in hikâyesini konu alan Ofsayt belgeselinin de yer aldığı programda, filmin 10 Kasım Cumartesi günkü gösterimin ardından yönetmeni Reyan Tuvi’nin katılacağı söyleşi de yer alıyor.
Ayrıntılı bilgi ve program için: peramuzesi.org.tr/
(Altyazı.net)

 

Kalpten şarj edilen kalp pilleri

Kalp pillerini artık kalp atışları şarj edecek. Yeni cihazla 5-7 yılda bir yeni kalp pili takılması zorunluluğu ortadan kalkıyor. ABD’li bilim adamlarının geliştirdiği deneme aşamasındaki bir cihaz, kalp pillerinin kalp atışından elde edilen elektrikle çalıştırılmasını mümkün hale getirdi.

Piezoelekrik adı verilen hareketten üretilen elektrik yüküyle çalışan yeni cihaz sayesinde, her 5-7 yılda bir yeni kalp pili takılması zorunluluğu ortadan kalkacak.

Kalp ritmi bozuklukları olan kişilerde kalp kasını uyarmak için kullanılan kalp pilleri, göğüs duvarına bir operasyonla takıldıktan sonra, kalbin elektriksel ileti sisteminin herhangi bir bozukluk nedeniyle kesintiye uğradığı kişilerde ritmik elektriksel uyarılar üreterek kalbin düzenli bir biçimde çalışmasını sağlıyor.

 

Edremit’te sel karayolunu yuttu

Balıkesir’in Edremit Körfezi’nde sel felaketi büyük zarara yol açarken, Edremit-Akçay arasında yaklaşık 10 kilometrelik karayolu sulara gömüldü.

Akşam saatlerinde şiddetini artıran yağmur, Edremit-Akçay arasında yaklaşık 10 kilometrelik karayolunun sulara gömülmesine yol açtı. Araçlar uzun kuyruklar oluştururken, karayolunda sular yer yer 1,5 metreye yükseldi. Orta refüj tuğlaları kırılarak su tahliye edilmeye çalışıldı.

Edremit ilçe merkezinde de çok sayıda ev ve iş yerini su bastı. Edremit Çayı taşma noktasına gelirken, yağışın biraz daha sürmesi halinde çok büyük bir felaketin kaçınılmaz olduğu belirtildi.

Bu arada Gömeç Deresi’nin taşması üzerine Bölge Trafik İstasyon Amirliği binasını da su bastı. Resmi araçların yanı sıra çok sayıda özel araç sulara gömüldü. Vatandaşlar geceden bu yana su ve çamur içinde kalan ev ve iş yerlerini temizlemeye çalışıyor.

Venedik şehri gibi sular altında kalan bölgede belediye ekipleri taşan derede temizlik çalışması başlattı. Suların yıktığı istinat duvarının bulunduğu bölge ile kanalizasyon borularının patladığı yerlerde fen işleri ekiplerinin çalışmaları sürerken, itfaiye ekipleri de çamur deryasına dönen yolları temizliyor. Bu arada zararın tespit edilmesi için afet komisyonu kurulduğu açıklandı.

Metrekareye 15 kilogramın üzerinde yağış düştüğü öğrenilirken, vatandaşlar böyle bir felaketin can kaybına sebep olmamasının büyük bir şans olduğunu belirtti.

(Haberfx.net)

Açlık Grevinde 55.Gün. Vakit daralıyor

Bugün cezaevlerindeki PKK ve PJAK’lı tutukların Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kalkması, Anadille savunma yapma haklarının kendilerine tanınması ve Anadille eğitim ile ilgili adımlar atılması talepleri ile 12 Eylül’de başlattıkları açlık grevinin 55. günü.

Adalet Bakanı Ergin, “Anlayış birliğine vardık”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da yaptığı, “Açlık Grevi yapan bir tek kişi var. Geri kalanlar şov yapıyor” açıklaması ile hemen hemen aynı anda resmi ağızdan 678 kişinin açlık grevinde olduğunu açıklayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Milliyet Gazetesi’nden Fikret Bila’ya verdiği mülakatta Cuma günü BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ve BDP Miletvekili Sırrı Sakık ile yaptığı görüşme hakkında, “Sürecin daha da kötüleşmemesi için anlayış birliğine vardık” şeklinde konuştu.

Anadilde savunma ve Anadilde eğitim talepleri ile ilgili çalışmalar hakkında da bilgi veren Adalet Bakanı Ergin anadilde savunma hakkı için taslağın akademisyenlere gönderildiğini, yetişmesi durumunda ilk Bakanlar Kurulu toplantısında yani pazartesi günü (Bugün)  ele alınacağını açıkladı. Anadilde eğitim için “Adalet Bakanı olarak benim alanıma girmiyor bu anayasa değişikliği gerektiren bir konudur bu nedenle muhatabı  tek başına Adalet Bakanı değildir” diye konuştu.

BDP Eş Başkanı Demirtaş, “Tecrid kalkarsa açlık grevinde yumuşama olur”

BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ise açlık grevlerinin sonuçlanması ve isteklerinin karşılanması için hükümet nezdinde temaslarını devam ettireceklerini belirterek, “Avukatların İmralı’ya düzenli yapacağı görüşmelerle açlık grevi ile ilgili bir yumuşama olacağını düşünüyorum” dedi.

Geldikleri aşamada açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlülerin istekleri konusunda somut bir gelişme kaydedilmediğini söyleyen BDP lideri Demirtaş, “Maalesef açlık grevlerini bitirebilecek bir pozisyon yaratılamadı. Biz de bunun için çabalıyor, her gün gayret gösteriyoruz. Ana dilde savunma ile ilgili sayın Adalet bakanının açıklaması vardı. Önümüzdeki hafta bu konu ile ilgili çalışma yapılıp Bakanlar kuruluna oradan Parlamentoya sevk edileceğine yönelik açıklamalar oldu. Biz bu adımı önemsiyoruz, bu konuda mutlaka hızlı hareket edilmelidir” diye konuştu.

Erdoğan, “Terörist başını çıkarıp evine göndermeyiz”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin Kızılcahamam’daki kampı sırasında açlık grevleri ve talepler hakkında konuşurken BDP’ye sert çıktı. tecrik kaldırılsın talebini çarpıtarak, “Bunu bize şantaja dönüştürmeyin. Çünkü biz, sizin söyleminizle, bu tür eylemler yapmanızla terörist başını oradan çıkarıp evine göndermeyiz.” şeklinde konuşan Erdoğan, daha önce tepki çeken açlık grevi yapan kimse yok söylemini devam ettirerek, ““Şu anda ölüm orucu tutan yok, ama bugün hâlâ bazı köşe yazarları bakıyorsunuz, ‘2 tane ölüm orucu tutan var’ diyor. Yok. Niye yalan söylüyorsun, köşelerinde bu yalanı yazıyorsun? Zaten sıkıntı medyadaki bu çift yüzlü davrananlarda. Bunlar dağla müşterek hareket ediyorlar’’ diye konuştu.

Süresiz ve Dönüşümsüz Açlık Grevleriyle İlgili İzleme Ön Raporu

Öte yandan süresiz ve dönüşümsüz açlık grevleriyle ilgili cezaevlerinde izlemede bulunan İHD, TİHV ve ÇHD’nin 02.11.2012 tarihinde gerçekleştirdikleri basın toplantısında kamuoyuna açıkladıkları, ön izleme raporu ile cezaevlerinde süresiz dönüşümsüz açlık grevinde olan tutuklu ve hükümlülerin listesi ve son sağlık durumları kamuoyu ile paylaşıldı.

Açlık Grevinin 52 gününde 2 Kasım 2011 tarihinde açıklanan Süresiz ve Dönüşümsüz Açlık Grevleriyle İlgili İzleme Ön Raporu’nda yer verilen bilgilerde tüm cezaevlerinde açlık grevlerine devam eden tutukluların isimleri ve sağlık durumları hapistesaglik.wordpress.com/ adresi üzerinden paylaşıldı.

10 bin tutuklu daha açlık grevine giriyor

ANF’den yapılan açıklamaya göre PKK ve PJAK’lı tutuklular adına yapılan açıklamada 5 Kasım’dan itibaren 10 bin tutuklunun daha greve katılacağı bildirildi. Cezaevlerindeki tüm PKK ve PAJK’lı tutuklular adına açıklama yapan Deniz Kaya, 12 Eylül’de başlayan süresiz-dönüşümsüz açlık grevinin amacının “kimseye diz çöktürmek” olmadığını belirterek, “Kimseye şantaj yapmıyor, bizlere karşı uygulanan hiçbir şantajı da kabul etmiyoruz” dedi. Tutuklularr, taleplerinin “ana sütü kadar helal olan en temel insani, sosyal ve siyasal haklar” olduğunu kaydetti. Açıklamada açlık grevi eyleminin 5 Kasım’dan itibaren bir üst aşamaya çıkarılacağı, hasta, yaşlı ve çocuklar dışında tüm tutsakların greve katılacağı bildirildi.

(Yeşil Gazete)