ManşetTürkiye

Hükümet 55.günde ilk adımı attı. Anadilde savunma hakkı Bakanlar Kurulu’na sunuldu

0

Bugün cezaevlerinde sürdürülen açlık grevlerinin 56. günü. 12 Eylül’de cezaevlerinde tutuklu bulunan PKK ve PJAK’lıların 3 taleple başlattıkları süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi eyleminde 56. güne gelindi. Abdullah Öcalan’a tecridin kaldırılrak avukatları ile görüşmesinin sağlanması, Anadilde savunma hakkının kendilerine tanınması ve Anadilde eğitimin önünün açılması talepleri ile başlatılan kamuoyunun, aydınların, sivil toplum kuruluşlarının sona erdirilmesi için tüm çabasına karşın hükümetin aymaz tutumu nedeni ile bugüne kadar bitirilmesi yönünde en ufak bir adımın dahi atılmadığı açlık grevlerinin 55.gününün son saatlerinde hükümet kanadından ilk adım geldi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “‘Başbakan, anadilde savunma için gerekli talimatı verdi’ açıklamasını yaptı”

Bülent Arınç’ın talimat verdi diye belirttiği Başbakan, hergün verdiği demeçlerle yalnız ülke kamuoyunu değil dünya kamuoyunu bile psikoljik durumu ile ilgili şüphelere gark eden kişi olsa da açlık grevlerinde kritik eşik geçilmeden belli belirsiz de olsa bir adım atılmış olsa umutları arttırıyor.

Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç açıklamalarda bulundu. Arınç, cezaevlerinde süren açlık grevlerinde talep edilen anadilde savunma yapılabilmesi konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e talimat verdiğini açıkladı.

Arınç, Abdullah Öcalan için tecrit gibi bir durumun söz konusu olmadığını  belirterek, ‘Abdullah Öcalan herhangi bir konuda avukatlarıyla görüşmeyi arzu ederse bu imkanın Adalet Bakanlığı’nca sağlanması mümkün olabilir” dedi.

İşte Arınç’ın konuşmasının tam metni:

 

Anadilde savunma hakkı Bakanlar Kurulu’nda

 

”AK Parti Büyük Kongresi’nde Genel Başkanımızın konuşmasına ilaveten bir kitap dağıtılmıştır. Bu kitapta 63 madde vardır ve AK Parti’nin siyaset vizyonu olarak takdim edilmiştir. Bunun içinde ana dilde savunma yasağının kaldırılacağı da ifade edilmiştir. Aynı zamanda ana dilde kamu hizmetlerine erişimin sağlanacağı da ifade edilmiştir. Biz bu siyaset vizyonumuzun arkasındayız. Dolayısıyla özellikle son KCK davalarında yaşanan olayların da ortadan kaldırılması amacıyla biz inandığımızı yapıyoruz. O da nedir, bir insan kendisini hangi dilde daha iyi ifade edebilecekse o dilde mahkemelerde savunma yapılabilecektir. Bu konuda Adalet Bakanlığımızın yaptığı çalışma Bakanlar Kurulumuzda görüşülmüştür. Bu çalışma CMK’nın 202. maddesine eklenecek bir fıkradır.”

Söz konusu maddeye ilişkin de bilgi veren Arınç, şunları söyledi:

”Bu maddede sanık veya mağdur meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin noktalar kendisine tercüme edilmektedir. Eklenecek fıkrayla da kendisini daha iyi ifade edebileceğini belirttiği başka bir dilde savunma yapabileceği ve bu beyana mahkemelerin uymak zorunda olduğu şeklinde iki seçenekli bir teklif hazırlanmıştır. Adalet Bakanımıza bunu geliştirmesi ve süratle yasalaşmak üzere Meclis’e sevk etmesi konusunda Sayın Başbakanımız talimat vermişlerdir. Bugün açlık grevlerinin eğer dayanaklarından biri olarak ana dilde savunma yapma imkanının getirilmesi düşünülüyorsa bu konu CMK’nın 202. maddesinde yapılacak bir eklemeyle önümüzdeki günlerde esasen gerçekleştirilecektir.”

‘Bunlar için açlık grevi yapmaya gerek yok’

Ana dilin öğrenilmesi amacıyla okullarda Kürtçe seçmeli dersin okutulduğunu hatırlatan Arınç, ”Bütün bu demokratikleşmeler örgütün talepleri olarak değil, on yılın başından bu yana ret ve inkar politikalarını kabul etmeyen AK Parti hükümetinin bunu bir insan hakları olarak görmesi ve anayasamızın ülkemizde yaşayan başka etnik kökene bağlı toplulukların da kendi dillerini yaşayabilmelerini, konuşabilmelerini bir hak olarak görmesinden ileri geliyor” dedi.

Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi

Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşebilmesinin önündeki mevzuat engelinin ne olduğu sorusuna ise Arınç şöyle cevap verdi:

”Başbakanımızın bu konuya yönelik sözleri olmuşsa benim sözlerim kapsamında bunu değerlendirin. Ben de bir hukukçuyum. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olan bir insanın kararı kesinleşmemişse yani dava halen devam ediyorsa her dava için bunu söylemek mümkün, avukatlarıyla hukuki istişareler yapmak amacıyla onun görüşme imkanı vardır. Hakkındaki karar kesinleşmişse bütün derecattan geçerek ki Öcalan ile ilgili böyle bir karar olduğunu herkes biliyor. O zaman avukatlarıyla bu konuda görüşmesinin uluslararası hukuk çerçevesinde karşılığı yoktur. Ancak o kişi başka başka sebeplerle avukat talep ederse olabilir ki o kişinin ailevi bir sorunu vardır, bir miras sorunu vardır. Yani çözülmek zorunda olan başka bir problemi olabilir. O takdirde avukat ile görüşmek isteğini, şüphesiz bu konuda infazla yetkili olan Adalet Bakanlığımızın uygun görmesi lazım.”

‘Öcalan talep edecek, bakanlık karar verecek’

“Geçmişte Öcalan’ın ana davası kesinleşmekle birlikte başka açılmış ve süreci devam ettirmeye matuf davalar vardı. O davalar sebebiyle avukatlarıyla görüşüyordu. O davalar da bitti. Dolayısıyla benim söylediğim iki konu önemlidir. Bir kendisinin kabul etmesi, arzu etmesi ve istemesi. İkincisi de bu görüşmenin ne amaçla olacağının Adalet Bakanlığı tarafından bilinip ona göre bir karar verilmesi gerekecektir. Adalet Bakanlığı bu konuda tek yetkili mercidir.”

‘Hukuk neyi gerektiriyorsa kendisine de o imkanlar tanınmaktadır’

”Abdullah Öcalan bir hükümlüdür, müebbet, ağırlaştırılmış hapse mahkumdur ama bir insandır. Hem kendi hukukumuzun hem de uluslararası hukukun koruması altındadır” ifadesini kullanan Arınç, şunları kaydetti:

”Hukuk neyi gerektiriyorsa kendisine o imkanlar da tanınmaktadır. Dolayısıyla bunu her gün bir propaganda malzemesi haline getirmek elbette doğru değildir. Abdullah Öcalan herhangi bir konuda avukatlarıyla görüşmeyi arzu ederse bu imkanın Adalet Bakanlığı tarafından sağlanması mümkün olabilir. Bunun imkan içerisinde olması tamamen hukuk çerçevesinde kararlaştırılacak bir konudur. Bunu ya biliyorlar ya bilmiyorlar veya bilmezden geliyorlar. Dolayısıyla birinci dayanaklarının hayatın gerçeğine uymadığını açık yüreklilikle söylemek istiyorum. Kaldı ki kardeşi Mehmet Öcalan, belki ablası, belki başka yakınları ‘Biz görüşmek istiyoruz’ derlerse ve Öcalan tarafından da uygun görülürse yakınlarının konuşması, görüşmesi her zaman mümkün olabilecektir. İkinci konu, inkar ve imha politikalarının son bulması. Buna son veren AK Parti hükümetidir. On yıldan bu yana iktidarda olan bir parti, 1987’de yürürlüğe giren olağanüstü hali, ilk hükümetinin ilk günlerinde sona erdirmişti bir hükümettir. On yıldan bu yana gerek dil gerek kültür gerek insan hakları konularında anayasa, hukuk ve idari tedbirlerle hemen hemen bütün ret ve inkar politikalarını ortadan kaldırmış ve artık Türkiye’de Kürtçe konuşulmaya, öğrenilmeye başlanmış, radyolar, televizyonlar bu konuda yayın yapmaya başlamış, Kürtçe’nin inkarı konusunda veya Kürt kimliğinin inkarı konusunda bütün kabuller reddedilmiş ve yasaklar kalkmıştır.”

‘Açlık grevlerini sona erdirsinler’

”İnsanların yaşaması için BDP’nin de bir çağrı yapmasını bekler misiniz-” sorusu üzerine Arınç, ”Şüphesiz. Çünkü bu arkadaşlarımız özellikle bu açlık grevleriyle ve oradaki tutuklu ve hükümlülerle onların savunduğu ve dayanak yaptığı konularla yakından ilgili olarak kendilerini gösteriyorlar. Şahıslarına karşı hiçbir diyeceğim yok. Bir milletvekili arkadaşınız olarak ben onlara diyorum ki: İçeride, bu grevi sürdürmek niyetinde olan, gerek baskı gördüğünden gerek inandığından, kalplerini yarıp bakamayız, bu kişilerle görüşün, aileleriyle görüşün, yakınlarıyla görüşün, onlara etkili olabilecek kimse, onlar daha iyi bilirler, ben onlar kadar bilemem. Onlarla görüşün ve onlardan rica edin. Bu açlık grevlerini sona erdirsinler. Eğer böyle hayırlı bir iş yaparlarsa biz BDP’li milletvekili arkadaşlarımıza sadece teşekkür ederiz.”

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, ”Abdullah Öcalan herhangi bir konuda avukatlarıyla görüşmeyi arzu ederse bu imkanın Adalet Bakanlığı’nca sağlanması mümkün olabilir. Bunun imkan içerisinde olması tamamen hukuk çerçevesinde kararlaştırılacak bir konudur. Bunu ya biliyorlar ya bilmiyorlar veya bilmezden geliyorlar” dedi.

Açlık grevindekilerin talepleri

”Genel itibarıyla üç talepte bulundular. Bu taleplerin üçü de kendi konumlarıyla ilgili değil. Geçmişte buna benzer grevler veya eylemler yapıldığında, cezaevi şartlarının olumsuzluğundan bahsedilir, kendilerine kötü muamele yapıldığından bahsedilir ve daha iyi şartlara ulaşmak için bazı talepler sıralanırdı. Oysa bu taleplerin tamamını siyasi veya ideolojik talepler olarak da görmek mümkün. Dolayısıyla bir farkındalık yaratmak, belli konulara dikkat çekmek istedikleri görülüyor. Bu talepler bireysel olabileceği gibi, yaşanan olayda gördüğümüz kadarıyla örgütle ve siyasi düşünceleriyle bağlantılı olarak yapıldığını biliyoruz. Talepleri üç noktada toplanıyor: Bir tanesi ‘İmralı’da hükümlü olarak bulunan Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin son bulması.’ İkincisi, ‘Kürt kimliği ve Kürtçe ana dilde eğitim hakkı ve savunma hakkı sağlanması.’ Üçüncüsü de ‘siyasi, yargısal, psikolojik, saldırılara son verilmesi’ gibi özetlenebilir.”

‘Kürtçe bilmedikleri ortaya çıkacak’

Ana dilde veya başka bir dilde savunma yapılması konusunun savunma hakkının kutsallığıyla ilgili olduğuna dikkati çeken Arınç, ”Yapılacak düzenlemeyle, pek çoğunun siyasi amaçla bunu istismar ettiğini bilmemize rağmen, göreceksiniz ‘Ben Kürtçe savunma yapmak istiyorum’ diyenlerin Kürtçe bilmediği de ortaya çıkacak. Ama isterlerse savunmalarını o dilde bir tercüman marifetiyle de yapabileceklerdir” diye konuştu.

Bülent Arınç, şunları kaydetti:

”Üç hususu da kapsayan talepler ister demokratik olsun, ister olmasın, ister haklı olsun ister haksız olsun, ister makul olsun, isterse çok yanlış olsun bir hükümete düşen görev bütün bunları dinlemek, anlamak ve bu konuda anayasal boyutu içinde yapılabilecek ne varsa bunu yerine getirmektir. Dolayısıyla bunlar için açlık grevi yapmaya gerek yok. Bunları isterlerse parlamentodaki tüm milletvekillerimiz tarafından ortaya koyabilirler, isterlerse sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bunu yapabilirler, isterlerse mektup yazarak sözlerini, ifadelerini, bütün Türkiye’ye duyurarak ‘Biz bunu istiyoruz’ diyebilirler. Biz, örgüt istiyor diye, ‘Açlık grevinde ölecekler aman ha’ diyerek meseleye bakmıyoruz. Mesele bir insanlık hakkıdır, mesele Anayasa’da yazılı olan hakların tanınmasıdır, mesele Türkiye’nin demokratikleşmesi ve özgürleşmesidir. 10 yıldır demokratikleşme konusunda attığı adımları bundan sonra süreç olarak devam ettireceğini de bildiğimize göre 53-54 gündür açlık grevi yaparak hayatlarına son verme noktasına gelmelerini anlayışla karşılamak mümkün değildir.”

‘Milyonlarca insanın sizden beklentisi grevlere son vermenizdir’

Hayat hakkının kutsal olduğunu vurgulayan Arınç, cezaevinde de olsa dışarıda da olsa bu hakkın kutsallığını bildiklerini ve hayat hakkının sona ermemesi için her türlü tedbiri almak istediklerini belirtti.

Arınç, şöyle konuştu:

”Dolayısıyla bu grevi sürdürenlere karşı, onları yurttaşlarımız olarak görüyoruz. İster tutuklu ister hükümlü olsun. Sizin taleplerinizi duyduk. Sizin taleplerinizin farkındayız. Sizin taleplerinizi daha demokratik usullerle ortaya koymanız da mümkün. Biz bunları alırız, inceleriz. Ama hükümet olarak vermemiz mümkün olmayan kararları parlamentonun önüne getiririz. Biz de bir hukuk devleti olarak anayasayla bağlıyız, hukukla bağlıyız. Unutmayın ki Türkiye’nin yeni anayasası yapılıyor. Bu yeni anayasa içerisinde yer alabilecek, belki sizin de gönlünüzden geçen pek çok şey olabilir. Süreci takip etmek yerine, annelerinizi, babalarınızı, eşlerinizi, arkadaşlarınızı, komşularınızı bütün milletimizi üzecek bir sonuçla bizi karşılaştırmayın.

Dolayısıyla bu vesileyle ben, grevi sürdürme niyetinde olan o yurttaşlarıma seslenmek istiyorum: Lütfen, söylediğiniz konuları bütün Türkiye biliyor. Bunu yerine getirecek olan hükümet ve parlamentodur. Yerine gelir veya gelmez, konuşulur veya tartışılır. Ama bu konular, Türkiye’nin gündeminde olmaya devam ettikçe bu sorunların çözümü konusunda da herkes adım atmak zorundadır. Bugün inanıyorum ki parlamentodaki tüm milletvekillerimiz de sizin bizi üzmemenizi, ailenizi üzmemenizi, milletvekillerimizi üzmemenizi bekliyor.”

‘Bizi üzmeyin, milletimizi üzmeyin’

”Doğabilecek olumsuz sonuçlardan sadece siz sorumlu olursunuz. Buna da hiçbir zaman gönlümüz razı değil” diyen Bülent Arınç, şunları belirtti:

”Dolayısıyla onlarla organik bir ilinti içerisinde olduğunu söyleyen BDP’li milletvekillerimiz başta olmak üzere tüm milletvekillerimizin, hükümetimizin, sokaktaki vatandaşımızın, milyonlarca insanın sizden beklentisi grevlere son vermenizdir. Lütfen bu konuda anlayış gösterin. 54 günden beri her birinizin kilo kaybı ile başlayabilecek ve tedavi edilmesi mümkün olmayan rahatsızlıklarınızla bizi üzmeyin. Konuştuğunuz bütün konuları ve bundan daha fazlasını, bugün dile getirdiklerinizi, bundan sonra dile getireceklerinizi, hem milli iradenin temsil edildiği Meclis’te konuşma imkanımız var hem bizim tartışma imkanımız var. Dolayısıyla bütün bu sözlerimize karşın, atılan tüm bu adımlara karşı anlamsız bir grevi devam ettirmek niyetinde olursanız biz her şeyi yapmış, vicdanen de sorumlu olmayacağımız bir noktada kendimizi kabul ederiz. Ama sizin kılınıza bir zarar gelmesini istemiyoruz. Bizi üzmeyin, milletimizi üzmeyin. İnşallah ümit ediyorum ki yarın bütün bu farkındalıkları kazanmış insanlar, kişiler olarak sizin bu taleplerinizi tartışılabilecek bir demokratik ortamın Türkiye’de var olduğunu bilerek, bu grevleri lütfen sona erdirin. Bunu bekliyor ve ümit ediyoruz. Bunu bir Hükümet Sözcüsü olarak, hükümetimizin o arkadaşlarımızdan, bu kişilerden beklediği bir talep olarak lütfen değerlendirin diyorum.”

‘Açlık grevinin hiçbir mantıksal, hukuksal, vicdani dayanağı yok’

”Bu üç konuyu dikkate aldığımızda, bunlar için açlık grevi yapılmasının hiçbir mantıksal, hiçbir hukuksal, hiçbir vicdani dayanağı yoktur” diyen Arınç, şöyle konuştu:

”Neden yoktur- Şunun için: Abdullah Öcalan denilen kişi İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda hükümlü olarak bulunmaktadır. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum bir kişidir. Bununla ilgili tecritten bahsedilemez. Şunun için, son 2 veya 2,5 yıldan bu yana Abdullah Öcalan aynı konumda bulunan 5 ayrı hükümlüyle cezasını çekmektedir. Bu kişiler de aynı davalardan, aynı suçlamalardan mahkum edilmiş kişilerdir. Dolayısıyla zaman zaman onlarla görüşebilmekte ve birlikte bu hükümlülük süresini geçirmektedirler. İkincisi, Abdullah Öcalan, bir ara istemediği için, ama şimdi ne zaman talep ederse karşılıklı olarak yakınlarıyla görüşme imkanına sahiptir. Yani kendisi isteyecek veya yakınları talepte bulunacak. Çünkü zaman zaman, belki de kızdığından veya başka sebeplerle ‘Hiç kimse gelmesin’ dediğinde zorla yakınları adaya götürülecek değildir. Üçüncüsü, avukatlarıyla görüşmeler yapıyordu. Ancak iki sebeple avukatlarıyla görüşmeleri kesildi. Bunlardan bir tanesi avukatlarının bir kısmının başka davalar sebebiyle tutuklu veya hükümlü bulunmasıdır, ikincisi kendi sözlerinin dışarıya yanlış aksettirdiği iddiasıyla bizzat kendisi tarafından avukatlarıyla görüşmemek isteğidir. Bu konuda kesinlikle bir tecritten bahsetmek mümkün değildir”

Fitch’in Türkiye’nin notunu yükseltmesi

Bugün olumlu bir gelişme yaşandığını belirten Arınç, bunun uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye’nin uzun vadeli yabancı para birimi cinsinden kredi notunun yatırım seviyesine yükseltmesi, yerel para birimi cinsinden de uzun vadeli kredi notunun 2 basamak arttırılarak 3b’ye yükseltilmesi olduğunu söyledi.

”Böylelikle Türk Lirası cinsinden kredi notumuz Standard and Poors’un ardından Fitch tarafından da yatırım seviyesinde derecelendirilmiştir. Konu sevindiricidir” diyen Arınç, konuyla ilgili Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın bilgi sunduğunu ifade etti.

Arınç, ”Bu sonuca ulaşmakta mali disiplin çok önemlidir. Bankacılık sektörümüzün güçlü yapısı çok önemli olmuştur ve 10 yıllık hükümetimiz döneminde ardı arkası kesilmeden yaptığımız yapısal reformlar, büyüme ve istihdam alanlarında yakaladığımız yüksek performans bu kararda etkili olmuştur” diye konuştu.

”Geldiğimiz noktada, hem yabancı para birimi noktasında, hem Türk lirası bazında notumuzun artmış olmasını, ekonomi yönetimimizin, hükümetimizin bir başarısı olarak görmek mümkündür” diyen Arınç, toplantıda Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın kendi alanındaki çalışmalar ve ileriye dönük projeler konusunda Bakanlar Kurulu’na sunum yaptığını bildirdi.

Sonrasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın sunum yaptığını vurgulayan Arınç, bunun dışında iç ve dış siyasi gelişmeler üzerinde durulduğunu kaydetti.

Başbakanlık’ta silah sesi duyulması

Arınç, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Bir gazetecinin ”Bakanlar Kurulu toplantısı başladıktan on dakika sonra bir vatandaş geldi üç el silah sesi duyuldu. Sizin toplantı yaptığınız salona sadece metrelerce uzaklıkta meydana geldi olay. Bu konuda bir güvenlik zafiyet olduğunu düşünüyor musunuz” sorusuna Arınç, ”Biz de bu silah sesini duyduk. İlgili arkadaşlar, ilgilendiler. Bize sayın Müsteşar’ın getirdiği bilgiler, kuru sıkı tabancayla havaya 3 el ateş edildiği ve kendisine müdahale edildiği noktasında” yanıtını verdi.

Saldırganın Rize’nin Çayeli nüfusuna kayıtlı 1978 doğumlu Nuri Başkapan olduğunu ifade eden Arınç, şunları söyledi:

”Şahsıyla ilgili bütün GBT dediğimiz ve diğer istihbarat konularındaki bütün dokümanları incelendiğinde, şahsi sorunları olduğu, sabıkası bulunduğu ve yetkili gördüğü herkese zaman zaman mektup yazdığı, taleplerde bulunduğu, müracaat ettiği makamlar kendisine yardımcı olmasına rağmen dengesiz davranışlar sergilemeyi alışkanlık haline getiren bir şahıs olduğu belirlendi. Üzerinde yapılan aramada da bir mektup bulundu. Bu mektupta bu eylemden dolayı peşinen özür dilediği, yaşadığı sorunlar nedeniyle intiharın eşiğine geldiğinden bahseden bir mektup olduğu görülmüştür. Hakkında Ankara Emniyet Müdürlüğü’nce de soruşturma yürütülmektedir. Basit bir olay olarak, bir zabıta vakası olarak görüyoruz. Kurusıkı tabancayla her halde fark edilmek istenmiş, bir problemli insan olduğu, geçmişte sabıkaları bulunduğu ortaya çıkmıştır. Bunun dışında yorumlanabilecek herhangi bir husus görmüyoruz. Zaten üzerinde gerekli incelemeler de yapılmaktadır.”

PKK’nın okullara saldırısı

“PKK’nın, okullara yönelik saldırılarının ardından, buralardaki güvenliğin artırılmasına yönelik bir çalışma olup olmadığı” sorusu üzerine Arınç, şunları söyledi:

”Maalesef terör örgütü özellikle Hakkari, Şemdinli ve o bölgede okullara çocukların gönderilmemesi amacıyla propaganda yapıyor ve sadece Hakkari merkezde bildiğim kadarıyla yüksek oranda bir katılımsızlık var. Onun dışında halk bunu dinlemiyor ve çocuklarını okullara gönderiyor. Bu durumda tehditlerinin para etmediğini görünce okullar molotofkokteyli ile yakılmaya, öğretmenler hırpalanmaya hatta kaçırılmaya çalışıldı. En sonunda maalesef Hakkari’ye üniversite açmış bir hükümet olarak bizi fevkalade üzen bir olayla üniversite tahrip edildi.

Şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın sunumu sırasında bildiğiniz gibi toplum yararına çalışma diye sanıyorum 4-5 yıldan beri devam eden bir konu var. Önce 6 aydı, sonra 9 ay ücret verilmek suretiyle özellikle milli eğitim hizmetlerinde, temizlik hizmetlerinde başka kurumlarda insanlar çalıştırılmaya başlandı. Bu başarılı bir süreç olarak da devam ediyor. Bir arkadaşımız ‘Peki bunların bir kısmı da özel güvenlikçi olarak çalışabilir mi’ dediğinde, eğer sertifika alabilirlerse… Bildiğiniz gibi özel güvenlik için sanıyorum kurslar var ve onların bir kısmı silahlı sertifika veriyor, bir kısmı da silahsız sertifika veriyor. Bunun şimdi tahsil şartı var bildiğim kadarıyla. Herhalde en az lise mezunu olması lazım. Eğer sertifika sahibi olanlar varsa bunlardan bu amaçla da istifade edilebilir denilmişti. Bir düşünce olarak konuşuldu. Ben şahsen olumlu olduğunu düşünüyorum.”

MHP’nin gensoru önergeleri

MHP’nin kendisinin de arasında bulunduğu bazı bakanlar hakkında 6 gensoru önergesi verdiğini hatırlatan Arınç, ”Ne kadar ciddi olduklarını Meclis’te tartışacağız ama bunlardan özellikle benimle ilgili verilen gensoru önergesinde bizim ret ve inkar politikalarını ortadan kaldırmamız sebebiyle gensoru verildiğini sözlerime eklemek istiyorum. Yani bu o kadar büyük bir gerçektir ki bunu bir suç olarak, bağışlanmaz bir kusur olarak gören bir siyasi parti hakkımızda gensoru önergesi vermiştir. Biz Türkiye’de yıllardır devam eden bu ret ve inkar politikalarını ortadan kaldırmakla Türkiye’nin demokratikleşmesine, özgürlemesine en büyük katkıyı sağladığımıza inanıyoruz” dedi. 20 gün önce Diyarbakır’a gittiğini anımsatan Bülent Arınç, şöyle devam etti:

(T24, Yeşil Gazete)

 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.