Ana Sayfa Blog Sayfa 4401

Hugo Chavez hayatını kaybetti

Venezüela Devlet Başkanı Hugo Chavez hayatnı kaybetti. Açıklama başkan yardımcısı Maduro’dan geldi. Küba’daki kanser tedavisinin ardından 18 Şubat’ta ülkesine dönen Chavez’in sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu yapılan açıklamalarla dile getirilmişti.

Chavez’in hayatını kaybettiği 5 Mart günü Venezüela’dan devlet başkanının sağlık durumunun giderek daha da kötüleştiği yönünde haberler gelmeye başladı. Başkent Caracas’taki bir askeri hastenede kemoterapi tedavisi gören Chavez’in sağlık durumunun akciğer enfeksiyonu nedeniyle kötüleştiği bildirildi.

Devlet Başkan Yardımcı Nicolas Maduro yaptığı açıklamada Chavez’in tedavisinde en zorlu saatleri geçirdiğini belirtti.

11 Aralık’ta Pelvis bölgesindeki kanserin nüksetmesi üzerine Küba’da dördüncü kez ameliyat masasına yatan Chavez’in bağışıklık sisteminin zayıflaması üzerine yeni bir akciğer enfeksiyonunun baş gösterdiğini belirtildi.

58 yaşındaki Chavez, ekim ayındaki seçimde üçüncü kez devlet başkanı seçilmiş ancak hastalığı nedeniyle yemin törenine katılamamıştı.

Bu arada Hugo Chavez’in sağlık durumunun kötüleşmesinin ardından, Venezuelalı siyasi ve askeri yetkililer bir araya geldi.
Bakanlar, ordu yetkilileri ve yerel yöneticilerin katıldığı toplantıya başkanlık eden Devlet Başkan Yardımcısı Nicolas Maduro, Caracas’taki görüşmede bazı “stratejik planları” ele alacaklarını söyledi.

(Reuters, CNN, CNN Türk)

Rüzgar Erkoçlar, “Her insan gibi hayatıma devam etmek istiyorum”

Rüzgar Erkoçlar, sosyal medyada kendi hakkında çıkarılan bazı haberleri yaptığı basın açıklamasıyla yalanladı. Kendi adına açılan tüm sosyal medya hesaplarının sahte olduğunu, hiçbir sosyal medya kanalında hesabı bulunmadığını kaydeden Erkoçlar, artık kendisi hakkında haberler yapılmasına son verilmesini ve kendi kararı ile tercih ettiği hayatına saygı duyulmasını istedi.

Erkoçların yazılı olarak yaptığı basın açıklamasının tam metni:

“Değerli Basın Mensupları,

Yaşadığım zorlu süreci her zaman yanımda olup bana destek olan ailem ve arkadaşlarımla birlikte kendi içimde atlatmaya çalışırken her gün gazetelerde ve televizyonlarda hakkımda 3. şahısların ortaya asılsız haberler atıyor oluşu ve bundan bir gündem yaratılması tahmin edersiniz ki benim için hiç de kolay değil.

Benden bağımsız olarak ortaya atılan tüm haberler karşısında ilk ve son kez bir basın açıklaması yapmaya karar verdim…

Yaşadığım bu süreç hiç istemediğim halde kendine gündem yaratmak isteyen şahıs ya da şahıslar tarafından ortaya çıkartıldı. Akabinde basın sürekli olarak telefonumdan bana ulaşmaya çalıştı, evimin kapısında basın mensupları beklemeye başladı. Ailem de bu aramalardan, telefon tacizlerinden nasibini aldı.

Bunun üzerine tüm yaşadıklarımı benim ağzımdan tüm içtenliğimle en doğru şekilde öğrenilsin diye Ayşe Arman’a anlattım. Çünkü Ayşe Arman daha önce de bu konular hakkında röportajlar yapmıştı ve konuya olan duyarlılığı benim için önemliydi.

Bu röportajdan sonra hiçbir yerde hiçbir şey yazmadım, hiçbir medya kuruluşuna konuşmadım. Adıma açılan Twitter ve Facebook hesapları bana ait değildir. Bilgi işlem merkezine başvurularak hepsi kapatılmasına rağmen tekrar tekrar açılmaya, ağzımdan yazılar yazılmaya devam ediyor.

Buradan bir kez daha söylüyorum ki hiçbir sosyal mecrada hesabım yoktur. Benim adıma yazılan haberler asılsızdır. Hiçbir ölüm tehdidi almadım, hiçbir yapımcı beni aramadı. Hiçbir oyunculuk teklifi almadım. Şu anda hayatımın bu kısmını düşünecek durumda değilim. Sadece ameliyatımdan sonra sağlığımla ilgili aşamalı süreç hala devam etmektedir. Bana bu süreçte destek olan ailemle ve dostlarımla birlikteyim. Sakin ve huzurlu bu süreci atlatmayı diliyorum.

Röportajda da defalarca söylediğim gibi bu benim hayatım, benim özüm, benim kararımdır ve yalnızca beni ilgilendirir.

Bugün televizyon programında ameliyatımı yapan doktordan alındığı söylenen bilgi konu edilerek başkalarının hayatları üzerinden kendisine yeni bir gündem başlığı çıkarmaya çalışan bazı kişilerin yaptıkları karşısında ben de kişisel haklarımı korumak adına yasal süreç başlatacağım. Bir doktorun Hipokrat yeminini bozması bir yana, vicdan ve etik kuralları hiçe sayması anlaşılır gibi değildir.

Tüm bunların dışında; insanların benim hayatıma göstermiş olduğu saygı ve destek için minnettarım. Yaptığım röportaj ilk ve sondu. Bundan sonra da herhangi bir televizyon kanalına ya da bir gazeteye hayatım ve kararlarımla ilgili röportaj vermeyeceğim.

Her insan gibi hayatıma devam etmek istiyorum. Sizlerden ricam bu isteğime saygı duyup bu süreçte aynı hassasiyeti göstermeniz.

Saygılarımla; Rüzgar Erkoçlar.”

(Yeşil Gazete)

Geciken adalet ~5

0

Guernicamag.com sitesinde Patrick Wrigley imzasıyla yayınlanan yazıyı, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Özde Çakmak’ın çevirisiyle ve bölümler halinde yayınlamaya devam ediyoruz.

***

Yazı dizisinin ilk bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin ikinci bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin üçüncü bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin dördüncü bölümünü okumak için tıklayınız

***

AKP’nin Türk-Kürt savaşı için özrü ve mezarların kazılmasını destekleme kararları resmi bir meydan okuma olabilir, fakat Kürt hareketi ve ülkenin sol eğimli insan hakları grupları bunu büyük ölçüde şüphe ve öfke ile karşıladı. Arjantin’in Plaza de Mayo Anneleri’nden ilham alan bir grup her cumartesi öğlesi İstanbul’un en büyük araçlara kapalı sokağında gözaltında öldürülen Güneydoğudaki Kürtler ve Türk ordusunun bir başka hedefi olan solcular için barışçıl bir nöbet tutuyorlar. “İnsan kaçıranlar sonunda kaybedecek,” ve “Susma, sustukça sıra sana gelecek” gibi sloganlar atıyorlar. Sivil giyimli polislerin ve bir tabur çevik kuvvetin yakın takibe aldığı protestocuların çoğu hükümetin mevcut çabalarını dikkate almıyor. Grupla birlikte çalışan Ayşe Avcı hükümetin sadece görünüşü kurtarmaya çalıştığını söylüyor. “Söylemlerine, hitabetlerine güveniyorlar. Güçleri ve etkileri buna bağlı,” diyor.

Cumartesi Anneleri ve insan hakları gruplarında çalışanlar devet kurumlarında dokunulmazlık kültürünü değiştirme konusunda isteksiz, kibirli bir hükümetin resmini çiziyorlar. Bir insan hakları çalışanı bana Hasan Avras’ın hikayesini anlattı, akrabasının DNA bulgularıyla eşleşen kemikler postada kaybolmuştu. Tozla kaplı bir postanede mektup yığının üzerinde duran kemiklerin görüntüsünü unutmak onun için kolay değildi. Gerçekte, bu kemikler belki de binadan hiç ayrılmamıştı. Devlet kontrolündeki Adli Tıp’ın eski çalışanları ve cumhuriyet savcıları kurumlarındaki korku kültürünü anlattılar. Politik baskının yapılan işi etkilemeye devam ettiğini söylüyorlar.

2004’den beri, yirmidokuz mezar açıldı, fakat yok denecek kadar az sayıda kamu davası mahkemeye taşındı. Bazı savcılar kazı yapılmasını onaylamadığı için yüzlerce mezar açılmadan bekliyor. İnsan Hakları Derneği’nden Necdet İpekyüz’e göre, “An itibariyle, şu kişinin öldürüldüğünü ve bunun şu insanlar tarafından yapıldığını ortaya koyarak sonuçlanan tek bir dava yok.”

Bu durum değişebilir. Son üç yıldan beri, savaş sırasında kaybolanlar ve öldürülenler için ordu mensupları ve köy korucularına bir avuç dava açıldı. Çoğu sır kutusu JİTEM’e bağlı olmakla suçlanıyor. AKP tabuları yıktığı ve inkar kültürüne meydan okuduğu için basında büyük ölçüde haklı övgüler aldı. AKP’nin Diyarbakır Şubesi başkanı Halit Advan hükümetin Türk-Kürt çatışmasında yaşanan olayları örtbas etmekten kazanacağı hiçbir şey olmadığını ve bilakis kendilerini bu suçlardan sorumlu ordu, yargı ve bürokrasideki – “derin devlet” olarak bilinen aşırı ulusalcı bir şebeke – kimseleri günyüzüne çıkarmaya adadıklarını söyledi.

Hükümet bu gömü alanlarını açmak için gereken adımları atarken zaman zaman bu alanların varlığına dikkat çeken kişileri de susturmaya çalıştı. 11 Eylül 2001’de, Martin Dolzer ve Martin Glasenapp adlı iki Alman sosyolog Van vilayetinde “terör örgütü propagandası” yapmaktan gözaltına aldı. Suçları, heyetlerinin, içlerinde 1998’de PKK ile ilgili bir kitap üzerinde çalışırken (diğer raporlar gerillalara katıldığını öne sürmektedir) kaybolan Alman sosyolog Andrea Wolf’un da olduğu otuz üç cesedin bulunduğu bir toplu mezara girişini önleyen Van valisi Münir Karaoğlu’nu eleştiren bir basın açıklaması yapmaktı.

Hükümet, her bir mezar davasını araştırmakla görevli uzman savcıların görev aldığı özel hakikat ve uzlaşma komisyonlarının kurulması çağrısında bulunan yerel ve uluslararası düşünce kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının tavsiyelerine uymayı reddetti. AKP, kayıp akrabalarının numune vererek uyumlu kemikler için bir veri oluşturacakları DNA bankasının kurulmasını da reddetti. Kazılar da hala uluslararası standartlara uymuyor.

İHD ve Kürt hareketi içindeki başkalarına göre, hükümetin ordu, hükümet ve bürokrasinin üst kademelerinin bilgi ve katılımını sorgulamak yerine JİTEM’e mensup birkaç kişiye odaklanması kasten seçici olduğuna dair işaretlerdir. Raci Bilici diyor ki, “Devlet arşivlerinde kaç kişinin öldürüldüğü ve kaç kişinin gömüldüğüne dair bir listenin olduğundan adımız gibi eminiz. Bunların hepsi arşivlerde mevcut… (fakat) bundan çok sayıda kişi zarar görecektir, belki AKP bu yüzden bu konuyu açmıyor.”

 

 

Yarın sonlanacak…

 

Yeşil Gazete için çeviren: Özde Çakmak

(Guernicamag.com, Yeşil Gazete)

 

Yazı dizisinin ilk bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin ikinci bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin üçüncü bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin dördüncü bölümünü okumak için tıklayınız

 

 

Pandumaan-Sipituhuta halkı, ormanları için direnişte

Endonezya’daki Pandumaan-Sipituhuta yerli halkının, topraklarındaki aselbent ormanlarını yok edecek şirkete karşı barışçıl mücadelesi büyüyerek devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Tano Batak’da 250 kişinin katıldığı ve 31 yerlinin tutuklanmasına neden olan gösteriler nedeniyle 16 yerli hala Medan’da hapiste tutuluyor.

Endonezya’nın batısındaki Sumatra adasının kuzeyindeki Humbang Hasuhutan Bölgesi’ninde, Toba Gölü etrafında yaşayan Pandumaan-Sipituhuta’lar, 13 nesildir bu bölgede. Yaklaşık 300 yıla tekabül eden bu süredir Pandumaan-Sipituhuta’lar aselbent ağaçlarının reçinesini toplayarak geçimlerini sağlıyorlar.

Yerliler doğayla uyumlu ve tamamen sürdürülebilir bir yaşam ve üretim şeklini oluşturmuş durumdalar. Reçine toplayıcılarının uydukları kurallar ve izledikleri ruhani ve ahlaki yollar var. Ormanlara ve ağaçlara zarar verilmesini engellemek de, Pandumaan-Sipituhuta halkının kendilerine biçtiği önemli görevlerden biri.

Endonezyalı büyük kağıt şirketi PT Toba Pulp Lestari (TPL) Şirketi’nin 2009 yılında “bölgedeki üretimini yıllık 165.000 tondan 300.000 tona çıkaracağını” açıkladığından beri, Pandumaan-Sipituhuta yerlilerinin protestoları ve mücadelesi devam ediyor. TPL Şirketinin amacı bölgedeki doğal ormanları yokedip yerlerine endüstriyel okaliptüs plantasyonları kurmak.

Fotoğraf: Limantina Sihaloho

TPL’nin bağlı olduğu APRIL Holding’in sahibi Endonezya’nın en zengin adamlarından biri olan Sukanto Tanato. Bu anlamıyla halkın verdiği mücadele, Türkiye’de Gerze’de Anadolu Grubu’nun yapmak istediği termik santrale karşı verilen mücadeleyi hatırlatıyor.

 

Sorunun çözümü için Humbang Hasuhutan Yerel Meclisi liderliğinde özel olarak kurulan bir komisyon şirketin kullanacağı alanla yerli halkın kullandığı alanların haritasını çıkartarak Endonezya Orman Bakanlığı’ndan yerli halkın kullandığı ormanlara dokunulmamasını istedi.

Bakanlıktan hala bir cevap gelmiş değil, ve şirket yol açımına ve ağaç kesimine var gücüyle devam ediyor.

Geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen ve 31 yerlinin tutuklanmasına neden olan barışçıl protesto gösterilerine katılan bir yerli, itirazını şu sözlerle açıklıyor: “Ben çocuğumu aç komamak için mücadele ediyorum. TPL buraları ele geçirdiğinde bize de sadece işçisi olmak düşecek. Ben kimseye işçi olmak istemiyorum. Ne gerekiyorsa yapmaya, mücadele etmeye devam!”

Protestolardan görüntülerin derlendiği bir videoyu aşağıda izleyebilirsiniz:

Don’t Pulp Pandumaan-Sipituhuta: A David and Goliath Tale from LifeMosaic on Vimeo.

Bölgedeki gelişmeler üzerine Rainforest Action Network (Yağmur Ormanları Eylem Ağı) bir email kampanyası başlatarak TPL şirketinin sahibi olan devasa APRIL Holding’den “insan haklarına saygılı olmasını” istedi.

AMAN (Aliansi Masyarakat Adat Nusantara – Takımadalardaki Yerel Halkların İttifakı) da bir bildiri yayınlarak gelişmeleri kınadıklarını, sorunun bir an önce çözülmesi ve yerli halkların rahat bırakılması gerektiğini açıkladı.

Ayrıca April Holding’in önemli ürünlerinden Paper One adlı markaya boykot çağrıları da hızla büyüyerek devam ediyor.

“Direnişe devam” diyen yerli halkın ise 4 basit talebi var: Tüm tutukluların serbest bırakılarak haklarındaki suçlamaların düşürülmesi, polisin şirketi değil kendilerini koruması, topraklarına yapılan tecavüzün durdurulması, yaşadıkları alanın kendi kontrollerine verilmesi.

 

(Yeşil Gazete, Bekabuluh.com, Redd-Monitor.com)

 



Final gibi rövanş: Manchester United – Real Madrid

0

Şampiyonlar Ligi son 16 turunda ilk maçı 1-1 sona eren eşleşmenin rövanş karşılaşmasında Manchester United, Real Madrid’i bu akşam konuk ediyor.

Christiano Ronaldo eski takımına karşı ilk kez Old Trafford'da sahaya bu akşam çıkacak

Şampiyonlar Ligi’nin bu seneki en önemli favorilerinden olan Manchester United ile Real Madrid son 16 turunda çeyrek finale kalmak için Old Trafford’a çıkacak. Eşleşmenin ilk maçında Santiago Bernabeu’da perdeyi Danny Welbeck açsa da Cristiano Ronaldo skora denge getirmeyi başarmıştı.

Her iki takım da son haftalarda formlarının zirvesinde yer alıyor. United, Norwich’i 4-0 ile geçerken ligde 12 puan farkla zirvede tek kalmış durumda. Real ise üst üste aldığı iki Barcelona galibiyetiyle moral olarak çıkabilecekleri en üst seviyeye çıkmış durumda.
Karşılaşmayı Türkiye Futbol Federasyonu’ndan  Cüneyt Çakır yönetecek. Çakır’ın son yıllarda düdük çalıdğı şampiyonlar ligi maçları büyük ses getiriyor. Tecrübeli hakem geçen yıl Yarı final turunda Barcelona – Chelsea rövanş mücadelesinde görev almış, tartışmalı kararlarına karşın Chelsea finale çıkmayı başarmıştı.

Manchester United’ın sol açığı Ryan Giggs maçta görev alması halinde 1000.kez United formasını resmi bir maçta tereleterek kırılması güç bir rekora da imza atmış olacak.

(Eurosport, Yeşil Gazete)

 

“Kadın Hikayeleri” İstanbul Film Festivali’nde

32. İstanbul Film Festivali ay sonunda başlıyor. 30 Mart-14 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalde 20’nin üzerinde bölümde 200’ü aşkın filmi izlemek mümkün.

Festival programında “Kadın Hikâyeleri” başlıklı yeni bir bölüm var; Ernest Hemingway’ın torunu Dree Hemingway’ın rol aldığı ‘Starlet / Genç Yıldız’, Sally Potter’in yönettiği ‘Ginger and Rosa / Ginger ve Rosa’ ve Cannes’dan ödülle dönen ‘Our Children / Çocuklarım’ bu bölümde gösterilecek filmlerden.

Sally Potter'in "Ginger and Rosa"sı da festivalin Kadın Hikayeleri bölümünda gösterilecek

Bunun yanında uzun bir aranın ardından yeniden canlandırılan “Edebiyattan Beyazperdeye”, Eylül’de başlayacak 13. İstanbul Bienali işbirliğiyle hazırlanan“Ben-Kentli Vatandaş Değil Miyim?” ve “Gerçek Mucizedir: Carlos Reygadas” gibi özel bölümler de yer alıyor.

Festivalde, 2012 ve 2013’ün filmlerinden sinema klasiklerine, usta yönetmenlerin başyapıtlarından Sundance ve Berlin Film Festivali’nde prömiyeri yapılan filmlere, Altın Lale ve FACE yarışmalarından belgeseller ve çocuk filmlerine uzanan bir program var.

(Bianet)

“Susuz Dünya” belgeseli gösterimi Yeditepe Üniversitesi’nde

Yann Arthus Bertrand’ın son belgeseli “A Thirsty World” (Susuz Dünya) bugün 15:00’de Yeditepe Üniversitesi’nde ücretsiz olarak gösteriliyor.

Fotoğraf sanatçısı, gazeteci ve çevre hakları savunucusu Yann Arthus Bertrand’ın çevre tahribatını gözler önüne seren fotoğraf çalışmaları ve filmleri ile tanınıyor. Yeditepe’de gösterimi yapılacak “Susuz Dünya” belgeselinde de su kaynaklarının giderek azalması mercek altına alınıyor.

Dünya nüfusunun hızla artması, habitatı olumsuz şekilde etkileyecek şekilde bu artan nüfusun doğal alanlara yerleşmesi sonucunda su kaynakları günümüzde çok değerli bir konuma ulaşmış durumda. Bertrand da belgeselinde 20 farklı ülkeyi ziyaret edip el değmemiş, doğal güzelliğini henüz kaybetmemiş su kaynaklarını filme almış “Susuz Dünya” belgeselinde.

90 dakikalık belgeselde Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika kıtasından konunun uzmanları ile yapılmış röportajlar da yer alıyor.

Yeditepe Üniversitesi Kayışdağı Kampüsündeki gösterimin ardından Sabancı Üniversitesi’nden Dr. Sezai Ozan Zeybek ile “Akıntıya Karşı” belgeseli ile HES yıkımını gündeme getiren Özlem Işıl, “Susuz Dünya” belgeselinin ışığında su hakkında bir sohbet başlatacaklar.

Yeditepe Üniversitesi Kayışdağı Kampüsüne ulaşım için hemen hemen her merkezden kalkan servislerini ya da Kadıköy’den hareket eden 19 ve 19F numaralı İETT otobüsleri ile Küçükbakkalköy minibüslerini kullanabilirsiniz.

Servisler için irtibat numaraları (0216) 578 01 34 – (0216) 578 01 35 – (0216) 578 01 36 – (0216) 578 01 13

(Yeşil Gazete)

Alakır Nehri Kardeşliği duruşmaya çağırıyor

Alakır Nehri Kardeşliği yaptığı yazılı açıklama ile canlıların yaşama hakkında sahip çıkmak isteyen herkesi 7 Mart Perşembe günü Kürce HES ile ilgili mahkemenin duruşması için saat 10:00’da Antalya Adliyesi önüne çağırıyor.

Dedegöl Enerji’ye ait Kürce Hidroelektrik Santrali ile ilgili Antalya Bölge İdare mahkemesi 5 Aralık’ta yürütmeyi durdurma kararı vermiş, 26 Şubat’ta da yürütmeyi durdurma kararı uygulanarak HES için inşa edilen barajın kapakları açılmıştı.

Alakır Nehri Kardeşliği tarafından Kürce HES projesine karşı hukuksal mücadele üç yıldan (11 mart 2010) beri devam ediyor.

7 Mart Perşembe günü görülecek duruşma sonrasında da platforma katılmak isteyenler ile tanışmak, alakırın özgür akması için yürütülen mücadelenin seyri konusunda görüş alışverişinde bulunmak için toplantı düzenleencek.

(Yeşil Gazete)

FAO: “Biyo-yakıtlar aslında…”

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO, biyo-yakıtlar ve sürdürülebilirlik ilişkisi üzerine bir rapor yayımladı.

Bu adresten ulaşılabilen ve indirilebilen rapor, “Biyo-yakıtlar ve sürdürülebilirlik: Biyo-yakıtlar ve ilgili ürünlere dair politikaların, trendlerin ve sürdürülebilirlik sorunlarının küresel bir değerlendirmesi” ismini taşıyor.

Rapor, FAO’nun Ticaret ve Pazarlar Bölümü tarafından hazırlandı. Yazımında Aziz Elbehri, Anna Segerstedt ve Pascal Liu görev aldı.

Sürdürülebilir Kalkınma için Uluslararası Enstitü’nün (IISD) raporun yayımlanmasından sonra hazırlayıp kendi sitesinde yayımladığı özet/görüş ise, raporun biyo-yakıtların çok boyutlu bir konu olduğunun altını çizdiğini belirtiyor.

FAO’ya göre biyo-yakıtların ekolojik, ekonomik ve toplumsal boyutlarını anlamak, arazi kullanımı değişiklikleri, gıda güvencesi ve iklim değişikliğiyle mücadele noktalarında önemli.

Bu anlamıyla FAO’nun da ekolojist ve yeşil düşüncenin on yıllardır savunduğu “bütüncül yaklaşım gerekliliği”ne artık tamamen ikna olduğunu söylemek mümkün.

Biyo-yakıt üretiminde sürdürülebilirlik sertifikalarının başarısını da değerlendiren rapor, yerel ve küresel bir çok etmen nedeniyle değişik gösteriyor olsalar da, ürünlerin genel bir değerlendirmesinin mümkün olabileceğini belirtiyor. Buna göre hurma yağı (palm oil) ve şeker kamışı “yüksek verimli” olsalar da, sürdürülebilirlik noktasında sorun teşkil edebiliyorlar. Soya fasulyesi yağı ise verimli bir ürün olmasına rağmen ekonomik olarak yeterli katma değer yaratamıyor. Tatlı sorgum, hint fıstığı ve manyok ise umut vaat eden ürünler arasında.

FAO’nun raporuna göre biyoyakıt tarım ve üretimi hükümetler tarafından verilen teşvikler “sayesinde” ayakta durabiliyor; aksi halde ekonomik anlamda pazarda tutunmaları mümkün değil.

Raporun değindiği başka bir nokta da, küçük ölçekli üretici ve çiftçi-dostu üretim ve pazarlama modellerinin geliştirilmesi gerekliliği.

Rapor bu adresten okunabilir ve dijital olarak indirilebilir.

 

(Yeşil Gazete)

 

“Gerçeği yay, yalanı defet”

İklim değişikliği hakkında doğruların yayılması, yalanların ise ifşa edilmesini amaçlayan sosyal medya platformu “Reality Drop” sitesi açıldı.

İklim değişikliği hakkında bilimsel anlamda doğru haber ve yazıların sosyal medyada yayılmasını ve daha fazla okunmasını, yalanlara dayalı inkarların ise “yerin dibine sokularak” ifşa edilmesini amaçlayan Reality Drop, interneti tarayarak kullanıcılarına günün ve haftanın “iyi” ve “kötü” yazılarını sunuyor.

Böylece kullanıcılar, yalan ve inkar üzerine kurulu yazıların altına Reality Drop’un kendileri için derlediği bilimsel verileri ve bunların bulunduğu linkleri de koyarak yorum yapabiliyor.

 

Reality Drop (Hakikatin yayılması) sitesine kayıtlı kullanıcılar, yaptıkları her eylemle sanal puanlar da kazanarak profillerini yükseltebiliyor. Diğer bir deyişle, site kullanıcılar arasında tatlı bir rekabet ve oyun havası da yaratmaya çalışıyor.

Reality Drop kurulalı bir kaç ay olsa da son zamanlarda giderek artan bir kullanıcı kaydına var.

Şu anda Facebookta 150.000’den fazla takipçisi olan sitenin neden büyük ilgi gördüğü sorusunun cevabı ise, ABD’li ünlü şarkıcı Jason Mraz’ın etrafındakilere ve sosyal ağlardaki takipçilerine gönderdiği şu mektupta gizli olabilir:

“Değerli dostlarım, iklim değişikliği diye bir şey olmadığı konusunda saçma sapan yazılarla çok sık karşılaşıyorum. Bunlar beni çileden çıkarıyor! Bu yalanlara karşı koymak, doğruları yaymak istiyorum. İşte bunu yapabilmek için yeni bir çevrimiçi araç var, Reality Drop. Burada bilim insanlarının on yıllardır devam eden araştırmalarından gelen GERÇEK bilgi var, hükümetler veya şirketlerin ürettiği laflar değil. Bir dene lütfen.”

Reality Drop, ABD eski başkan adayı ve iklim aktivisti Al Gore’un da kurucuları arasında olduğu Climate Reality Project (İklim Hakikati Projesi) tarafından oluşturuldu. Yapımında iklim değişikliğine karşı mücadele verenler için önemli bir başvuru kaynağı olan Skeptical Science sitesiyle beraber çalışıldı. Sitenin tasarım ve kodlamasını ise Arnold Worldwide yaptı.

Reality Drop’u ziyaret etmek ve kayıt olmak için web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

 

(Yeşil Gazete)