Ana Sayfa Blog Sayfa 4400

‘Köpeğe tecavüz etti, hırsızlıktan yargılanıyor’

İstanbul’da bahçeden çaldığı köpeğe tecavüz ettiği iddia edilen Ş.S.’nin hırsızlıktan yargılanmasına hayvan hakları savunucuları tepki gösterdi.

İstanbul’da bahçeden çaldığı köpeğe cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla hakkında “Kilit altında muhafaza edilen eşyanın çalınması” suçundan dava açılan sanığın yargılanmasına devam edildi.

Kartal’daki 31. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, tutuksuz sanık Ş.Ş. katılmadı. Cinsel istismara uğradığı belirtilen köpeğin sahibi Tülin Palay, duruşmaya geldi.

Geçen celse hakkında yakalama kararı çıkarılan sanık Ş.Ş’nin yakalanarak alınan savunması ve Yeryüzüne Özgürlük Derneği’ni temsilen H. Burak Özgüner’in davaya katılma talebini içeren dilekçesi dosyaya eklendi.
Duruşmada söz alan Palay, sanık hakkındaki şikayetinin devam ettiğini belirterek, sanığın cezalandırılmasını talep etti.

Hakim, davaya katılma talebinde bulunan derneğin talebini, suçtan doğrudan zarar görmediği gerekçesiyle reddetti.

Olayın görgü tanığı polislerin ihtarla duruşmaya çağrılmasına ve Palay’ın bahçesinin durumu ve köpeğinin bulunduğu konumu bilen iki kişiyi duruşmada hazır etmesine karar veren hakim, duruşmayı erteledi.

HAYVAN HAKLARI SAVUNUCULARINDAN TEPKİ

Öte yandan, adliye önünde toplanan bir grup hayvan hakları savunucusu, konuya ilişkin basın açıklaması yaptı.

Açıklamaya cinsel istismara uğradığı belirtilen “Ayşa” isimli köpeği de getiren Tülin Palay, sanığın sadece köpek çalmak suçundan yargılandığını ancak asıl suçunun köpeğe tecavüz etmek olduğunu ileri sürdü.

Palay, Hayvanları Koruma Kanunu gereğince, köpeklere yapılan kötü muameleye para cezası verildiğini, ancak para cezalarının caydırıcı olmadığını söyleyerek, “Bu tür olaylarda hürriyeti bağlayıcı ceza da verilirse bu olayların önü alınır” dedi.

OTOMOBİLDE YARI ÇIPLAK BASILMIŞTI

Tülin Palay’ın kimlik çıkararak sahiplendiği “Ayşa” isimli köpeği, Ataşehir’deki evinin bahçesinden 2011 yılının Temmuz ayında çalınmış, otomobilinde yarı çıplak halde, köpekle görülen Ş.Ş. polis ekiplerince gözaltına alınmıştı.

Köpeğin veteriner muayenesinde tecavüze uğradığı belirlenmiş, Ş.Ş. hakkında “Kilit altında muhafaza edilen eşyanın çalınması” suçundan dava açılmıştı.

(Ajanslar)

Araçlar da gözetime girecek

Pasaport ve kimlik kartından sonra araç plakaları da çipli oluyor. Sistemle, 17 milyon aracın hareketi adım adım izlenebilecek.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yürüttüğü çalışmayla çipli plaka dönemi başlıyor. Hazırlanan kanun tasarısıyasalaşırsa, trafikteki 17 milyon 33 bin 413 araç plakası çipli olanlarla değiştirilecek. Araçların ön camlarına kimlik kartıniteliğinde barkodlu etiketler yapıştırılacak.

Radyo frekansı yayan sistem sayesinde araç gerekli hallerde takip edilebilecek. Ayrıca MOBESE ve Karayolları Genel Müdürlüğü’nün otoyollardaki güvenlik kameraları da sisteme entegre edilecek. Böylece karayollarında seyreden tüm araçların hareketleri adım adım izlenecek.

Neden değişiyor?

Uygulamayla terör, kaçakçılık, asayiş gibi suçlara karışan faillerin kısa sürede yakalanması ve trafik ihlallerinin en aza indirilmesi hedefleniyor.

 

Yabancı araçlara takip etiketi

Proje kapsamında, gümrükten geçiş yapan yabancı araçların da camlarına takip etiketi takılacak ve güzergahları takip edilecek.

Plaka Emniyet’ten

Çipli plakaları, Emniyet Genel Müdürlüğü üretecek. Proje ile birlikte sabit plaka uygulamasına da geçilecek.

(Cumhuriyet)

8 Mart ajandası

8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’ne iki gün kaldı. Uçan Süpürge 8 Mart tarihinde tüm etkinlik ve eylemleri derledi.

İşte kadınların 8 mart etkinlikleri.

Ankara

Ankara’da kadınlar 8 Mart saat 12.00’de Kolej Metro Durağı’nda buluşup, Ziya Gökalp caddesine yürüyecek. Buradaki mitingin ardından, gece eylemi için saat 20.00’de Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde tekrar biraraya gelecekler.

İstanbul

İstanbul’da kadınlar Feminist Gece Yürüyüşü için saat 19.30’da Galatasaray Meydanı’nda buluşacak.

9 Mart için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kadınlara şu çağrıyı yapıyor: Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak Dünya Kadınlar Günü’nde Taksim’de kızları öldürülen ailelerle, kadınların yaşam hakkı için yürüyeceğiz. 9 Mart Cumartesi günü saat 15.00’da Tünel’den başlayacak olan yürüyüşümüz Taksim Meydanı’nda sonlanacak. Kadın cinayetlerine karşı yürüttüğümüz mücadeleye siz de ortak olun! Tüm kadınlara çağrımızdır: Gelin kadın cinayetlerini birlikte durduralım!

10 Mart Pazar günü, saat 12.00’de ise Kadıköy Mitingi düzenleniyor. Kadınlar saat 12.00’da Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde toplanıp, 13.00’de Kadıköy İskele Meydanı’na yürüyecek.

Çanakkale

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği 8 Mart 20.00’da Eski Sakallı Zeytinyağı Fabrikası’nda “Doğa Mücadelesinde Kadın”ı konuşacak.

Aralarında ÇABA Kadın Kolektifi, Üniversiteli Kadın Kolektifi, KESK, İHD, HDK, EMEP,TKP, TMMOB, TTB ve HALKEVCİ kadınların bulunduğu Çanakkale Kadın Platformu tüm dünyada patriyarkaya, kapitalizme, militarizme, homofobiye, heteroseksizme, milliyetçiliğe ve savaşa karşı kadınların emeğine, bedenlerine ve kimliklerine sahip çıkarak yürüttükleri özgürlük ve barış mücadelesi ile dayanışma iradesini bu 8 Mart’ta Çanakkale’de alanlara taşıyacak.

Kaos GL’den Uluslararası Feminist Forum


16-17 Mart. Kaos GL, feminist politikanın marjinalleştirilmesinin karşısına feminist bir sözle çıkmak için, Uluslararası Feminist Forum’da buluşmaya çağırıyor.

Homofobi Karşıtı Buluşma kapsamında 2006’dan bu yana düzenlediği Feminist Forum’u geçen yıl uluslararası boyuta taşıyan Kaos GL, bu yılki Forum’u 16-17 Mart tarihlerinde 14 farklı ülke ve Türkiye’den feministlerin katılımıyla gerçekleştirecek.

(Uçan Süpürge)

 

“Organik” hakkında tüm cevaplar burada

Organik ürünler hakkında tüm soruları cevaplayan “101 Soruda Organik Ürün Rehberi”, National Geographic’in Mart sayısında yayınlandı.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve National Geographic Türkiye dergisi işbirliği ile hazırlanan rehberde, tüketicilerin merak ettiği sorular yanıtlanıyor.

Türkiye’de kavram kargaşası yaşanan, tüketicinin aklında çokça soru olduğu alanlardan biri “organik”. Her geçen gün daha da çok kullanılan bu sözcüğün etki alanı yaygınlaştıkça sorular da artıyor ama sağlıklı ürüne/gıdaya ulaşmak isteyen tüketici çoğu zaman sorularına doyurucu yanıtlar bulamıyor.

İçeriği Buğday Derneği adına Batur Şehirlioğlu ve Neslihan Şimşek tarafından hazırlanan 64 sayfalık rehberde “organik” sözcüğüyle ilgili kavram karmaşası düzeltiliyor, tüketicinin merak ettiği “Organik gıdalar nasıl denetleniyor”, “Etiketinde organik yazan her gıda gerçekten organik mi”, “Organik ürünler neden pahalı” gibi sorular yanıtlanıyor.

Rehbere katkıda bulunan isimler arasında Özlem Bağıran, Tarık Bakmaz, Prof.Dr. Hulusi Barlas, Nurhayat Bayturan, Dr. Gülay Beşirli, Doç.Dr. Cem Özkan, Prof.Dr. Tayfun Özkaya ve Bahadır Ünsal da var.
Organik Ürün Rehberi’ndeki konu başlıkları ise şöyle:

  • “Ne Organik, Neden Organik?”,
  • “Nasıl denetleniyor, nasıl sertifikalandırılıyor?,
  • “Dünyada ve Türkiye’de durum ne?”,
  • “Organik, Doğal, İyi, Topraksız ve Toplum Destekli Tarım”,
  • “Nasıl analiz ediliyor?”,
  • “Her şey tohumla başlar”,
  • “Bitkisel üretim”,
  • “Hayvansal üretim”,
  • “İşleme ve katkı maddeleri”,
  • “Etiketleme, Paketleme, Pazarlama”,
  • “Tekstil, Kozmetik, Temizlik”,
  • “Alışveriş” ve
  • “Tanımlar ve Logolar”.

 

101 Soruda Organik Ürünler Rehberi, National Geographic’in Mart sayısıyla birlikte bayilerden edinilebilir.

(Yeşil Gazete)

BDP grup toplantısında kürsü LGBT kadınların

BDP, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bu haftaki olağan TBMM grup toplantısını kadın örgütlerine açtı. Kaos GL ve Pembe Hayat, BDP’nin  konuşma yapmak üzere davet ettiği sivil toplum örgütleri arasında yer aldı.

Kaos GL derneği adına Aslı Demir konuştu

Kaos GL Derneği’nden lezbiyenler ve biseksüel kadınlar adına kürsüden seslenen Aslı Demir şöyle konuştu: “Sadece heteroseksüel kadınlar yok; bizler de varız. Bizler bedenlerimizin ve duygularımızın hiçbir kısıtlama ve baskı görmeyeceği bir dünya için mücadele ediyoruz. Toplumsal cinsiyet ilişkileriyle ve heteroseksizmle derinlemesine bir yüzleşme yaşanmadan hiç bir barışın gerçek olamayacağını biliyoruz. Mücadeleler arasında ağlar örmek için sizlerle bu süreçte bir arada olmaktan onur duyuyoruz.” Demir’i konuşmasının yoğun alkış aldığı gözlendi.

Pembe Hayat Derneğinden Belgin Çelik

Pembe Hayat Derneği’nden Belgin Çelik, konuşmasına barış annelerini selamlayarak başladı. Çelik, trans kadınları mağdur eden devlet politikalarını anımsattı. Çelik, kayıtdışı seks işçiliğinin trans kadınları hedef alan ayrımcılık ve nefret cinayetleri için uygun ortam yarattığının altını çizdi.

BDP’nin Meclis’teki grup toplantısında ayrıca Barış Anneleri, KESK, KADAV ve HDK’dan kadınlar söz aldılar.

Fotoğraflar: Murat Köylü – Kaos GL

(Kaos GL)

Cep telefonunuzu artık gözünüzle idare edeceksiniz

Samsung’un merakla beklenen yeni nesil akıllı telefonu Galaxy S 4, 14 Mart günü teknoloji dünyasına sunulacak. Birçok yeni teknoloji sunması beklenen telefonun en dikkat çekici içeriklerinden birinin, ‘gözle takip’ teknolojisi olacağı söyleniyor. ABD basınında yer alan bilgiler, teknolojinin İsrail’de geliştirildiği yönünde.

Telefonun sahip olacağı ‘gözle takip’ teknolojisi, kullanıcılara sayfaları göz hareketleriyle çevirmelerini ve sayfada aşağı-yukarı hareket etmelerini sağlayacak. Gözle takip teknolojisinin Galaxy S 4’te yer alacağı bilgisi, New York Times gazetesi tarafından ortaya atıldı. Gazetede yer alan bilgiye göre, Samsung 2013’ün başında Avrupa ve ABD’de ‘Eye Scroll’ ve ‘Eye Pause’ ürünleri için patent başvurularında bulundu.

Galaxy S 4’ün selefi S 3, Ocak ayında 40 milyon satış rakamına ulaşmış. Galaxy S serisi ise küresel alanda 100 milyon rakamını geride bırakmayı başarmıştı.

(Ntvmsnbc, New York Times)

 

Burdur Gölü’ne sadakat yolculuğu

Doğa Derneği ve Atlas Dergisi işbirliği ile 16 Mart’ta Burdur Gölü’ne sadakat yolculuğu düzenleniyor. Gezinin amacı Burdur Gölü’nün eski günlerine kavuşması için gölü besleyen derelere kurulu barajlardan su bırakılması. Buluşma adresi 16 Mart 2013 Cumartesi 12:30’da Burdur Cumhuriyet Meydanı olarak belirlendi.

2012 yılında da Burdur Gölü’ne sadakat gezisi düzenlenmiş, Türkiye’nin her yanından Burdur’a akın eden sadakat yolcuları, Burdur Gölü’nün hızla kurumasına dikkat çekmek ve gölün yaşamasına destek vermek için Burdur’da Burdurlularla buluşmuş, gölün kurumuş zeminine uzanarak bedenleriyle S.O.S yazmıştı.

Türkiye’nin 13 uluslararası öneme sahip Ramsar Alanından ve 305 Önemli Doğa Alanı’ndan biri olan Burdur Gölü, son 35 yılda alanının yaklaşık üçte birini kaybetti ve su seviyesi 12 metre düştü. Gölü besleyen yer üstü sularının baraj ve göletlerde tutulması, yer altı sularının ise sondaj kuyularıyla aşırı miktarlarda çekilmesi gölün sonunu hazırlıyor.

Göl, sanılanın aksine yağışların azalması nedeniyle değil, göle giden suların aşırı kullanımı nedeniyle kuruyor. Gölün kurtuluşu ise, tarımda aşırı su kullanımını azaltarak barajlardan göle kademeli olarak su bırakılması ve gölü besleyen derelerin yeniden gölü beslemesinin sağlanması ile mümkün. Eğer acilen bu önlemler alınmazsa, Burdur Gölü ekolojik işlevlerini yitirerek bir su kuyusuna dönüşecek.

Doğa Derneği, Burdur Gölü’nün kurtarılması için geçtiğimiz yıl “Göl yoksa Burdur da yok” kitapçığı hazırlamış ve yapılması gerekenleri sıralamıştı.

(Yeşil Gazete, Doğa Derneği)

Geciken adalet ~6 [Yazı dizisi sonu]

Guernicamag.com sitesinde Patrick Wrigley imzasıyla yayınlanan yazıyı, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Özde Çakmak’ın çevirisiyle ve bölümler halinde yayınladık, bugün son bölümle bitiriyoruz.

***

Yazı dizisinin ilk bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin ikinci bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin üçüncü bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin dördüncü bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin beşinci bölümünü okumak için tıklayınız

***

Bilici, ordu, polis ve hükümette Kürt-Türk çatışmaları sırasındaki insan hakları ihlalleri ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkili kişilerin görev yapıyor olduğundan emin. 11 Eylül 2011’de, İHD görgü tanıklarının tarifi, kayıp akrabalarının ifadeleri ve belediye çalışanlarının ihbarlarına dayanan titiz bir bilgi toplama sürecinin sonucunda 253 adet işaretlenmemiş mezarı ayrıntılarıyla gösteren bir harita çizerek hükümete meydan okudu. Mezarlar, ülkenin güneydoğusunda toplanan doğum lekeleri gibi kırmızı raptiyelerle işaretlenmiş. Konuştuğum Meclis İnsan Hakları Komitesi Başkanı Ayhan Sefer Üstün gibi hükümet yetkilileri İHD’nin PKK ile çok yakından ilintili olduğunu ima ederek haritaya karşı büyük ölçüde kayıtsız kaldı. Bunda gerçek payı olabilir. Dernek, resmi olarak hem Türk ordusu hem de PKK tarafından yapılan ihlalleri kınıyor, ama İHD çalışanlarının PKK’nın sözde ihlallerini eleştirdiği ya da soruşturduğu pek görülmüş değil. Haritada yalnızca kaybolmaların meydana geldiği potansiyel alanlar değil, orduyla savaşırken öldürülen gerillaların mezarları da yer alıyor. Ülkedeki bellibaşlı bir diğer bir insan hakları grubu olan Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) başkanı, hükümetin yaklaşımını fazlasıyla eleştiren ve İHD’nin çalışmalarının çoğunu alkışlayan Şebnem Korur Fincancı bile İHD’nin rakamlarının abartılı olabileceğini kabul ediyor. Bununla birlikte, biraraya getirdikleri bir sürü köylünün ifadesi ve buldukları yüzlerce mezarlık her geçen gün suçlayıcılık dozunu arttırıyor.

Fakat, hükümet ve Kürt hareketiyle ilintili örgütler arasındaki güvensizliğin yüksek olması ve güneydoğuda can veren Türk askerleriyle şekillenen,“en iyi Kürt, ölü Kürt’tür” gibi milliyetçi hezeyanlarla parlamaya yatkın kamuoyu ile bu mezarların tam olarak hesabının verilmesi pek mümkün görünmüyor. Görünen o ki, korku ağır basıyor – mezarda bulunabileceklerin, sıradan vatandaşların yanı sıra PKK gerillalarının da ölümlerini soruşturma korkusu, gerilla kemiklerinin ailelere iade edildiği takdirde halkın sevinç içinde şehit cenazeleriyle karşılaması korkusu ve Türk-Kürt savaşının sadece derin devlet olarak bilinen küçük bir ulusalcı grubu değil tüm toplumu içine alacağı korkusu.

Dargeçit’teki akrabalara iki ila dört ay içerisinde DNA testlerinin sonuçlarını alacakları söylense de Davut hala sonuçtan habersiz. Onu görmek için temmuzda geri döndüğümde karamsarlığa düşmüştü. Ramazanın ilk haftasıydı, toprağın rengi çekilmiş görünüyordu. Davut perdeleri çekili ön odada üzüntü içinde oturuyordu. Umut aşılayan aylar resmi sessizliğin üzerine orantısız bir ağırlık yüklemişti.

Davut, hükümetin sonuçları aldığından ama onları açıklamak istemediğinden şüpheleniyordu. İnanması güç fakat bu coğrafyada reddetmesi de zor olan hikayeler anlatmaya başladı. Oraya son gittiğimden beri, istihbarat ajanı olduğunu tahmin ettiği takım elbiseli iki adamın savcının ofisinin yanındaki odada ona neden bu davayı saldırganca takip ettiğini ve “Diyarbakır’ın elinde” – devlet görevlileri tarafından ‘PKK’ya çalışmak’ anlamında kullanılan bir deyim – olup olmadığını sorduklarını söyledi.

Köy korucusu olduğunu söylediği kuzeninin onu bir toplantıya çağırarak kaçırmaya çalıştığını ve onu arabayla kasabadan atmaya yeltendiğini anlattı. Davut arabadan atlamayı başarınca, kuzeni arabadan çıkmış ve ona silah çekmişti. Bu hikayeyi doğrulamanın mümkünatı yoktu, ama Davut savcılığa şikayette bulunduğunda ona verdikleri resmi dava tebliğini gösterdi. “Günün yirmi dört saati beni izlediklerini biliyorum,” diyor. “O korku yok mu! Bu yüzden bizim burada yaşamamız çok zor.”

Yine de, Davut neredeyse yirmi yıldır o korkuyla yaşıyor. 1997’de doğan ortanca oğluna kardeşinin adını vermiş. Adı büyük kalın beyaz harflerle evin ön duvarına yazılı: Nedim. Evi, cenaze evine dönmüş. Nedim’in fotoğrafları evin her yerine asılmış. Zayıf, sırım gibi, kocaman gülümsemesi ile gür saçlı bir çocukmuş. Burada zamanın içinde donmuş. Hep boğazlı kazak ve benim yalnızca eski Türk filmlerinde gördüğüm dönem ve yerin tarzına uygun kesimli pantolonlar giyermiş. Ama Davut onu kendi oğlunda yeniden diriltmeye çalışmış. Çerçevedeki dotoğrafların biri kardeşi Nedim’in oğlunun yandaki fotoğrafıyla bir kolajı – yüz ifadeleri, isimleri gibi, birbirinin aynı. Davut’un açık havadan şişen elleri fotoğrafı okşuyor, sanki bir çocuğu okşar gibi.

Sonra durduk yere, “Onu (PKK ile birlikte) dağda almış ya da elinde silahla yakalamış olsalardı farklı olurdu. Ama onu uykusunda aldılar.” diyor.

 

*Görüşme yapılan kişilerin isteği doğrultusunda isimler değiştirilmiştir.

 

 

Yazı dizisinin sonu

Yeşil Gazete için çeviren: Özde Çakmak

Yazının özgün hali (ingilizce) için tıklayınız.

(Guernicamag.com, Yeşil Gazete)

 

Yazı dizisinin ilk bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin ikinci bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin üçüncü bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin dördüncü bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin beşinci bölümünü okumak için tıklayınız

 

 

Ceyhan’da 3 dönüm tarla kavgası: 5 ölü, 7 yaralı

Adana’nın Ceyhan İlçesi’ne bağlı Kösreli Beldesi’nde arazi anlaşmazlığı yüzünden 2 aile arasında çıkan tartışma, silahlı kavgaya dönüştü. Olayda, 5 kişi öldü, 7 kişi yaralandı.

Olay Ceyhan’a bağlı Kösreli Beldesi ile Azizli Köyü’ndeki bir tarlada meydana geldi. Kösreli’de oturan ve yıllardır aralarında arazi anlaşmazlığı bulunan Mazı ve Tan ailelerinin fertleri arasında aynı gerekçeyle yine tartışma çıktı. Tartışma kısa sürede ailelerin diğer fertlerinin de katılmasıyla silahlı kavgaya dönüştü. Tarlada onlarca kişi tabanca ve tüfeklerle birbirlerine ateş açtı.

Jandarma ve köylülerin müdahale ettiği çatışmada Yunus Yılmaz, İsmail Kan, İlker Mazı ve Mehmet Tan olay yerinde yaşamlarını yitirirken, Mahmut Mazı, Ahmet Çetin, Hasan Taşyürek, Nafi Tan, Uğur Mazı, Ufuk Mazı ile kimliği saptanamayan 2 kişi yaralandı. Yaralılar, götürüldükleri Ceyhan Devlet Hastanesi’nde tedaviye alındı.

Jandarma, ikinci bir olayın meydana gelmemesi için Kösreli Beldesi ve Azizli Köyü’nde geniş güvenlik önlemi alarak soruşturma başlatıldı.

Çatışmada ağır yaralanan AK Partili İl Genel Meclis üyesi Mahmut Mazı da Ceyhan Devlet Hastanesi’nde yapılan müdahalelere karşın yaşamını yitirdi. Böylece olayda ölenlerin sayısı 5’e yükseldi. 7 yaralının ise Ceyhan ve Osmaniye Devlet hastanelerindeki tedavileri sürüyor.

Olayın AK Parti İl Genel Meclis Üyesi Mahmut Mazı ile birlikte ölen Azizli Köyü eski muhtarı İsmail Tan arasındaki 3 dönümlük arazi anlaşmazlığı yüzünden çıktığı iddia edildi. Her iki ailenin kendi arazisinin ortasında kalan 3 dönümlük tarlanın kendilerine ait olduğunu iddia ettiği öğrenildi.

(T24)

İklim değişikliğine dur demek için sınırdayız! – Belkıs Gökbulut

Endüstri Devrimi sonrasında atmosfere aşırı miktarda saldığımız sera gazları, gezegenimize güneşten gelen ısının geri yansımasını engelleyerek küresel sıcaklığın hızlı bir şekilde artmasına neden olmuştur. Yerküre atmosferinin doğal dengesinin bozulması;  buzulların hızla erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, aşırı sıcak ya da soğuk havaların yaşanması, fırtınaların, orman yangınlarının, kasırgaların, sellerin ve hortumların artarak devam etmesi gibi iklim felaketlerini de beraberinde getirmiştir. Mevcut değişimler bilim insanlarının yaptıkları tahminlerden daha hızlı yaşanmaktadır. Çünkü iklimi oluşturan bir etkenin değişimi diğer tüm etkenlerin de değişimine neden olmaktadır.

Bu değişimlerin bir örneği de şudur: Atmosferdeki karbondioksit miktarının artması sıcaklığın da artmasına neden oluyor, artan sıcaklık ise Kuzey Yarım Küredeki donmuş toprak parçalarının  erimesine ve bunun sonucunda  yaşanacak  felaketlerin yaklaşmasına sebep oluyor.

Tüm bu değişimlerin oluşmasında önemli bir etken olan donmuş toprak parçalarına permafrost denir. Bu toprak içerisinde buzla karışık karbondioksit ve metan donmuş halde bulunur. Metan karbondioksitten yaklaşık olarak 25 kat daha tehlikeli bir sera gazıdır. Yüksek enlemli bölgelerde uzun bir süre 0 °C  altında kalan permafrostlar özellikle Alaska, Kanada ve Sibirya’da bulunur. Kuzey Yarım Kürenin dörtte birine yakın bir yüzey alanını oluşturur. Kalınlığı bölgenin iklim koşullarına göre birkaç metreden birkaç yüz metreye kadar değişir. İçeriği karbon bakımından çok zengindir, öyle ki  Dünya’da  permafrostlarda bulunan karbon oranı atmosferdekinin yaklaşık 2 katı kadardır. Permafrostlar eridiğinde atmosfere yüksek oranda karbondioksit ve metan gazı salınır.

Oxford Üniversitesi – Yer bilimleri bölümünden  bilim insanları; Sibirya’da mağaralardaki sarkıt ve dikitler üzerine çalışmışlardır. Bu sarkıt ve dikitleri üstlerindeki permafrost tabakasının erimesi oluşturur. Bunların kalınlıklarını ölçerek  permafrost tabakasındaki 500.000 senelik değişimlerini tespit etmişlerdir. Buna göre  gezegenimizde küresel sıcaklığın hangi dönemlerde arttığı ya da  azaldığı, permafrostların hangi sıcaklıklarda donduğu ve eridiği tespit edilmiştir. Bu çalışmadan elde edilen sonuç:  400.000 yıl önce Dünya’nın sıcaklığı Endüstri öncesi dönemdeki sıcaklıktan 1.5 °C  fazlaydı ve bu sıcaklık permafrostların kısmen erimesine neden olmuştu.

Şu anda küresel sıcaklık Endüstri Devrimi öncesi değerine göre yaklaşık 0.75 °C daha fazladır. Artan sıcaklıkla beraber Kuzey yarım küredeki bu donmuş toprak parçaları erimeye başlamıştır;  fakat asıl tehlike yakın zamanda bundan daha sıcak  olacak  bir Dünya’da meydana gelecektir.  IPCC (Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli) ‘nin yaptığı iyimser senaryo setlerine göre;  Dünyanın sıcaklığının bu yüz yılın sonlarına doğru 1.1°C    ila 4  °C  arası  artması bekleniyor, bu da normalde sürekli donmuş halde bulunan bu toprak parçalarının geniş oranda erimesi ve yüz milyarlarca ton karbondioksit ve metan gazının atmosfere salınması anlamına geliyor. Erime başlarda çok büyük etkiler  yaratmayabilir,  ancak zaman geçtikçe atmosferdeki karbondioksit oranındaki aşırı miktardaki artış sera etkisini hızlandıracak ve küresel sıcaklık şu anda olduğundan daha hızlı artacaktır.

Sıcaklıkların zaten normalin üstünde seyrettiği gezegenimizde pek çok iklim sorunu yaşanıyor ve iklimdeki geri beslemeler ile tüm sorunlar birbirini tetikliyor. Bu yüzyılın sonuna doğru iklimdeki dengenin tamamıyla bozulması ve tüm bu değişimlerin milyonlarca yılda değil, bu kadar kısa bir süreçte gerçekleşecek olması Dünya’yı geri dönüşü olmayacak bir yola sürükleyecektir.  Tüm bunların engellenebilmesi ve yaşanabilecek felaketlerin en aza indirgenmesi için küresel çapta tedbirlerin acilen alınması gerekiyor.  Bundan 1.5 °C  daha sıcak bir Dünya’da her şey için çok geç olabilir…

 

Belkıs Gökbulut
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Çalışma Grubu