Ana Sayfa Blog Sayfa 4380

Newroz Piroz Be! Bayramımız Kutlu Olsun!

Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözüm süreci için vereceği tarihi mesaj nedeniyle Türk ve dünya basını Diyarbakır Nevruzu’na kilitlenirken, halk geceden Nevruz alanına akın etti. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ile BDP’nin birlikte organize ettiği  “Newroz Amed 2013” programında uluslararası katılımcılar ile birlikte iki milyon kişinin yer alacağı tahmin ediliyor.

Bugün yakılacak newroz ateşinin 30 yılı aşkın süren iç savaşı sona erdirip barışı filizlendireceği inancı hakim

Abdullah Öcalan’ın Öcalan’ın tarihi çağrısını içeren mektup 5 sayfa. Mektup, MİT ve bakanlık üzerinden BDP’ye ulaştırıldı. Mektubun okunmasıyla, 3 basamaklı yol haritasının ilk basamağına resmen adım atılmış olacak. Öcalan, süreçle ilgili detayları ve görüşlerini paylaştıktan sonra PKK’ya net mesaj verecek: Hemen çatışmasızlık ilan edin. Çatışmasızlığın ilanıyla birlikte Türkiye’deki 4 bine yakın PKK’lının sınır dışına çekilmesi de başlayacak. Bu sürecin fazla uzamadan 3 ay içinde tamamlanması istenecek. Mektup iki BDP’li tarafından hem Türkçe hem Kürtçe okunacak. Nevruz töreninde mektubu okuyacak kişilerin, son İmralı görüşmesine giden üç isimden ikisi olduğu dile getiriliyor. Son görüşmeye BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve milletvekilleri Pervin Buldan ile Sırrı Süreyya Önder gitmişti. Kürtçe metni Pervin Buldan’ın okuması bekleniyor.

BDP ve DTK organizatörlüğünde “Öcalan’a özgürlük, Kürt halkına Statü” sloganıyla kutlanacak olan 2013 Diyarbakır Nevruzu’na saatler kala, Türkiye’nin her yerinden binlerce kişi kente akın etti. Yüzlerce kişi geceden Nevruz alanına giderek önceden yerini aldı.

Dünyanın her yerinden yoğun ilgi olan tarihi kutlamaya basının ilgisi ise üst düzeyde. Yoğun katılım nedeniyle protokol platformunun kapasitesi ek inşaatlarla iki katına çıkartılırken, basın mensuplarının rahat çalışabilmesi için özel bir alan ayrıldı ve bu alanın iç güvenliği için 150 özel personel görevlendirildi.

Diyarbakır’daki kutlamaya Türkiye’nin yanı sıra Federal Kürdistan bölgesi, İran, Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinden siyasetçi, meslek odaları, sivil toplum örgütleri, sendika ve sanatçılar katılacak.

Sabah saat 07.00’da Bağlar, Sur, Kayapınar ve Yenişehir ilçelerinde belirlenen 39 ana noktadan araçlar ring şeklinde saat 12.00’ye kadar Nevruz alanına sefer yapacak. Tarihi Nevruz için çevre ilçe ve illerden gelen binlerce kişi 6 ayrı noktadan yürüyüşle miting alanına giriş yapacak. Çevre il ve ilçelerden gelenler sabah saatlerinde Zümrüt Evleri Kavşağı, Halk Kavşağı, Şato Park’ın bulunduğu ana cadde, karayolları 75’inci yolunda bulunan Diyarbakır Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Hamravat Evleri Araç Muayene İstasyonu ve Hamravat Evleri Zana İnşaat’ın bulunduğu noktalarda toplanarak Nevruz alanına yürüyüşe geçti. Aralarında BDP ve DTK Eş Başkanları, milletvekilleri, Kuzey Irak, Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinden gelen konukların da yer aldığı grup ise, Hamravat Evleri Zana İnşaat önünden saat 09.00’da yürüyüşe geçecek.

Gelişmeleri anbean aktarmaya devam edeceğiz

(Yeşil Gazete, Bianet, Agos, T24, Radikal)

 

Avrupa’da arılara yine rahat yok!

The Guardian’da Damian Carrington imzasıyla yayımlanan haberi, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Bora Kabatepe‘nin çevirisiyle sunuyoruz. 

***

Avrupa Komisyonu’nun neonicotinoid türü zehirleri yasaklama önerisi çoğunluğun desteğini alamamasına rağmen, temyiz mahkemesi tasarıyı yürürlüğe koyabilir.

Arılara ciddi zarar verdiği düşünülen ve dünya üzerinde en sık kullanılan tarım zehirlerinden birisi olan neonicotinoidlere Avrupa çapında yasak getirme denemesi başarısız oldu.

Avrupa Komisyonu, Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu (EFSA) tarafından kullanımının “kabul edilemez” riskler taşıdığı açıklanan neonictoinodlere iki sene boyunca yasak getirilmesini önerdi, ancak Birleşik Krallık ve Almanya gibi büyük ülkeler tasarıyı cuma günkü (15 Mart 2013) oylamada desteklemediler.

Bu sonuç çevre aktivistlerini, bilim insanlarını ve bazı politikacıları büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.

“Britanya ve Almanya, endüstrinin lobi faaliyetlerine yenik düşerek arıları öldüren tarım zehirlerini yasaklamayı kabul etmedi” diyor Avaaz’dan Iain Keith. “Bugünkü oylama bilim insanlarının ve kamuoyunun yüzüne tokat gibi çarparak, gıdamızın geleceği için çok kritik bir role sahip arıların üzerinde dolaşan kimyasal kıyameti devam ettiriyor.”

Milyar dolarlık neonicotinoid pazarını domine eden kimyasal devleri Bayer ve Syngenta ise rahatlamış durumda. Syngenta yöneticilerinden John Atkin yaptığı açıklamada “Üye ülkeler Avrupa Komisyonu’nun utanç verici seviyede politik olan bu önerisini kabul etmedikleri için mutluyuz. Bu çok faydalı ekin koruyucu teknolojisinin kullanımının yasaklanması, arıların sağlığına hiçbir şekilde olumlu etki etmeyecekti” dedi.

Şirketini “sorumlu bir vatandaş şirket” olarak tanımlayan bir Bayer sözcüsü ise “Avrupa Komisyonu orantılılık prensibi üzerinde hiç düşünmeden, ihtiyat prensibi üzerine fazla eğilmişti” sözleriyle karardan memnuniyetini bildirdi.

Birleşik Krallık Çevre, Gıda ve Kırsal Sorunlar Departmanı’ndan bir sözcü ise ülkesinin kararını savunarak “Arıların sağlığı tabii ki çok öneml, ancak kararlar net bilimsel verilere göre verilmelidir ve böylesi durumlarda aceleci davranmak hem arılar hem gıda üretimi üzerinde hiç tahmin edilmeyen sorunlara yol açabilir. Biz Avrupa Birliği’nin önerilerini reddetmiyoruz. Sadece şu an her iki yönde de karar bildirecek kadar bilimsel kanıta sahip değiliz.”

Ancak neonicotinoidlerin arılar üzerinde zararlı olduğunu gösteren en önemli çalışmalardan birini yöneten Stirling Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr.Dave Goulson, Guardian’a verdiği demeçte “EFSA’nın bağımsız araştırmacıları altı ay boyunca kanıtları inceleyip kabul edilemez seviyede riskler olduğunu kabul etmişti. EFSA’nın yanısıra üreticiler haricindeki hemen hemen herkes bu tür tarım zehirlerinin ilk aşamada yeterli teste tabi tutulmadığını kabul edilyor. Ancak politikacılar bunların hepsini görmezden geliyor” dedi.

Küresel gıda arzının dörtte üçü arı ve diğer böceklerin sağladığı tozlaşmaya bağlı olduğundan hastalık, doğal yaşam alanı kaybı ve tarım zehiri etkileri nedeniyle arı nüfusunun azalması ciddi endişelere yol açıyor.

Çevre aktivistleri arılar ve onlara bağlı tozlaşma sürecinin kaybı nedeniyle yaşanacak zararların tarım süreçlerini etkileyebilecek diğer tüm etkilerden daha büyük olduğunu ileri sürüyorlar. Oylamadan önceki Çarşamba yayınlanan anket sonuçlarına göre İngiltere nüfusunun dörtte üçü yasağı desteklerken, Avaaz Avrupa çapında yaptığı kampanyalarda 2.5 milyon imzaya ulaşmıştı.

Avrupa Komisyonu’nun önerisi üç neonicotinoidin mısır, kolza, elma, havuç, çilek ve diğer birçok çiçekli bitki üzerinden kullanımının 2 sene boyunca yasaklanması, süreç sonunda da etkilerin tekrar incelenmesini yönündeydi.

Fransa, Almanya, İtalya ve Slovenya gibi ülkeler zehirleri geçmişte askıya almış olsa da öneri kabul edilseydi yasak 27 üye ülkede birden buygulanacaktı. Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda ve Polonya büyük tarım ekonomilerine sahip ülkeler tasarıyı kabul ederken, Birleşik Krallık ve Almanya çekimser kaldı. Macaristan ve Romanya ise yasağa karşı çıkan ülkeler arasında başı çekti.

 

Bir Avaaz üyesi Avrupa Birliği ülkelerinin neonicotinoid kullanımını yasaklaması için gerçekleştirilen bir gösteride şişme bir arının yanında pankart taşırken Fotoğraf: Eric Vidal/Reuters

 

 

 

Ancak tasarının Avrupa Komisyonu tarafından temyiz mahkemesine götürülmesi durumunda yürürlülüğe koyulması da ihtimal dahilinde. Cuma üye ülkelerin gıda zinciri ve hayvan sağlığı uzmanlarının gerçekleştirdiği oylamada 13 evet oyuna karşılık 5 çekimser ve 9 karşıt oy çıkmış ve çoğunluk sağlanamamıştı.

Aynı sallantılı durumun temyiz mahkemesinde gerçekleşmesi Avrupa Komisyonu’nun kararı kabul edilmeye zorlaması anlamına gelebilir. Guardian’a yapılan bir açıklamada “Üye ülkeler bir karara varmak istemediklerinde, bunu komisyon yapar. Aynı genetiği değiştirilmiş organizmalara izin verirken olduğu gibi” dendi.

Komisyon yetkilileri “Komisyon üye ülkelerin tasarı karşısındaki görüşlerini dikkate alır ancak kararlı ve orantılı bir şekilde uygulanacak yasama süreçlerine de bağlı kalır” dedi. Komisyonun bu hafta içerisinde temyize mi gideceğini yoksa tasarıyı gözden mi geçireceğini açıklaması bekleniyor.

Belçika Yeşiller Partisi vekili Bart Staes, “Bu karara bağlanmayan oylama sonucu neonicotinoid yasağının yakın bir zamanda uygulanabileceği konusundaki umutlarımızı yüksek tutuyor. Tereddütte olan tüm ülkelere sesleniyor ve kimyasal firmaların lobi faaliyetlerine kulak asmamaları konusunda uyarıyoruz”

Geçtiğimiz sene yapılan bir dizi güvenilir bilimsel araştırma neonicotinoidleri kraliçe arıların sayısının azalmasından, polen toplama yolculuğundan dönemeyen “yok olan arılar” sorununa kadar birçok sorunla giderek daha güçlü bir şekilde ilişkilendirmişti.

Birleşik Krallık çevre sekreteri Owen Paterson, çevreci bir selefinden gelen ağır eleştirilere maruz kaldı. John Gummer ismiyle çevre sekreterliği yapmış olan Lord Deben, “Eğer ihtiyat ilkesinin kararlarımızı yönlendirmesi gereken tek bir konu varsa o da neonicotinoidlerin kullanımıdır. Arılar ekinlerimiz için onlar adına risk alamayacağımız kadar önemli.”

Paterson Şubat ayında yaptığı açıklamada “Ben Avrupa Komisyonu’ndan acele etmek yerine saha çalışmalarının sonuçları belli olana kadar beklemelerini rica ettim” demişti. Ancak sonuçlar 15 Mart’ta gerçekleştirilen toplantıya yetiştirilemedi çünkü saha deneylerine neonicotinoid bulaşması nedeniyle gölge düştü. Defra’nın bilim insanı Prof.Dr. Ian Boyd: “Kontrol tarlasındaki polenlerde ve nektarlarda dahi neonicotinoid kalıntıları vardı” dedi. (Ç.N.: Saha deneylerinde neonicotinoid bulunmayan tarlalardaki arılar ile zehirlenmiş bölgelerdeki arıların davranışlarının ve sağlıklarının karışlatırılması planlanıyordu. Ancak dünyada en çok kullanılan tarım zehiri olduğu için üzerinde neonicotinoid bulunmayan bir tarla bulmak mümkün olmadı ve sonuçlar hala yayınlanmadı.)

Birleşik Krallık parlementosunda görüşülmekte olan bir dosyada mevcut neonicotinoid mevzuatı ile ilgili uzun bir ihmaller listesi sunulmuştu. Şu anda kullanımına izin verilen neonicotinodilerin sadece bal arıları üzerindeki etkisi incelenmiş olmasına rağmen tozlaşmanın %90’ı güveler, kelebekler, sinekler ve diğer arılar tarafından gerçekleştiriliyor. Mevzuattaki bir diğer açık da izin aşamasındaki testlerin sadece püskürtme zehirlerle gerçekleştirilmesine rağmen bugünkü kullanımının tohumun ilaçlanmasından başlayan ve tüm bitkiye yayılmasını sağlayan sistematik ilaçlama olmasından kaynaklanıyor.

Bir değişikliğe ihtiyaç olmadığını açıklayan Ulusal Çiftçiler Sendikası bile “Mevcut böcek zehirlerinin arılar üzerine taşıdığı riskleri araştıran mevzuatlar sistematik zehirlemeler için tasarlanmamıştı.” diyerek açığı kabul ediyor. Yine de cuma günü sendikadan Chris Hartfield ağzından yaptıkları açıklamada “Elimizdeki mevcut kanıtlara baktığımızda tasarının orantısız bir müdahale önerdiği kanısındaki görüşümüzü koruyoruz” demişlerdi.

 

Editörün notu: Tarımda böceklerle ve otlarla “mücadele” etmek için kullanılan ve Türkiye’de “tarım ilacı” olarak adlandırılagelen kimyasal bileşenleri, Yeşil Gazete olarak “tarım zehiri” olarak isimlendiriyoruz.


Yeşil Gazete için çeviren: Bora Kabatepe

Yazının özgün hali (ingilizce) için tıklayınız.

(The Guardian, Yeşil Gazete)

 

 

Fikir Sahibi Damaklar’dan “Haksız rekabeti durdurun!” çağrısı

Slow Food Fikir Sahibi Damaklar, internette başlattıkları imza kampanyasıyla “süt ve yemde haksız rekabete izin vermeyin!” çağrısı yaptı.

Gıda güvenliğini sağlamak için üreticinin geleceğinin güvence altına alınmasının zorunlu olduğunu belirten Fikir Sahibi Damaklar, gıda adaletinin başlangıç noktasının üreticiye adil davranmak olduğunun altını çiziyor.

Fikir Sahibi Damaklar’a göre sorun, “gerçek” üreticinin sanayi karşısında korunmuyor olması.

 

 

Kampanyayı düzenleyenlerin Başbakanlık Rekabet Kurumu, Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER), Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Tüketici Bilincini Geliştirme Derneği (TÜBİDER)’ne yönelik olarak kaleme aldığı mektupta da Ali Ekber Yıldırım’ın Dünya gazetesinde 19 Mart tarihinde yayımladığı “Süt sanayiicilerinin yem oyunu..” başlıklı yazının, durumun vehametini ortaya koyduğu belirtiliyor.

Söz konusu yazısında Yıldırım “…yem fiyatlarındaki yükselmeyi üretimi olan çiğ sütün fiyatına yansıtamayan üreticinin, sanayiici ile bir takas yoluna gitmesi kısa sürede çiğ süt üreticisini sanayiciye bağımlı hale getireceğini” belirtmişti.

İmza kampanyasına şu adresten ulaşılabilir.

 

(Yeşil Gazete)


Nevruz’dan Newroz’a…- Aydın Engin

Bugün Nevruz…

Yok Nevroz…

Hayır Newroz… Evet, evet bugün Newroz !..

Bu yazının şu ilk üç satırı son 30 (belki 90) yılın tarihidir ve o tarihi pek güzel anlatır. Günlerdir konuştuğumuz ve günlerce konuşacağımız barış’ın ne olup ne olmayacağının da ipuçlarını verir.

Washington ya da Show TV yazıp Newroz yazılamayan, yazılırsa suç işlenmiş sayılan ve yazdığı için sahiden de yurttaşlarını hapis cezasına çarptıran bir ülkeden söz ediyorum.

Dilerseniz Roboski’nin adının neden Uludere olduğunu sorarak da 90 yılın tarihine ulaşabilirsiniz.

Hatta Ahmet Türk’ün soyadına bakarak da…

Dersim vilayetinden Tunceli iline giden süreçler de sizi aynı yere taşır.

İlkokullardaki alfabenin sayfalarını karıştırırsanız da görebilirsiniz. Hep Ali top atar ve Ali topu tutar. Ali Şeyhmuz’a, Şeyhmuz Stelyo’ya, Stelyo Tamar’a, Tamar Jiyan’a, Jiyan Tasula’ya, Tasula Garbis’e, Garbis de Ali’ye topu atmaz.

*    *    *

Barış’tan ne anlaşılması gerektiği üstüne bir Tırmık yazacaktım. Anayasa’daki yurttaşlık tanımında etnik vurgu bulunmamasına, eşit haklı yurttaşlığa, yerel yönetimlerin gücünün artırılıp Ankara’nın ezici basıncının kırılmasına filan değinecektim. Ancak bu adımlar atılırsa sahici bir barıştan söz edebiliriz filan diyecektim.

Vazgeçtim.

Newroz’un çekinmeden w ile yazıldığı…

Şırnak’tan aşağıya, sınıra doğru gidildiğinde Roboski’ye varılan…

Çelebi arkadaşım, Kasr-ı Kanco’da doğup büyümüş Ahmet’in soyadının dalga geçercesine Türk konmadığı…

1938’de Dersim dereleri kan rengi aktıktan sonra oralara Tunceli denince  o kan akan derelerin de tarihten silineceğini sananların egemen olmadığı…

“Ali topu bana at” diyenin adının Şeyhmuz ya da Stelyo ya da Tamar ya da Jiyan ya da Tasula ya da Garbis olduğu; Ali’nin de topu sahiden onlara attığı…

…Bir ülkede barış zaten olur ya da o ülkede barış ancak o zaman olur.

Uzun uzun niye yazayım ki…

Derdimi pek güzel anlattım…

Aydın Engin – www.t24.com.tr

Newroz deyince? – Kemal Bülbül

Bayramlar, efsaneler, destanlar, söylenceler, mitoloji… Toplumların, halkların yaşamında ortak kutsal değerlerdir.

Lakin Newroz tüm bunlardan da öte efsanevi, destansı ve bir bayramdan daha fazla bir şey! Mitolojik bir söylenceyi, masalsı bir durumu aşıp halkların yaşamında belirleyici olan bir hakikat. Öyle ki Ortadoğu halkları, inanç grupları için Newroz bir dönüm noktası, varlık gerekçesidir.

Çocukluğumun bir bölümü Malatya Arguvan’a bağlı bir Türkmen Alevi köyü olan Xalpuz’da geçti. Karlar erimeye başlayıp zaman bahara yüz tutanda biz navruza giderdik. Navruz derdi Türkmen komşularımız. Navruz bir kır çiçeğidir. Aklımda hafif sarımsı, maviye çalan renkleri kalmış. Toprağı kazmak için ucu sivriltilmiş değneklerimizi alır, anacanların hazırladığı içinde ekmek ve muhtemelen yağ, kaymak, çökelik bulunan çıkınları belimize bağlar, vururduk dağ, bayır, kır, yamaç demeden gezip navruz ve çiğdem aramaya… Yağ, kaymak, çökelik öyle her zaman ikram edilmezdi. Navruz’a mahsustu bu ikram. Dizgininden boşanmış yılkı atları gibi koşardık. Arkadaşlardan biri sevinç dolu sesiyle bağırırdı “Aha bir navruz buldum!!!” Bu çocukça coşku içinde navruz bulmak hazine bulmak gibi bir şeydi. Bir tane bulunmuşsa gerisi gelirdi. Navruzla, çiğdem birbirine yakın olurdu. Ucu sivri değneğimizle kökünü eşeler çıkarırdık. Bizim çocuksu coşkumuz mu daha yoğundu? Kırların, bayırların, dağların, tepelerin baharla buluşan coşkusu mu? Bilinmez ama biz çocuklar doğa gibiydik, doğa da bayram sevinci yaşaya bir çocuk gibi… Newroz denince aklıma çocukluğum gelir!..

O zamanlar nereden bilirdim büyüklerimizin Sultan Nevruz Cemi yaptığını! Biz çocuklar doğanın bize bahşettiği navruz çiçeği coşkusunu yaşarken meğer büyüklerimiz de Navruz Sultan Cemi coşkusunu yaşarmış! Newroz deyince aklıma Sultan Nevruz Cemi gelir!..

Beşinci sınıftayken Malatya’ya taşındık. Bir gün Taştepe mahallesindeki amcamlara gitmiştik. Çocuklarla oyun oynamak için mahallenin arkasındaki tepeye çıktık. Tepede bir su deposu var ve deponun üstünde bir yazı!.. “Kurdara azadi” yazının altında da “Kawa” yazıyor. Duvarlarda çok slogan okumuştum ama böylesini ilk defa görüyordum. Yazıyı heceleyerek okudum! “Kurdara”nın “Kürtlere” demek olduğunu anladım ama gerisini anlayamadım! Hele bu “Kawa” ne demek? İtiraf edeyim “Kawa”nın Demirci Kawa’dan gelen siyasi bir hareketin adı olduğunu, Demirci Kawa’nın kim olduğunu Akçadağ Öğretmen Lisesi’nde okulumuza sürgün gelen ve “Apocular” denen gruptaki bir arkadaştan öğrendim. Newroz deyince aklıma Demirci Kawa ve lisede Kawa’nın kim olduğunu bana öğreten okul arkadaşım gelir!..

Lisedeki okul arkadaşım Dersimliydi. Newroz deyince aklıma Dersim gelir. Dersim deyince de Mazlum Doğan gelir… Mazlum Doğan Newroz’u efsaneden, söylenceden gerçeğe dönüştüren destanın adıdır. Bu değerlere inananların duygu ve düşünce dünyasında birçok imge oluşabilir. Ama benim duygu dünyamda 12 Eylül faşizminin zulüm karanlığında Diyarbakır Zindanı’nı aydınlatan üç kibrit cemde uyandırılan çerağ gibidir. “Çerağ uyandırmak” cemdeki hizmetlerden biridir. Çerağ, hakikatin, yaşamın kaynağı olan ışığın, nurun sembolüdür. Nurlanmak, aydınlanmak, yaşamın kaynağı olan nura saygı duymak anlamında cem başlarken “Uyandırılır” cem birlendiğinde ise “Sır edilir.” Sanki Mazlum Doğan, zulmün efendileri tarafından karanlığa boğulan yaşamı aydınlatmak, nurlandırmak, yaşamın kaynağından kopmadığını, insanlığı yaşamın kaynağına davet ettiğini ifade etmek amacıyla “Üç kibrit” yakmış/ Çerağ uyandırmış ve “Sırlamıştır.” Bu gün milyonlarca insan bir destandan, bayramdan daha ötesini yaşamanın coşkusuyla meydanları dolduruyorsa bunun nedeni Newroz’a anlamını veren Mazlum Doğan’ın üç kibrit eylemidir. Mazlum Doğan siyasal bilincini tarihi hakikatlerden almış ve binlerce yıllık bir söylenceyi yaşamsallaştırmıştır. Newroz demek Mazlum Doğan demektir!

Ve 2013 Newrozu’nun şafağında, onca katliam, can kaybı, sürgün, işkence, zindan, acı keder, gözyaşından sonra “Toplumsal barış umudu” doğduysa bu umudu Türkiye için yaşanabilir hale getirmenin yolu Kemal Pir ve Haki Karer’i anlamaktır. Kemal Pir ile Haki Karer yaşamı ve eylemiyle Türkiye halklarını barışta, eşitlikte, özgürlükte buluşturacak simgedir.

Newroz deyince? Aklıma, doğa kadar coşkulu çocuklar, çocuklar kadar coşkulu doğa ve Mazlum Doğan gelir…

Yarın Newroz… Doğanın tüm renklerini bezenerek alanları dolduran kadınların, genç kızların, doğa kadar coşkun çocukların ve barış umudunun ışığı yüzüne akseden insanların yüzüne bakın… Mazlum Doğan’ın ışığını göreceksiniz!..

Nevruz kutlu olsun!.. Newroz piroz be!..

Kemal Bülbül – Özgür Gündem

DHKP-C saldırıları üstlendi

DHKP-C, dün akşam saatlerinde Adalet Bakanlığı ve AKP Genel Merkezi’ne yapılan saldırıları üstlendiğini açıkladı.

Örgüte yakın internet sitesinde yapılan açıklamada “Adaletsizliğin sembolü olan Adalet Bakanlığı ve halk düşmanı kararların alındığı AKP’nin Ankara’daki Genel Merkez karargâhı savaşçılarımız tarafından vurulmuştur” denildi.

“Adalet Bakanlığı ve AKP Genel Merkezi’nin Türkiye’nin Başkenti Ankara’nın göbeğinde en iyi korunan binalar” olduğu belirtilen açıklamada, eylemlerin özellikle personelin kalmadığı geç bir saat seçilerek yapıldığı belirtildi.

Açıklamada şu satırlar da yer aldı:

Her iki eylemimizde de düşman cephesinden polis, herhangi bir AKP’li ya da kurum çalışanı hedeflenmemiştir.

Hedef olarak; Adaletsizliğin sembolü olan Adalet Bakanlığı ve halk düşmanı kararların alındığı AKP’nin Genel Merkez karargâhı olan iki kurum alınmıştır.

Bütün hassasiyetimize rağmen Adalet Bakanlığı’na yönelik yapılan eylemde kurum çalışanı bir kişinin eşinin hafif yaralandığı söylenmektedir.

Elimizde olmadan neden olduğumuz bu hafif yaralanmadan dolayı yaralanan kişi ve ailesinden özür dileyerek, geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

(T24)

 

Benzema, “Kimse bana fransız ulusal marşını söyletemez”

Maçlarda Fransız Milli Marşı okumadığı için ülkede eleştirilerin hedefi olan Cezayir kökenli futbolcu Benzema, “Bana kimse Fransa ulusal marşı Marseillaise’ı söyletemez” dedi.

Cezayir asıllı Benzema (solda) ve Fas asıllı Samir Nasri bir milli maç öncesinde her zaman olduğu gibi yine milli marşa eşlik etmiyorlar

2014 Dünya Kupası Elemeleri’nde Gürcistan ve İspanya ile çok kritik iki karşılaşmaya çıkacak Fransa’da, tartışmaların odak noktası Karim Benzema. Cezayir kökenli Real Madridli futbolcu; milli maçlar öncesi ulusal marşı söylemediği için eleştiriliyor.

25 yaşındaki futbolcu buna karşın, kamuoyundan yükselen hainlik suçlamalarını kabul etmiyor.

Fransa’da bir radyo programına bağlanan Karim Benzema, kimsenin kendisini ulusal marşı söylemeye zorlamayacağını dile getirdi.

“Milli takımı seviyorum. Fransa adına oynamak bir hayal. Ancak insanlar bunu nasıl problem haline getiriyor anlamıyorum. Bana kimse marş söylemem için baskı yapamaz” ifadelerini kullanan Benzema, daha önce Zinedine Zidane’ın da milli marşı söylemediğini hatırlattı.

Benzema, “Maça gelen bazı taraftarlar da marşı söylemiyor. Marştan daha önemlisi, birlik olmak” diye konuştu.

 

 

Avrupa Güneş Ödülleri için başvurular başladı!

Avrupa Yenilenebilir Enerji Birliği EUROSOLAR’ın 2009’dan beri düzenlediği Avrupa Güneş Ödülleri için başvurular başladı.

Yenilenebilir Enerjilerin yaratıcı, yenilikçi olarak uygulamalarını çeşitli kategorilerde  ödüllendiren Avrupa Güneş Ödülü için hayata geçmiş ve sonuçları alınmış çalışmalar ve projelerin başvurması bekleniyor.

Başvuru formunu göndermek için son tarih 30 Mayıs 2013. Form bu adresten indirilebiliyor. Doldurulmuş formların gönderilmesi gereken eposta adresi ise [email protected]

Avrupa Güneş Ödülleri, yenilikçi ve özgün uygulamalarla güneş enerjisinden yararlanan kurum ve gruplara veriliyor.

2012 ödüllerini “Kentler, Belediyeler, Bölge Konseyleri, Kamu Hizmet Birimleri Kategorisi”nde Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’deki Karlovac ve Krapina-Zagorje Kasabaları, “Yenilenebilir Enerji Tesisleri Sahipleri veya İşletmecileri Kategorisi”nde İsviçreli Umwelt Arena AG şirketi, Yerel ve Bölgesel Birlikler/Organizasyonlar Kategorisi’nde İspanya’dan Som Energi, “Güneş Mimarisi ve Şehir Planlaması Kategorisi”nde ise Architect Silvio d’Ascia (İtalya ve Fransa) kazanmıştı.

2012 ödüllerinde “Bireysel Katkı Özel Başarı Ödülü” ise Avusturya’dan Franz Niessler’e gitmişti.

 

Ödüller, Avrupa çapında yenilenebilir enerji konusunda uzman bir jüri heyeti tarafından seçiliyor. Jüride EUROSOLAR Türkiye’nin kurucusu Tanay Sıdkı Uyar da var.

Ödül hakkında detaylı bilgiye şu adresten ulaşılabilinir.

 

(Yeşil Gazete)


Türkiyeli LGBT’lerin Adalet Mücadelesi Kadıköy Yeşil Ev’de

Kadıköy Yeşil Ev bu Cuma akşamı 19:00’da Türkiye’li iki aktivistin kendi deneyimleri ve bilgi birikimlerini aktaracakları bir söyleşiye ev sahipliği yapıyor.

İstanbul Toplumsal Cinsiyet ve LGBT Çalışma Grubu ve  Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Kadıköy İlçe Örgütü tarafından düzenlenen “Türkiyeli LGBT’lerib Adalet Mücadelesi” söyleşisinde vicdani retçi LGBT aktivisti Mehmet Tarhan ile SPoD alan koordinatörü Sezen Yalçın, LGBT’lerin yaşadığı hukuksal sorunları, bu sorunları çözüme ulaştırmak adına atılan adımları etkinliğe katılacak kişilerle paylaşacaklar.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin 16 Mart’ta Cezayir Toplantı Salonu’nda duyurduğu 4A kampanyası kapsamında gerçekleşecek söyleşi ile ilgili ayrıntılı bilgiye facebook sayfası üzerinden de ulaşmak mümkün.

SUNUMLAR

SEZEN YALÇIN

SPoD Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği Hukuk ve Adalete Erişim Alan Koordinatörü.

MEHMET TARHAN

Vicdani retçi, LGBT aktivisti.

Zorunlu askerlik hizmetini reddettiğini ilk kez 27 Ekim 2001 tarihinde kamuoyuna ilan etmiştir. Mehmet Tarhan halen askerlik hizmetini reddetmeye, “devlet” ise bu hakkı tanımamaya devam etmektedir. Tarhan, Anti-militarist hareket ve LGBTT Hareketi’nde aktif olarak çalışmaya devam ediyor.

Türkiyeli LGBT’lerin Adalet Mücadelesi
Kadıköy Yeşil Ev – 22 Mart Cuma 19:00
Bahariye Cad. Kırtasiyeci Sok. Çandarlıoğlu Apt.
Kadıköy / İstanbul 

(Yeşil Gazete)

Tekirdağ’da tutuklular kitap okuma hakkı için açlık grevinde

Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishanesinde tutukluklar diledikleri kadar kitap okuyabilme haklarına yeniden kavuşabilmek için açlık grevine başladılar.

Geçtiğimiz hafta içinde Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishanesinde hücrelerde kişi başına 10 kitaptan fazlasının bulundurulmasının yasaklanmış, bu yasak uyarınca da Cuma günü zorla hücrelere girilmiş ve tutuklular darp edilerek kitaplara el konulmuştu. Kitaplarına el konulan tüm siyasi tutuklular bunun üzerine açlık grevine başladı. Greve sadece Tekirdağ 1 No’lu  F Tipi Hapishanesinde PKK dava tutuklularının katılmadığı gelen haberler arasında.

İHD’den Faks eylemi

Bu gelişmeler üzerine İnsan Hakları Derneği (İHD) Cezaevi Komisyonu bir açıklama yayınladı. Bu durumu protesto etmek için 20 Mart (Bugün) saat 13:00’^de İstiklal Caddesi üzerindeki Galatasaray Meydan’ında bir faks eylemi düzenleneceğinin belirtildiği açıklamada;

“Bu uygulama bir hak ihlalidir. Biz insan hakları savunucuları bu duruma ilişkin yetkililere göndereceğimiz fakslarla uyarımızı yapacağız, tepkimizi ifade edeceğiz.

Yazarlar, yayınevleri başta olmak üzere sanatçı, aydın, akademisyen, tutuklu- hükümlü aileleri ve duyarlı tüm kamuoyunu faks eylemimize katılmaya çağırıyoruz.” denildi.

Cezaevlerine kitap göndermek için Deli Dalgalar

Deli Dalgalar insiyatifi her yıl cezaevlerindekiler için kampanyalar düzenliyor

Öte yandan elinizde bulunan ya da cezaevlerinde yatan insanların okuması için göndermeyi düşündüğünüz kitapları en kısa zamanda tutuklu ve hükümlülere ulaştırmak için bir internet sitesi bulunuyor.

Deli Dalgalar internet sitesi 2013 yılında cezaevlerindekilere ulaştırmak üzere bir kitap kampanyası düzenliyor.

Kitap teslim edilebilecek adresler, ilgili kişilerin iletişim bilgileri ve detaylar için delidalgalar.com/

(Yeşil Gazete)