Ana Sayfa Blog Sayfa 3593

Mars’ta “yine” su bulundu!

Öncelikle Mars hakkında neler bildiğimizi gözden geçirelim:

  • Mars, Güneş’ten bizim uzaklığımızın 1.5 katı uzaklıktadır.
  • Mars’ın ortalama yüzey sıcaklığı -60 santigrad derece civarındadır.
  • Mars’ta bizde olduğu gibi mevsimler vardır.
  • Mars’ta yazın sıcaklık 30 santigrad derece civarına kadar yükselebilir.
  • Sıcaklık farkının bu denli yüksek olmasının  sebebi Mars’ın atmosferinin bizim atmosferimizden 150 kat daha ince olmasıdır.
  • Mars’ın kutupları da aynı Dünya’nın kutupları gibi buzla kaplıdır.
  • Mars’ın kuzey kutbu su buzu, güney kutbu da su buzu ile karbondioksit buzu karışımıdır.

Bu bilgilerin tamamını buradan teleskoplarla Mars’a bakarak elde ediyoruz ve bu bilgilerin hiçbiri yeni elde edilmiş bilgiler değildir. Ne yazık ki liselerimizde (sadece bizim ülkemizde değil neredeyse tüm dünyada) ciddi bir astronomi dersi okutulmadığından gayet kolayca elde edilebilecek bu bilgiler bugün çoğumuza şaşırtıcı gelebiliyor.

Biraz da fizik bilgilerimizi kullanırsak:

  • Suyu tuzla karıştırırsak suyun donma noktasını düşürebiliriz. Özellikle sülfat tuzları bu konuda çok etkili olabilirler. Bu nedenle kışın karda caddeleri tuzluyoruz.
  • Havanın basıncı dünyadakinin 1/150’si olursa, suyun dünyadaki gibi üç değil iki hali olur, yani su sadece katı veya gaz halde bulunabilir, ama sıvı halde bulunamaz.

Modern bilim bize Mars hakkında bir dolu şey öğretti, bunların çoğunu da Mars’a gönderdiğimiz uzay araçlarına borçluyuz. Mars’a gönderdiğimiz ilk uzay aracı Mariner 9 Mars’a 1971 yılında ulaşarak bize yüzeyin yakından ilk resimlerini gönderdi. Viking 1 ve 2 1976 yılında yüzeye inip analizler yaparak bize laboratuvar kalitesinde bilgi verdiler.

Bu gözlemlerden şunları öğrendik:

  • Mars’ın yüzeyinde aynı Dünya’daki vadilere benzer vadiler var ve bu vadiler Dünya’daki akarsu vadilerine benzer bir yapı gösteriyor.
  • Mars’ın çoğu yerinde Dünya’da yoğun yağışlardan sonra oluşan sel ve heyelanlara benzer olaylar var.

Dolayısıyla 1976 yılında Mars konusunda şu noktaları biliyor durumdaydık:

  • Bugün olmasa bile geçmişte bir gün Mars’ın yüzeyinde bol miktarda sıvı su vardı. Bu sıvı su nehirler halinde akıp nehir vadilerini oluşturmuştu.
  • Bu sıvı suyu bugün gözlemleyemiyoruz, ancak oluşan heyelanlar bize sıvı suyun varlığını işaret ediyor.
  • Mars’ta su olduğu kesin ve suyun buz halini gözlemliyoruz.

İşte o günden bugüne kadar değişik aralıklarla Mars’ta hep su bulunuyor ya da en azından basında hep NASA’nın Mars’ta su bulunduğunu açıkladığını okuyoruz. Peki, ilk defa 1971 yılında Mars’a uzay aracı göndermeden önce bile Mars’ta su olduğunu biliyorsak birileri bizi devamlı kandırıyor mu?

Hem evet, hem de hayır. Öncelikle şunu unutmayalım, toplumların hafızaları kendilerini doğrudan etkileyen olgular dışındaki şeyleri kısa vadede unutmayı becerir. Bu unutma süresi genelde 3-6 ay arasındadır. Dolayısıyla basında fazla önem vermediğimiz benzer bir haberi 6 ay sonra tekrar duyduğumuzda yeni bir haber gibi algılamamız doğaldır. NASA ve diğer çoğu haber kaynağı da toplumsal hafızanın bu yönünü gayet güzel kullanır.

NASA her sene en az bir defa Mars’ta su bulur

48

NASA bütçesinin önemli bir kısmı çeşitli uzay araştırmalarını desteklemektedir. Bu araştırmalardan dünya üzerinde de pek çok faydalı buluş ortaya çıkmıştır. Mesela çoğumuzun mutfaklarda kullandığı teflon aslında uzay araştırmaları sırasında uzay gemilerinin yüzeyini kaplamak için keşfedilmiş bir maddedir. NASA tüm bunları listeleyecek olsa çoğumuzun dudağı uçuklar, ama tek tek bakıldığında bunlar NASA’nın dev bütçesini kabullenmeye yardımcı olamazlar. Buna karşılık Mars’ta su bulunması, yani kafamızın arkasında bir yerlerde “yani burada tutunamazsak gidip Mars’ta koloni kurup oraya yerleşiriz” düşüncesinin oluşması, NASA’nın bütçesine daha ılımlı yaklaşmamıza neden olur. Bu nedenle NASA her sene en az bir defa Mars’ta su bulur.

Diğer yandan NASA aslında yalan da söylemiyor, her su bulunduğu açıklaması bir öncekinden biraz daha fazla araştırmaya dayanan sonuçlar içeriyor. Yani benim size anlatmaya çalıştığım; “un var, yağ var, şeker var, o zaman ortada helva gördüğümüzde şaşırmamamız doğaldır” düşüncesi doğru olsa da geçen zamanda bilim insanları helvanın nasıl yapıldığını adım adım ortaya çıkartıyorlar.

Ancak burada suçlu olan basın organlaridir. Ciddi anlamda bilim gazeteciliği diye bir kavrama sahip olmadığımızdan bilimsel olaylara da magazin mantığı ile yaklaşıyoruz. Yani 1971’den bu yana tüm haberler “Mars’ta Su Bulundu” şeklinde çıkıyor. Detayına indiğimizde de bilimin dedektif hikayesine benzer araştırmasını görüyoruz. Bilim gazeteciliği bu haberleri layıkıyla yapacak olsa belki hepimizin bilgisi daha da artardı.

Sonunda gelelim Mars’ta ne bulunduğuna. 2008 yılında Mars’ın kuzey kutbuna yakın bir yere inen Phoenix uzay aracı çevresinde bulduğu beyaz bir kütleyi içindeki minik fırında ısıtmış ve 0 oC’de buharlaştığını ve dolayısıyla bunun su buzu olduğunu göstermişti. LA Times bu haberi gene “Mars’ta Su Var” başlığıyla verdi.

Bu hafta NASA’nın yaptığı açıklama ise yaklaşık 10 yıldır Mars’ın yörüngesinde dolaşan Mars Reconnaissance Orbiter uzay aracının yaptığı ölçümlerden heyelan bölgelerinde akan toprağın içerisinde su ile birlikte suyu sıvı halde tutabilecek görüldüğü şeklindeydi. Yani suyun buz halini biliyoruz, akmış olduğunu da biliyoruz, nasıl akmış olabileceğini de açıklıyoruz, ama ilk defa nasıl akmış olabileceğinin ölçümsel kanıtına da ulaşmış olduk. Bir sonraki adımda emin olun bir uzay aracı bir şişeyi bu akan sıvıya daldırıp dolduracak ve biz gene “Mars’ta Su Bulundu” başlığını okuyacağız.

Peki, bu elde edilen bilgi Mars’ta yaşam olması ihtimali konusunda neler söylüyor bize? 1971 yılından beri Mars’ta su olduğunu ve bu suyun yakın bir zamanda sıvı olarak aktığını biliyorduk. Ancak tam böyle olduğundan emin değildik, “ya başka bir ihtimal varsa” diye düşünüyorduk. Bugün ilk görüşteki fikrimizin doğru olduğuna dair düşüncemiz çok daha güçlendi. Bu Mars’ta hayat olup olmaması konusundaki ihtimalleri değiştirir mi? Bence hayır! 1971 yılında ne biliyorsak bugün de çok daha fazlasını biliyor değiliz. Bildiğimiz anlamda hayatın var olması için sadece sıvı sudan başka pek çok etken daha rol oynamalı ve Mars bu açıdan pek de yeterli bir yer değildi, hala da değil.

46

 

Prof. Dr. Levent Kurnaz

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi

VW’nin bilinçli hilesi tam bir çevre skandalı – Pelin Cengiz

Her şeyden önce adını koyalım, Volkswagen skandalı bir çevre skandalı. Kısaca hatırlayacak olursak, ABD’deki EPA’nın (Environmental Protection Agency- Çevre Koruma Ajansı) emisyon testlerini yanıltmaya yönelik olarak VW’nin dizel yakıtla çalışan araçlarına bir yazılım yüklediği ortaya çıktı.

İşin ilginci, çevreye ve halk sağlığına çok ciddi zarar veren bu kasıtlı sahtekârlığı aslında EPA değil,International Council on Clean Transportation buldu. Yaptıkları testlerde nitrojen oksit oranının EPA’nın kabul edilebilir seviyesinin 35-40 kat üzerinde olduğu anlaşıldı. Yani, Volkswagen’in sözkonusu dizel motoru çevreyi kabul edilen standart değerden 40 kat daha fazla kirletiyor.

44

EPA’nın bu gelişmeler üzerine VW şirketine 18 milyar doları bulabilecek bir ceza kesmesi gündemde. Yalan ve sahtekârlığın getirdiği itibar, muhtemel pazar kaybı ve borsadaki düşüşlerle gelen erime de cabası. Herkes bu rakamları, olası bir iflası, üst düzeydeki istifaları konuşuyor ancak cezanın nedeni net olarak, VW’nin çevreyi ve çevre standartlarını hiçe sayması…

Skandal ortaya çıkar çıkmaz, Volkswagen’nin ABD’deki CEO’su Michael Horn, ABD’li yetkililere karşı dürüst olmadıklarını itiraf ederek, “Dürüst davranmadık, işi batırdık. Özür dileriz” dedi. Gözden kaçan nokta, VW’nin emisyon skandalının üretim hatasından kaynaklanmadığı… Bilinçli bir sahtekârlık sözkonusu. Tüketiciler, çevreye duyarlı bir otomobil aldıklarını düşünürken şimdi yeni durumla birlikte şirkete açacakları bireysel davalarla VW’yi epey zor durumda bırakabilirler.

Ne kadar güçlü ya da ne kadar hızlı bir otomobil üretmiş olursanız olun, çevreye saygılı bir üretici değilseniz bundan böyle negatif ayrışmanız kaçınılmaz olacak. Son dönemde sağlık alanında yapılan araştırmalar, her yıl hava kirliliği nedeniyle onbinlerce insanın yaşamını yitirdiğini ortaya koyuyor. VW ile sınırlı kalmayacağı çok belli olan otomobil endüstrisindeki bu skandal, aynı zamanda çevre duyarlılığının, gelecek dönemde ekonomi ve endüstri politikalarının temel belirleyicilerinden biri olacağını gösteriyor.

VW skandalı Almanya özelinde ise ülkenin en önem verdiği iki meseleye birden zarar verdi. Çok güvendiği otomobil endüstrisinin gücüne ve fosil yakıt enerjilerinden temiz enerjilere dönerek gerçekleştirdiği çevreye duyarlı ülke imajına…

Bu son skandalla dizelin temizliğinin de yalandan ibaret olduğu fark edildi. Dizel araçları son yıllarda tercih sebebi yapan en önemli faktörlerden biri, benzinle çalışan otomobiller kadar iklim değişikliğine etki etmemeleriydi. VW’nin düşük gösterdiği nitrojen oksit emisyonları hava kirliliğine, solunum yollarında, beyin ve akciğerlerde ciddi sorunlara yol açıyor.

İlk tepki İsviçre’den geldi. İsviçre, VW markalı araçların satışını durdurdu, onu Hollanda izledi. Avrupa’nın en fazla dizel motorlu araç kullanımına sahip Fransa’nın başkenti Paris, geçen pazar CarFreeDayetkinliğiyle otomobilsiz bir gün geçirirken, ülkede dizel motorlu araçların tamamen yasaklanması tartışılıyor. Ayrıca, Fransa Çevre Bakanı Segolene Royal de, Fransa’daki VW marka araçların kontrol edileceğini açıkladı.

Doğuş Otomotiv’den İcra Kurulu Başkanı Ali Bilaloğlu, “Sözkonusu durumdan etkilenen araçlar da dâhil olmak üzere tüm araçlarımızın sürüş ve yol güvenliğine uygun olduğunu da belirtiriz” demiş. Eh, çevre hassasiyeti kimsenin umurunda olmayınca, bu açıklamalar da normal karşılanıyor elbette. Çevre bilinci olmayan, skandallara hayret etme çıtası düşük Türkiye’de konunun yankı bulması zor.

Dizel motorlarla ilgili çevreci miti çöktüğüne göre, yakın gelecekte elektrikli araçlarla ilgili daha sık yenilikler duymak mümkün olabilir mi? VW’nin hileli emisyon ölçümlerine inat 60 Tesla aracı 0 emisyonlaAvusturya Alplerine çıktı. Tesla Motors’un CEO’sı Elon Musk, en geç iki yıla elektrikli arabaların tek şarjla 1000 km. gidebileceğini söyledi. Japonya’da elektrikli araba şarj istasyonları, benzin istasyonlarının sayısını geçti. Apple’ın 2019 için elektrikli araç projesi var. Sektör büyüyor, neden olmasın…

Bu yazı taraf.com.tr/ den alınmıştır

43

 

Pelin Cengiz

[email protected]

Greenpeace’den Ayşe Bereket: “Güle Güle Shell. N’olur geri gelme!”

Shell, dün (29 Eylül Salı) yaptığı açıklama ile Kuzey Kutbundaki (Arktik) petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına son verdiğini açıkladı. Bu zaferde ekoloji aktivistlerinin dünya çapındaki eylemlerinin birincil derecede payı olduğu aşikar. Greenpeace Akdeniz Kuzey Kutbu Kampanya Sorumlusu Ayşe Bereket ile konuştuk. Aynı zamanda Yeşil Gazete’nin de yazarları arasında bulunan Ayşe, hem “Save The Arctic” (Kuzey Kutbunu Kurtar) kampayası hakkında hem de bundan sonraki süreçle ilgili düşüncelerini bizimle paylaştı.

***

Yeşil Gazete: Shell’in kuzey kutbunda petrol ve doğal gaz araştırmalarına son verme açıklamasından sonra akıllara ilk önce Greenpeace’in “Save the Arctic” kampanyası geldi doğal olarak. Sen bu kampamyaya nasıl ve ne zaman dahil oldun, dahil olduğunda kutuplardaki durum nasıldı?

Ayşe Bereket: Ben esasında Greenpeace Akdeniz İstanbul ofisinde tarım gıda kampanyacısı olarak başladım. Ama işe başladıktan kısa bir süre sonra, “Arctic 30” vakası olarak bilinen sürece dahil oldum. Aralarında bir Türk gönüllümüzün de olduğu, 30 Greenpeace aktivisti Gazprom petrol şirketinin Kuzey Buz Denizi’nde petrol arama projesini protesto ettikleri için gözaltına alınıp, yaklaşık 2 ay sonra serbest bırakılmıştı. 2014 yazında da Greenpeace İskandinavya ofisine bağlı olarak “Save The Arctic” kampanyası bünyesinde Filipinler İklim Delegesi Yeb Sano ve Kiribati Cumhurbaşkanı Anote Tong’un Kuzey Kutbu ziyaretlerinin proje liderliğini yaptım. Akdeniz ofisine geri döndüğümde Kuzey Kutbu Kampanyası sorumluluğunu üstlendim.

Greenpeace Akdeniz Kuzey Kutbu Kampanya Sorumlusu Ayşe Bereket
Greenpeace Akdeniz Kuzey Kutbu Kampanya Sorumlusu Ayşe Bereket

Greenpeace’in Save The Arctic yani Kuzey Kutbu’nu Kurtar kampanyası 2012’de başladı. Çağrımız Kuzey Kutbu’nun açık sularında belirli bir bölgeyi petrol faaliyetleri ve endüstriyel balıkçılık yapılmadığı bir koruma alanı ilan etmek. Kuzey Kutbu’nu Kurtar kampayamızın imzacı sayısı ise şu anda 7 milyon kişiyi geçti. Türkiye’den de 500 binden fazla imzacımız var.

Yeşil Gazete: Kampanyada şimdiye kadar yaşananları da aktarabilir misin?

Ayşe Bereket: Kuzey Kutbu kampanyasının en başından beri, yani üç yıldır Shell’in bölgede petrol aramaları planlarına karşı tüm dünyada kampanyalar, eylemler düzenleyip, dikkat çekip, bu planlarından vazgeçmesi için uğraş verdik. Çok ses getiren kampanyalarımızdan bir “Lego, Shell ile Ortaklığını Bitir” kampanyasıydı. Amacımız dünyanın en büyük oyuncak şirketi Lego ve petrol devi Shell işbirliğini durdurmaktı. 16 milyon kadar Shell logolu oyuncak 26 ülkede hediye edilmiş veya satılmıştı. Yani Shell çocuklar üzerinden propaganda yapıyordu. Lego kampanyasında 1 milyon imza topladı, ve Lego 3 ay gibi kısa bir süre sonra Shell’le 50 yıldır devam eden, 110 milyon dolarlık kontratını yenilemeyeceğini açıkladı. En eğlenceli Greenpeace eylemlerinden biri, Formula 1 ödül töreni sırasında Kutup ayısı/Shell logolu şaşırtmacalı eylemimiz de yine Kuzey Kutbu kampanyası bünyesindeydi.

2015 ‘in ilk aylarından itibaren Kuzey Kutbu’nu Kurtar kampanyasının esas odağı Shell’le mücadele etmek oldu çünkü Shell, Alaska’nın Chucki Denizi’nde petrol sondajına başlamak istediğini açıkladı. 2012’de Kulluk platformunun karaya oturması skandalı ile ara verdikleri Kuzey Kutbu petrol sondajlarına yeniden başlamak için izin başvuru sürecini başlattılar. Shell’in sondaj planlarını inceleyen ABD İçişleri Bakanlığının Okyanus Enerji Yönetimi Bürosu (BOEM) Çevresel Etki Bildiriminde büyük bir kaza olma ihtimalini yüzde 75 olarak vermesine rağmen, Başkan Obama ne yazık ki Mayıs ayında Shell’e ilk yeşil ışığı yaktı, Ağustos’ta da gerekli son izni verdi. Yine ABD hükümeti tarafından finanse edilen Eylül 2014’te yapılan diğer bir araştırma Shell’in büyük bir petrol sızıntısına müdahale etme konusunda ciddi soru işaretleri bulunduğunu göstermişti. Dolayısıyla, sorduğumuz soru bir felaket olup olmayacağı değil, ne zaman olacağıydı.

40
Foto: Vincenzo Florama / Greenpeace

Shell’in Kuzey Kutbu’nda geri çekilme kararı sadece Greenpeace’in değil, bu süreçte Shell’e karşı sesini yükselten, aktivizm yapan herkesin, tüm stk’ların ve tüm aktivist bireylerin başarısı. Mayıs’tan beri tüm dünyada çok ses getiren “People Vs Shell” hareketi çok katılımlı, çok sesli ve çok renkli, yerel hareketlerin de katıldığı gerçek bir sivil hareketti. Mayıs ayında 6 Greenpeace aktivistinin Pasifik Okyanusu’nda Alaska’ya doğru seyir halinde olan Shell’in petrol platformu Polar Pioneer’e çıkıp, 6 gün boyunca Shell’in Alaska’da kullanacağı bu dev platformda kalmaları dünyada büyük ilgi uyandırdı ve aylarca sürecek eylemlerin startını verdi.

Ardından Seattle’da yüzlerce “kayaktivist”, yani kanolu aktivistin, platformun çevresini kuşatmaları, Temmuz’un ilk iki haftasında, Türkiye’den 8 şehir dahil, 25 ülkede Shell karşıtı 40’ın üzerinde eylem, aktivite yapıldı. Temmuz sonunda, Shell’in derin sondaja başlamak için beklediği Fennica buzkıranı, Portland limanından Kuzey Kutbu’na yola çıkmaya çalışırken, seyri köprüden halatlarla 40 saat boyunca sarkan 13 Greenpeace tırmanışçısı tarafından engellendi. Denizden de başka oluşumlardan kanocu aktivistler katıldı. Son olarak da biz, Greenpeace olarak, Londra’da Shell Genel Merkezi’nin önüne 3 tonluk kutup ayımız Aurora’yı yerleştirmiştik, bugün (Eylül 29) bir sokak partisi eşliğinde Aurora nöbetini sonlandıracak. Yani, sadece bizim değil, tüm aktivistlerin eylemleri, toplantıları devam ediyordu, hepsi açıklamadan sonra kutlamaya dönüştü.

Kuzey Kutbu’nda belirli bir bölge koruma alanı ilan edilmeli

Yeşil Gazete: Shell’in açıklamasından ne anlamamız gerekiyor, artık bu iş bitti mi yoksa hala tetikte mi olmalıyız?

42

Ayşe Bereket: Şu anda sahip olduğumuz bilgiler ışığında, yani Shell’in kendi açıklamasına bakarsak, Shell, bölgeden tüm ekipman ve çalışanlarını geri çekiyor ve “öngörülebilen bir gelecekte” bölgeye tekrar girmeyecek. Bugüne kadar 7 milyar ABD doları harcadılar ve yine Shell’in verdiği bilgiye göre geri çekilmelerinin de 4.1 milyar ABD dolarına civarında bir maliyeti olacak. Yatırımcıları, bu maddi kayıp ve özellikle bu son dönemde yaşadığı bu büyük prestij kaybından hiç hoşnut değiller. Petrol fiyatlarının düştüğü, dünyanın küresel iklim değişikliğini yavaşlatmak için fosil yakıtlardan vazgeçip, yenilenebilir, temiz enerjiye yöneldiği bir dönemde, zaten yeni rezervlerin peşinden gitmenin anlaşılır bir yanı yoktu.

Yeşil Gazete: Greenpeace Kuzey Kutbu Kampanyası’nın bundan sonra izleyeceği süreç hakkında da bilgi verebilir misin?

38

Ayşe Bereket: Şu anda bu büyük zaferi kutluyoruz. 7.5 milyon imzacımızla ve bu son zaferle “Kuzey Kutbu’nu Kurtar” hareketimiz her zamankinden daha güçlü. Başta söylediğim gibi, biz Kuzey Kutbu’nda, uluslararası sularda belirli bir bölgenin koruma alanı ilan edilmesini istiyoruz. Başkan Obama’nın da bu fırsatı değerlendirip, ABD’nin Kuzey Kutup bölgesinde gelecekte yapılabilecek tüm sondajları iptal etmesini ve bu bölgeyi petrol şirketlerine yasaklamasını istiyoruz. Kuzey Kutbu’nun önemini anlatmaya devam edeceğiz. Kuzey Kutbu gezegenin kliması görevini görüyor, ve her yerden fazla o bölge iklim değişikliğinden etkileniyor. Son 30 yılda, yüzde 75’i eridi. Kuzey Kutbu’nda yaşananlar, sadece o bölgeyi değil, tüm dünyayı, iklim modellerini etkiliyor. Kuzey Kutbu’nun erimesi iklim değişikliğine yani büyük oranda fosil yakıt tüketimi le ilişkili. Bunun başlıca sorumlularından Shell gibi petrol şirketleri bu erimeyi fırsat bilip, yeni petrol rezervleri için bölgeye girmek istiyor. Kuzey Kutbu’nda yaşayan 4 milyon kadar yerli nüfus olduğunu, bölgeye has bir ekosistem olduğunu da unutmamız lazım.

People Power yani halkın gücü kazandı

Yeşil Gazete: Son olarak aktarmak istediklerin varsa onu da alalım.

35

Ayşe Bereket: Bu zaferi çok iyi okumamız gerektiğini düşünüyorum çünkü gerçekten bu bir tür kırılma noktası. Bir yandan, Statoil ve Chevron gibi şirketler planlarını durdurmuşken, Shell, Kuzey Kutbu’nu zorlamaya devam etti. Shell çok büyük oynadı ve çok büyük kaybetti. Shell’in 7 milyar dolar yatırım yaptıktan sonra 4.1 milyar dolar harcayıp geri çekilmesi petrol lobisi adına çok büyük bir hezimet ve kuşkusuz bundan tüm petrol endüstrisi etkilenecek.

Diğer yandan, bu zafer Kuzey Kutbu’nu korumak isteyen milyonlarca kişinin, Shell’in milyar dolarlarından daha güçlü olduğunu gösterdi. “People Power”, yani halkın gücü, iradesi kazandı. Bu hepimiz için çok umut verici bir zafer. Dünyanın gözü Aralık’taki Paris COP’ta. Kuzey Kutbu kampanyasında milyonlar bir araya geldiğinde neler başarabileceğimizi gördük, şimdi küresel çapta milyarlarca insanın iklim değişikliğine karşı birleşme zamanı.

Yeşil Gazete: Ayşe, Yeşil Gazete adına bir kez daha seni ve tüm ekibi kutluyoruz. Bize zaman ayırdığın için çok teşekkürler

Ayşe Bereket: Asıl ben teşekkür ederim. Greenpeace adına gönderdiğimiz “Güle Güle Shell” başlıklı mektubumuzda yazdığımız dilek ile bitireyim, “Güle Güle Shell. N’olur geri gelme!

 

Röportaj: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

Urla, 1. Tohum Takas Şenliği’ne hazır

1. Urla Tohum Takas Şenliği bu Pazar (4 Ekim) gerçekleşiyor.Şenlik Urla merkezde bulunan tarihi Malkaça alanında yapılacak. Tohumlar takas edilecek. Tohumları olmayanlarda ücretsiz tohum alabilecekler. Şenliğe katılım ücretsiz, öğlen yapılacak keşkek ikramını da anımsatalım.

33

Urla belediyesi kent konseyi kadın komisyonu tarım grubu tarafından organize edilen 1. Urla Tohum Takas Şenliği için doğa dostu gönüllü kadınlar Urla’nın köylerinde yerel tohumlar topladı. Köylerden yerel tohum toplayan grupta  yer alan Emekli Tarım Teknikeri Göknur Yumuşak Yazıcı, Kuşçular köyünde 63 yıldır kullanılan bir domates tohumu bulduklarını belirtti.

34

2004 Yılında ülkemizde ‘Yerel Tohumların’ alınıp satılmasının yasaklanmasıyla ‘Yerel tohum hareketi’ başladı.Tüm dünyada çok uluslu dev şirketlerin hegemonyasına dur demek için bu hareket bir çok ülkede yaygınlaşıyor. Takas yoluyla tohum temin etmek henüz yasak olmadığı için 2010 yılında ilk kez Menderes ilçesi Karaot köyünde ‘Tohum Takas’  şenliği yapıldı. Daha sonra bu şenlikler Fethiye, Antalya, Bayramiç, Bursa, Muğla, Seferihisar gibi bir çok yerde yapılarak halka halka yayıldı.

32

Tarım alanlarının çok kısıtlı olduğu Urla bölgesinde köylüler kendi tat alışkanlıklarından dolayı yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için bazı tohumları bu günlere kadar taşıdıklaırnı belirtiyor. Ancak bir çok tohum artık bir daha üretilememek üzere kaybolmuş durumda. İşte bu takas etkinlikleri değişim yoluyla çok azda olsa bu güne kadar gelen tohumları kurtarıp çoğaltarak yaygınlaştırıp gelecek kuşaklara aktarabilmeyi amaçlıyor

1 Urla Tohum Takas Şenliği için tohumlar kadınların yoğun çalışmalarıyla küçük zarflara yerleştirilerek takas için hazırlandı. Etkinlikte başka bölgelerden gelen ‘Yerel tohum ve Doğa dostu’ gruplar buluşma imkanı bulacak. .

(Yeşil Gazete)

 

Gözaltındaki DİHA ve Azadiya Welat muhabirleri serbest

DİHA ve Azadiya Welat gazetesine yönelik baskının ardından gözaltına alınan gazeteciler serbest bırakıldı. Serbest bırakılan gazeteciler, “Özgür basın susmayacak” dedi.

25

Diyarbakır’da Kayapınar ilçesine bağlı Huzurevleri semtinde bulunan DİHA ve Azadiya Welat bürolarına yönelik polis baskının ardından gözaltına alınan gazeteciler serbest bırakıldı. Uzun namlulu silahlarla onlarca özel harekat polisi tarafından yapılan baskın sonrası 32 gazeteci gözaltına alınıp, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü TEM Şubesi’ne götürüldü. Emniyetteki işlmelerin ardından adli tıp kontrolü için Selahattih Eyyubi Devlet Hastanesi’ne götürülen gazeteciler ardından serbest bırakıldı.

Gözaltına alınanlar arasında bulunan Çekuvara Salgın’ın 18 yaşın altında olduğu için Çocuk Şube’ye götürüldüğü öğrenildi.

Gözaltına alınan Özgür Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Ertaş hastane çıkışında açıklama yaptı. Mehmet Ali, 7 saat boyunca gözaltında tutulduklarını, hukuksuz şekilde gözaltına alındıklarını vurgulayarak, “Bu hukuksuz gözaltıların asıl amacı özgür basın çalışanlarını susturmaktır ancak özgür basın asla susmayacak” dedi.

Ardından Azadiya Welat gazetesi editörü Ramazan Ölçen, özgür basının susturulamaycağını, sonuna kadar gerçeklerin takipçisi olacaklarını vurguladı.

(Jinha)

Demirtaş, “Biz PKK’yı temsil etmiyoruz, PKK da bizi temsil etmiyor”

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “HDP, PKK’nın yasal kolu mu” sorusunu “Hayır değiliz. Biz PKK’yı temsil etmiyoruz, PKK da bizi temsil etmiyor. Bu, hükümetin propagandası, PKK’nın eylemlerini bizim üzerimize yıkmak için. Biz PKK’yı AKP’nin yaptığı gibi sınıflandırmıyoruz. Seçmenlerimiz de PKK’yı AKP gibi görmüyor” diye yanıtladı.

24

Hürriyet’ten Ali Varlı’nın haberine göre, Almanya’da yurt dışı seçmenlerle buluşan Demirtaş, Süddeutsche Zeitung gazetesine açıklamalarda bulundu.

“PKK saldırılarla HDP’ye zarar veriyor denilebilir mi?” sorusuna, “Ne HDP’yi desteklemek ne de ona zarar vermek PKK’nın hedefi değil. PKK’nın kendi ajandası var” şeklinde yanıt veren Demirtaş, “HDP siyasi olarak, PKK ise silahla Kürtlerin kalbini ve kafasını kazanma yarışı mı veriyor?’ sorusunu ise “Biz rakip değiliz. Bizim PKK ile ortaklığımız da yok. Ama ona düşmanlık da beslemiyoruz. PKK; İran, Suriye ve Irak’ta da örgütlü. Hedef kitlesi farklı. Biz Türk Anayasası çerçevesinde hareket eden bir partiyiz” diyerek yanıtladı.

Selahattin Demirtaş, Süddeutsche Zeitung  muhabirinin “1 Kasım Seçimleri sonrası AKP ile koalisyon yapar mısınız?” sorusunu ise , “AKP’nin tutumuna bağlı. Eğer bu şekilde devam ederlerse onlarla ortaklık yapmak bizim için söz konusu olmaz. Değişirlerse, yeniden değerlendiririz. Bunun için biz açığız.” şeklinde yanıtladı.

(Hürriyet)

Katalonya’da seçim sonucu: Ortaya karışık – Ahmet İnsel

Katalonya Bölge Meclisi seçimlerine Junts Pel Si (Evet için hep birlikte) adı altında katılan bağımsızlık yanlısı merkez sağ ve cumhuriyetçi merkez sol koalisyonun taraftarları pazar gecesi buruk bir sevinç yaşadı. Katılım beklenenin çok üstündeydi ve koalisyonun oyları yüzde 39’da kaldı. Junts Pel Si koalisyonunun, bağımsızlıkçı antikapitalist, AB ve Avro karşıtı radikal sol parti CUP’un 10 milletvekilinin desteğine mecliste ihtiyacı olacak.

Burukluğun esas nedeni, bağımsızlık yanlısı oyların yüzde 47.8’de kalması. Bağımsızlık yanlısı seçmenlerin çoğunlukta olduğu kırsal bölgeleri kayıran seçim sistemi sayesinde, bağımsızlıkçılar Katalonya meclisinde çoğunluğu koruyabildi. İspanya’nın diğer bölgelerinden gelip Katalonya’ya yerleşenler daha çok büyük kentlerde oturuyor.

23

Ayrılıkçı liberal merkezsağ parti CDC’nin lideri Artura Mas, seçim sonuçlarından memnuniyetini ifade ederken, “Daha ileri gitmeye devam edeceğiz” dedi. Koalisyon ortağı da “tedrici ve geri dönüşü olmayan biçimde bağımsızlığa doğru gitmek için yeterli çoğunluğu elde ettiklerini” ilan etti. Ama 18 ay içinde bağımsızlık konusunda halkoylaması düzenleme hedefinin meşruiyeti tartışmalı hale geldi. Ayrıca AB üyeliğini hararetle savunanlarla AB’den ve Avro sisteminden hemen çıkmayı isteyenlerden oluşan bu meclis çoğunluğunun her an dağılması mümkün.

Esas kaybeden Rajoy

İki kampı da memnun eden bu seçimlerin esas kaybedeni, Katalonya yönetiminin taleplerini müzakere etmeyi reddeden İspanya Başbakanı ve muhafazakâr sağcı Halk Partisi’nin lideri Rajoy oldu. Partisi Katalonya’da oyların ancak yüzde 7’sini aldı ve altıncı sıraya düştü. Bu seçimlerin bir bilek güreşine dönmesinde Anayasa Mahkemesi’nin 2010 yılında Katalonya meclisinin oyladığı yeni statüyü budaması, Katalonya ulusu kavramını ve vergi özerkliğini iptal etmesi kadar, Rajoy’un ve partisinin Katalon bağımsızlıkçılarına karşı son derece kibirli ve dışlayıcı tavrının da rolü büyük olmuştu.

Şimdi Katalonya’nın ne yönde ilerleyeceğini İspanya’da aralık ayında yapılacak genel seçimler belirleyecek. Halk Partisi’nin seçimleri kaybetmesi güçlü bir ihtimal. İktidara İspanyol Sosyalist Partisi ve Podemos’tan oluşan bir koalisyon gelebilir. Bu iki parti de bağımsızlığa sıcak bakmıyor ama Katalonya yönetiminin taleplerinin müzakere edilmesi gerektiğini kabul ediyorlar. Podemos lideri Iglesias’ın Katalonya sorunu için önerdiği yol haritası ilginç: “Önce sağı iktidardan devirmek, ardından anayasa reformu yapmak, sonra cumhuriyet ilan etmek. Bunlardan sonra Katalanlar hâlâ ayrılmak istiyorsa, halkoylaması yapmak.”

Otuz yıldan beri yapılan kamuoyu yoklamalarında Katalonya’da yaşayanların takriben 2/3’ü farklı derecelerde de olsa kendilerini hem Katalon hem İspanyol olarak gördüklerini belirtiyor. Bağımsızlık talebi esas olarak merkezi yönetime yönelik şikâyetlerden besleniyor. Ülkede toplanan vergilerin beşte birini ödeyip, kamu harcamalarının altıda birini almak birinci şikâyet nedeni. Ama Katalonya da İspanya’nın en zengin bölgesi! Çift dilliliği -özellikle yargı konusunda- özgürce yaşayamamak, uluslararası planda temsil edilememek diğer şikâyet konuları. Bağımsızlıkçıların önemli bir kısmı, vergi konusunda daha büyük bir özerkliğin ve İspanyol ulusu kavramının yeniden tanımlanmasının esas olduğunu kabul ediyor.

Zengin egoizmi

Bağımsızlıkçıların vergi konusundaki talepleri, birleşik bağımsız Bask ülkesi hedefiyle mücadele eden BILDU dışında, İspanya’nın diğer bölgelerinde pek hoş karşılanmıyor, zengin egoizminin ifadesi olarak görülüyor. Diğer taraftan, bağımsızlığın gerçekleşmesi durumunda Katalonya’nın AB üyeliğinin düşmesi ve yeniden üyelik başvurusunda bulunması gerektiği ve en önemlisi Barça’nın başına gelecekler konusunda ise rivayet muhtelif.

İspanya ilginç bir laboratuvar. Katalonya’da son kırk yılda herhangi bir silahlı mücadele yöntemini benimsemeden elde edilen ve çok büyük ihtimalle önümüzdeki dönemde daha da genişleyecek olan özerklik, silahlı mücadele ve şiddet yöntemlerinin gölgesinde Bask bölgesinde elde edilen özerklikten daha dar değil. Hatta bazı açılardan daha geniş. Bağımsızlıkçı Katalanların çok sık söyledikleri bir söz var: “Çok uzun sürmüş bir evlilikten sonra artık ayrılmak istiyoruz. Ama kavgadövüş olmadan!”

Murat Karayılan, 2010 yılında El Mundo gazetesinde yayımlanan bir söyleşisinde eylemsizlik kararı aldıklarını, Katalonya’dakine benzer bir statü tanındığı takdirde silahlı mücadeleden vazgeçip, silahları Birleşmiş Milletler’e teslim edeceklerini belirtmişti. Ama hemen ardından, güvenlik güçlerinin operasyonları sürdürmesi halinde silahlı çatışmayı şiddetlendirme tehdidinde bulunmuştu! Halbuki Katalonya örneği tam da bu son tehdidin yokluğunda anlamlı olmuyor mu?

Büyük Katalonya düşü

Katalonya’da bağımsızlık talep edenler arasında küçük bir azınlık, bağımsızlığın ardından Büyük Katalonya’yı kurma hedefini dile getiriyor. Büyük Katalonya, tarihi olarak Katalanca konuşulan bölgeleri, yani İspanya’da Valencia bölgesini, Aragon bölgesinin bir kısmını ve Balear adalarıyla Fransa’nın İspanya sınırındaki Roussilon bölgesini kapsıyor. Katalan hükümetinin hukuk danışmanı bir Katalan milliyetçisi, bir buçuk ay önce katıldığı bir konferansta, bağımsızlığın elde edilmesi durumunda, bu bölgelerde yaşayanlara Katalan yurttaşlığı vereceklerini dile getirmişti. İspanya’nın adı geçen diğer bölgelerinden bu sözlerin bütünüyle sorumsuz ve saçma olduğunu belirten resmi demeçler gelmekte gecikmedi. Katalan hükümeti de danışmanının sözlerinin manipülasyon olduğunu belirtti ama “Valensiyalılar, Aragonlular ve Balear yurttaşları ne isterlerse odurlar” diyerek bir açık kapı bırakmayı ihmal etmedi.

Uzaydan görüldüler

Katalonya’da sadece siyasal partiler bağımsızlıkçı koalisyonda yer almıyor. Junts Pel Si koalisyonu içinde, Katalonya’nın her yerinde varlığı hissedilen Katalan Ulusal Meclisi (ANC) adlı STK de yer alıyor ve bağımsızlık kampanyasının sivil toplum alanında en güçlü taşıyıcısı konumunda. 2011’de Barselona’da toplanan “Kendi Devletimizi Kurmak İçin Ulusal Konferans”ta ilk adımı atılan bu örgüt, 2012’de resmen kuruldu. Her yıl 11 Eylül’de düzenlenen Katalan Ulusal Günü kutlamalarına son yıllarda iki milyona yakın insanın katılmasını sağlayan örgütler arasında ANC en büyük paya sahip. 11 Eylül 2014’de ANC’nin girişimiyle yürüyüşçüler Barselona sokaklarında uzaydan bile görülebilecek bir V (Vote Catalonia) oluşturmuşlardı.

Bu yazı cumhuriyet.com.tr/ den alınmıştır

22. Ahmet.İnsel

 

 

Ahmet İnsel

Süper Ay Tutulması gezegenin birçok yerinden izlendi

Nadir olarak aynı zamana denk gelen ‘süper Ay’ ve ‘Ay tutulması’ 33 yıl aradan sonra ilk kez Pazar’ı Pazartesi’ne bağlayan gece yarısı gerçekleşti. Ay’ın Dünya’ya en yakın olduğu süper Ay dönemine denk gelen tutulma, dünyanın birçok bölgesinden izlenebildi.

21

Süper Ay Tutulması’nda Ay, Dünya’ya en yakın noktaya ulaştığında yüzde 14 daha büyük ve yüzde 30 daha parlak gözüküyor. Bir sonraki ‘süper Ay tutulması’ 2033 yılında yaşanacak.

Dünya’nın gölgesinin Ay’ın üzerine düştüğü an ilk olarak ABD ve Kanada’da gözlemlendi. Birçok kişi süper ay tutulmasını daha iyi gözlemleyebilmek için geceyi dışarıda geçirdi.

22

Süper Ay tutulması aynı zamanda yaz mevsiminin sonunu, sonbaharın başlangıcını simgeleyen ve ‘Hasat Ay’ı’ olarak da adlandırılan Ay’a denk geldi.

Türkiye’de de 03:00’dan itibaren izlenebilen ‘süper ay tutulması’nda, Ay’ın yüzeyinin en çok göldege kaldığı an 05:57’de yaşandı.

Tutulma Güney Amerika, Batı Afrika ve Avrupa ve Orta Asya’nın bazı bölgelerinden izlenebildi.

(BBC Türkçe)

Volkswagen’in emisyon skandalına Audi de dahil

Almanya’nın dev otomotiv şirketlerinden Volkswagen’in dünya genelinde 11 milyon dizel motorlu araçta gaz emisyon değerlerini manipüle eden hatalı yazılımları kullandığının ortaya çıkarılmasının ardından Volkswagen’in kardeş şirketi Audi’nin de iki milyon aracının da zehirli gaz manipülasyonundan etkilendiği ortaya çıktı.

19

Egzoz skandalıyla manşete çıkan Alman devi Volkswagen tröstünün sahibi olduğu Audi şirketi, 2 milyon 100 bin otomobilinde emisyon değerlerini düşük gösteren yazılımın kullanıldığını açıkladı.

Bu araçlardan 577 bininin Almanya’da satıldığını belirten şirket sözcüsü ABD’de 13 bin adet emisyon değerleriyle oynanmış Audi satıldığını, Çin de ise söz konusu motoru taşıyan araçlardan bulunmadığını söyledi.

Sözcü, manipüle edilmiş değerleri gösteren yazılımla donatılan motorun büyük bölümünün Batı Avrupa’da imal edilmiş olan A1, A3, A4, A6, Q3, Q5 ve TT modellerine monte edildiğini açıkladı.

Audi’nin ana holdingi Volkswagen, ABD’deki araçların egzoz değerlerinin özel bir yazılımla manipüle edildiğini, (EA 189) tipi dizel motorun test ünitesinde normal seyir halindekinden daha az azot oksit çıkardığını itiraf etmişti.

Almanya’da 2 milyon 800 bin aracın emisyon değerlerinin manipüle edildiği sanılıyor. VW, ABD’de ise para cezası ve tazminat davaları ile karşı karşıya.

(Deutsche Welle Türkçe)

NASA’dan tarihi açıklama, “Mars’ta sıvı halde su bulduk”

NASA (Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi), Mars’ta belli koşullar altında akan su bulunduğunu açıkladı. Bu gelişmeyle birlikte, Mars’ta yaşamın idame ettirilebileceği yönünde önemli bir adım atılmış olduğu belirtiliyor.

16

Mars’ta ılıman aylarda görülen ancak yılın geri kalan bölümünde kaybolan siyah çizgilerin, periyodik olarak akan tuzlu suların sonucunda oluştuğu ortaya çıktı.

NASA, Kızıl Gezegen’e dair ‘büyük bir bilimsel bulgunun’ açıklanacağını duyurmuştu. NASA, sosyal medya hesapları üzerinden de gelişmeleri aktarmaya devam ediyor.

15

Mars yüzeyinde suyun donmuş halde bulunduğu uzun süredir bilinen bir gerçek. Ancak gezegende sıvı halde su olup olmadığı yıllardır sorgulanan bir konu. 2015’in ilk aylarında NASA’nın Mars yüzeyindeki aracı Curiosity, gezegenin yüzeyinde bir tür tuz molekülü olan kalsiyum perklorat bulmuştu. Bu bulgu, Mars yüzeyine yakın yeraltı su kaynakları olabileceği fikrini destekler nitelikteydi.

14

Google’da Nasa’nın yaptığı tarihi açıklamanın ardından ana sayfa görselini Nasa’da su bulunması doodle’ı ile süsledi.

(Hürriyet, Yeşil Gazete)