Ana Sayfa Blog Sayfa 3256

Baki Koşar Kültür ve Sanat Festivali’nde Füsun Demirel’den ‘Aşk Dersleri’ zamanı

İzmir Siyah Pembe Üçgen Derneği’nin bu sene Performanstemasıyla  9. kez düzenlediği Baki Koşar Kültür ve Sanat Festivali dün (22 Şubat) “Oyuncak Atölyesi” ve “Aşk Dersleri” adlı tiyatro oyunuyla üçüncü gününü tamamladı.

Füsun Demirel

Dario Fo, Jacopo Fo ve Franca Rame tarafından yazılan ve Füsun Demirel’in İtalyanca’dan Türkçe’ye çevirdiği ve uyarlayıp-oynadığı “Aşk Dersleri” adlı tiyatro oyununa ilgi çok yoğundu. İzmir Fuar Merkezi içerisinde yer alan İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde sahnelenen oyun, Türkiye’de ve dünyada kadınlık meselesine ve kadınların sorunlarına değinirken, aşk ve cinselliği ironik bir üslupta ele alıyor. Füsun Demirel  oyun sonrasında yaptığı konuşmada ayrımcılığa, kadın düşmanlığına ve cinsel istismara dikkat çekti.

Aşk Dersleri oyununun yazarı Dario Fo eşi ile

Festival bugün (23 Şubat) saat 17:300’da Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan İsveç Gökkuşağı Kısa Film Seçkisi, 19:30’da “Biji Diva!” performansı ve 21:00’da Açık Stüdyo’da yapılacak olan Çağdaş Dans Gecesi ile devam edecek.

#performansagel

Ayrıntılı program için tıklayınız: http://www.siyahpembe.org/performansagel/

 

Haber: Marsel Tuğkan Gündoğdu

(Yeşil Gazete)

Avukata ‘biber gazına tekme attın’ davası

Berkin Elvan’ın hayatını kaybettiği gün protesto gösterisi düzenleyen yurttaşlar ve destek olan avukatlara 2.5 yıl aradan sonra dava açıldı. Davada yargılanan avukat Gökmen Yeşil, polisin attığı gaz bombasını tekmeyle uzaklaştırmakla suçlandı. Avukatlar, yasadışı gösteri düzenleme, yönetme, ihtara rağmen dağılmama ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından yargılanacak. Dava, 9 Mayıs günü Küçükçekmece 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlayacak.

Gezi Direnişi sırasında ekmek almaya giderken polis tarafından gaz fişeğiyle vurulan 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın yaşamını yitirdiği gün, Avcılar Gezi Dayanışması, Marmara Caddesi’nde protesto eylemi yaptı. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Merkez yöneticisi avukat Gökmen Yeşil, avukatlar Zülfükar Erden ve Turan Hançerli de olası hak ihlallerine karşı hukuki destek vermek üzere olay yerine gitti. Polis, yürüyüşe izin vermeyerek, eylemcilere gazla müdahale etti. Bazı göstericiler gözaltına alındı. Müdahaleden iki buçuk yıl sonra, üç avukat dahil 9 kişiye dava açıldı. Erden ve Hançerli 6 yıl, Yeşil ise 9 yıl hapis istemiyle yargıç karşısına çıkacak.

Koşarak tekme attı

Cumhuriyet’ten Seyhan Avşar’ın haberine göre, Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, avukatlar Gökmen Yeşil ve Turan Hançerli’nin, yasadışı toplanan ihtara rağmen yürüyüşe geçen grubun içerisinde bulunduklarının tespit edildiği ifade edildi. Yeşil’in ayrıca, güvenlik güçlerinin müdahalesi sırasında koşarak yerdeki yeni atılmış gaz kapsülünü ayağı ile tekme atarak, görevli çevik kuvvet ekibine doğru fırlattığının görüntülendiği belirtildi. Avukat Zülfükar Erden’e ise Marmara Caddesi ve Namık Kemal Caddesi kesişiminde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne ait seçim karavanı devrildiği sırada, karavanın yanındaki grubin içerisinde bulunduğu kaydedildi. Avukatlara atılı suçun, görev suçu kapsamında olmadığını savunan savcı, bu nedenle soruşturma izni alınmasına da gerek duymadı.

“Kafamı mı uzatmalıydım?”

Avukat Yeşil, yaklaşık 3 yıl sonra açılan davaya tepki göstererek, “14 yaşındaki bir çocuğun katledilmesi karşısında doğal olarak yüz binlerce insan adalet beklentisi içerisine girdi. Katillerin ve sorumluların açığa çıkarılması ve cezalandırılması talep edildi. Berkin’in yaşamını yitirdiği gün Avcılar’daki fikir ve eylem hakkını kullanan yurttaşlarla beraber bir avukat olarak katıldım. Polisin saldırısı karşısında gerekirse polis yetkilileri ile görüşmek, hak ihlallerinin önüne geçmek ve tespit etmek için olay yerinden ayrılmadım. Hatta çoğunlukla yurttaşlar ile polisin arasında durdum” diye konuştu.

Avukat Yeşil, gaz kapsülünü ayağıyla ittiği doğrulayarak, şu ifadeleri kullandı: “Tekme nedeniyle, avukat arkadaşlardan ayrıca, polise direnme suçunu işlediğim öne sürülmüş. Gaz kapsülüne tekme attığım doğrudur. Ama ne yapmam bekleniyordu, kafamı mı uzatmalıydım, alıp koynumamı koymalıydım? Yargı makamları maalesef adalet beklentisini karşılayacak adımlar atmak yerine yurttaşları sindirmenin başka bir ayağı olmayı tercih ediyorlar. Biz adalet talebinde ısrar etmeye devam edeceğiz.”

 

(Cumhuriyet)

Anaokulu velileri biraraya gelerek Caddebostan’da gıda topluluğu kurdu

Kadıköy Caddebostan’da bulunan Momo Anaokulu’nun velileri temiz, sağlıklı ve katkısız gıdaya kendi güvendikleri türeticilerin ürünlerini tüketerek ulaşma arzusu ve çabasıyla Yeryüzü Derneği Gıda Topluluklarına katılarak Momo Gıda Topluluğu’nu kurdu.

Momo Gıda Topluluğu’nda ürünlerin topluluk üyeleri ile buluşması, velilerin üreticilere toplu olarak sipariş verip ayda bir gün Momo’da mini bir pazar kurarak dağıtım yapması ile gerçekleşiyor.

Gıda Topluluğu ayda bir gerçekleşen dağıtımları Pazar günleri, güzel havalarda bahçede, yağmurlu günlerde ise okulun içinde yapıyor. Dağıtım günleri hem anne-babalar hem de beraberinde gelen çocuklar için oldukça keyifli günlere dönüşüyor. Her şey tamamen gönüllülük çerçevesinde ilerlediği için ürünler birlikte okula taşınıyor, küçük pazar yerimiz elbirliğiyle kuruluyor, evlerden tartılar ve ürünleri evimize rahatça taşıyabilmemizi sağlayacak poşet, bez çanta, file ve pazar arabaları getiriliyor ve pazar kurulduktan sonra herkes kendi sipariş listesindeki ürünleri tek tek kendisi alıyor ve kendisi tartıyor.

Momo Gıda Topluluğunun Gönüllü Liderleri: Gökçe Nalcı ve Pınar İşbilen Atik

Momo Anaokulundaki çocuklar ise kolileri taşımaktan, anne-babaları ile birlikte ürün tartmaya kadar pek çok işe yardım ederken bol bol oyun oynamayı da ihmal etmiyor.

 

(Yeşil Gazete, Momo Anaokulu.com)

Bartın’da sokak hayvanlarına karşı şiddete dur demek için açlık grevi

Bartın’da üç hayvan hakları savuncusu Ayşe Köse (46), Uğurcan Saban (18) ve Sevim Arkan (44) sokak hayvanlarına yönelik şiddete “dur” demek amacıyla 4 gündür şehir çöplüğünde açlık grevi yapıyor.

Bartın’da İnkumu beldesindeki şehir çöplüğündeki açlık grevine devam eden aktivistlerden Sevim Arkan yaptığı açıklamada grevdeki amaçlarının sokak hayvanlarına yönelik şiddetin sona ermesi olduğunu ifade etti ve “Bu canlıların da bizimle birlikte yaşama hakları olduğunu herkesin bilmesini istiyoruz” diye konuştu.

Sokak hayvanlarına şiddet uygulayanlara cezai yaptırım getirilmesi çağrısında da bulunan Arkan, “Belediyeler görevlerini lütfen yapsınlar. Kısırlaştırmalarını yapsınlar, biz bu hayvanlarla iç içeyiz, bunların var olduğunu bilsinler. Televizyonu açtığımızda hep şiddet olaylarıyla karşılaşıyoruz. Birisi tecavüz ediyor bir hayvana 250 lira cezayla kurtuluyor. Bugün hayvanlara bunu yapan yarın da çocuğa istismar yapar. Bunu niye gözardı ediyorlar Ağır cezalar gelmesi lazım artık” ifadesini kullandı.

Ayşe Köse de 5199 sayılı yasanın kağıt üzerinde kalmaması gerektiğini dile getirerek, sokak hayvanlarına yapılan şiddetin Kabahatler Kanunu’ndan çıkarılıp Türk Ceza Kanunu kapsamına alınmasını önerdi.

Kötü muameleye maruz kalan hayvanlar için şikayet yollarının açık tutulmasını isteyen Köse, “7 gün 24 saat açık bir veteriner bulamıyoruz. 153’ler hiçbir iş yapmıyor. Vasiyetimiz, bizi buraya gömsünler. Hayvanseverlere sesleniyoruz; biz ölürsek Gölpazarı’ndaki ve buradaki hayvanlarımızın hiçbirisini bırakmayın” dedi.

 

(NTV)

Trump, trans bireylerin kendi uygun gördükleri tuvaleti kullanma kararını yürürlükten kaldırdı

Donald Trump yönetimi, eski başkan Barack Obama döneminde çıkarılan ve transcinsiyet (trans) hakları için önemli bir adım olarak görülen tuvalet yönergesini yürürlükten kaldırdı.

Karar Beyaz Saray önünde protesto edildi

Yönerge kamu okullarına, trans bireylerin kendilerine uygun gördükleri tuvaleti kullanmasına izin vermeleri yönünde direktif veriyordu.

Geçen yıl Mayıs ayında Obama yönetiminin çıkardığı yönerge yasal bağlayıcılığı olmasa da Obama bu yönergeye uymayan okulların fonlarını kaybedebileceğini söylemişti.

Yönerge ülke çapında tartışmalara yol açmış, 13 eyalette yönergeye karşı dava açılırken Ağustos ayında Teksas’taki bir federal yargıç yönergenin durdurulması için adım atmıştı.

Obama yönetimi yönergeyi eğitimde cinsiyet ayrımcılığını yasaklayan bir federal yasaya dayandırmıştı.

Donald Trump seçim kampanyasının başlangıcında transların istedikleri tuvaleti kullanabilmeleri gerektiğini söylemiş, fakat Cumhuriyetçilerden tepki alması sonucu duruşunu değiştimişti.

Muhafazakar aktivistler Trump’ın kararı sevinçle karşıladı.

Amerikan Öğretmenler Federasyonu Başkanı Randi Weingarten ise bunun trans hakları için önemli bir kayıp olduğunu söylüyor ve ekliyor, “Bu yönergenin kaldırılması, Trump yönetimi altında trans çocukların trans oldukları için suiistimal ve taciz edilmesinin normal olduğu mesajını taşıyor.”

Kızı trans olan trans hakları aktivisti Wayne Maines, geçen yıl BBC için yazdığı bir makalede, translar için istedikleri tuvaleti kullanabilmenin önemini, “18 yaşındaki trans kızım Nicole’un elbisesi ve topuklu ayakkabısıyla erkekler tuvaletini kullanması, kadınlar tuvaletini kullanmasından daha tehlikeli” sözleri ile aktarmıştı.

 

(BBC Türkçe)

NASA üzerinde yaşam olabilecek Dünya’ya benzer 7 yeni gezegen keşfetti. Prof. Levent Kurnaz yorumluyor…

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, merakla beklenen basın toplantısında Dünya’ya benzeyen ve üzerinde yaşam bulunabilecek 7 yeni gezegen keşfettiklerini açıkladı.

Güneş Sistemi dışındaki yıldız sistemlerinde bulunan ama çapları ve kütleleri bakımından Dünya’ya benzeyen bu gezegenlerin dünya dışındaki gezegenlerde yaşamı destekleyebilecek yapıda oldukları düşünülüyor.

Kayalık olan ve üzerlerinde su bulunabileceği belirtilen gezegenler Aquarius (Kova) takım yıldızında, Dünya’dan 40 ışık yılı (378 trilyon kilometre) uzaklıktaki düşük kütleli ve soğuk bir yıldız olan TRAPPIST-1 adlı yıldızın yörüngesinde dönüyor. Gezegenlerden üçünün yörüngesi yıldıza yaşamı destekleyebilecek uzaklıkta bulunuyor.

Gezegenler, NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu ve dünyada bulunan gözlem evleri kullanılarak tespit edildi.

Prof. Levent Kurnaz: “Bu gezegenlerde hayatın gelişebilme imkanı zaman açısından mümkün”

Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nden Prof. Dr. Levent Kurnaz bu keşfi Yeşil Gazete için yorumladı.

“Esasında bu çok önemli bir buluş değil” diyen Levent Kurnaz bu gezegenlerin etrafında döndüğü M sınıfı yıldızın çok soğuk ve küçük bir yıldız olduğunu, bu yıldızların etrafında dönen gezegenler olabileceğinin bilindiğini ve daha önce de böyle gezegenler bulunduğunu söylüyor.

Ancak Levent Kurnaz’a göre bu seferki durumun farkı, aynı anda bir veya iki değil tam yedi gezegenin birden bulunmuş olması ve bu yedi gezegenden de üçünün suyun sıvı olabileceği bir yüzey sıcaklığına sahip olması.

Peki bilim insanları neden bu kadar heyecanlandı? Prof. Levent Kurnaz bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Bilimcilerin heyecanlanmalarına sebep olan ise iki farklı konu var:

1- Bu nispeten soğuk olan yıldızlar çok yaşlı olabildikleri için çevrelerindeki gezegenlerde hayatın gelişebilme imkanı da en azından zaman açısından mümkün. Yani hayatın gelişebilmesi için yeterli zaman var.

2. Eğer bir gün biz buradan kalkıp o sisteme gidecek olursak, gezegenlerin birinde yaşayamayacak olsak diğerinde yaşarız diye bir düşünce doğuyor.

Ama tüm bunların ötesinde, bu yedi gezegen de yıldızlarına çok yakın dönüyorlar. Bu kadar yakın dönmeleri bir yüzlerinin devamlı yıldıza dönük olması anlamına gelebilir. Bu da dönük yüzün çok sıcak, arka yüzün de çok soğuk olması sonucunu getirebilir, tıpkı Merkür’de olduğu gibi. Bu da buluşun can sıkıcı tarafı.”

(Yeşil Gazete)

Silivri’de 400 yaşındaki çınar ağacına zarar verdiler

Silivri Ortaköy mahallesinde bulunan Millet Bahçesi piknik alanındaki 4 asırlık çınar ağacına kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce zarar verildi.

Çınar ağacına zarar verenlerin yakalanması için savcılığa suç duyurusunda bulunan İbrahim Çeşmecioğlu, 4 yüz yıllık çınar ağacının gövdesinde derin kesikler olduğunu belirterek, “Bu olay bizi çok yaraladı. Bunlar bizim buralardaki ilk ağaçlarımız. Bu güzel ağacın bize örnek ve ders olması gerekir. Ne yazık ki ona ve üzerinde yaşayan bir sürü canlıya kıydılar. Bunu şiddetle kınıyorum ve lanetliyorum. Bu konuyla ilgili jandarma ekiplerine bilgi verdik. Çınara zarar verenlerin bulunması için ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığına da şikayette bulunduk.” dedi.

Silivri Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri, mantar ilacıyla ağacın içini yıkayarak, steril hale getirdi. Aşı macunuyla sıvanarak havayla teması kesilen ağaç gövdesinin içi dolgu malzemesiyle dolduruldu. Üzeri krom tel ile çevrelenen ağaç için yapay doku oluşturuldu. Zarar gören ağaç dokularının tedavisi sağlandı.

 

(Haber Türk)

Kamu çalışanı LGBTİ birey: 10 yılın ardından işyerimde kimliğimi açıkladım

Beşiktaş Belediyesi’nde 2001 yılından bu yana çalışan Ejder Narsap kamu çalışanı bir eşcinsel olmayı, işyerinde cinsel yönelimini açıklamasının ardından yaşadıklarını anlattı. 10 sene boyunca heteroseksüel varsayıldığını ama arada hakkında “Eşcinsel olabilir” diye dedikodu yaptıkları birinin “Ben eşcinselim aslında” demesinin kafadaki birçok şeyi yıktığını ifade eden Narsap, cinsel yönelimini işyerine Gezi Direnişi sürecinde açıkladığını ifade etti.

Ejder Narsap Beşiktaş Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü’nde çalışan bir LGBTİ aktivisti. 2001’den beri belediyede çalışıyor. Gezi direnişi sürecinde işyerine cinsel yönelimini açıkladı.

Ejder Narsap kamu çalışanı LGBTİ’lerin büyük çoğunluğunun kimliğini saklamak zorunda kaldığı bir durumda açık kimliğiyle kamu personeli olmayı ve kimliğini saklamak zorunda kaldığı 10 yıl boyunca, “Ne zaman evleniyorsun” gibi sorular ve yönelimine dair dedikodularla uğraştığını söyledi. Narsap, “Zordu çünkü en basitinden çiftlerin katıldığı bir etkinlik oluyor ve sen gidemiyorsun. Gitmezdim. Sorduklarında “hastayım” diye yalan söylerdim. Hâlâ o yıllar içimde yaradır. Şimdi erkek arkadaşımı koluma takıp belediyenin ya da bizim müdürlüğün etkinliklerine gidiyorum” dedi.

Belediyede ilçe sakinleriyle doğrudan iletişimi olduğunu da belirten Narsap’a göre, “halk LGBTİ konusunda devletten çok ileride.” 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaşadığı mahalleyi değiştirmek zorunda kalan Narsap’ın çalışma hayatına ilişkin KaosGL’den Yıldız Tar’ın sorularına yanıtları şöyle:

“Gezi ruhu denen o süreçte açıldım”

Kaç yıldır Beşiktaş Belediyesi’nde çalışıyorsun?

2001’den beri belediyede çalışıyorum. İlk 6 ay kadar geçici işçi statüsündeydim. Daha sonra dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, “devlet kalıcıysa işçi niye geçici olsun” dedi ve kadrolu olduk. Kadrolu bir işçiyim. DİSK Genel-İş delegesiyim. 16 yılı aşkın süredir çalışıyorum.

İşe ilk girdiğinde eşcinsel olduğunu biliyorlar mıydı? Açık mıydın?

Hayır değildim.

Ne zaman açıldın?

Gezi ruhu denen o süreçte açıldım. Gez toplumun her kesimini etkilediği gibi beni de etkiledi. Bütün çalışma arkadaşlarım bir şekilde benim cinsel yönelimimi biliyordu, daha doğrusu tahmin ediyordu ama benim ortada bir beyanım yoktu. Zırılsın çünkü ve dedikodu malzemesi oluyorsun. “Ne zaman evleniyorsun” gibi iğneli laflarla çok karşılaştım. Şimdi aynı sorulara, “Yeni anayasa paketinde evlilik hakkımız tanınırsa evleneceğim” diyorum. Ama o dönem geçiştiriyordum. Cevap veremiyordum.

Açıldıktan sonra çevremdekilerin, iş arkadaşlarımın dişlerini hafif sıkarak yarım ağız sorduğu sorular çok hoşuma gidiyor. Beşiktaş Belediyesi LGBTİ Dostu Yerel Yönetimler sözleşmesini imzalamış bir belediye ama tabanda, çalışanlarda bir farkındalık oluşması o kadar kolay olmuyor. Hâlâ zaman zaman sorun yaşıyorum.

Ejder Narsap işyerinin önünde…

“Açılmamla kafalarındaki algılar yıkılmaya başladı”

İşyerinde açıldığında ilk tepkiler nasıldı?

DİSK Genel-İş’ten işyeri temsilcisi arkadaşlar erkek arkadaşımla beraber yaşadığımı öğrendiklerinde anlam verememişlerdi. Sosyal medyamda bir şey paylaşmıştım ve “Ya senin yanındaki kim” diye sorgulamışlardı. Ben de “Sendikalısınız, DİSK’lisiniz, LGBTİ hareketi sendikalarla çalışıyor ve ben bu soruyu duymamış olayım, siz de sormamış olun” demiştim.

İş arkadaşlarımın bir kısmı cinsel yönelimimi öğrendiğinde merak unsuru oldum. Ben biliyorum kafalarında sorular var ama soramıyorlar. Bana gelen laflara göre en çok merak edilen konu aktif mi olduğum pasif mi… Klişe soruların hepsini süsleyerek, başka şekilde sormaya çalıştılar.

Bir yandan sirke gider gibi “Bizi ortamlarına götürsene” diyenler oluyordu. Ama seneler sonra biraz değiştiler. Ortada bir 657’ye tabi memur kafası var. Değişmesi zor oluyor. Kafalarındaki kalıpları kırıyorsun. 10 sene boyunca heteroseksüel varsaydıkları ama arada “eşcinsel olabilir” diye dedikodu yaptıkları birisi birden “Ben eşcinselim aslında” diyor. Kafalarındaki birçok şey yıkılıyor.

Çalışma arkadaşlarının bir şekilde hakkında tahminler yürüttüğü ama kimliğini saklamak zorunda kaldığın o 10 sene nasıl geçti?

Zordu çünkü en basitinden çiftlerin katıldığı bir etkinlik oluyor ve sen gidemiyorsun. Gitmezdim. Sorduklarında “hastayım” diye yalan söylerdim. Hâlâ o yıllar içimde yaradır. Şimdi erkek arkadaşımı koluma takıp belediyenin ya da bizim müdürlüğün etkinliklerine gidiyorum. Bizi gördüklerinde yüzlerindeki şok ifadesi hoşuma gidiyor bir yandan.

İşyerindeki huzurun, çalışma düzenin, verimin açıldıktan sonra değişti mi?

Müthiş değişti. Rahatladım, özgüvenim yerine geldi. Beşiktaş sosyo-kültürel açıdan zengin ve yaşlı nüfusun yoğun olduğu bir ilçe. Masamda gökkuşağı bayrağı var. Masama geldiklerinde gökkuşağı bayrağına bakıp gülümsemeleri, olumlu yaklaşımları beni işyerinde çok rahat hissettiriyor.

“Kazandığımız hakları kaybetmemek bizim mücadelemizle de alakalı”

Beşiktaş Belediyesi Gezi sürecinden sonra LGBTİ hakları için çok olumlu adımlar attı. Bu senin çalışma hayatını etkiledi mi?

Özellikle 2014 seçimlerinden sonra belediyenin SPoD’un LGBTİ Dostu Yerel Yönetimler Bildirgesi’ni imzalaması ile birlikte farkındalık yükseldi. Elimde bir materyal oldu. Umarım önümüzdeki süreçte de bu rüzgar devam eder. Memleketin politik atmosferi sürekli değişiyor. Kazandığımız hakları kaybetmemek bizim mücadelemizle de alakalı. Ben mesela klişe devlet ve 657 algısını kırmaya çalışıyorum. Bunun gibi mücadeleler çok önemli.

Memleket şartları her şeyi etkiliyor ama Beşiktaş Belediyesi’nin LGBTİ alanında kazandığı ivmenin artarak sürmesi gerekiyor. Burada LGBTİ aktivistlerine de önemli görevler düşüyor. Belediyeleri takip etmek ve çalışmalarına ilişkin geribildirimde bulunmak gerekiyor. Gelin, sorun, eleştirin…

“Halk devletten daha ileride…”

Belediyenin Sosyal Yardım İşleri’nde çalışıyorsun. Belediyenin ilçe sakinleriyle çok iç içe olduğu bir alan…

Belediyenin yüzü diyebiliriz. Geçenlerde yaşlı bir teyze aradı. Eski İstanbul teyzesi ve ayol’lu konuşuyor. Ben de ayol’lu konuştum ve inanılmaz bir iletişim oluştu aramızda. Genel olarak vatandaşlar beni çok seviyor. Belediyedeki personel özlük dosyamda onlarca teşekkür mektubu var. Yani aslında halk LGBTİ’ler konusunda çok ileride. Devletten ve devlet kadrolarından daha ileride.

Belediyede bir günün nasıl geçiyor? Sosyal Yardım İşleri ne yapar?

Ben müdürlükte gelen şikayetleri cevaplıyorum. Sosyal yardım, eğitimi yardımı başvurularıyla ilgileniyorum. Öğrenci yurtlarındaki öğrencilerin müracaatları geliyor. Belediyemizin hastalara dönük bez yardımıyla ilgileniyorum. Müdürlüğümüzün sosyal medyasını da ben yönetiyorum. Sosyal medyada lubunya gullümü çok işe yarıyor. Belediye takipçilerinin hoşuna gidiyor.

Bir yandan İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği gönüllüsüsün…

İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği’nden Yerel Yönetimler sorumlusuyum. Özellikle Trans Misafirhanesi ile yerel yönetimler arasında bir dayanışma örgütlemeye çalışıyoruz. Şişli Belediyesi geçtiğimiz günlerde misafirhaneye günde bir öğün sıcak yemek desteği sunmaya başladı. Ondan önce Beşiktaş Belediyesi olarak gıda desteği sunduk, doktorlarımız periyodik olarak sağlık kontrolleri için gidiyor. Birkaç sefer de misafirhaneden kalan arkadaşlarla tiyatroya gittik. Erzak desteği ya da sağlık kontrolü dışında kültürel etkinlikler de yapmaya çalışıyoruz.

“15 Temmuz’dan sonra taşınmak zorunda kaldım”

Dernek ve belediyedeki bu olumlu gelişmelerin yanı sıra yakın zamanda sen ve sevgilin ev değiştirmek zorunda kaldınız değil mi?

Küçükarmutlu’da yaşıyorduk. Aktivist olmamla mahallede “teşhir” olmam aynı sürece denk geldi. Geçen sene Alperen Ocakları’nın tehdit ettiği Trans Onur Yürüyüşü ile ilgili basında ismim ve fotoğrafımın yer almasından sonra mahallede bakışların değiştiğini hissettim. Daha sonra 15 Temmuz’un ardından “demokrasi nöbeti” adı altında mahallenin girişinde bekleyenlerin saldırısına uğradık. Barınamadık. Ev sahibimiz de “artık burayı boşaltın” deyince ayrıldık.

Darbe girişimi gecesi hayatımın en zor gecelerinden biriydi. Köprüye çok yakın bir mahalle. Yalnızdım. Kapıya ayakkabılık çekip bekledim. Elinde silahlarla köprüye gidenler geçiyordu. Mahallede kimliğim de biliniyor. O geceyi korkuyla atlattım ve en sonunda mahalleden ayrılmak zorunda kaldık.

Kamu çalışanı LGBTİ’ler iş yerinde hangi problemlerle karşılaşıyor?

Kaos GL’nin “Türkiye’de Kamu Çalışanı Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İntersekslerin Durumu” araştırmasına göre 20 kamu çalışanı LGBTİ’den sadece biri, iş yerinde cinsel kimliğini çekinmeden ifade ediyor.

Araştırmaya göre işyerinde cinsel kimliğin açık olup olmadığı sorusuna çalışanların %41’i, yani 5 kişiden 2’si, “tamamen kapalı oldukları” beyan ediyor. % 37’si kısmen açık olduğunu, sadece %5’i ise cinsel kimliği açısından işyerinde tamamen açık olduğunu belirtiyor. Yani 20 kamu çalışanı LGBTİ’den sadece 1’i cinsel kimliğini doğrudan, hiç kimseden çekinmeden ortaya koyabiliyor. Açık olmasalar da tahmin edildiklerini düşünenlerin oranı da %15, yani 11 kişi.

Araştırma katılımcılarının ifadelerine göre zorunlu askerlik süreci, çalışanın cinsiyet kimliği ya da cinsel yöneliminin iradesi dışında açığa çıkması konusunda önemli bir eşik. Bu nedenle bazı katılımcılar, askerlik sürecini istekleri dışında çeşitli biçimlerde yerine getirmek zorunda kalıyor veya neden askerlik yapmadıklarına dair resmi veya informel belgeler kimliklerinin ifşa olmasına neden oluyor.

 

(Kaos GL)

İHD: Sosyal medyadaki fotoğraflar Koruköy’deki işkence ve infaz iddialarını doğruluyor

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 11 Şubat tarihinden bu yana sokağa çıkma yasağı ilan edilen ve işkence ile infaz iddialarının bulunduğu Nusaybin’e bağlı Koruköy’de yaşananlara ilişkin basın açıklaması yaptı. İHD’nin açıklamasının yanı sıra CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da, Koruköy’de gözaltına alındıktan sonra işkence gördüğü bildirilen ve kendisinden hâlâ haber alınamayan Abdi Aykut’un fotoğrafını paylaştı.

İHD İstanbul Şubesi’nde gerçekleşen açıklamada Nusaybin’i ziyaret eden Avukat Gülseren Yoleri heyetlerin alınmadığı Koruköy’e ilişkin gözlemlerini paylaştı. İHD ve Diyarbakır Barosu’ndan bir heyetle birlikte yasağın olduğu köye gitmek istediklerini ancak engellendiklerini belirten Yoleri, tanıkların anlattığı bilgileri aktardı.

65 haneli ve 500’e yakın nüfusu bulunan Koruköy’ünde ilan edilen sokağa çıkma yasağıyla birlikte ciddi hak ihlallerinin yaşandığına dikkat çeken Yoleri, yasakla birlikte hiçbir tedbir almadıkları için köylülerin temel ihtiyaçlarına erişim noktasında sıkıntılar yaşandığını kaydetti. Köyde ilan edilen yasağın hemen ardından evlere operasyonlar başlatıldığını aktaran Yoleri, 70 yaşında bir amca ile yaşlarına bakılmaksızın birçok kadının da gözaltına alındığını söyledi. Yoleri, “Gözaltıları köy meydanına toplamışlar ve bunu gören bir kadın kalp krizi geçirmiş. Köylüler büyük çabalar sonucu kadının hastaneye götürülmesi için güvenlik güçlerini ikna etmiş” dedi.

“İki kız çocuğu hizmet etsinler diye alıkonulmuş”

Güvenlik güçlerinin karakol olarak bir eve yerleştiklerini ve evdeki iki kız çocuğunun da hizmet etmeleri için alıkonulduğunu kaydeden Yoleri, ailelerin kızlarının durumundan endişeli olduklarını dile getirdi. Köyde işkence iddialarının da çok yoğun olduğunu belirten Yoleri, sosyal medyada yakılmış, işkence edilerek öldürülmüş kişilere ait fotoğrafların dolaştığını ve bu fotoğrafların işkence iddialarını doğrular nitelikte olduğunu söyledi.

Gözaltı sayısının da net olarak kendilerine bildirilmediğini vurgulayan Yoleri, “Avukatlardan edindiğimiz bilgiye göre, gözaltında olan 50 kişiye ulaşılmış. Ancak bu sayıya zar zor ulaştıkları için sayının daha fazla olacağından endişeliyiz. Avukatları da engelleyerek baroya müdahale ediyor devlet yetkilileri. Hukukçular işkencenin esas olarak köyde yapıldığını, tutuldukları jandarma karakolunda yapılmadığını söylüyorlar” dedi.

Salgın hastalık tehdidi

65 haneli 500’e yakın nüfusu olan köyde 10 katına yakın güvenlik gücünün bulunduğunu belirten Yoleri, “Operasyon başladığında köyde çatışma ya da buna bağlı gerginlik olmadığını söyledi köylüler. Yasağın 6’ıncı gününe kadar herhangi bir çatışma ve silah sesi duymamış kimse. Köylülerin anlatımına göre, köy uzun süredir tehdit altındaymış. 1 ay önce de köye operasyon olmuş ve 6 kişi gözaltına alınıp 2 gün sonra serbest bırakılmış. Dolayısıyla köylüler, güvenlik güçlerinin güvenlik iddiasının dışında başkaca bir kini olduğunun kanısında” diye konuştu. Köye yasaktan önce su verilmediğini, su probleminin tankerlerle çevre köylerden alınarak giderildiğini ancak yasakla birlikte bunun da mümkün olmadığını anlatan Yoleri, “Köylüler kirli su kullanmak durumundalar ve hastane başvurularına bakılırsa salgın hastalıkların başlamış olduğuna dair bulguları ediniyoruz” dedi.

Koruköy 90’larda da boşaltılmıştı

Yoleri, Koruköy’ünün 1995 yılında korucu istemedikleri için 185 haneyken boşaltıldığını hatırlatarak, “2002 de alınan izinle köyde 65 hane olarak yeniden yaşanmaya başlıyor. Halkda köyün bir kez daha boşaltılacak endişesi var. Hayvanların tamamı telef edilmiş. Bu saldırının düşmanca bir saldırı olduğunu ve terörle mücadeleden bahsetmenin mümkün olmadığını düşünüyoruz” diye konuştu. Köyün durumuna dair bilgi almak için İHD Genel Merkezi, İHD Diyarbakır Şubesi ve Diyarbakır Barosu ile birlikte Valilik, Kaymakamlık ve Cumhuriyet Savcılığına başvurularının sonuçsuz kaldığını belirten Yoleri, sokağa çıkma yasağının kaldırılmasını, operasyonların durdurulmasını ve heyetlerinin girişlerine izin verilmesi istedi.

Tanrıkulu Koruköy’ü Başbakan’a sordu

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da, Twitter hesabından Başbakan Binali Yıldırım’a seslenerek ,Koruköy’deki işkence ve infaz iddialarını sordu. Tanrıkulu, halen kendisinden haber alınamayan Abdi Aykut’un yaralı haldeki fotoğrafını paylaşarak, Başbakan’a “Nusaybin Koruköy’de gözaltına alındıktan sonra işkence gördüğü bildirilen Abdi Aykut’un durumu ile ilgili işlem yapacak mısınız?” diye sordu.

 

(Evrensel, Yeşil Gazete)

Uluslararası Af Örgütü raporunda Türkiye: İşkence, sansür, muhaliflere baskı…

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) her yıl açıkladığı küresel görünüm raporunun Türkiye kısmında, muhaliflere baskının artmasına, sansürün genişlemesine, 100 binden fazla kişinin kamu görevinden çıkarılmasına, darbe girişiminin ardından gözaltına alınan 118 gazetecinin halen mahkemeye çıkarılmamasına, 184 medya kuruluşunun kapatılmasına ve işkencenin artmasına değindi.

159 ülkenin incelendiği 2016 raporunda, genel olarak dünya çapında siyasetçilerin kullandığı kutuplaştırıcı dilin tehlikeli bir dünya ortaya çıkardığı aktarıldı.

ABD ve Avrupa’da nefret söyleminin özellikle mültecileri hedef alacak şekilde şiddetlendiği belirtildi.

Bu durumun ırk, cinsiyet, milliyet ve din ayrımında daha çok saldırının yaşanmasına yol açabileceğine dikkat çekildi.

Türkiye, ABD, Macaristan, Hindistan ve Filipinler gibi ülkelerin liderleri kutuplaştırıcı bir dil kullanmak ile suçlanırken, bu durumun toplumlarda ‘günah keçilerinin’ yaratılmasına neden olduğu ifade edildi.

2016 yılının ‘bizlere karşı onlar’ söyleminin aktif bir şekilde kullanıldığı ve dünya genelinde insan haklarının gerilediği bir yıl olarak ortaya çıktığı vurgulandı.

Uluslararası Af Örgütü’nün genel sekreteri Salil Shetty, Almanya’da Adolf Hitler’in başa geldiği yıllara dikkati çekerek, “2016, 1930’lardan beri görülmediği bir şekilde suçlama, nefret ve korkunun hakim olduğu ‘biz ve onlar’ söyleminin küresel anlamda kullanıldığı bir yıl oldu” ifadesini kullandı.

ABD’nin yeni seçilen başkanı Donald Trump’ın söyleminin ‘daha öfkeli ve bölücü politikalara’ örnek teşkil ettiği belirtildi.

“İşten atılan kamu görevlisi 100 bini aşmış durumda”

Türkiye ise raporda Avrupa ve Orta Asya bölgesi içinde en büyük çalkantının yaşandığı ülke olarak tanımlanıyor.

Kurum, Güneydoğu’da devam eden çatışmalar, bombalı ve silahlı saldırılar ile Temmuz ayında gerçekleşen başarısız darbe girişiminin yaşandığı Türkiye’de hükümetin insan hakları karnesinin zayıfladığını aktardı.

Uluslararası Af Örgütü, başarısız darbe girişiminden sorumlu tutulan Fethullah Gülen ile mücadele kapsamında 90 bin kamu çalışanının altı aylık OHAL döneminde işten çıkarıldığını, 40 bin kişinin tutuklu bulunduğunu, yüzlerce medya kuruluşunun, sivil toplum örgütünün kapatıldığını, gazetecilerin, akademisyenlerin ve milletvekillerinin tutuklandığını aktardı.

OHAL’in son olarak 3 ay daha uzatılmasından bu yana açığa alınan ya da işten atılan kamu görevlisi sayısı 100 bini aşmış durumda.

“Muhalefete baskı arttı”

Raporda, “Temmuz’daki darbe girişiminin ardından ilân edilen olağanüstü hâl (OHAL) döneminde muhalefete baskı arttı” ifadesi kullanıldı.

Muhaliflerin ve Kürtlere yakın duran isimlerin de bu süreçten etkilendiği belirtilen raporda, işkence ve kötü muameleye dair kanıtların bulunduğu aktarıldı.

OHAL döneminde gözaltına alınan 118 gazetecinin hâlâ mahkemeye çıkarılmadığı ve 184 medya kuruluşunun kapatıldığı belirtildi.

Örgüt, güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin cezasız kaldığını aktarırken, özellikle bu durumun bir dönem 24 saat sokağa çıkma yasağı uygulanan ve Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı Güneydoğu’da görüldüğünü belirtti.

“İfade özgürlüğü keskin bir şekilde zarar gördü”

Türkiye ve Avrupa Birliği arasında imzalanan mülteci anlaşmasının yüzlerce göçmen ve sığınmacının geri dönmesine yol açtığı da aktarıldı.

Türkiye içinde ise yarım milyon kişinin özellikle sokağa çıkma yasağının olduğu şehirlerden göç ederek yerinden olduğu ortaya kondu.

İfade özgürlüğünün 2016 yılında keskin bir şekilde zarar gördüğü belirtilen raporda, internete uygulanan sansürün de güçlendiği ifade edildi.

1 Mayıs ve Onur Yürüyüşü’ne yapılan müdahaleleri toplanma özgürlüğünün zarar görmesi olarak aktaran Af Örgütü, OHAL ile eylem yapılmasının yasaklandığını vurguladı. Polisin eylem için toplananlara uyguladığı şiddetin dozunu artırdığına da dikkat çekildi.

Af Örgütü, Güneydoğu’da sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerde ve darbe girişiminin ardından İstanbul ve Ankara’da işkence ile kötü muameleye dair raporların artış gösterdiğine dikkat çekti.

Temmuz ayında başarısız darbe girişiminin hemen ardından dayak, cinsel taciz, tecavüz tehditleri ve tecavüz vakalarına dair iddialarda yükseliş olduğu belirtildi.

Raporda, “Zor bir pozisyonda tutulan, elleri arkadan kelepçelenen, yemek, su ya da tuvalet molası verilmeyen askeri yetkililer en kötü fiziksel tacizin hedefi haline gelmiş olabilir. Avukatlar ve tutukluların akrabaları, mahkeme önüne çıkarılana kadar durumlarından haberdar olamıyordu” ifadesi kullanıldı.

Ayrıca, “Güvenlik güçlerinin görevini kötüye kullanmasına ceza verilmemesi kültürü, köklü bir şekilde kalmaya devam ediyor. Güneydoğu’da insan hakları ihlallerinin hatta ölümlerin bile araştırılması için bir adım atılmazken, kimi zaman görgü tanıklarının tehdit edildiği görüldü” denildi.

Diğer yandan raporda IŞİD, PKK ve TAK gibi silahlı örgütlerin sivil vatandaşları hedef alan saldırı sayısında artış yaşandığı ve bu durumun yaşama hakkı ile en temel insanlık ilkelerini tehdit ettiği ortaya kondu.

 

(BBC Türkçe, DW, T24, Yeşil Gazete)