Ana Sayfa Blog Sayfa 3058

Atatürk Orman Çiftliği’nin ABD’ye satılması yargıya taşındı

Meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, milletvekilleri, sendikalar ve yurttaşlar Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisinin ABD Büyükelçiliği’ne satışına ilişkin suç duyurusunda bulundu. Birleşik Haziran Hareketi, Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Halkevleri satışın usulsüz olduğunu kaydederek suç duyurusunda bulundu ve sürecin takipçisi olacaklarını belirtti.  AOÇ arazisinin, ABD Büyükelçiliği’ne satışına ilişkin Ankara Adliyesi önünde yapılan basın açıklamasında konuşan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş, “AOÇ arazisinin hileli satışını protesto etmek için buradayız. Bu satışta sorumluluğu olan Gazi Üniversitesi ve TOKİ yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz” dedi. Karakuş, satış sürecinin, başından itibaren hileli ve hukuksuz olduğunu belirterek şunları kaydetti: “AOÇ tarafından Tıp Fakültesi yapılmak üzere Gazi Üniversitesi’ne devredilen arazinin parasını Kuzu Grup ödemiştir. Gazi Üniversitesi’nin bütçesinden çıkması gerekirken, AOÇ arazisinin parasını neyin karşılığında Kuzu Grup ödemiştir? Gazi Üniversitesi’nin AOÇ arazisini TOKİ’ye devretmesi de amacı dışında kullanıldığı için hukuksuzdur. Öte yandan TOKİ’nin de ABD’ye satışı yine AOÇ arazilerinin Mustafa Kemal Atatürk tarafından şartlı bağış yapılmasından kaynaklı, amacı dışında kullanılamayacağı nedeniyle hukuksuzdur.” ‘AOÇ Cumhuriyet’in simgesidir’ Haziran Hareketi adına konuşan Soydan Kavral, bütün yurttaşları bu konuda duyarlı olmaya çağırarak, “Antiemperyalist bir savaş sonrasında kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin simge arazilerinden olan AOÇ’nin, hele de Amerikan Büyükelçiliği yapılması için usulsüz bir şekilde ABD’ye tahsis edilmesini protesto ediyoruz ve süreçteki bütün usulsüzler için hukuki mücadeleye biz de destek veriyoruz” diye konuştu.‘Atatürk’ün mirasına başka gözle bakıyorlar’ CHP Milletvekili Necati Yılmaz ise, “Yıllardır Mustafa Kemal Atatürk’ün siyasal mirası ile kavga içinde olanlar, onunla hesaplaşanlar, onunla mücadele edenler, Atatürk’ün ekonomik mirasına başka bir gözle bakıyorlar.

Ona karşı da bir hayırsız bir mirasyedi anlayışıyla, bir ganimet ve talan anlayışıyla davranıyorlar” ifadelerini kullandı. ‘Hesap vermeleri gerekiyor’ Ankara’nın her yerinin cemaatlere ve vakıflara satıldığının altını çizen Halkevleri’nden Mustafa İberliköse de, “Türkiye halklarına miras bırakılan AOÇ arazisini nasıl peşkeş çektiler, bunun hesabını vermeleri gerekiyor” dedi. ‘Bütün değerlerimize sahip çıkacağız’ AOÇ’ye yönelik saldırının, Cumhuriyet’e yapıldığını belirten ADD Genel Sekreteri Öner Tanık ise şunları söyledi: “ADD Genel Merkezi ve şubeleri olarak tüm yurtta AOÇ’ye yapılan bu işgali ve saldırıyı protesto ediyoruz.  Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına sahip çıkacağımızı bir kez daha vurguluyoruz. Bu saldırılarla bizlerin, yurtseverlerin ve Cumhuriyetçi güçlerin sabrını sınıyorlar. Bütün kurumlarımıza ve Cumhuriyetten devraldığımız bütün değerlere tek tek sahip çıkacağız.

 

Başardık! Nesin Vakfı sosyal medyadan destekçilerine seslendi

Nesin Vakfı İstanbul Çatalca’daki arazisinin yanındaki araziyi almak için 12 Ağustos’ta başlattığı bağış kampanyasını başarıyla sonuçlandırdı. Vakıf dün sosyal medya hesabından kampanyanın başarıyla sonuçlandığını şöyle duyurdu:

“Ve yan araziyi aldık! Alkışlar hepimize ve daha nice nice başarılara…”

1973 yılında Aziz Nesin tarafından kurulan İstanbul Çatalca’daki Nesin Vakfı, 14 dönümlük arazisine artık sığmadığı için, hemen karşısındaki 8 dönümlük araziyi almak istiyordu. Bu alım işlemi için ise 2 milyon liraya ihtiyaç vardı. Bu nedenle Nesin ailesi ve vakıf yetkilileri seferber olarak bağış kampanyası başlatmıştı. Bağışçıların isimleri arazi alınınca kurulacak yeni kampüste ölümsüzleştirilecek.

 

(Yeşil Gazete)

[Özel Haber] Çavuşlu’nun çığlığına kulak ver: Çöp suyu kaynak suyunu zehirliyor, balıklar ölüyor

Giresun’un Görele İlçesi Çavuşlu Beldesi içme suyuna karışan çöp sularının yarattığı kirlilikle mücadele ediyor. Mevsim şartlarından dolayı günde ortalama 1 metrekareye 100 litrenin üzerinde yağış alan bölgede, bilirkişinin olumsuz kararına rağmen açılıp işletilen çöp tesisi çevreye ölüm saçıyor. Geçtiğimiz yıl da şiddetli yağışlardan etkilenen tesiste depolanan çöpler, yağmur sularıyla su kuyularına kadar ulaşıyor. Çöp atıkları nedeniyle siyaha dönüştüğü gözlemlenen Çavuşlu Deresi’nde yerliler balık ölümlerinin de gerçekleştiğini söylüyor.

Çavuşlu halkı geçim kaynaklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya

Yöre halkı dereye karışan çöp suyu nedeniyle en büyük geçim kaynaklarından meşhur Çavuşlu Ekmeği’ne yönelik ilginin azalmasıyla da zor günler geçiriyor. Zehirli su nedeniyle Çavuşlu’da sağlık problemlerinin baş gösterdiğini anlatan Çavuşlu bölge halkından Murat Özarslan, tesisin faaliyetlerinin durdurulması için yetkili mercilere başvurduklarını ama 2 bin 300 bin nüfuslu beldenin tüm su ihtiyacını karşılayan kaynağın kirletilmesinin önüne geçemediklerini söylüyor.

“Vahşi bir depolama yapılıyor”

Özarslan, “Yaşananların 8 yıllık bir geçmişi var ama rahatsızlığımız son 2 yıldır çok daha fazla artmış durumda. Tesis kanunsuz bir şekilde çalışmaya devam ediyor. AK Parti Giresun milletvekili Cemal Öztürk dün bölgeyi ziyaret etti. Çöp tesisinin kötü bir durumda olduğunu, bölgede vahşi bir depolama yapıldığını, durumu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na aktaracağını söyledi.

Tesis duvarının altında döşenen kaçak bir boru ile dereye çöp sularının akıtıldığını belgeleyen Özarslan, beldede yaşayan 6 kişilik bir ailenin çocuklarının alerjik bir rahatsızlık geçirerek tedavi altına alındığını anlattı.

Çavuşlu Belediyesi’nin ÇED gerekli değildir raporuna istinaden Samsun Bölge mahkemesine çalışmaların durdurulması ve tesisin kapatılması için açtığı dava sürüyor.

Ne olmuştu?

Çavuşlu halkının tüm itirazlarına rağmen Katı Atık Bertaraf Tesisi 2015 Kasım ayında katı ve sıvı atık kabulüne başlayarak düzenli depolamaya geçmişti. Yaklaşık 3 ay faaliyete devam ettikten sonra 2016 Şubat ayında Ordu İdare Mahkemesi’nin ÇED iptal kararıyla Çavuşlu Belediyesi tarafından mühürlendi. Giresun Valisi Hasan Karahan’ın talimatıyla jandarmanın yoğun güvenliği altında 2 gün sonra mühür fekki yaptırarak tesisi yeniden açıldı. Ancak Mahkeme kararına göre ÇED raporundaki eksiklikler giderilmediği için tesis faaliyete geçemedi. 2017 Nisan ayında tesise Giresun Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından “ÇED Gerekli Değildir” kararı verildi. Bağlı Belediyelere gönderilen talimatta 11 Nisan 2017 tarihinden itibaren çöplerin Çavuşlu Katı Atık Bertaraf tesisine götürülerek dökülmesi tebliğ edildi. Ancak referandum sürecinde olunduğu için çöp alımına 16 Mayıs tarihinden itibaren başlandı. Bölgede halk tesisin açılmaması için birçok eylem yapmış,  500 kişilik grup kolluk kuvvetleri ile karşı karşıya kalarak “Çöpe Hayır, Oy Verdik Çöp Verdiler, Vali Kanunsuz İş Yapma’ diyerek Vali Karahan’ı protesto etmişti.  Çavuşlular tesisin kapatılması için sosyal medya üzerinden #cavuslucoplukolmasin başlıklı hashtag ile kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışıyor.

 

Haber: Merve Damcı

(Yeşil Gazete)


“Nuriye-Semih Yaşasın” pankartı açan Beleştepe taraftarları serbest

Beşiktaş ile Konyaspor arasında Samsun’da oynanan Süper Kupa maçında “Nuriye–Semih Yaşasın” pankartı açan Beşiktaş taraftarları dün gece serbest bırakıldı.

Taraftar grubu Beleştepe’nin Twitter ve Facebook hesaplarından yapılan açıklamaya göre, Sincan Cezaevinde tutulan taraftarların hepsi tahliye edildi. Maçta pankart açan taraftarlardan 11’i tutuklanmış, daha sonra ikisi serbest bırakılmıştı.

 

(Yeşil Gazete)

Fethiye’de orman yangını: 10 dönümlük alan küle döndü, şüpheliler izmarit ve mangal

Muğla’nın Fethiye ilçesindeki orman yangını 10 dönümlük alanı etkiledi. Yanıklar mahallesindeki Karaot plajının üst kısmındaki çam ormanında dün saat 15.40 sıralarında henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. Yangın 105 orman işçisi, üç uçak, altı helikopter, 14 arazöz, 10 tanker ve üç ilk müdahale aracının müdahalesiyle 1,5 saatte kontrole alındı.

Muğla Orman Bölge Müdürü Mehmet Çelik, yangında 10 dönüm alanın zarar gördüğünü belirterek, “Can ve mal güvenliğini etkileyecek herhangi bir şey yok. Rüzgar şiddetli olmasa bu kadar da büyümezdi. Yangının çıkış nedeniyle ilgili şu anda bir bilgi yok. Jandarma ekiplerimiz onun araştırmasını yapacaklar” dedi. DHA’nın haberinde, yangının sönmemiş sigara izmariti ya da söndürülmeyen mangal ateşinden kaynaklanmış olabileceği ihtimali üzerinde durulduğu belirtildi.

 

(Diken)

Fukuşima nükleer santrali işletmecisine 5 milyar dolarlık tazminat davası

Japonya’daki 2011 Fukuşima nükleer faciası dolayısıyla ABD’de aralarında denizcilerin de bulunduğu 157 kişi, Fukuşima nükleer santralini işleten Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi’ne (TEPCO), 5 milyar dolarlık tazminat davası açtı.

Japonya’da 11 Mart 2011’de meydana gelen 9 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında oluşan tsunami, Fukuşima nükleer santralinde radyoaktif sızıntıya neden olarak, bölgede yaşayan on binlerce insanı etkilemişti. Sızıntı sonrası bölgede yaşayanlar evlerini terk etmek zorunda kalmıştı.

Kaliforniya mahkemesinde açılan davada, 157 ABD vatandaşı radyasyona maruz kaldığını belirterek şirketten 5 milyar dolarlık tazminat talep etti. Testler ve tedavi masraflarının karşılanması için TEPCO ve ismi açıklanmayan ABD’li bir şirket tarafından bir fon oluşturulması da talep edildi.

(Xinhuanet)

Hasankeyf’deki baraj çalışmasında binlerce balık öldü

Batman’ın tarihi Hasankeyf ilçesini de sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı ile ilgili köprü çalışmaları devam ederken, köprü yapımı nedeniyle set çekilip, suyun yönünün değiştirilmesi nedeniyle nehirde bulunan binlerce balığın öldüğü görüldü.

Suyun yönünün değiştirilmesi ile karada kalan balıklar yaşamını yitirirken, Batman Çevre Gönüllüleri Derneği üyesi Hasan Argunağa, bu duruma duruma tepki gösterdi. Dernek üyesi Argunağa, “Dicle’de firmaların yapılan çalışmalar nedeniyle suyun yönünün değiştirmesiyle birlikte karada kalan balıklar can çekişerek öldü. Buna sebep olanların cezasız kalmamasını istiyoruz. Dicle’de köprü yapılırken balıkların telef olmaması için de su bırakılmalıydı” dedi.

Dicle Nehri’nde balık avlayarak geçimlerini sağladıklarını söyleyen Ömer Aydemir ise, “Dicle nehrinin bile yönünü değiştirenler, balıkların ölmesine sebep oldular. Bunu yapanları Allah’a havale ediyorum” dedi.

(Birgün)

 

 

Yeni KHK, 3 basın kuruluşuna kapatma, binlerce yeni kritik kadro

Resmi gazetenin bugünkü sayısında yayınlanan 693 ve 694 sayılı iki kanun hükmünde kararname ile 928 kişi işten çıkarıldı, 3 Kürt basın kuruluşu kapatıldı.

Kapatılan basın kuruluşları Diyarbakır’da faaliyet gösteren Dihaber ajansı, Gazete Şujin ve Rojeva Medya Gazetesi oldu.

KHK’larla Aksaray ve Artvin’de de iki yeni ilçe ilan edildi. Aksaray’da merkeze bağlı Sultanhanı ilçe ilan edilirken Artvin’de de Hopa ilçesine bağlı Kemalpaşa beldesi ilçe ilan edildi ve Hopa’daki 12 köy bu yeni kurulan ilçeye bağlandı.

Öte yandan yeni KHK ile Emniyet genel Müdürlüğünde 32 bin 12,  Adalet Bakanlığında 4 bin hakim ve savcı ve 2 bin hakim adayı için yeni kadrolar açıldı.

Kapatılan basın kuruluşlarının yanı sıra derneklerin de tüm varlıkları Hazine’ye devredildi.

Yeni KHK’larla güvenlik bölgelerinin dış sınırlarından 200 metre mesafedeki tarlalarda hangi ürünlerin yetiştirilebileceğine mülki amirler karar verebilecek.

MİT Müsteşarı’nın soruşturulmasına izin vermek, başka ülkelerle tutuklu veya hükümlü takası yapmak gibi daha önce başbakana ait olan pek çok yetki ve görev de KHK’larla cumhurbaşkanlığına devredildi.

Yeşil Gazete

Ormana gitmek eve dönmektir – Eylem Yılmaz

Bu yazı birikimdergisi.com sitesinden alındı

14 yıl önce kimilerine göre taşra, kimilerine göre “dağ başı” diye, doğayla iç içe kurulmuş işyerimde yaşamaya başladığımda bu tercihimi tuhaf bulan çok sayıda kişi, “Canın sıkılmıyor mu?”, “Kışları da burada mısın?” gibi sorular yöneltirlerdi. Belli ki şehirden uzak, doğaya yakın yaşamayı kendilerine yabancı ya da sadece yazlık bir aktivite gibi görüyorlardı. Sonraları bu bakışın, insanı doğa-dışı bir varlık olarak gören, mutlak bir insan-doğa düalizmi olduğuna karar verdim. Peki bu düşünce neden sorunlu? Bölüp parçalayarak doğa-insan bütünselliğini zedelediği için değil sadece. İnsanın bedensel olarak doğaya aitken, iradesini yöneten zihninin doğa-dışı olduğu varsayımına dayanmasından da. Çünkü bu doğa-dışılık, insan beyninin doğayı aşan özelliklerine dayandırılıyor.

Muhtemelen doğa ve insan arasındaki bu sınırı ilk ören modern bilimsel proje olmuştur. Antik bilim doğayı anlama çabasındaydı, ancak müdahaleci değildi. Bacon ve Descartes’ın öncülük ettiği modern bilimsel proje ise doğayı alt edilmesi, kontrol edilmesi gereken, insan varlığına bir tehdit olarak gördü. Bu bakıştır ki, olanı gözlemleyen, anlamaya ve uyum içinde yaşama yolları geliştirmeye çalışan çözümleyici ve bütünleştirici bir bilim yerine, fethetme, savaşma ve dönüştürme diskurunu ve yöntemlerini kullanan bir bilime ve dolayısıyla kitlesel algıya hizmet etti.

Velhasıl, insanlığın bugün ulaştığı nokta yaşamı ve evreni kendinden ibaret saymaktır. Böylesi bir insan merkezcilik, yabancılaşmanın 21.yüzyıldaki şekillerinden biridir ama aynı zamanda bizleri bir uzay mekiğindeki gibi havada asılı tutarken, toprağa basıp yerleşmekten alıkoyan bir köksüzleşme nedenidir de.

Doğayı korumanın çelişkisi

Ancak doğanın parçası olduğumuza gerçekten inansak da artık doğa bize sadece fikir olarak değil, fiziksel olarak da uzak; beton, demir ve asfalt daha yakın. Bugün dünya nüfusunun yarısı şehirlerde yaşıyor. 2030 yılında bu nüfusun 8 milyar civarı olacağı ve bunun 5 milyarının büyük metropollerde yaşayacağı tahmin ediliyor. Doktora, eczaneye, markete, alışveriş merkezine, ama bundan da önemlisi insan kalabalıklarına daha yakın olma ihtiyacı, aslında modern zaman insanının büyük endişelerinin (!) ve öğrenilmiş bağımlılıklarının bir ifadesi: kendi ekmeğini pişirememenin, kendi kendini eğlendirememenin ve (akut olmadığı sürece) kendi kendini iyileştirememenin bilgisizliği, korkusu ve bunun yarattığı bağımlılık ilişkileri.

Tam bu noktada doğayı koruma meselesinin kocaman bir çelişki barındırdığını fark ediyorum, çünkü “doğayı korumak” insanın doğayla arasına çizdiği sınırı sıradanlaştırıp kendisinin doğanın parçası olmadığı önkabulüne dayanıyor. Kavram doğal değil, çünkü insanı evrende konumlandırdığı yer muğlak. Çok açık ki ağaçların ürettiği oksijeni soluyup, nehirlerin sularını içip, tabiatın sunduğu bitkilerle besleniyoruz, yani doğanın devri sayesinde varlığımızı sürdürüyoruz. Bu döngünün farkında olsak da, artık doğa savunuculuğunu, doğanın sunduğu hammaddelere veya temiz havaya olan bağımlılığımızla gerekçelendirmenin de bir adım ötesine geçmek zorundayız. İnsanı merkeze koyan bir faydacılığa dayanmayan, ama doğayla simbiyotik ilişkimizi göz önünde bulunduran bir doğa etiği geliştirmeliyiz. Çünkü doğanın parçası olmak bunu gerektirir. Bu etiği biyofili kavramına dayandırmayı uygun görüyorum.

Biyofili, ilk kez Erich Fromm tarafından geliştirilen bir kavram. Bios yaşam, philia da sevgi anlamına geliyor, yani biyofili yaşayana duyulan sevgi demek. Sevgiyi bir yana koyalım, ama tüm canlılara karşı yeni bir davranış etiği şart; o da ideal olarak birbirine karşılıklı olarak yarar sağlamak ve bu mümkün olmasa bile en azından zarar vermeme etiği olmalı. Biyofili idealinin en somut şekilde vücut bulabileceği alanlardan birisi de orman terapisi. Çünkü ormanın insanı iyileştiren bir mekân olması anlayışı, doğa-insan zıtlığını da tedavi edecek fikirler barındırıyor.

Orman Terapisi

Orman terapisi, Şinto ve Budist şifa pratiklerinden esinlenen ve Japon hükümeti tarafından 1982 yılında tanınmış olan bir koruyucu tıp uygulaması. Orman terapisinde insanın ait olduğu ortama, yani doğaya dönmesinin onu iyileştiren etkilerine vurgu yapılıyor. Öyle ki, artık orman tıbbı ve orman bilimi denilen alanlar var ve bilim insanları ormanın insan sağlığı üzerindeki etkilerini fizyolojik araştırmalar yaparak saptıyorlar. Örneğin 2005 ve 2006 yıllarında 260 kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, 20 dakika boyunca orman manzarası izleyenlerde stres hormonu da denilen kortizol düzeyi, şehirde yaşayan insanlara göre %13,4 oranında daha düşük çıkmış. Bu demektir ki hiçbir fizyolojik araştırmaya gerek kalmadan, ormanın manzarası bile stresi azaltan etkilere sahip. Işık, renk, ses, koku insanı iyileştiren veya hasta eden unsurlar, dolayısıyla tek başına yeşile bakmanın bile iyileştirici etkisi var. Yerel kültürlerde ormana ve ağaca belli bir kutsallık atfediliyor. Her coğrafyada, ağaca ilişkin farklı gelenekler, inanışlarla karşılaşıyoruz.

Ekopsikolog Norbert Jung’a göre “medenileşen” dünyada artan psikolojik rahatsızlıkların en önemli nedeni doğadan ve doğanın gücünden izole yaşamak. Chiba Üniversitesi’nde Çevre Sağlığı Merkezi Direktörü Yoshifumi Miyazaki insanların 5 milyon yıl doğada yaşadıklarını ve zaten doğada yaşamak üzere tasarlandıklarını, bu nedenle şehir hayatının insanda stres yarattığını söylüyor. Dolayısıyla doğaya döndüğümüzde bedenlerimiz fabrika ayarlarına geri dönüyor. Tokyo’daki Nippon Tıp Fakültesi’nden Li Qing, ormanda zaman geçirmenin ya da Japonların kullandığı tabirle Shinrin-Yoku’nun (orman banyosu) alyuvar aktivitesini artırarak bağışıklık sistemini güçlendirdiğini saptamış. Li bu etkiyi orman havasındaki, bitkilerin ürettiği fitonsit denilen antimikrobiyel bileşiğin veya esansiyel ağaç yağlarının solunmasına bağlıyor.

Essex Üniversitesi’nin bir çalışmasına göre, ormanda sadece 5 dakika hareket etmek bile morali ve özgüveni arttırıyor. Ayrıca ormanda yürümenin tansiyonu düzenleyen, akciğer kapasitesini ve damar esnekliğini artıran etkileri var. Orman, insanların farkında olmadıkları zihinsel yetilerini keşfetmelerini sağlıyor. Ormanla bağlantı iç barış, özgürlük, güvenlik duygusu gibi duygular geliştiriyor, insanların korkularından arınmasını sağlıyor.

Orman terapisi Japonya’da öylesine ciddiye alınmış ki, şimdiden ülke çapında 31 adet orman, orman terapisi “üssü” ilan edilmiş. Orman terapisine beslenme eğitimi ve hidroterapi gibi çeşitli uygulamalar da eklenerek orman terapisi üslerinde insanların hizmetine sunulmaya başlanmış.

Açık hava kliniği olarak orman

Japon diyabetolog Yoshinori Ohtsuka’nın 116 diyabet hastasıyla ormanda yürüttüğü araştırmadan da bahsetmekte fayda var. Çalışma öncesi tüm hastaların kan örnekleri alınıyor ve bedensel performanslarına göre iki gruba ayrılıyorlar. Sonrasında Ohtsuka tüm hastalarını ormana yürüyüşe yolluyor. Gruplardan birisi 1-3 km arası, diğeri 6-7 km’lik yürüyüşlere başlıyor. Yürüyüş sonunda her iki grubun da kan şekeri değerlerinin ciddi oranda düştüğü gözleniyor, üstelik ilaçsız! Yoshinori araştırmasını bir adım öteye taşıyarak çalışmayı tekrarlıyor, ancak bu sefer yürüyüş yaptırmadan, hastaların sadece ormanda vakit geçirmesiyle. Bu sefer, sadece temiz orman havasında yapılan yürüyüşün değil, tek başına ormanda bulunmanın bile kan şekerini düşürdüğünü tespit ediyor. Bunların dışında ormanın ağrı algısında da önemli iyileşmeler sağladığı, dikkatin ağrılı bölgelerden ormana dönmesinin bile ağrı algısını değiştiren etkiye sahip olduğu gözleniyor.

Ormana gitmek eve dönmektir

Doğa, dikkatimizi dışarıdan içeriye yönlendirmeyi, yeni bir perspektif kazanmayı, kendini keşfetmeyi sağlıyor. Kişinin kendini evrende konumlandırmasına imkân sağlıyor. Halk tababetinde kutsanan, yaprakları ve meyveleri ilaç olarak kullanılan, hem neşenin, hem de kederin ifadesi olarak dikilegelen ağaçlar günümüzde “yenisini dikeriz” denilen bir kütük parçasına indirgendi. Yaşamlarımız kökünden sökülürken, betonlarda yaşamayı kanıksamış kitleler aslında evsiz bırakıldıklarını fark etmiyorlar.

Bugün yeryüzünün yaklaşık %30’u ormanlarla kaplı. Bunların her yıl 130.000 km2’sinin yok olduğu, önümüzdeki 20 yılda da mevcut ormanların 1/3’inin yok olacağı tahmin ediliyor. Ormansızlaştırma tüm dünyada bir “trend” olduğuna göre, doğayla ilgili bilgilerimizi artırıp fikirlerimizi değiştirmek, ormansızlaşmayla mücadele ederken ihtiyacımız olan ilk şey.

Doğa, korunacak bir şey değil, korunması gereken bizleriz ve trajik olan şu ki biz kendimizi korumayı bilmiyoruz. İnsanı gerçek anlamda doğanın bir parçası olarak kabul ediyorsak, insanın doğadan kopuşu bir anlamda “kendinden göçmesi” anlamına geliyor.

O yüzden, kaldıysa yakınınızda bir tane, ormana gitmek, eve dönmektir.

Kaynaklar

Traudl Walden, Heilkräfte der Bäume in der Überlieferung der Volksmedizin, s. 1127-1131, Naturheilpraxis, Ağustos 2006.

Vanessa Rehermann, “Stadtdlust, Landfrust”, Zeit Wissen, Nisan/Mayıs 2013, s. 72-74.

Kirsten Segler, Natur tut gut!, Natürlich Gesund und Munter, s. 46-49.

 

 

Eylem Yılmaz – Birikimdergisi.com

 

Eylül ayında Özgürlük Parkı’nda ‘Vegan Şenlik’ var!

İstanbul Göztepe Özgürlük Parkı, 9 Eylül Cumartesi günü 14:00 ve 23:00 saatleri arasında “Vegan Şenlik” katılımcılarına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

Biz de haberi Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM)nin web sitesinden öğrendik. Ama bizce en detay bilgiyi gene de siz şenliği organize eden “Vegan Aksiyon” ekibinin facebook sayfasından edinebilirsiniz.

Vegan Aksiyon’nun geleneksel olmadığını daha baştan ilan ettiği Vegan Şenliğe dair açıklaması ise şöyle:

Geleneksel olmayan vegan şenlik ayağınıza geldi. 

Bol bol veganlık konuşacağımız, piknik yapacağımız, istersek alkol alabileceğimiz, çeşitli oyunlara ve atolyelere dahil olabileceğımız, vegan olmayanların da katılıp istedikleri gibi veganlıkla ilgili sohbet edebileceği pek keyifli bir gün geçirelim istiyoruz. 

Bu yazı vegan şenlikle bitirelim. Sen de enstrümanını, yemeğini, bisikletini, topunu, sosyalleşmek isteyen herhangi bir tür arkadaşını getir. 

Yiyoruz, içiyoruz, dans ediyoruz, tartışıyoruz, sohbet ediyoruz, takas yapıyoruz, eğleniyoruz. 

Getireceğiniz yiyecek, içecek, araç ve gereçlerin hayvansal ürün içermemesi yani vegan olması gerektiğini unutmayın. Bu konuda en güvenli ve kolay katkıyı meyve ve kuruyemişlerle sağlayabilirsiniz. :) 

(içerik güncellenecektir)

-Piknik (Vegan döner, vegan mayonez, vegan pastalar, vs.)

-Forum : Hayvan özgürlüğü hareketi’nin topraklarımızdaki durumunun değerlendirmesi 

-Okuma&Tartışma : Hayvan özgürlüğü ile ilgili getireceğimiz metinlerin okunup tartışılması. Sen de okumak, tartışmak istediğinden mümkünse bir kaç kopya getirmekten çekinme.

-Frizbi, bisiklet, voleybol, futbol, kart oyunları, vs. 

-Vegan olmak isteyen, veganlıkla ilgili herhangi bir şey sormak ya da tartışmak isteyenlerle sürekli ilgilenmeye hazır veganlık anlatıcıları.

-Yoga – Neslihan Acar

-Takas Pazarı : Takas ve paylaşım için kullanmadığınız eşyalarınızı (kitap, giysi, çanta -vegan olması şartıyla-) getirebilirsiniz.

-Halay

-Müzik aletleri dinletisi ve atölyesi

Herhangi bir mesele için Arvid : 0542 572 1791

 

(STGM, Facebook Vegan Aksiyon sayfası)