Ana Sayfa Blog Sayfa 3059

Güle güle Bülent Uluer – Ümit Kıvanç

Bu yazı gazeteduvar.com.tr/ den alınmıştır

Bülent Uluer bir simgeydi. 1974-75 ders yılındaki büyük boykotla birlikte solcu olan bizim gibiler için, grup-fraksiyon ayrılıkları hepimizin topluca hareketini imkânsız kılana kadar, bir nevi işaret fişeğiydi. Onun ardından, onun üzerine yazmaya kalkıyorum, kendimi hep koca bir solcu kuşağından bahsederken buluyorum. Belki de Bülent’in ardından, onu anlatmak üzere söylenebileceklerin arasında esas bu laf mutlaka bulunmalıdır. Yoksa hüznün üzerimize sinişinden mi bahsetmeliyim?Tanıdık bir ağacın kesilmiş gövdesinden, yere yapışmış o esrarengiz ve çaresiz surat kalır; iç içe çemberlerden oluşan bir bitimsiz hikâye anlatır. Çemberler vuruk, kırık, eğri büğrü, birbirleriyle uyumlu, bildiklerimizle uyumsuzdur. Daha dün dallarını göğe uzatan ağaca, vaktiyle çıkmıştınız, sayılmaz; ip germiştiniz, sayılmaz; çakıyla bir şeyler kazımıştınız gövdesine, ses çıkarmamıştı, sayılmaz. Şimdi ondan kalanın üzerine basıp geçebilirler. Toprak altında ikinci bir hayatı, karanlıklara uzanan azimli kökleri yakıştıramayacağınız, oraya öylesine konuvermiş gibi bir çerçevenin içerisinde, tuhaf şeyler anlatan bir surat, kavrayamayacağınız şeyler imâ eden bir kadim tasvir veya çocukların şuna buna benzetip gülüşecekleri anlamsız şekiller. Ağaç vardı burada. Tırmanmıştınız, yaprak koparmıştınız, gölgesinde ömrünüzün bir kısmını geçirmiştiniz. Artık yok.

Durak vardı. Ardında alçak duvar, yanında tabela, öbür yanında ağaç. Duvara ilişip beklerdiniz. Duvarı yıktılar. Durak kaldırıldı. Otobüs buradan hakaret gibi, küçümseme gibi, takmama, görmeme, bakmama gibi geçiyor. Kimse burada durup, sıcakta vah vah ederek, soğukta yerinde sıçrayarak beklemiyor artık.

Alçak duvar köşeye kadar uzanırdı. Çeşme vardı. Tam köşede. Köşeyi köşe olmaktan çıkarırdı. Eridi önce. Kendi kendine yıkıldı yıkıldı. Eskiden mermeri parlardı. Eskiden parlayan mermerinin toza bulanmış parçalarını molozun arasından hâlâ göstermeye çalışırdı. Suyu çoktandır akmazdı. Üstünde karalamalar. Günün birinde gelip ölümcül darbeyi vurdular.

Eksildiğimizde isimlerimizi kesilmiş ağaçlara, kaldırılan duraklara, yıkılmış çeşmelere verseler..?

Oya (Baydar) Abla, bir düğün fotoğrafını anlatırken, Bülent’in ardından söyleyebileceğim lafları ağzımdan aldı. Lütfen okuyun; kendini kaybetmeden kendini ortaya sürmüş bir devrimcinin anısına, okuyun. Birbirini düğün fotoğraflarından derhal teşhis edebilecek insanlarız; düğün fotoğraflarımız düğün fotoğraflarına benzemez; yine de düğün fotoğraflarıdır. Taner (Akçam), “İdeallerine sevdalı olup, sevgili olmayı ve sevgiliye çiçek vermeyi kabahat sayabilecek insanlar topluluğu”nun eksilişinden tuttu anlattı. Özellikle genç okurlarım, bu iki yazıyı lütfen okuyun, “devrimci” demekle işin bitmediğini, anlatılmamış çok şey olduğunu bir kenara yazın. Belki kalanlarımızın hayalinde adlarımız birer birer, yıkık çeşmelere, kaldırılmış duraklara verilirken sahiden tanışma şansımız olur.

Bülent Uluer bir simgeydi. 1974-75 ders yılındaki büyük boykotla birlikte solcu olan bizim gibiler için, grup-fraksiyon ayrılıkları hepimizin topluca hareketini imkânsız kılana kadar, bir nevi işaret fişeğiydi.

Onun ardından, onun üzerine yazmaya kalkıyorum, kendimi hep koca bir solcu kuşağından bahsederken buluyorum. Belki de Bülent’in ardından, onu anlatmak üzere söylenebileceklerin arasında esas bu laf mutlaka bulunmalıdır.

Yoksa hüznün üzerimize sinişinden mi bahsetmeliyim?

Şimdi ağaç kesilmiş, durak kaldırılmış olabilir. O vakit biri yemyeşil, öbürü kalabalıktı.

Güle güle Bülent Uluer. Hayatına istediği mânâyı verebilen insanlardan oldun; bu yüzden gözlerini iç rahatlığıyla kapatmış olmalısın. Senden razıyız.

Bu yazı gazeteduvar.com.tr/ den alınmıştır

 

Ümit Kıvanç

Brezilya Amazonlar’daki devasa bir alanı madenciliğe açıyor

Brezilya’da hükümet, Amazonlar’da yer alan büyük bir doğal koruma alanının statüsünün, madencilik faaliyetleri için değiştirilmesini onayladı.

Amapa ve Para eyaletleri arasındaki 46 bin kilometrekarelik alanın, altın ve diğer madenler açısından zengin bir bölge olduğu düşünülüyor.

Hükümet, bu alanda yer alan dokuz özel koruma alanı ile yerlilere ait olan toprakların yasal olarak korunmaya devam edileceğini bildirdi.

Ancak muhalefet ve çevreci gruplar ise plana tepki gösteriyor.

Danimarka yüzölçümüne yakın büyüklükte

Söz konusu alan Danimarka’nın yüzölçümünden daha büyük bir alanı kapsıyor.

Alanın yüzde 30’u madencilik faaliyetlerine açılacak.

Madencilik ve Enerji Bakanlığı’nın açıklamasında, “Bu kanunun amacı, her zaman sürdürülebilirlik kuralına dayanmak kaidesiyle yeni yatırımlar çekmek, ülkenin zenginliğini, istihdamı ve toplumun gelirini artırmaktır” ifadeleri yer aldı.

Muhalif senatör Randolfe Rodrigues ise kararı, “Amazonlar’a yönelik son 50 yılın en büyük saldırısı” olarak yorumladı.

Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin (WWF) Brezilya’daki yöneticilerinden Mauricio Voivodic ise geçen ay yaptığı açıklamada planın, ‘nüfus patlaması, ormanların yok olması, su kaynaklarının tahribatı, biyoçeşitliliğinin kaybı ve toprak kavgasına’ neden olacağını belirtmişti.

 

(BBC Türkçe)

 

Kocaeli Hava Kirliliği Raporu 2016: “Kanser riski dört buçuk kat arttı!”

Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Kocaeli’nin hava kirliliğine ilişkin, ‘Kocaeli hava kirliliği 2016’ adlı bir rapor hazırladı. Hacı Bişkin’in Gazete Duvar’da çıkan haberine göre, Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA) Üyesi Hamzaoğlu, hazırladığı raporda Kocaeli’deki hava kirliliğinin insanlar üzerindeki etkisini anlatıyor. Rapora göre, Dilovası Organize Sanayi Bölgesi’nde havada bulunan toz miktarı Dünya Sağlık Örgütü sınır değerine göre, olması gerekenden çok daha fazla. “Dünya Sağlık Örgütü’nün, ‘Hava kirlidir ve bunun şu kadar üstünde kanser riski artar’ bilgisi olmasına rağmen Türkiye’de mevzuat hâlâ 2019’dan sonra o düzeye gelebilecek” diyen Hamzaoğlu, bu konuda önlem alınmadığını söylüyor.

9 yılda 3 istasyon eş zamanlı faaliyete girdi

Hazırladıkları raporu diğer senelere göre daha farklı kaleme aldıklarını belirten Hamzaoğlu, Çevre Bakanlığı’nın 2008’den itibaren Kocaeli’de 3 tane istasyonu eş zamanlı olarak faaliyete aldığı bilgisini verdi. Hamzaoğlu’nun İzmit merkez ve İzmit’in ilçesi Dilovası’ndaki organize sanayileri için değerlendirmesi ise şöyle:
“Bugüne kadar 2008 ve 2015 yılları dahil sadece 3 yıldaki ölçümleri alabilmiştik. Bu sene yaklaşık 5 yıl sonra ilk defa Dilovası Organize Sanayi Bölgesi’nin ölçümleri de sayı olarak ortaya çıktı. Fakat çok ilginçtir ki Dilovası merkezinin ortasında bulunan ve sanayi kirliliğinin yoğun olarak bulunmasına rağmen organize sanayi bölgesindeki ölçümler Dilovası’ndaki ölçümlerden daha temiz. Bu 3 istasyon da kirli ama kirlilik düzeyi esas fabrikaların ölçüm yapıldığı yerde çok farklı. Bu ölçümlere olan güvenirliliğimizden kaynaklı, bakanlık ve yetkililer konusunda şüphelerimiz de artıyor.”

Sanayi ve Bakanlık, “Hayır kirli değil deme olanağına sahip”

Kirlilik düzeyinin akciğer kanserini artıracak düzeyde olduğunu belirten Hamzaoğlu, “Maalesef Türkiye’deki mevzuat Dünya Sağlık Örgütü’nün üzerinde” diyor ve ekliyor: “Dünya Sağlık Örgütü’nün, ‘Hava kirlidir ve bunun şu kadar üstünde kanser riski artar’ bilgisi olmasına rağmen Türkiye’de mevzuat hâlâ 2019’dan sonra o düzeye gelebilecek. Dolayısıyla şu an sanayici ve bakanlık, ‘Hayır bizim mevzuatımıza göre hava kirli değil’ deme olanağına sahip. Bütün bilimsel değerlendirmelerimize rağmen maalesef Türkiye’de böyle bir durum da var.”

“Dilovası’ndaki kanser riski 1 yılda 4.4 kat arttı”

Raporda, “Hava kirliliği, havanın bileşiminde doğal olarak bulunan bazı gazların artan miktarlarının yanı sıra, bazı kimyasallar, uçucular ve tozların varlığı ile tanımlanmaktadır ve çevre kirliliğinin temel belirleyicilerindendir” ifadeleri yer alırken, hava kirliliğinin solunum ve kalp hastalıkları başta olmak üzere birçok sağlık sorununa neden olduğu ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor.

Rapordaki başka bir ayrıntı ise Dilovası ilçesinde yaşayanların hava kirliliği olmayan kentlerde yaşayanlara oranla akciğer kanserine yakalanma riskinin geçen yıl itibariyle 4.4 kat artmış olması. Bu rapora göre Dilovası’nda yaşayanların akciğer kanserine yakalanma riski 2009 yılında 6.5, 2010’da 7.1, 2011’de 6.4, 2013’de 8.7, 2014’de 7.3, 2015 7.4, 2016 yılında ise 4.4 kat arttı.

Raporda, Dilovası Organize Sanayi Bölgesi’nde havada bulunan toz miktarının Dünya Sağlık Örgütü sınır değerine göre olması gerekenden çok daha fazla olduğu da belirtildi.

 

(Gazete Duvar)

 

 

Kilisenin içindeki 100 yıllık çam ağacının güzelliği görenleri hayran bırakıyor

Burası 1812 yılında inşa edilen, komşu Yunanistan’ın en büyük köyü olarak bilinen Grevana bölgesindeki Samarina’daki bir kilise. Her yıl 15 Ağustos’ta Meryem Ana’nın göğe yükselişi anlamına gelen “Meryem Ana Yortusu” bayramını kutlamaya gelenler ise bu manzarayla karşılaşıyor.

100 yaşını doldurmuş olan dev çam ağacı bir şekilde kilisenin içinde filizlenmiş ve çatısından yükselerek büyümüş.

1600 metre yükseklikte bulunan kilisenin bulunduğu ve doğal güzellikleriyle nam salmış Samarina Köyü her yaz turistlerin en sık ziyaret ettiği yerlerden biri.

 

(BoredPanda, Yeşil Gazete)

Evliya Çelebi’nin “Sular Şehri” kuruyor: Bursa’daki Alaçam Şelalesi’nin hazin sonu

Bursa’nın Kestel ilçesine bağlı Alaçam Köyü’nde bulunan şelale kuruyarak yok oldu. Bölgedeki yurttaşlar, Alaçam Şelalesi’nin kuruma nedeninin, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Uludağ Kocayayla’da hayata geçirmeyi planladığı turistik göl projesi ile ilçede bulunan su fabrikalarının kaçak kuyuları nedeniyle yapılan ağaç katliamı olduğunu belirtti. Ağaç katliamının ardından bölgedeki ekolojik dengenin bozulduğunu aktaran Kestel Halkı Çevre İnisiyatifi, “Şelalemizi geri istiyoruz” çağrısında bulundu.

Kestel halkının çağrısına kulak veren CHP Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu, kuruyan şelalenin önünde bir basın açıklaması yaptı. CHP’li Kayışoğlu açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Yetkililere soruyoruz: Bursa’nın suyu nereye gitti? Geçen yıl Keles’te binlerce çam ağacının devrildiğini şahit olduk. Civardaki su fabrikalarının bu susuzluğun sebebi olduğu iddia ediliyor. İnsanlar susuzluğa mahkûm ediliyor. Yetkilileri açıklama yapmaya çağırıyoruz. Bursa’nın suyunun neden kuruduğunu açıklasınlar ve gerekli tedbirleri alsınlar.”

 

(Birgün)

“Kadın vagonu” önerisi İngiltere’de tartışma yarattı: Kadın-erkek ayrımı saldırıları kaçınılmaz kılar

İngiltere’de İşçi Partisi’nin kıdemli siyasetçilerinden Chris Williamson’un trenlerde kadınlara özel vagon önerisi tartışmalara yol açtı. Kadınların tacizden korunması için bu öneriyi getirdiğini söyleyen Williamson, kendi partisinin üyeleri tarafından kadına karşı şiddeti normalleştirme ve ayrımcılığı savunmakla suçlandı. Birmingham Yardley Milletvekili Jess Philips, “Feminizmi Suudi Arabistan’dan öğrenmeye çalışıyorsan yanlış yoldasın” ifadelerini kullandı.

Parlamentodaki Eşitlik ve Kadın Komitesi üyesi olan Philips, Twitter’da “Kimin hangi vagonda seyahat edebileceğine karar vermek yerine tüm vagonları herkes için güvenli kılabilir miyiz” dedi ve ekledi:

“Kadınların hareketlerini kısıtlamak onları güvenli kılmaz, saldırıları normalleştirir. Sorunun kadınların oturma planları değil saldırganlar olduğu konusunda net olmalıyız.”

Kadın-erkek ayrımı saldırıları kaçınılmaz kılar

İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, 2015’te İşçi Partisi liderliği için yarışırken kadın vagonlarıyla ilgili kadın örgütlerinin fikrini dinlemek istediğini söylemiş, kadın örgütlerinden gelen yoğun eleştiriler üzerine bu fikri terk etmişti.

‘Kadın erkek ayrımına gitmek, saldırıların kaçınılmaz olduğunu ima etmektir’

İngiltere’de yayınlanan i gazetesinin haberine göre Chris Williamson ise tacize uğrayan kadınların sayısındaki artış nedeniyle bu öneriyi getirdiğini söylüyor.

i gazetesi için bir makale kaleme alan İngiliz feminist yazar Laura Bates, “Saldırılar nedeniyle toplu taşımada kadın erkek ayrımına gitmek, saldırıların kaçınılmaz olduğunu ima etmektir. Tüm erkeklerin kadınlara saldırabileceği ve bundan korunmanın tek yolunun kadınların hareket özgürlüğünü kısıtlamak olduğu anlamına gelir” ifadelerini kullandı.

Bates, makalesine şöyle devam etti:

“Kadınlara kaçmalarını ve saklanmalarını söylemek, sorumluluğun toplumdaki tacizcilerde değil kadında olduğunu söylemektir. Ayrıca kendi içinde de sorunları vardır: Karma vagonda giden bir kadın tacize uğradığında nasıl bir muameleyle karşılaşacak?

“Mekan ayrımına gitmek tüm erkeklerin özünde kontrol edilemez cinsel saldırganlar olduğu mesajını verir.

“Bunun çözüm olduğunu düşünenleri, saldırganlar kontrol altına alınana kadar erkeklere özel vagon uygulamasına geçmeyi düşünmeye davet ediyorum. Bu uygulamanın saçma olduğunu düşünüyorsanız, tacizcileri değil kadınları kısıtlayan bir uygulamanın nasıl başarılı olabileceğini sorgulamamız lazım.”

Mısır ve İran gibi ülkelerde metro ve trenlerde kadın vagonu bulunuyor.

 

(BBC Türkçe)

 

Çin’in güneyini Hato Tayfunu vurdu: En az 12 ölü, 153 yaralı

Hato Tayfunu’nun Çin’in güneyinde büyük tahribata ve en az 12 kişinin ölümüne yol açtığı bildirildi.

Vilayetin meteoroloji dairesi görevlilerinden Wu Zhifang, Hato’nun diğer tayfunlara kıyasla daha hızlı ve giderek artan şiddette bölgeyi etkisi altına aldığını ve yoğun yağışlara yol açtığını söyledi. Bölge ahalisi toprak kaymaları ve su baskınları karşısında uyarıldı.

Tayfunun en büyük tahribata yol açtığı Çin’in özel idari bölgelerinden Macau’da ölü sayısı 3’ten 5’e çıktı. Lüks otel ve kumarhanelerin bulunduğu Macau’da doğal felaketin 153 kişinin yaralanmasına sebebiyet verdiği açıklandı.

Son beş yılın en şiddetli tayfunu sırasında dalgaların yükseldiği, boraların artığı ve rekor düzeyde yağmur yağdığı sahil şeridinde yüz binlerce kişi tahliye edildi.

Tayfunun etkili olduğu Hong Kong’da en az 84 kişi yaralandı. Kentteki caddeleri su bastı, ağaçlar devrildi, inşaat iskeleleri ve vinçler yıkıldı. Fırtına yer yer saatte 200 kilometre hızla esti. Hato Tayfunu’nun Hong Kong’da 870 milyon Euro’luk maddi hasara yol açtığı tahmin ediliyor.

 

(Deutsche Welle)

Türkiye’nin ilk kadınlar dünya güreş şampiyonu Adar madalyasını ezilen kadınlara armağan etti!

Fransa’nın Paris kentinde düzenlenen Dünya Güreş Şampiyonası’nda kadınlar 75 kiloda mücadele eden Yasemin Adar, finalde Belaruslu Vasilisa Marzaliuk’u 5-4 mağlup ederek, altın madalya kazandı.

Şampiyonada finale çıkarak dünya şampiyonalarında finale çıkan ilk Türk kadın güreşçi olan Yasemin, Belaruslu rakibi Marzaliuk ile finalde kozlarını paylaştı. Mücadeleye 2-0 önde başlayan milli güreşçi, daha sonra rakibinin 4 puan almasına engel olamadı. 4-2 gerideyken 2 puan kazanan Yasemin, Belaruslu sporcunun antrenörünün itirazının reddedilmesiyle 1 puan daha aldı ve maçı 5-4’lük üstünlükle tamamladı.

Dünya şampiyonluğuna ulaşan Yasemin, Türkiye’nin kadınlarda dünya şampiyonluğu sevinci yaşayan ilk güreşçisi olmayı başardı.

Minderde sürpriz evlilik teklifi

Final mücadelesini kazanmasının ardından Türk bayrağı ile salonda tur atan Yasemin Adar, mindere çiçek ve yüzükle çıkan Erdem Yiğit’ten evlilik teklifi aldı. Teklifi kabul eden milli güreşçi, yüzüğü parmağına taktı.

Adar: Kendimle gurur duyuyorum

Yasemin Adar, mücadelenin ardından açıklamalarda bulundu. Çok mutlu olduğunu söyleyen Yasemin, “Bu sevinci Türk halkına yaşattığım için kendimle gurur duyuyorum. Hep tarih yazmak bana nasip oldu. Burada dünya şampiyonu olarak bir tarih yazdım. Üzerimde emeği olan tüm hocalarıma ve arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Türk milletine çok teşekkür ediyorum. Eminim beni izlediler. Onların dualarını hissettim. Allah hepsinden razı olsun. Hedefimiz şimdi olimpiyatlar. Olimpiyatlarda da altın madalya alırız ve inşallah bir tarih daha yazarız” dedi.

Kazandığı madalyayı ezilen tüm kadınlara armağan etti

Yasemin Adar şampiyonluğunun ardından kişisel Twitter hesabından şu mesajı paylaştı:

“Kazandığım bu madalya ezilen, öldürülen, şiddet gören, taciz ve tecavüz mağduru olan tüm kadınlara armağan ediyorum.”

Baba Adar kızının heykelinin dikilmesini istedi

Dünya Güreş Şampiyonası’nda kadınlar 75 kiloda mücadele eden milli sporcu Yasemin Adar, finalde Belaruslu Vasilisa Marzaliuk’u 5-4 yenerek altın madalya kazandı. Dünya Şampiyonu olan Yasemin Adar’ın Balıkesir’de bulunan baba evinde büyük sevinç yaşanırken, baba Naim Adar kızının heykelinin dikilmesini istedi.

Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen organizasyonda Dünya Şampiyonu olan Yasemin Adar, Türkiye’nin gururu oldu. Adar’ın Balıkesir’deki baba evinde büyük sevinç yaşanırken fırıncılık yapan baba Naim Adar evinin dışına Türk Bayrağı astı. Baba Naim Adar, “Bizler ailece Balıkesir’in Çiçekpınar köyündeniz. Yasemin’in babasıyım. Bugün kızım Dünya Şampiyonu oldu. Allah’tan daha nice başarılar diliyoruz. Kızım bir kez Akdeniz Oyunları’nda şampiyon oldu, iki kez Avrupa Şampiyonluğu var. 6-7 yıldır Dünya Şampiyonluğu için oyunlara katılıyordu” dedi.

Dünya Şampiyonluğu’nu ailece beklediklerini söyleyen baba Adar, “Kamplara katılıyordu Yasemin. Her yıl mutlaka bir şeye katılırdı. Baba olarak gurur duyuyorum. Balıkesir’e de bir heykelini istiyoruz büyüklerimizden. Dünya Şampiyonu demek, gurur demek” şeklinde konuştu.

Bir kaç sene önce annesini kaybeden ve Niğde’de beden eğitimi öğretmenliği yapan kızı Yasemin Adar ile henüz görüşmediğini söyleyen baba Naim Adar, kızına güvendiğini vurguladı.

(Cumhuriyet)

 

Hindistan’da kadınların zaferi: “Boş ol” uygulaması yasa dışı ilan edildi

Hindistan’da kadın örgütleri Yüksek Mahkemenin erkeklerin üç kere “boş ol” diyerek evliliklerini sona erdirme yetkisini sona erdiren kararını kutluyor. Müslüman erkeklerin üç kere “boş ol (talaq)” kelimesini söyleyerek eşlerinden boşanabilmelerinin yasal olarak kabul edildiği Hindistan’da, Yüksek Mahkeme 3’e 2 çoğunlukla bu uygulamanın anayasaya aykırı olduğuna karar verdi.

Bharatiya Muslim Mahila Andolan üyesi, kadın hakları aktivisti Zakia Soman mahkemenin vermiş olduğu karar için “Hindistan’daki Müslüman kadınlar için tarihi bir gündür ancak mücadelemiz burada bitmemiştir” dedi. Hindistan Başbakanı Narendra Modi de “tarihi kararın güçlü bir tedbir” olduğunu ifade etti.

Erkekler Whatsapp’tan boşanabiliyordu

İslam’ın erkeklere tanımış olduğu evliliği sona erdirme yöntemi Skype, Whatsapp veya SMS aracılığıyla da geçerli sayılıyordu. Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerde yasaklanmış bir uygulama olan “boş ol” uygulaması geçtiğimiz salıya kadar 90 milyon Müslüman kadının yaşadığı Hindistan’da yasal bir uygulamaydı. Söz konusu uygulama sadece erkekler için geçerliydi, kadınlar ise bu şekilde evliliklerini sona erdirme hakkına sahip değillerdi.

Beş kadın ve iki kadın örgütü dava açmıştı

Davalar söz konusu boşanma şekli ile evlilikleri sona ermiş olan beş Müslüman kadın ve iki hak örgütü tarafından açılmıştı. Hakimlerden üçü uygulamayı “İslam’a aykırı, keyfi ve anayasaya aykırı” olarak tanımladı. Mahkeme aynı zamanda Parlamentoya konu hakkında yasa yapması için çağrıda bulundu.

5 dinden 5 hakim Kuran’ı inceledi

Hindistan’daki ana inanışların hepsini, Hinduizm, Hristiyanlık, İslam, Sihizm ve Zerdüştçülüğü temsil eden hakimlere danışmanlık sunabilmeleri için Kuran’ın İngilizce bir kopyası verildi. Akademi dünyası, “boş ol” uygulamasının Kuran’da yer almadığına dikkat çekiyor. Davaya bakan beş hakim de uygulamanın “dinin bütünleyici unsurlarından biri olmadığına ve anayasal ahlakı ihlal ettiğine” karar vermişti. Üçe iki oy ile “boş ol” uygulamasını altı aylığına engelleyerek uygulamayı yasaklayan bir kanun çıkarılmasının tartışılması için parlamentoya devretmişlerdi.

Hindu Times’ın Nisan’da yayınlamış olduğu habere göre “boş ol’ uygulaması yemek verilmesinde gecikme gibi ‘küçük sorunlarda” uygulanmaktaydı. Ancak Müslüman hukukunu destekleyen bir komitenin yönetim kurulu üyesi olan Kamal Faruqui, Modi’yi kararı Müslüman azınlık üzerinde politik bir avantaj olarak kullanmak için desteklemekle suçlamıştı. “Kararı olumlu bir karar olarak görmediklerini” belirten Faruqui “boş ol” uygulamasının din ve şeriatlarının bir parçası olduğunu” belirtti.

(Bianet)

Bayer’in Monsanto’yu satın alma planına AB engeli

AB Komisyonu Alman kimyacılık tröstü Bayer’in GDO’lar konusunda kötü bir sicili bulunan Amerikan biyoteknoloji devi Monsanto şirketini satın alma planına karşı çekince bildirdi. Deutsche Welle’nin haberine göre plan rekabet ilkeleri açısından mercek altına alınacak.

Avrupa Komisyonu, Alman kimya devi Bayer’in Amerikan biyoteknoloji holdingi Monsanto’yu satın alma planları karşısında çekince belirterek, birleşmenin sektördeki rekabete olası etkilerini daha ayrıntılı bir şekilde inceleme kararı aldı. AB Komisyonu’nun rekabetten sorumlu üyesi Margrethe Vestager, Bayer ve Monsanto’nun birleşmesinin bazı alanlarda rekabeti zayıflatacağından endişe edildiğini açıkladı.

Komisyon bu devralma süreci sonucunda haşere ilaçları alanında, özellikle sebze, kolza ve pamuğu kapsayan tohumculukta, ayrıca bitkilerin ebatları ya da haşaratlar ve hastalıklara karşı dirençlerini gösteren tarımsal niteliklerine ilişkin rekabette sınırlama getireceğinden endişe ettiğini bildirdi.

AB Komisyonu ayrıca Bayer ile Monsanto’nun haşere ilaçlarını ve tohumlukları dijital tarım teknololojisini kullanarak tek elde toplamasının ve çiftçilerin ihtiyacına uygun danışma hizmeti vermelerinin bu alandaki rakip işletmelerin çifçilere ulaşmalarını zorlaştıracağı görüşünü de savunuyor.

Avrupa Komisyonu’nun rekabetten sorumlu üyesi Margrethe Vestager “Zirai tohumların ve haşere ilaçlarının hem çiftçiler hem de tüketici açısından çok önemli olduğuna dikkat çekti ve “Çiftçilerin yeni ürünlere, yüksek kaliteye ulaşabilmeleri ve ürünleri rekabet etmeye elverişli fiyatlara satın alabilmeleri için bizim bu piyasalarda sağlam bir rekabet ortamını garanti etmemiz gerekli” diye konuştu.

 

(Deutsche Welle, Yeşil Gazete)