Ana Sayfa Blog Sayfa 3005

Şırnak’ta ruhsatsız kömür ocağındaki göçükte 7 işçi hayatını kaybetti

Şırnak- Cizre karayolunun 20’inci kilometresinde, Cudi Dağı eteklerindeki kömür ocakları bölgesinde bulunan 3 nolu açık kömür ocağında, dün saat 15.00 sıralarında göçük meydana geldi. Göçükte 7 kişi öldü, 1 kişi de yaralandı. Kurtarma çalışmaları sırasında 1 işçi de rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Kurtarma ekipleri, göçükte başka işçilerin olma ihtimaline karşın, arama çalışmalarını sürdürüyor.

Enerji Bakanlığı: Kömür ocağı ruhsatsız

Enerji Bakanlığı’ndan göçük meydana gelen maden ocağına ilişkin yapılan açıklamada, kömür ocağının ruhsatsız olduğu kaydedildi.

Açıklama şöyle:

Şırnak’ta meydana gelen kazanın  olduğu maden sahası, işletme ve iş güvenliği riski barındırdığı için MİGEM  tarafından 2013 yılında faaliyete durdurulmuş bir sahadır. Kazanın meydana  geldiği saha için MİGEM tarafından verilmiş çalışma ruhsatı söz konusu değildir.  Yapılan işlem kaçak işlemdir.

Valilik soruşturma başlattı

Şırnak Valiliği, 6 kişinin öldüğü, 1 kişinin yaralandığı bir kişinin de kurtarma çalışmaları sırasında rahatsızlanıp hastaneye kaldırıldığı ruhsatsız kömür madenindeki göçükle ilgili açıklama yaptı. Göçük altında kalan 1 kişinin arandığı belirtilen açıklamada şöyle denildi:

“İlimiz Merkez – Cizre Karayolu üzerinde bulunan 1 Nolu kömür ocağında bugün saat 14.30 sıralarında meydana gelen heyelan neticesinde göçük altında kalan 6 vatandaşımız vefat etmiş, bir vatandaşımız ise ağır yaralanmıştır. Göçük altında kalan 1 vatandaşımızın arama- kurtarma çalışmaları ise devam etmektedir. Söz konusu alan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 2013 yılında üretime kapatılmış bir alandır. Ruhsatsız olarak kömür çıkarma faaliyeti esnasında meydana gelen üzücü olayla ilgili olarak adli mercilerce hem iş güvenliği hem de terör örgütü ile bağlantıları yönüyle çok kapsamlı bir soruşturma başlatılmıştır.”

7 işçi toprağa verildi

Şırnak Devlet Hastanesi’nde yapılan otopsinin ardından göçükte hayatını kaybeden Vedat Özden, merkeze bağlı Dağkonak Köyü Mezarlığı’nda, Sekvan Üstün Cizre’de, Yılmaz Mağrur, Mesut Mağrur ile Yüksel Uğur merkeze bağlı Kendale İş Mezarlığı’nda, Mehmet İzer merkez Büyük Mezarlık’ta ve Abdullah Kayaş ise Tümen Komutanlığı bitişiğindeki mezarlıkta dualar eşliğinde toprağa verildi.

 

(Cumhuriyet)

[Alakır Sahipsiz Değildir] Tuğba ve Birhan’ın susuz bırakılmasına izin vermeyin!

Antalya’nın Kumluca İlçesi’nde HES’lere karşı verdikleri mücadele ile bilinen, Alakır Vadisi’nde 14 yıldır yaşayan Tuğba Günal- Birhan Erkutlu çifti, kendilerini tehdit eden HES şirketinin bekçisine verilen hapis cezasının ardından geçtiğimiz günlerde bu kez silahlı tehditle gündeme gelmiş, ardından da çiftin su kaynağı kesilmişti.

Yaşanan bu gelişmeye sessiz kalınmadı. Türkiye’nin dört bir yanından gelen destek mesajları Alakır’ın sahipsiz olmadığını ortaya koydu.

12 Ekim’de sosyal medya üzerinden başlatılan destek kampanyasında Tuğba Günal- Birhan Erkutlu’nun susuz bırakıldığını duyanlar #hayratbirşey diyor.

Tüm canlılar için yaşam hakkı olduğunu savunan çiftin arazilerinden çıkan su kaynağının, HES şirketi çalışanları ve şirketle işbirliği yapan köylüler tarafından bozularak, yaşam dostlarının susuzluğa mahkum bırakılması ve o su kaynağının hayrata dönüştürülmesi tepki topluyor.

Çekilen videolar ve mesajlarla #susuzkaldığınıhayalet #hayratbirşey #direnalakır #yaşamseninle #Alakırözgürakacak hashtag’leri ile Tuğba Günal ve Birhan Erkutlu’ya destek veriliyor.

Susuz kalan bostan kurumaya başladı!

Alakır Nehri Kardeşliği hesabından yapılan açıklamada kepçe ile havuz kazmaya başlandığı bildirildi. Açıklamanın tamamı ise şöyle:

“Bostanımız kurumaya başladı!
Bizi hem susuz hem de aç bırakmaya çalışıyorlar tüm dünyanın gözleri önünde.
Günlük ihtiyaçlarımızı etraftan topladığımız sularla, çamaşırı Alakır nehrinin kenarında gideriyoruz. Hayvanlar için kaplarda su biriktiriyoruz. Ama bostanı sulamak mümkün değil. Çiçek bahçesini de. Hepsi kurumaya başladı.
Hasan Tığlı’nın METAMAR şirketine ait Kürce HES’in şantiye şefi Ali Süzen arazimizin içindeki kadim su kaynağımızı hemen arka araziyi alıp kepçe ile kazarak damarından kesip bizi susuz bıraktı.
Suyumuzu hayrat’a götürme görüntüsü sergilediler. Bugün ise hemen yanımızda, yaptıkları hayratın altında, yine Şeref Şen adlı aynı kişiden satın alıp Vakıflar katliamını gerçekleştirdikleri alana kepçe ile havuz kazıyorlar şu anda. Hayrattan da oraya akıtacaklar suyumuzu anlaşılan.”

Birhan Erkutlu & Tuğba Günal çifti

 

(Yeşil Gazete)

Hollywood’daki taciz skandalına uluslararası tepki: Kadınlar #MeToo #Bende etiketiyle sessizliğini bozuyor!

Hollywood’daki taciz skandalları ilk kez geçtiğimiz hafta New York Times gazetesinde yayınlanan bir haberle gündeme bomba gibi düştü. Gwyneth Paltrow, Angelina Jolie, Asia Argento, Mira Sorvino, Emma De Caunes, Ashley Judd’dan sonra Cara Delevingne de ABD’li Hollywood filmleri yapımcısı Harvey Weinstein’in tacize uğradığına iddia etti ve yaşadıklarını anlattı. Kariyerlerinin mahvolma korkusu yüzünden duruma ses çıkaramadıklarını belirten 26 kadın oyuncunun taciz iddiaları sonucunda ünlü film yapımcısı Harwey Weinstein hakkında İngiltere’de soruşturma başlatıldı.

Yapımcının eşi, Marchesa markasının tasarımcısı Georgina Chapman, eşinden ayrılma kararı aldığını açıkladı.

Cinsel suçlar ve çocuk tacizi biriminin olayla ilgilendiği ifade edildi. New York polisi de iddialar hakkında adli kovuşturmaya ihtiyaç olup olmadığını tespit etmek üzere bir “gözden geçirme” çalışması başlattı. Suçlamaların ardından işinden olan ve eşi tarafından terk edilen Weinstein’ın Avrupa’daki bir rehabilitasyon merkezinde tedavi görmeye başladığı öne sürüldü.

Dünyanın dört bir yanından kadınlar #MeToo etiketi ile travmalarını paylaşıyor!

Hollywood’da yaşanan taciz ve tecavüz skandalının ardından Amerikalı aktris Alyssa Milano #metoo (bende) etiketiyle paylaşım yapılmasını rica etti. Milyonlarca insan bu etiketle yaşadığı taciz olaylarını anlatıyor. Kampanyaya erkekler de yaptıkları paylaşımlarla destek oluyor. Türkiye’de en son Özgecan Aslan cinayetinin ardından kadınlar #sendeanlat etiketiyle yaptıkları paylaşımlarda başlarına gelen cinsel taciz ve tecavüzleri paylaşmıştı.

Kampanyanın mimarı Amerikalı aktris Alyssa Milano, kadınları yaşadıkları cinsel tacizleri paylaşmaya çağırdı.

#Bende

Aybike Turan: “Ülkemizdeki ünlü kadın oyuncuların da sektördeki tacizleri ifşa etmesini aynı cesareti göstermesini bekliyorum.

#MeToo

Lady Gaga: “I don’t want to live in a country where the government decides if you were raped or not.”

“Tecavüze uğrayıp uğramadığınıza karar veren bir ülkede yaşamak istemiyorum.”

#MeToo
And I was blamed for it.
I was told not to talk about it.
I was told that it wasn’t that bad.
I was told to get over it.

#Bende

Ve bunun için suçlandım.

Bundan bahsetmemem söylendi.

Bunun o kadar da kötü olmadığı söylendi.

Bunu aşmam gerektiği söylendi.

— Najwa Zebian (@najwazebian) Oct. 16, 2017

#MeToo

Men,
Don’t say you have a mother, a sister, a daughter…
Say you have a father, a brother, a son who can do better.
We all can.#MeToo

Erkekler,

Bir anneniz, kız kardeşiniz, kızınız olduğunu söylemeyin.

Daha iyisini yapabilecek bir babanız, ağabeyiniz ve oğlunuz olduğunu söyleyin.

Bunu yapabiliriz. #Bende

— Nick Jack Pappas (@Pappiness) Oct. 16, 2017

#Bende

Jennifer Hattam: “Cinsel bağlamda taciz veya saldırı yaşamış tüm kadınlar #bende diye ilan ederlerse, belki diğerlerine sorunun boyutunu gösterebiliriz #MeToo”

 

(Yeşil Gazete)

Hollywood hayvan haklarına sahip çıkıyor: Kostüm tasarımlarında kürk ve deri kullanılmıyor

Birçok film, sinema ve televizyon sektöründe hayvanlardan elde edilmeyen derisiz ve kürksüz görünüşleri tercih ederek yeni bir etik standart kurdu ve izleyicilere hayvanların bedenlerinin onlara kalmasını cekete, ayakkabıya, modaya dönüştürülmemesi konusunda güçlü mesajlar verdi. Gaia yazarlarından Esra Demirezen, vahşi deri ve kürt yerine yaratıcı malzemeler kullanılmış bazı filmleri özetledi.

  1. Guardians of the Galaxy Vol. 2 (2017)

Hollywood kostüm tasarımcısı Judianna Makovsky, Alman dergisi Stlight’a filmde deri kullanılmadığını açıkladı: “Böyle filmlerde, böyle bir şekilde oluşturulmuş ve bastırılmış farklı doku gibi esnek malzemeler kullanırız… Gerçek deri rahatsız edici ve yeterince esnek değil.”

  1. Taht Oyunları (2017)

IKEA’nın sahte kürk kilimleri pelerin olarak kullanılır mı? Neden kullanılmasın? Eğer Sansa Stark ve Jon Snow’un kürk pelerinler kendi tüylerle kaplı ceketin olmasını arzulattığını görüyorsan, Kuzey’deki insanları birçok sahte kürk pelüş kilimler sunan IKEA’daki ev eşyaları bölümünden başka bir şeyden giyinmediği konusunda için rahat olsun.

IKEA pelerinler için, kendin kur eşyalarına yaptığına benzer bazı yönergeler verdi. Üç aşamalı Kendin Yap süreci, geçmiş bölümleri art arta izlerken, Cadılar Bayramı kostümünü tasarlarken ya da sadece sevecen bir şekilde kışa hazırlanırken kendi çekici pelerininle övünebileceğini garantiler.

  1. Empire (2015)

PETA gösterinin gardrobunu stilist Donna Salyers’in Muhteşem Kürkleri’yle teması kesti ve Empire o zamandan beri sette sahte kürkleri kullanıyor. Gelişme var!

  1. Açlık Oyunları (2014 ve 2015)

Woody Harrelson The Hunger Games filmlerinde vegan botlar giydi. Catching Fire kostüm süpervizörü Tyson, “Woody Harrelson onları (botları) o kadar beğendi ki , Mockinjay için de istedi.” diyerek alıntı yapıyor. Bize memnun bir müşteri gibi geldi! Daha çok ünlü yıldızın, derilerden kaçındıklarında sadece hayvanların sömürülmesini önlediklerini bildiklerinde sadece memnun olmakla kalmayıp sonuçlarından da tatmin olacaklarına eminiz.

  1. Sefiller (2012)

Victor Hugo romanındaki uyarlamasındaki Anne Hathaway’in ayakkabısı tamamen derisizdi. Kostüm tasarımcısı Paco Delgado: “Onun Fantine karakteri için ayakkabıları üzerinde hiçbir hayvandan elde edilen malzeme kullanamadık. Bağcıklı çizme ve bot tasarlamak için çok özel ayakkabıcılar bulmak zorunda kaldık. Aynı zamanda çok daha sofistike olan düz ayakkabılar yaptık.” dedi.

  1. Zombieland (2009)

The Hunger Games Harrelson’ın ilk vegan giyiniş atılımı değildi. Aktör bu filmde, vegan yılan derisi ceket ve vegan botlar giydi. Film ekibinden bir üye: “Bu kostüm sentetik materyallerden yapılmıştır. (Asla deri giymemiştir.) Botlar da özel sentetikti. Aynısı ‘piton’ için de geçerlidir.” demek zorunda kaldı.

  1. Gladyatör (2000) ve Walk the Line (2005)

Gladyatör filminde Joaquin Phoenix’in kostümleri ve ayakkabıları tümüyle vegandı. ABC News “sandaletli ve kılıçlı Russell Crowe için bile ‘Gladiator’ kostümcüleri onu sentetik giydirmek zorunda kaldığını” bildirdi. OSCAR ödülü kazanan oyuncu aynı zamanda Walk the Line’da da vegan giyindi. Russell, vegan giyinmesinin kim olduğunun bir parçası olduğunu ve bu yüzden çalışırken her zaman dikkatli olduğunu, yapımcılarla bunu her zaman tartıştığını ve onların uyumlu olduğunu söyledi.

  1. 101 Dalmaçyalı (1996)

Glenn Close, kürk seven karakterinin filmde sadece sahte kürk giydiği konusunda ısrar etti. Close’un gerçek hayatta vahşi karakterine benzemediğini gösteriyor!

  1. Batman Returns (1992)

Michelle Pfeiffer’in ikonik Catwoman kostümünün lateksten yapıldığını biliyor muydunuz? Kostüm tasarımcısı Mary Vogt, onun siyah, seksi, esnek ve parlak olmasını istediklerini bildikleri ve Latex de olabileceğin kadar siyah, esnek ve sert olduğunu açıkladı.

Ne giydiğini bil!

Deri almak direkt olarak fabrika çiftliklerine ve kesimhanelere katkı sağlar, çünkü deri et endüstrisinin ekonomik olarak en önemli yan ürünlerindendir. Aynı zamanda deri doğa dostu değildir, çünkü sepileme için kullanılan toksinlerden kaynaklanan kirliliğin yanı sıra et endüstrisinden kaynaklanan tüm çevresel yıkımların sorumluluğunu üstlenir.

Kürklere gelince, kürk çiftliklerindeki hayvanlar tüm hayatlarını daracık, pis tellerin içine hapsolmuş şekilde geçirirler. Kürk üreticileri, boğma, elektrokusyon, gaz ve zehir içeren mevcut en ucuz ve vahşi yöntemleri kullanırlar.

Birleşik Devletler’deki kürkün yarısından fazlası, milyonlarca kedi ve köpeğin sopalandığı, asıldığı, kan kaybından öldürüldüğü ve genellikle canlı canlı derilerinin yüzüldüğü Çin’den gelir. Çin kürkleri genellikle kasten yanlış etiketlendirilir, yani eğer herhangi bir kürk giyersen, hangi derinin içinde olduğunu bildiğini garanti etmenin kolay bir yolu yok. Bu vahşi endüstrileri desteklemediğini bildiğinden emin olmanın en iyi yolu sadece hayvanlardan elde edilmeyen ürünler satın almaktır.

 

(Gaia)

Güneydoğu Asya sel ve toprak kaymalarına teslim: 77 kişi, 300 bin hayvan öldü

İklim değişikliği Güneydoğu Asya ülkelerini felç etti. Vietnam ve Çin şiddetli rüzgarların yol açtığı sel ve toprak kaymaları ile mücadele ediyor. Vietnam’ın kuzeyini vuran tropikal fırtına Khanun’un yol açtığı yıkımın bilançosu artıyor.

Geçtiğimiz hafta son 10 yılın en güçlü fırtınasının yol açtığı sel ve toprak kaymalarında ölü sayısı 72’ye yükseldi, 30 kişinin de kayıp olduğun bildirildi. Binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Yetkililer fırtına nedeniyle kapanan yolları temizlemeye çalışırken arama kurtarma çalışmalarının sürdüğünü açıkladı. Khanun tropikal fırtınası Hong Kong’un güneyine ulaştığında etkisini kaybetmiş olsa da şiddetli yağışlar nedeniyle birçok bölge sel altında kaldı.

Yetkileri dün yaptıkları açıklamada Hoa Binh eyaletinde olağanüstü hal ilan etti. Afet Yönetim Müdürlüğü, Vietnam’ın kuzeyinde ve merkezinde yer alan birkaç eyalette 50 bini aşkın evin sular altında kaldığını duyurdu. Sel felaketinde 300 bin çiftlik hayvanı da hayatını kaybetti.

Vietnam her yıl tropikal fırtınalar ile mücadele ediyor. Son felaketten önce geçtiğimiz ay Vietnam’ın merkezinde etkili olan Doksuri tayfunu nedeniyle ölen 11 kişi dahil 1 yıl içinde 170 kişinin olumsuz hava koşulları nedeniyle hayatını kaybettiği bildirildi.

Çin’in orta kesiminde etkili olan şiddetli yağışlar ise 5 kişinin ölümüne yol açtı. Hubey eyaletindeki sel nedeniyle 27 bin kişi tahliye edildi. 8 bin 500 ev yıkıldı, 253 bin hektarı aşkın tarım arazisi sular altında kaldı. Sel nedeniyle yaşanan maddi kaybın en az 608 milyon dolar olduğu belirtiliyor.

 

(AFP, Yeşil Gazete)

Ophelia Kasırgası Portekiz ve İspanya’yı da etkiledi: En az 50 ayrı noktada çıkan yangınlarda 32 kişi öldü

Mevsim normalleri üzerindeki hava sıcaklıkları Portekiz ve İspanya’yı vurdu. İklim değişikliğinin bir neticesi olarak dün İrlanda’ya ulaşan Ophelia Kasırgası’nın yarattığı şiddetli rüzgar da Portekiz ve İspanya’da çıkan yangınların büyümesine yol açtı.

İber Yarımadası’nda mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları beraberinde orman yangınlarını da getirdi. Portekiz’de en az 50 ayrı noktada devam eden yangınlar şiddetli rüzgarın da etkisiyle yerleşim bölgelerine sıçradı. Resmi verilere göre İspanya ve Portekiz’in kuzeyindeki yangınlarda aralarından 1 aylık bebeğin de bulunduğu 32 kişi yaşamını yitirdi. Yangının sıçradığı yerleşim bölgelerinde çiftlik hayvanları da zarar gördü.

Lizbon’un kuzeyinde Tabua yakınlarında çıkan yangında 7 kişinin kayıp olduğu, 16’sı ağır olmak üzere 56 kişinin de yaralandığı belirtildi. Yangın nedeniyle yüzlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Ormanlık araziye yakın noktada bulunan üniversite yurtları ile Peugeot-Citroën fabrikası tedbir amaçlı tahliye edildi. Vigo kenti yetkilileri dün en az 10 okulun tatil edildiğini duyurdu.

Portekizli yetkililer, Pazar günü (15 Ekim) 6 bin itfaiye erinin 500’ü aşkın orman yangınını söndürmek için mücadele ettiğini, 10 yıldan uzun süredir tek bir günde kaydedilen en fazla yangınla karşı karşıya kaldıklarını açıkladı.

Portekiz hükümeti Avrupalı partnerlerinden ve Fas’tan yardım istedi.

İspanyol yetkililer yangınların çıkış nedeni olarak kundaklama ihtimali üzerinde duruyor.

Geçtiğimiz hafta, Haziran ayında Portekiz’de çıkan yangınlarına ilişkin bağımsız bir soruşturma, yetkililerin köyleri zamanında tahliye etmediklerini ortaya çıkarmıştı.  Yangınlar yaklaşık 29.000 hektar araziyi tahrip etmişti.

 

(Guardian, BBC, Yeşil Gazete)

Akkuyu için lojman yaptıran Ruslar sözleşmeden vazgeçti, 20 milyon dolarlık yatırım otele dönüştü!

2013 yılında Atomstroyexport ile Akkuyu’da çalışanlar için lojman tesisi yapımı sözleşmesi imzalayan Ulu Şirketler Grubu, Rus tarafın sözleşmeden vazgeçmesi ve ödeme yapmaması üzerine, 20 milyon dolarlık yatırım yapılam tesisi otele dönüştürerek turizme adım attı.

Ruslar lojmandan vazgeçti, Ulu ‘zorunlu’ turizmci oldu

Fikri Cinokur’un Dünya Gazetesi’nde çıkan haberine göre, merkezi Antalya’da bulunan Ulu Şirketler Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Ulu, Mersin’in Gülnar ilçesinde Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşa edileceğini anımsatarak, 2013’te Rus sermayeli Atomstroyexport AŞ ile Rus çalışanlar için Gülnar’ın Yanışlı köyünde lojman tesisleri yapımı için anlaştıklarını ve sözleşme imzaladıklarını söyledi. Ulu, ‘Rus Köyü’ adıyla 50 dönümlük bir alanda kurulan tesiste kreş ile 10 adet villanın yer aldığını kaydetti. Akkuyu’ya 8 kilometre mesafede kısa sürede tamamlanan tesislerde Rusya’nın güvenlik örgütü temsilcilerinin de denetim yaptığını belirten Ulu, “Akkuyu Nükleer Santrali yapımının yaklaşık 9 yıl süreceğini belirten Rus şirketi yetkilileri yaptığımız tesisleri yıllığı 3 milyon dolar olmak üzere 9 yıllığına kiralamak istedi. Anlaşma imzaladık. Ancak ilk yıl için 3 milyon dolar ödeyeceklerdi, ödemediler. Konuyu yargıya taşıdık” dedi. Rus şirketin sözleşme hükümlerini yerine getirmemesi nedeniyle zor bir süreç yaşadıklarını anlatan Cemal Ulu, 20 milyon dolarlık bir yatırımla Ruslara kiralanacak lojmanları otele dönüştürdüklerini söyledi.

9 yıl kira garantisi vardı

Cemal Ulu, Ruslar yüzünden ‘zorunlu’ olarak başladıkları otelciliğin hikayesinin şöyle aktardı: “Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımını üstlenen Atomstroyexport AŞ yetkilileri 2013 yılında bizimle temasa geçerek Gülnar Büyükeceli’de site şeklindeki 10 villamızı yöneticilerinin ikameti için kiralamak istedi. Yapılan sözleşme ile Atomstroyexport AŞ yetkililerinin istediği şekilde lojmanlar yeniden dizayn edildi. O dönem sık olan elektrik kesintilerinden etkilenmemeleri için tüm siteye yetecek jeneratör ve tesisatını kurduk. İkamet edecek kişilere yardımcı olmaları için İngilizce ve Rusça bilen personelden oluşan bir resepsiyon departmanı oluşturarak kiraya verdik. Ardından verdiğimiz hizmetlerden memnun kalan Atomstroyexport yetkilileri Akkuyu Nükleer Santrali’ne yakın bir bölgede, denize sıfır bir konumda Rus Köyü yapılırsa 9 yıl boyunca kiralayacaklarını beyan etti. Bu talep doğrultusunda yaptığımız ön görüşmeler sonucunda bize ait Gülnar Yanışlı’daki mükemmel iki koya sahip, denize sıfır arsa kendilerine gösterildi. Uygun olduğu takdirde kiralamak istedikleri Rus Köyü’nü buraya inşa edebileceğimizi belirttik. Arsa Atomstroyexport AŞ yetkilileri tarafından beğenildi. Şirket merkezi ve Rus yetkililerin güvenlik kontrol ve incelemelerinden sonra da tesisin bu arsaya yapılabileceği belirtildi. Bu gelişmeler neticesinde yapılacak tesisin projesi için karşılıklı görüşmeler sonucunda, anlaştığımız bir proje müellifine talepler doğrultusunda projeyi hazırlattık.”

Yargıtay’dan lehte karar çıktı

Rus şirketin talebi doğrultusunda inşa edilen Sosyal Tesislerin Atomstroyexport AŞ yetkililerince de onaylandığını anlatan Cemal Ulu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çalışmalar sonucu 15.11.2013 tarihinde mutabık kaldığımız bu projeyi hayata geçirmek için her yılı peşin ödemeli olmak üzere, 9 yıllığına garanti anlaşmalı kira sözleşmesini imzaladık ve projenin yapımına başladık. 7 ayda projeyi tamamladık. Bu sürede Atomstroyexport AŞ’nin Moskova’dan üst düzey yöneticileri defalarca inşaatı ziyaret etti. Yaptıkları kontroller sonucunda ek talep ve istekleriyle de yapım sürecine müdahil oldular. Proje istenilenlere uygun olarak bitirilerek ve ilk yılın kirasını ödeyerek teslim almaları için Atomstroyexport AŞ yetkilileri bilgilendirildi. Ancak 3 ay boyunca çeşitli bahanelerle bizleri oyalayarak ne kira ödemesi yaptılar ne de tesisi teslim aldılar. Bu yüzden yasal olarak gerekli ihtarlar çekildi buna rağmen verilen taahhütler yerine getirilmediği için de mağduriyetlerimizi gidermek adına yasal yollara başvurduk. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda lehimize karar çıktığı halde, hukuk sistemimizdeki süreçlerin yavaş işlemesi, yerel mahkemelerde 6 ayda bir hakim değişikliği sonucunda açılan davanın her celsesine başka bir hakimin bakıyor olması ve uzayan işlemlerden dolayı hala mağduriyetimiz giderilemedi.”

250 kişiyi istihdam ediyor

Yanışlı köyünde denize sıfır, etrafı ormanlarla çevrili 285 oda, 850 yatak kapasiteli otel ile ‘zorunlu’ olarak turizm sektörüne adım attıklarını ifade eden Ulu, “Ruslara lojman olarak yaptığımız tesisler şimdi 5 yıldızlı her şey dahil sistemi ile çalışıyor ve Mavi Bayraklı plajı bulunuyor. Otelimizin doluluk oranı yüzde 95 civarında. Bölgeden sağladığımız 250 kişilik istihdam ile yine bölgeye yıllık 10 milyon lira katkı sağlıyoruz” dedi.

Yeşil Gazete Bilgi Notu:

Türkiye,  2010 yılının Mayıs ayında Akkuyu NGS’nin kurulması için Rusya ile hükümetlerarası anlaşma imzalamış, 2015 yılının Nisan ayında ise bu inşaatın temeli atılmıştı. Aradan geçen zaman zarfında haberde konu olan Ulu İnşaat’a ait otel ise 2013 yılında Rus şirketi Atomstroyexport AŞ tarafından Rus çalışanların kullanımına yönelik lojman olarak sipariş edildi. Otel 2014 yılında ödemesi yapılmadığı için Ulu Resort Otel olarak hizmet vermeye başladı.Bu tarih itibariyle Ulu Otel’in sahiplerinin Atomstroyexport AŞ’ne açtığı dava devam ediyor. Kısacası kime niyet kime kısmet. Ulu İnşaat Ruslar sayesinde 5 yıldızlı otel sahibi oluyor. Konu sivil topluma ilk kez bu haberle intikal ettiği için olayın tarihi 2014 yılına dayansa da haberi aynen paylaşmış bulunuyoruz.

 

(Dünya Gazetesi, Yeşil Gazete)

İklim değişikliği bu kez İrlanda’yı vurdu: Shakespeare’in “Ophelia”sı 3 kişinin ölümüne yol açtı

Dün (16 Ekim) İrlanda’yı vuran Ophelia Kasırgası 1’i kadın 3 kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı.

İki kişi araçlarının üzerine ağacın devrilmesi sonucu hayatını kaybederken, diğer kişi ise fırtına sonrası devrilen ağaçları kaldırmak üzere elektrikli testere ile yaptığı kaza sonucu yaşamını yitirdi.

Saatte 112 km hızla adada etkili olan kasırga, ulaşımı ve iletişimi sekteye uğrattı. Okullar ve iş yerleri geçici geçici süreliğine kapatıldı. Adanın güneyindeki ve güneybatısındaki elektrik hatları zarar gördü.

Yaşanan elektrik kesintileri tüm gün sürdü. Ophelia 360 bin kişiyi elektriksiz kaldı.  İrlanda Cumhuriyeti Elektrik Tedarik Kurumu daha fazla elektrik kesintisi yaşanacağı konusunda vatandaşları uyardı.

Gökyüzü sarardı

Ophelia’nın Birleşik Krallık’ta yol açtığı etkilerden biri de gökyüzünü sarıya boyaması oldu. Meteoroloji uzmanları bunun nedeni olarak Ophelia’nın Sahra Çölü’nden gelen rüzgarı yanına alarak İspanya ve İngiltere’ye doğru taşıdığı tozları gösterdi.

Kasırga, Birleşik Krallık’ta etkili olduğu için adını da ünlü İngiliz şair ve oyun yazarı Shakespeare’in Hamlet adlı eserindeki Ophelia karakterinden alıyor.

Atlas Okyanusu’nda daha önce birer hafta arayla 10 kez art arda meydana gelen fırtına ve kasırgalar en son 1893 yılında görülmüştü.

 

(Guardian, Yeşil Gazete)

[ÇED’siz olmaz] Bugün Meclis’e giden ÇED’i etkisiz kılacak torba yasa doğa katliamının önünü açacak!

Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yönetmeliğini etkisiz kılacak torba yasa tasarı bugünden itibaren Meclis’te görüşülmeye başlanacak.

27 Eylül 2017’de TBMM Başkanlığı’na sunulan kanun tasarısının, madenciliğin gelişmesini ve maden sahalarının etkin kullanılmasını sağlamak amacıyla düzenlemeler ihtiva ettiği iddia edilmişti.

Ancak yeni torba yasa geçerse bütün madencilik faaliyetleri fiilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinden muaf tutulacak.

Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısında neler değişecek?

  1. madde

Yasanın onaylanması halinde 54. maddeyle ‘Madencilik Faaliyetlerinde İzinler’ başlıklı 7. maddenin 11. fıkrasının, birinci cümlesi değişecek. ‘Çevresel etki değerlendirmesi ve diğer izin başvuruları ile ilgili olumlu karar verilmiş sayılır ve genel müdürlük tarafından buna göre işlem yapılır’ değişikliğiyle çevreye ilişkin ÇED ve diğer izin süreçleri, 3 ay içinde bitirilmezse izin verilmiş sayılacak.

Böylece bir madenle ilgili ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) süreci üç ayı aşarsa o madenin ÇED raporu onaylanacak.

  1. madde

Tasarının 55. maddesiyle ‘Maden Teşvik Tedbirleri’ başlıklı 9’uncu maddesine eklenen fıkra ile orman alanlarında yapılacak madencilik faaliyetleri için 10 yıl için herhangi bir bedel alınmayacağı düzenlemesi getiriliyor.

  1. madde

Tasarının 56. maddesi ile Maden Kanunu’nun ‘Arama Faaliyetleri’ başlıklı 17. maddesinin ikinci fıkrasının beşinci cümlesi değiştirilerek, ‘Jeolojik haritalama, jeofizik etüt, sismik, karot, kırıntı ve numune almaya yönelik faaliyetler için ÇED kararı aranmayacağı’ düzenlemesi öngörülüyor.

“ÇED’siz olmaz” kampanyasına destek ver, çevre katliamını önle

Tasarıdaki 54. 55. ve 56. maddelerle ilgili Türkiye’nin dört bir yanındaki çevreciler sosyal medya hesapları üzerinden “ÇED’siz olmaz” hashtag’i ile kampanya başlattı. Kampanyada yukarıdaki maddelerin iptali isteniyor.

 

(Yeşil Gazete)

AKP tipi belediyeciliğin içe çöküşü

Üç adet fotoğraf… Bir tanesi Belediye Başkanı istifa eden İstanbul’dan, bir tanesi Belediye Başkanı’nın odasını topladığı ifade edilen Ankara’dan, sonuncusu da Belediye Başkanı’nın istifa edeceği söylenen, sırasını bekleyen Bursa’dan… Hepsinin ortak bir noktası var. Şehirlerine bir daha geri dönülemeyecek şekilde zararlar vermiş olmaları. Aslında hepsinin bir ortak noktası daha var. Bu zararlar yüzünden değil; gizli kapaklı işler yüzünden görevlerinin bıraktırıldığı gerçeği.

1994 yılında başlayan bu belediyecilik anlayışının geldiği yer işte bu. 23 yılda şehirler o kadar büyük zarar gördüler ki; bu zarar artık “uzaydan” görünüyor. İstanbul’u ele alalım. Şehrin yaşam kaynağı zaten Kuzey’e sıkışmışken hem bir köprü, hem de bir havaalanı ile bu yaşam alanı dağıtılmış durumda. Bir de dalga geçer gibi o yolların üzerine “ekolojik köprüler” yaptılar. Ormanda yaşayan bir canlının aradan yol geçtiği için diğer tarafa geçmesini sağlayan köprüler bunlar. Tabi o canlının o köprüyü arayıp bulması gerekiyor. Göstermelik olarak oraya yapılmış “sevimli” bir hamle diyelim. AKP’nin çevre ve şehircilik politikasında yaşamı nasıl ve ne kadar düşündüğünün birebir göstergesi. Seneler sonra AKP’nin çevre ve belediyecilik anlayışı nasıldı diye soran olursa, Kuzey Ormanları talanı ortasındaki ekolojik köprü gösterilebilir.

Keza Ankara… Ankara’nın İstanbul gibi yaşam kaynağı denebilecek bir noktası da yok. Cumhuriyet ile birlikte Atatürk Orman Çiftliği; ODTÜ’nün kurulmasıyla birlikte şimdi ODTÜ Ormanı olarak bilinen yerler zamanla şehir içinde kalmış ama yine de şehre nefes aldıran oluşturulmuş bölgelerdi. Hızla yok edildi. Henüz yok edilmeyen yerlerin ise orman bütünlüğü bozuldu. Zaman içinde tırtıklanmaya bırakıldı. Ankara’da yeşil artık bir peyzaj unsuru… Şehrin ana caddesinde erken gelenin büfe açabildiği, yer bulanın ATM koyabildiği bir düzen mevcut. Milyonlarca insan bu çirkinliğin içinden geçiyor, ertesi gün tekrar geçiyor ve sonra tekrar geçiyor. Kimsenin de bu çirkinliği düzeltmek için bir çabası yok. Bir nevi kayıp şehir.

Bursa için aslında söylenecek pek bir şey yok. Fotoğrafı ilk gördüğümde, belki başka görenlere de olduğu gibi, gördüğüm manzaranın gerçek olmadığını, bir bilgisayar hilesi olduğunu düşündüm ama gerçekmiş.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Her şehirde, her ilçede bu örnekler bulunabilir. Sadece İstiklal Caddesi üzerine, Üsküdar üzerine, Kocaeli ya da Karadeniz üzerine onlarca şey yazılabilir. Fakat sonuç değişmez. AKP’nin şehircilik anlayışı ile gidilebilecek yol bitti. Şehir bitti. Kentler yönetilemez hale geldi.

Şimdi bu şehircilik anlayışı tepede dururken, bu anlayışın uygulayıcıları değiştirilmeye çalışılıyor. Kimse tam olarak “Neden budur!” diyemiyor. 16 Nisan’ın etkisi olduğu da söyleniyor, 15 Temmuz’un da… ABD’ye “Kabile Devleti olmadığımızı” anlatmaya çalışanlar, bu belediye başkanlarına hiçbir yazılı kuralda olmayan “istifa ettirme” ile ceza vermeye çalışıyorlar. Ortada bir suç varsa, cezası da bellidir. “Sen bu rant kapısını bırak git, bu kapıyı artık başkasına tutturacağım.” diye bir ceza kabile devleti olmayan devletlerde pek görülmez.

Yanıtı bir bilmece olan sorumuz net aslında: Kadir Topbaş’ı AKP’den attırmayacak ya da en ufak bir disiplin işlemine tabi tutmayacak kadar küçük, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı sürdürmesini engelleyecek kadar büyük, görev süresini tamamlamasını bekleyemeyecek kadar acil, yargıya gitmeyecek kadar önemsiz suç nedir? Bu suçun ne fotoğraflarla ne de kente karşı işlenen suçlarla alakası olmadığı kesin. Fakat bu suç ne? Bunun dahi bilinmediği bir yerde, demokrasinin geleceği olan yerel yönetimlerin yönetilmesi mümkün değil. İçe çöküş tam da bu işte.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/Urbarli