Ana Sayfa Blog Sayfa 2976

6 maddede Türkiye’deki arı ölümlerinin nedeni

Arılar ekosistemin en önemli canlılarından. İklim değişikliğinin etkileri ve doğal alanların yok olması arıların yaşam alanlarının en büyük tehditlerinden. Türkiye 7,9 milyon kovan ile Çin’den sonra dünyada en fazla kovana sahip ikinci ülke olmasına rağmen bal verimi açısından dünya ortalamasının altında kalıyor. Yanlış arıcılık yöntemleri de arıların güçsüz düşmesine yol açıyor. “Arıları Yaşatalım” projesiyle geleneksel arıcılık yöntemlerinin yaygınlaştırılmasını amaçlayan Buğday Derneği, Türkiye’deki arıcılığın temel sorunlarını paylaştı.

1-) Arıcıların teknik bilgi yetersizliği

Türkiye’de son 20 yılda arıcılık yapan kişi ve koloni sayısında büyük bir artış olsa da, arıcılığa yeni başlayan arıcıların deneyim eksikliği ve yerleşmiş bir arıcılık kültürünün olmayışı nedeniyle, Türkiye koloni sayısında dünyada 2’nci sırada yer almasına rağmen, birim koloni başına bal verimi ile diğer arı ürünleri üretiminde dünya ülkelerinin çok gerisinde yer alıyor. Bal dışındaki ürünlerin üretimi yok denecek kadar azken, balda ilaç ve antibiyotik kalıntılarının çıkması da yine bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor.

2-) Arı hastalık ve zararlıları ile mücadele yetersizliği

Arı hastalıklarıyla ve parazitlerle sentetik kimyasal mücadele kısa vadede başarılı gibi gözükse de, hem balda kalıntı bırakıyor, hem de uzun vadede koloniyi zayıflatarak hastalıklara açık hale getiriyor.

3-) İklim değişikliği

Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak görülen sıcaklık geçişleri (aşırı soğuk veya aşırı sıcak havalar), mevsim dışı ve sert iklim olayları da (dolu, aşırı yağış, kuraklık vb) arıları olumsuz etkileyen faktörlerden.

4-) Sentetik kimyasal tarım ilaçları

Bitkisel üretim yapan işletmelerin kullandıkları, başta neonikotinoid olmak üzere, pestisit ve insektisitler arıların yaşamını tehlikeye sokan ana unsurlardan. Yanlış ve zamansız ilaç kullanımından ötürü Türkiye’de her yıl ortalama 120 bin arı kolonisinin öldüğü tahmin ediliyor.

5-) Saf arı cinslerinin kaybedilmesi

Ülkemizde yaygın olan gezgin arıcılık nedeniyle, arı türleri karıştı, ırka has özelliklerini yitirdi ve verim kaybına uğradı. Damızlık arı üretiminde cinslerin coğrafi koşullara uygunluğu gözetilmediği için gönderildikleri bölgede verim veremeyebilirler ve gittikleri bölgelerdeki arı cinleriyle karışarak o bölgeye has ırkı da bozabiliyorlar.

6-) Habitat kaybı ve monokültürel tarım

Betonlaşma, çarpık şehirleşme, doğal alan kaybı, büyük çaplı HES, termik santraller gibi doğal dengeleri değiştiren inşaatlar arıların yaşadığı ve beslendiği alanların azalmasına sebep oluyor. Monokültür tarım alanlarına kovan taşınması, arıların pek çok bitkiden polen ve nektar alması yerine, tek tür bitkiyle beslenmesine sebep oluyor. Bu durum arıların bağışıklık sistemini düşürdüğü gibi, baldaki enzim kalitesini de olumsuz etkiliyor. Şehirlerde ağaçlandırma yapılırken tek tip ağaç ve bitkilerin ekilmesi, arıların aç kalmasına sebep olabiliyor.

Dünyada toplam bal üretimi miktarı:

1,5 milyon ton

Dünyada bal üretimi:

  1. sırada Çin: % 30,6
  2. sırada Türkiye: % 6,85
  3. sırada ABD: % 5,35
  4. sırada İran: % 5,03
  5. sırada Rusya: % 4,96

*Kaynak: Türkiye Ziraat Odaları Birliği

Çin’deki arıcılık faaliyetleri

9 Aralık’ta İzmir’de düzenlenecek olan Uluslararası Ekolojik Arıcılık Konferansı’na katılmak için kayıt formuna buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

4-8 Aralık tarihleri arasında İzmir’de gerçekleşecek olan “Arı Odaklı, Ekolojik Arıcılık” eğitiminin başvuru koşullarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

 

(Buğday Derneği, Yeşil Gazete)

“Çılgın proje”lere bir yenisi daha eklendi: Bu kez hedefte Konyaaltı Sahili var!

Antalya’nın Konyaaltı ilçesinde, Boğaçayı üzerinde uygulamaya konulan ‘Boğaçayı Projesi’, üç yıldır kentin gündeminden düşmüyor. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in ‘Çılgın Proje’ olarak adlandırdığı Boğaçayı Projesi’nde ilk etap çalışmalarına başlandı. Ancak denizi nehir yatağından 750 metre içeriye alarak kanal oluşturmayı amaçlayan projenin, kentin içme suyunun bir bölümünü karşılayan su kaynaklarının koruma bölgesinde uygulandığı ortaya çıktı.

Tatlı suyun yerini tuzlu su alacak, içme suyu kuyuları yok olacak, kıyı kaybı nedeniyle sahil halktan koparılacak

Yusuf Yavuz’un Evrensel’de çıkan haberine göre, Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Ali Keleş, iyi kalitedeki Boğaçayı kuyularından Antalya’ya halen saniyede 420 litre içme suyu verildiğini belirterek, “Deniz suyu, tatlı suya göre daha yoğundur. Bu farktan dolayı deniz suyu tatlı suyu itecek. Dolayısıyla o bölgedeki tatlı suyun yerini tuzlu su almaya başlayacak. Tuzlu su ilk önce bu içme suyu kuyularının olduğu bölgeye yönelecek. Dolayısıyla biz bu kuyuları en kısa süre içerisinde kaybedeceğiz. 1975 yılındaki uydu görüntüleriyle günümüzün uydu görüntülerini karşılaştırdığımızda, Boğaçayı’nın denize ulaştığı alanın batı tarafından yaklaşık 50 metre, doğu tarafında ise 85 metrelik bir kıyı kaybı olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi Boğaçayı Projesi yapıldığında dere yatağından hiç malzeme gelmeyecek ve Konyaaltı Sahili yok olacak. Bu anlamıyla da sahil halktan koparılmış olacak. Belki halk denizi görecek ama denize girebileceği bir kumsalı kalmayacak” diye konuştu.

Halktan gizlenen projeye Bakanlıktan “ÇED gerekli değildir” raporu

Projenin detayına bakıldığında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının projeye ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verdiği görülüyor. Halktan gizlenen projenin ayrıntıları ihaleden sonra ortaya çıktı. Denizin 750 metre içeriye sokulduğu ihale dosyası incelendikten sonra görüldü. Projede deniz içeriye sokulmayacak ve yat limanı yapılmayacaktı.

Başkan Türel: “Boğaçayı Antalya’nın en çevreci projesidir”

Geçtiğimiz hafta Konyaaltı Sahil Projesi’yle ilgili Mimarlar Odası’nda düzenlenen toplantıda konuşan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, projenin en çevreci proje olduğunu ve çevreciler tarafından teşekkürü hak ettiklerini söyledi. Türel Konyaaltı bölgesindeki taşkın riskini önleyecek, Konyaaltı sahilini erozyon tehlikesinden kurtaracak, kangren haline gelen taş ocakları sorununu çözecek Boğacayı Projesi’nin, neden Antalya’nın en çevreci projesi olduğunu şu sözlerle anlattı:

“Bir kere taşkın önleme projesi olması itibariyle fevkalade önem arz ediyor. Bundan 10 sene önce deniz kenarından köprüyü yıkıp geçen sel 2 bin 300 debide gerçekleşmişti. Biz buraya bugün hiç bir şey yapmazsak, 2 bin 500 debiyle bölgenin bir sel riski taşıması kuvvetle muhtemel. Bugün 4 bin 500 debiye göre yani neredeyse iki misli bir çalışma yapıyoruz. Yani 10 sene önce yaşanan debinin iki misli bir oranında risk ile karşı karşıya kaldığımızda dahi Boğaçayı’nda hiçbir sıkıntı yaşanmayacak. Böyle bir riskin önleniyor olması bile çevreci bir proje olduğunu gösteriyor. Bu birincisi.

“Büyükşehir Belediyesi olarak burayı yaşam merkezine dönüştürüyoruz”

Boğaçayı’nın çevresini bir yaşam alanına dönüştürmek suretiyle Antalya’yı kum ve taş ocakları felaketinden kurtarıyoruz. Bunun adımları atıldı artık nihayete geldik. Bu felaketten kurtulabilmek için belediyelerin bağlı olduğu İçişleri Bakanı, Enerji Bakanı ve Kalkınma Bakanı, üç bakan kum ve taş ocaklarının Büyükşehir Belediyesine devir kararını imzaladı, tebligatlar tamamlanıyor. Büyükşehir Belediyesi olarak burayı yaşam merkezine dönüştürerek, Antalya’yı çevre felaketinden, Boğaçayı taş ocaklarından kurtarıyoruz.

’Deniz suyunun içeri alınması içme suyunu kirletebilir mi? Rusubat akışı Konyaaltı sahilinde erozyona neden olabilir mi? “Bunlar bizim de endişemiz. Zuhuri Sarıkaya hocamız 2,5 senedir bu konuyu ekibiyle masaya yatırdı. En az 20 toplantıya ben katıldım. Onlar kaç toplantı yaptı bilmiyorum. Türkiye’de konusunda en uzman bilimsel bir ekiple karşınızdayız. Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı ‘Ben ilk defa böyle bir şey görüyorum’ dedi, bu tatlı su ve deniz suyu kaması ile ilgili. Öğrenmenin yaşı yok. Ben de her gün yeni bir şey öğreniyorum. Bu konuda bilimsel olarak en güzel şekilde çok iyi çalıştılar. Buradaki hazirun da bunu hissetmiştir.”

2020 model Konyaaltı sahili

(Evrensel, Milliyet)

İmara açılan Yassıada’daki çevre katliamı görüntülendi  

Adalar Savunması, imara açıldıktan sonra 2015 yılında yıkımın başladığı Yassıada’yı, “Bir ada imara açılarak nasıl yok edilir, doğa ve kültür katliamı nedir görmek istiyorsanız fotoğrafa bakın” sözleriyle hatırlattı. Twitter hesabından paylaşılan fotoğrafta adanın beton yığınına dönüştürüldüğü görülüyor.

Adalar Savunması bu doğa kıyımını, “Bir ada imara açılarak nasıl yok edilir, doğa ve kültür katliamı nedir görmek istiyorsanız fotoğrafa bakın, Yassıada’yı hatırlayın. Unutmayın, biz hiç unutmayacağız!” sözleriyle tarif etti.

Hükümet tarafından “Demokrasi adası ve hafıza mekanı yapılacak” denilerek imara açılan Yassıada’nın beton yığınına dönüştüğünü gösteren fotoğraf kamuoyunda tepkiyle karşılandı.

Ne olmuştu?

18 Nisan 2013 tarihinde çıkarılan bir torba kanun ile Yassıada ile Sivriada’nın imara açılabilmesi için özel hükümler getirilmişti.

Yassıada’daki yıkım ise 14 Mayıs 2015 tarihindeki temel atma töreniyle başlamış, 20 Mayıs’ta adada patlatılan dinamitlerle sürmüştü.

TMMOB ve Arkeologlar Derneği tarafından hazırlanan raporda Yassıada’nın imara açılmasının doğal ve kültürel yaşam için geri dönülmesi mümkün olmayan sonuçları olduğu, yürütülen inşaat faaliyetlerinin doğal hayat ve kültür katliamı anlamına geldiği belirtilmişti.

İstanbul’un ıssız kalabilmiş nadir kuş göçü rotalarından ve tek balık yumurtlama-mercan alanını barındıran Sivriada ve Yassıada’nın beton adalarına dönüştürülerek bir doğa katliamı yapıldığı ifade edilmişti.

Raporda, Yassıada ve Sivriada’nın kültürel ve arkeolojik varlıkları için hiç bir koruma planı yapılmadan imar ve turizme açılmasının bu adaların Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinden bugüne uzanan tarihi varlıklarının yok edilmesi demek olduğu kaydedilmişti.

 

(Birgün)

ABD iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğunu kabul etti!

4. Ulusal İklim Değerlendirmesi olarak bilinen daha büyük bir raporun parçası olarak yayımlanan İklim Bilimi Özel Raporu, Amerikalıların günlük hayatını etkileyen iklim değişikliğinin gerçek olduğu ve ‘çok yüksek ihtimalle’ insan kaynaklı olduğunu söylüyor.

Rapor, geçtiğimiz 115 yıllık süreçte küresel sıcaklık ortalamasının yaklaşık 1 derece arttığını ve bunun rekorlar kıran aşırı hava olaylarına yol açtığını ortaya koyuyor.

Çalışma, küresel ve uzun dönemli ısınmanın “kesin” olacağını belirtirken insanlığın- sürdüğümüz otomobiller, kullandığımız fosil yakıtlar ve yok ettiğimiz ormanlarla bağlantılı olarak- suçlanmasından daha ikna edici bir açıklama bulunamayacağını ifade ediyor.

Raporun yayımlanmasının ardından Beyaz Saray sözcüsü Raj Shah yaptığı açıklamada ise iklimin hep değiştiğini ve bundan sonra da değişeceğini söyledi. Sözcü, “İklim Bilimi Özel Raporu’nda da belirtildiği gibi, gelecekteki iklim değişikliğinin büyüklüğü sera gazı emisyonlarına önemli ölçüde bağlı olacak” şeklinde konuştu.

Raporda sunulan bilimsel fikir birliğine rağmen, ABD Çevre Koruma Dairesi, web sitesindeki iklim değişikliği ile ilgili referansları kaldırırken bilim insanlarını konuyla ilgili bilimsel raporlar sunmaktan alıkoyuyor.

Federal hükümetin yazdırdığı raporun bulguları, küresel ısınmayı bir Çin hilesi olarak gören ve Çevre Koruma Dairesi’nin başına fosil yakıt sektörünün müttefiki Scott Pruitt’i getiren ABD Başkanı Donald Trump’ın bu konuda aldığı pozisyona aykırı.

 

(İklimhaber)

[Bonn 2017] Suriye iklim değişikliğini önlemek için hazırlanan Paris Anlaşması’nı meclisten geçirdi

Almanya’nın Bonn kentinde 196 ülkenin temsilcisinin katıldığı iklim görüşmelerine katılan Suriye, Paris İklim Anlaşması’na resmen katıldı. Dün BM’den yapılan açıklamada meclise sunulan anlaşmanın oybirliği ile kabul edildiği duyuruldu.

2015 Paris Anlaşması’na taraf olmayan BM ülkesi olarak geriye iklim değişikliğini her fırsatta reddeden Trump yönetimindeki ABD kaldı. 198 ülkenin imza attığı Paris Anlaşması’na katılmayan aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 27 ülke kaldı.

 

(Reuters, Yeşil Gazete)

Türkiye, internet özgürlüğü kısıtlaması en belirgin üç ülkeden biri oldu

Freedom House, “İnternette Özgürlük 2017” raporunu açıkladı. Rapora göre Türkiye, Mısır ve Ukrayna ile birlikte bu yıl internet özgürlüğünün en belirgin biçimde kısıtlandığı ülkelerden biri oldu.

Washington merkezli düşünce kuruluşu Freedom House, küresel çapta internet kullanıcılarının yüzde 87’sini oluşturan 65 ülkede internet özgürlüğünün durumunu değerlendiren raporunu açıkladı. Rapora göre internet kullanıcılarının sadece yüzde 23’ü özgür internet imkanına sahip. İnternet özgürlüğünde en kötü notu alan ülkeler listesinin başında Çin geldi. Çin’i, Suriye ve Etiyopya takip etti. 65 ülkeden 32’sinde internet özgürlüğünün kısıtlandığının belirtildiği raporda geçen yıl en belirgin kısıtlamaların Ukrayna, Mısır ve Türkiye’de yaşandığına dikkat çekildi.

Ülkelerin 2016 yılının Haziran ayı ile 2017 yılının Mayıs ayları arasındaki gelişmelere göre değerlendirildiği “İnternette Özgürlük 2017” adlı raporda, Türkiye’de telekomünikasyon ağının ve sosyal medyaya erişimin sık sık askıya alınması nedeni ile internet özgürlüğünün ciddi bir şekilde gerilediği belirtiliyor. Türkiye’ye 2017 raporunda 100 üzerinden 66 puan verildi. 2016 yılından bu yana internetin özgür olmadığı ülkeler kategorisinde kabul edilen Türkiye’nin notu Freedom House’un geçen yılki raporunda 61’di.

Türkiye, 2016 yılından bu yana Freedom House raporunda internetin özgür olmadığı ülkeler kategorisinde

Türkiye’nin internet özgürlüğünün ciddi bir biçimde kısıtlanmasına örnek, kilit gelişmelerden biri olarak Güneydoğu’da yaklaşık 28 belediye başkanının görevden alınmasının ardından bölgede neredeyse 12 milyon kişinin internet erişiminin engellenmesi gösteriliyor.

Bloke etme ve filtrelemeye örnek olarak ise terör saldırılarının ardından Twitter, Facebook ve YouTube’a erşimin aksatılması ile Wikipedia platformunun tamamen yasaklanması örnek olarak gösteriliyor.

Raporda ayrıca hükümetin, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından birçok kamu görevlisini, öğretmeni ve gazeteciyi telefonunda bulunduğu iddia edilen uygulamalar, İstanbul’da katıldığı dijital güvenlik semineri ya da hükümeti eleştiren Tweetleri nedeni ile keyfi ve orantısız olarak tasviye ettiği belirtiliyor.

 

(DW Türkçe)

Avustralya’da eşcinsel evlilikler için halk oylaması: Yüzde 61 evet

Eşcinsel evliliğin yasal hale getirilmesini halk oylamasına götüren Avustralya’da, yüzde 61,6’lık kesim ‘Evet’ oyu kullandı. Bağlayıcılığı bulunmayan ve posta yoluyla yapılan oylamaya katılım yüzde 79,5 oranına ulaştı ve 12,7 milyondan fazla kişi oy kullandı.

Oylama sonucunun ülkenin istatistik ofisi tarafından açıklanmasıyla birlikte ülkenin büyük kentlerinde geniş kitleler sokaklarda kutlamalar düzenlemeye başladı.

Parlamento eşcinsel evlilikleri yasal hale getirmeyi uzun süre tartışmış, karşıt görüşler arasında sert geçen tartışmaların ardından konunun gönüllülük esasına dayanan bir halk oylamasına sunulması kararlaştırılmıştı.

Başbakan Malcolm Turnbull, Noel’e kadar yasayı parlamentodan geçirmek istediklerini ifade etti. Turnbull, “Milyonlarca Avustralyalı sesini duyurdu ve eşcinsel evliliklerin yasal hale gelmesinden yana olduklarını gösterdi” diye konuştu ve “Eşitlik için ‘Evet’ dediler; Aşk için ‘Evet’ dediler” dedi.

Oylama nasıl yapıldı?

Seçmenlere posta yoluyla ulaştırılan pusulalara yanıtların verilmesi için 8 haftalık bir süre tanındı.

Seçmenlere “Evlilik yasası eşcinsel çiftlerin evlenmesine izin verecek şekilde değiştirilmeli mi?” sorusu yöneltildi ve ‘Evet’ ile ‘Hayır’ seçeneklerinden birisinin işaretlenmesi istendi.

‘Evet’ kampanyası yürüten gruplar konunun oylamaya taşınmasının dahi mantıksız olduğunu savunarak, parlamentonun eşitlik ilkelerini gözeterek gerekli yasal değişikliği yapmasını istiyordu.

‘Hayır’ kampanyasını yürütenler ise aile tanımı üzerinde durarak, cinsiyet gibi kavramların okullarda nasıl okutulacağının belirsiz hale geleceğini iddia ediyorlardı.

Bundan sonra ne olacak?

Eşcinsel evlilikleri destekleyen Başbakan Turnbull’un, parlamentoya sunulacak yasa değişikliği teklifinin dili konusunda partisinin üyelerini ikna etmesi gerekecek.

Bazı muhafazakâr üyeler, ‘Firmalar dilerlerse eşcinsel evlilikler ve düğünler için hizmet vermeyi reddedebilmeli’ diyor. İktidar partisi temsilcileri tarafından hazırlanmış olan iki farklı yasal düzenleme önerisi var.

Başbakan Turnbull ve muhalefet partilerinin de desteklediği tasarıyı Senatör Dean Smith hazırlamıştı.

Muhafazakar milletvekilleri ise Senatör James Paterson tarafından hazırlanan ve dini değerlere vurgu yapan teklifi destekliyor.

 

(BBC Türkçe)

 

İş Sanat şiir geceleri Nâzım Hikmet ile başladı

Dünya şairi Nâzım Hikmet’in şiirlerinden kronolojik sıra gözetilerek derlenen “Denize Dönmek İstiyorum!” başlıklı dinleti dün sanatseverlerle buluştu. Atilla Birkiye’nin hazırlayıp Mehmet Birkiye’nin sahneye uyguladığı şiir dinletisinde Nâzım Hikmet’in şiirleri Metin Belgin, Bülent Emin Yarar ve Hakan Gerçek’in sesiyle hayat buldu.

Şiirlere gitarıyla eşlik eden usta müzisyen Vedat Sakman kendi şarkılarının yanı sıra dinletiye özel olarak bestelediği eserleri de seslendirdi. Serdar Yalçın’ın müzik direktörlüğünü üstlendiği akşama vokalde Burcu Bal, klasik gitarda Koray Hatipoğlu, basgitar ve buzukide Zafer Aslan eşlik etti.

Bir sonraki “Aşk ve Hüzündür İstanbul” isimli dinleti 11 Aralık Pazartesi 20.30’da Levent İş Kuleleri’nde olacak. Nedim, Tevfik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nâzım Hikmet, Cevdet Kudret, Ahmet Muhip Dıranas, Ziya Osman Saba, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday, Behçet Necatigil, Cahit Irgat, A. Kadir, Cahit Külebi, Sabahattin Kudret Aksal, Attilâ İlhan, Necati Cumalı, Can Yücel, Sabri Altınel, Ümit Yaşar Oğuzcan, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya ve Onat Kutlar’ın şiirleri müzik eşliğinde seslendirilecek.

 

(Yeşil Gazete)

[Bonn 2017] İklim değişikliği konferansı COP23’te “Günün Fosili” ödülü Norveç’in oldu

Uluslararası İklim Eylem Ağı (CAN International) tarafından her COP konferansında olduğu gibi bu yıl da “Günün Fosili” (The Fossil of the day) ödülleri, Bonn’da sahiplerini bulmaya devam ediyor.

Arktik’te petrol arama faaliyetlerini sürdürmekte ısrarcı olan Norveç dün (13 Kasım) “Günün Fosili” ödülüne layık görüldü.

Paris İklim Anlaşması’na imza atan ülkelerden biri olan Norveç hükümeti, Arktik’te petrol arama faaliyetlerine devam edeceklerini imzalar atıldıktan 6 aydan daha az bir zaman içinde açıklamış, çevre örgütlerinin büyük tepkisini çekmişti.

 

(Climatenetwork, Yeşil Gazete)

Bu okyanusta sefere çıkılır: 1,2 milyon kitabı ile Ocean of Books Kütüphanesi

İçerisinde 1.2 milyon kitabın bulunduğu ‘Ocean of Books’ yani “Kitapların Okyanusu” adı verilen muhteşem kütüphane tamamlandı,

33 bin 700 metrekarelik bir kültür merkezi olan Tianjin Binhai Kütüphanesi tabandan tavana kadar kitaplarla dolu.

Dalgalı bir görünümü olan muhteşem mimariye sahip bina sadece 3 yıl içerisinde tasarlandı ve inşa edildi.

Kütüphanede yaklaşık 1.2 milyon kitap yer alıyor.

 

(CNN Türk, Twistet Sifter)